31 Mart 2019 yerel seçimlerinde İstanbul Avcılar’dan bağımsız aday olan Dr. Savaş Karabulut hedeflerini anlattı:

İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü Deprembilim Anabilim dalında 18 yıl çalışan bir öğretim üyesi iken, 2016 yılından itibaren KHK ile ihraç edilmiş bir akademisyen olarak hayatımı sürdürmekteyim. 2002 yılında asistanlıkla başlayan akademik yaşamım ihraç edilmemle resmi olarak sonlandırılana kadar: Kentler, Deprem, Çevre Sorunları, Kirlilik, Yeraltı suları, Arkeolojik alanlar vb gibi birçok konuda bilimsel ve mühendislik çalışmaları yaptım. TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası yönetimlerinde farklı dönemlerde görev aldım. Ürettiğim bilgi birikimini toplumla paylaşmaya devam etmekteyim. Kentlerin sorunlarını anlamadan ve bilimsel-mühendislik çözümleri üretilmeden kent sakininin yaşam ve mülkiyet hakkının korunamayacağını savunuyorum.

Yirmisekiz yıldır Avcılar ilçesinde yaşıyorum. Bir deprem bilimci olarak mahallerde yapmış olduğum çalışmalarla da tanınıyorum. İlçenin birçok sorunu karşısında çözümsüz kalan yönetimlere karşıda, KHK’lı ve kent uzmanı bir deprem bilimci olarak “Bağımsız Sosyalist bir Aday” olarak üç ay önce çalışmalara başladım. Bu çalışmalar bilimsel bir bilginin nasıl bir çalışmaya yöneltildiğini bilen biri olarak, ilçeye ait somut sorunların tespitiyle başladım. İmar, Deprem, Çevre, Engelli, Kadın, Arkeolojik alanlar, Yeraltı suyu, Emekli, Genç, Üniversiteli, Eğitim, Sağlık, Hayvan Hakları, Ulaşım sorunları ve Kanal İstanbul tehdidi ile karşı karşıya kalan ilçe için çözüm önerileri olan 26 maddelik Halkçı Belediyecilik ilkelerini sosyal medya, sözlü ve görsel basın ile paylaştım. Benim yaptığım bu söylemler, ilçedeki diğer birçok adayında günümüzde kullandığı bir veri olarak karşımızda duruyor.

Avcılar’ın günümüzde depreme hazır hale getirilmemesinin tek sorumlusu olarak AKP’li büyükşehir belediyesi yönetiminin olmadığı, CHP’li ilçe belediyesinin de büyük sorumluluğu olduğunu da biliyoruz. Zemin ve bina bazında kontrol etütlerin yapılmamış olmasının da büyük bir eksiklik olduğunu görüyorum. Sosyalist Halkçı bir belediyecilikte deprem güvenli bir evde oturmanın mümkün olacağını da taahhüt ediyorum. Özellikle 31 Mart 2019 yerel seçimleri sonrası neredeyse istisnasız tüm partilerin aday adaylarının kentsel dönüşüm ile plansız bir şekilde çözüm üreteceği bir tablo karşısında, Halkçı bir Plan olmadan yapılacak her yenilemenin, AKP iktidarının mevcut rantsal dönüşüm modelinden öteye gidemeyeceğini de düşünüyorum. Alternatif bir modelim var. Belediye yönetiminde olduğumda (başkanlık makamını kullanmıyorum) ilk yapacağımız projenin, Beton-zemin laboratuvarı kurmak olacağını ve öncelikle ilçede yaşayan ihraç edilmiş KHK’lıları, kadın ve engellileri istihdam edecek bir birim kurup, istisnasız tüm binaları ücretsiz iki yıl içinde kontrol edeceğimizi öngörüyorum. Bu veri seti ile ilçe/mahalle bazlı bir Halkçı planı: TMMOB, İstanbul Barosu, TTB ve diğer meslek örgütleri ile birlikte yapacağımızı ve kent sakininin mülkiyet hakkını koruyan ve yaşam alanını terk etmeyeceği bir Konut Kooperatifi kuracağımızı söylemek istiyorum. Bu plan dahilinde belediyede maden ruhsatları alarak, kenti betonumuzu ve demirimizi kendimizin üreteceği bir birim kurarak ve şimdilik Ambarlı mahallesinde kuracağımız bir Üretim/Esnaf Kooperatifiyle de inşaat için kullanılacak diğer malzemeleri üretip (istihdam için Avcılar İlçesi sakinine öncelik vererek) gerçek toplu konutun nasıl ücretsiz üretileceğini Sosyalist Halkçı bir belediyecilikte göstermeyi de hedefliyorum. Evi olmayanlara da ücretsiz kullanacakları evleri olmuş olacağını, konut hakkının mülkiyete dayanmadığı bir halkçı belediyeciliği de hayata geçirmeyi hedefliyorum. Firüzköy ve Yeşilkent alanlarında üretim kooperatifleri kurarak, bölgede planladığımız seracılık faaliyetiyle (sıcak suyumuzu bilimsel çalışmalarımdan elde ettiğim jeotermal bir kaynak ile sağlayabileceğimi) üreten bir Avcılar ilçesi yaratmayı amaçlıyorum. Bu üretim modeliyle; krize karşı işsizliği ortadan kaldırıp, yerelde istihdam ile ulaşım sorununun çözen, kadın ve engellilerin üretim ilişkilerinde eşit bir şekilde yer aldığı bir yaşamın mümkün kılındığı ve üniversiteli gençlerin günümüz eğitim sisteminden kaynaklı uygulama sorununu da birlikte çözüm üreten Sosyalist Halkçı bir belediyeciliği hedefliyorum.

Yapacağımız Halkçı planda, kentlerin en önemli öğesi olan Kültür-Sanat faaliyetlerine de büyük yer vereceğiz. İlçemiz sınırlarında bulunan Bathonea antik kentini ivedilikle gün yüzüne çıkaracak, bilimsel çalışmalara öncü olarak, bir Arkeopark alanının yaratılmasının ve tarihe sahip çıkmanın ancak Sosyalist Halkçı bir belediyecilikle mümkün olabileceğini hatırlatmak istiyorum. Ayrıca kültürlerin buluşmasının ancak ulusal ve uluslararası festivallerle (Firüzköy Yayla Festivali, Göl-Deniz Festivali gibi) mümkün kılınabileceğini, bu şekilde ilçede yaşayan Anadolu’nun farklı yerlerinden göç etmiş kent sakinlerini de kaynaştırmayı hedefliyorum. Günümüz Türkiye’sinde dil, din, cinsiyet, ırk, mezhep ve etkin köken ayrımına varan ayrışmaları yok etmenin en temel aracı olarak kültürel faaliyetleri görüyorum. Üniversite ve Mustafa Kemalpaşa mahalleri içinde bulunan sanayi tesislerini halk oylamasına sunup, kaldırmayı ve böylelikle deprem toplanma alanı, sosyal donatı alanı olan bir şehir parkını da beraberinde hayata geçirmeyi amaçlıyorum.

Eğitimde laik, bilimsel ve demokratik fırsatların tüm kent sakinlerine eşit verileceği; ihtiyaca karşılık verecek her türlü dil eğitiminin verildiği, çağdaş ülkelerde 7/24 saat açık olan kütüphanelerin açık olduğu yaşam alanları yaratmanın ne kadar gerekli olduğu görebiliyorum. Günümüzde mevcut nüfusuna göre yetersiz kalan ilköğretim ve liselerdeki eğitim sisteminin sürdürülmeye devam etmesini de anlayamıyorum. Bu duruma karşı ısrarla çözüm üretilmemesinin bilinçli olduğunu, çocuklarımız ve gençlerimizi kapılarını açmış bekleyen sübyan ve tarikat okullarına yönlendirmenin ancak bu kadar kolay olabileceği bir eğitimsizlik modelinin geleceğimiz için büyük bir tehdit olduğunu düşünmüyorum. Bu durumu çözmenin ise yapacağımız Halkçı bir planla mümkün olabileceğini savunuyorum.

Hayvan hakları yasasını çıkarmayan bir iktidarın çözümsüzlüğü karşısında, ilçedeki tüm canların sahiplendirildiği, hayvan hastanesi, ambulansı ve mezarlığı olduğu bir Avcılar ilçesinin mümkün olduğunu görüyorum.

Kadının, Engellinin ve Emeklinin ortak bir şekilde toplumsal yaşamdan yok edilmeye çalışıldığı bir Türkiye’de, eşit bir yurttaş olmanın çok zor olmadığı, sığınma evleri, kreşler, emekliler lokali, sağlık hizmetleri ve üretim alanları yaratarak bu engellerin yok edilmesinin ancak Sosyalist Halkçı bir belediyecilikle mümkün olabileceğini düşünüyorum. Çünkü sosyalist bir belediye kent sakinini/emekçisini/ezileneni/çalışanını merkeze alıp, sermayesi/işverenleri/patronları kar etmesini engelleyen, artı değeri halkı için kullanan günümüzdeki tek Belediyecilik olduğunu unutmamak gerektiğini vurgulamak istiyorum.

Sonuç olarak, günümüzde AKP-MHP ittifakını geriletmek için kimi çevrelerin vermiş olduğu mücadelenin eksik kaldığını, tek sorunun bu olmadığını ve böyle bir çabanın zaman kazanmaktan öteye gidemeyeceğini söylemeden başlamanın doğru olmayacağını düşünüyorum. Kısa sürede anlamlı fakat bu ittifak ilişkilerinin ilericiler açısından uzun süreli ve geleceğe yönelik bir savunma alanına dönüşemeyecek bir hamle olduğunu düşünüyorum. Sosyalist Halkçı bir Belediyecilik ile sermayenin kontrolündeki AKP-MHP ittifakını geriletebiliriz. Ancak düzen partilerinin sermaye ve onun saldırılarına bir kenara bırakıp, İlerici Güçleri yok saydığı her yaklaşımın bu geriletmeye yetmeyeceğini de belirtmek istiyorum. Kayyım tehdidi ile karşı karşıya olacağı öngörülen günümüz belediyeciliği önündeki en büyük engelin ise Belediye Meclisleriyle değil de, Halk Meclisleriyle mümkün olduğunu düşünüyorum. Sokak komitesi sorumlusu, Mahalle Meclisi sorumlusu, Kadın, Engelli, Emekli, Genç birer temsilcisinden oluşan bir Halk meclisinin, Belediye Başkanlığının ortadan kaldırıp, Avcılar Halk Meclisi olarak hayat bulması durumunda ise her türlü tehlikenin geri püskürtülebileceğini öngörüyorum.