Köşk adayı Ekmeleddin İhsanoğlu kampanyasının başından bu yana muhafazakâr söylemleriyle dikkat çekiyor. Konuşmalarında bir yandan verdiği dini referanslarla sağ kesimle bağ kurmaya çalışan İhsanoğlu aynı anda laiklik vurgusu yaparak, ‘Dinle devlet birbirine karışmamalı’ diyor.

İhsanoğlu’yla Köşk yarışında yaptığı kent ziyaretleri sırasında bir araya geldik.

'Çatı adayı' Ekmeleddin İhsanoğlu, BirGün gazetesinden Ömür Şahin Keyif ve Serbay Mansuroğlu'na konuştu. İhsanoğlu, muhafazakârlık vurgusuna, Gezi Direnişi’ne, kadınlara yönelik hak ihlallerine ve Abdullah Öcalan’ın özgürlüğüne ilişkin soruları yanıtladı.

İşte BirGün'de yer alan o söyleşi:

Gezi sürecinde milyonlarca insan muhafazakârlığın dayatılmasına karşı sokağa çıktı. Sizse sürekli muhafazakârlık vurgusu yaparak oy istiyorsunuz. Bu şekilde oy alabileceğinizi düşünüyor musunuz?

Muhafazakâr olmak başka, muhafazakârlığı temsil etmek başka, onu başkalarına zorlamak başka. Ben muhafazakâr bir ailenin evladı olarak yetiştim. Ama ben kendimin tırnak içinde muhafazakâr olarak tarif edilmesini çok eksik buluyorum. Ben muhafazakârım ama aynı zamanda modern bilim okumuş, onu araştırmış, modern bilimin, rasyonalizmin değerini anlayan, anlatan, okuyan, okutan bir insanım. Ben bütün dünya kültürlerine açılan Batı ve Doğu arasında ilişki kuran, bunların sentezini hayatında yaşatan bir insanım. Onun için bu şekilde bir tanımlama ve sınıflandırma benim düşünce tarzımı, zihniyetimi doğru şekilde yansıtmaz. Türkiye’de insanların hür iradeleriyle istedikleri hayat tarzını yaşamaları en tabii haklarıdır. Bu kanunlarda da böyledir, insan hak ve hürriyetlerinin evrensel beyannamesinde de böyledir ve Türkiye’nin hedefi buna ulaşmaktır. Bir siyasi kadronun bir şahsın veya zümrenin fikirlerini başkalarına zorla kabul ettirmek benim reddettiğim bir husus.

‘KİMSEYİ ZORLAMIYORUM’

Bu doğrultuda, bir cumhurbaşkanı adayının basın toplantısını besmeleyle açmasını nasıl konumlandırıyorsunuz?

Türkçe besmele okudum, “Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla” dedim. Bunda bir yanlış var mı? Burada ben inanıyorum “Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla” başlıyorum, inandığım Allah’tan rahmet diliyorum. Başkası farklı düşünüyorsa o onun bileceği iş, ben onu zorlamıyorum. Benim arkamdan sen de söyle demiyorum...

Referanslarınızı genelde İslamiyetten seçiyorsunuz, öte yandan sekülerim diyorsunuz...

Sekülerizm ne demektir, laiklik ne demektir? Laiklik dini reddetmek, dini rafa koymak değil; laiklik demek din meselesiyle devlet meselesini birbirine karıştırmamak. Ben bu konuda çok açık bir tavır sahibiyim, diyorum ki dini devlete karıştırırsanız devleti bozarsınız. Dini siyasete karıştırırsanız siyaseti bozarsınız. Siyaseti de dine karıştırırsanız din işlerini bozarsınız ve toplumda huzursuzluk yaratırsınız.

Cumhurbaşkanı olsaydınız, bu şekilde konuşmanız dinle devletin iç içe girmesi olmaz mıydı?

Yok öyle bir şey. Bu mesele icraatte olur, laikliğe inanmak sizin din konusunda tavrınızı değiştirmek değil ki. Siz laik olursunuz dindar olursunuz o sizin bileceğiniz iş, dindar olmazsınız başka türlü inançtan olursunuz. O sizin bileceğiniz iş. Ama siz bir noktaya gelip de dini devlet işlerine karıştırırsanız veya ayırırsanız o zaman laiklik orada bahis konusu.

Kadınlar için “Meclisi harekete geçireceğim” diyorsunuz...

Türkiye’de kadının bir takım problemleri var ama şu da var biz İslam dünyasından daha iyi durumdayız; çünkü bizde 19’uncu yüzyılda kız öğrencilere eğitim başladı. 20’nci yüzyılın başında kızların Darülfünun’da okuma hakkı doğdu, meslek sahibi oldular. Fakat kadına karşı şiddet var... Kadının hâlâ toplumdaki istenilen aktif göreve katkısı yok, siyasi karar mekanizmalarında yok, toplumun bazı kesimlerinde hor görülüyor. Kızlarımız çok küçük yaşta evlendiriliyor. Bütün bu menfilikleri gidermek lazım. Bunlar sırf kadınla ilgili bir bakanlık kurmakla olmaz. Bu aynı zamanda kadınların dertlerini dinlemek, sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yapmak ve Kadın Konseyi gibi bir şey kurarak devamlı onlara danışmak...

'KENDİ GÜNDEMİMİ TAŞIMAM'

Kampanyanızda kadını aile içinde konumlandırıyorsunuz, ancak kadınların buna ciddi bir itirazı olduğunu da biliyoruz...

Bakın, ben biraz önce neden bahsettim? Kadının sosyal hayattaki, resmi hayattaki durumundan bahsettim. Burada İslam dünyasında daha çok karar mekanizmalarında söz sahibi olmalı aktif olmalı dedim.

Kampanyayı soruyorum...

Kampanya kaç günlük kampanya Allah rızası için... Böyle bir kampanyada her şeyi yapmak mümkün mü? Aşk olsun...

'EV HAPSİ İÇİN MUTABAKAT'

Mutabakata önem veriyorsunuz. Meclis’ten Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü ya da ev hapsini sağlayacak yasa gelse, onaylar mısınız?

Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri ortada. Bu yetkilerle Cumhurbaşkanı hükümetten, meclisten gelen her şeyi vicdani kanaati halktan aldığı güçle kamuoyunun hassasiyeti ve Anayasa’nın hükümleri ışığında yapması lazım. Bu çerçevede davranmayan cumhurbaşkanı, görevlerini hakkıyla ifa eden bir cumhurbaşkanı olamaz. Bu anlayış içinde toplumda mutabakat olan her şeyi cumhurbaşkanı da kabul etmek durumundadır. Çankaya’ya kendi gündemi ve siyasi görüşleriyle çıkan bir cumhurbaşkanı kriz yaratır.

Alkol ya da internet yasağı karşınıza gelseydi onaylar mıydınız?

Ben yasaklara karşıyım. Özellikle fikir ifade hürriyeti konusunda dünya ve Avrupa normlarında uluslararası evrensel insan hakları beyannamesindeki hüküm ve hakların Türkiye’de uygulanması taraftarıyım.

'HEDEF AYDINLAR DEĞİL HALK'

‘Ekmek için Ekmeleddin’ sloganı çok tartışıldı, sizin de itirazlarınız olmuş muydu ilk başta slogana?

‘Ekmek Kuran hakkı için’ diye and içeriz değil mi, bu bizim milletimizin vicdanında, şuur altında bir kutsallık ifade eder. Ekmek teknesi, meslekler, iş hayatı... Biz bunu Anadolu’da gördük, insanlar çok sevdiler. Biz değişik fikirlere açığız, karar verirken tartışarak veririz. Bu ekmek meselesinde de buna benzer bir süreç yaşadık ve bizim arkadaşlarımız arasından ‘Bu nereden çıktı’ diyenler oldu, sizin gibi düşünenler oldu. Bu da doğru bir düşünce, bir bakış açısıdır. Ben karar alındıktan sonra tartışma esnasında kimseyi şu tarafa bu tarafa zorlamadım, karar alındı ben de buna uydum, ama kafamda çekinceler bulundu bir müddet için. Bursa’ya gidince, Esnaf ve Zanaatkârlar birliği başkanı bize ‘Nereden buldunuz bu güzel sloganı, sembolü? Bizim esnafımız çok sevindi. “Biz ekmek parasını kazanmak için çalışıyoruz. Biz işyerimizin ekmek teknesi diyoruz’ dedi. Celal Bayar’ın mozalesine gittik orada halk bize iki şey getirdi; bir ekmek bir de zeytin fidanı. Biz onu o bahçeye diktik. Ekmeği de akşam iftarında herkesle beraber paylaştık. Aynı şekilde Edirne’de buğday başakları veriliyor, Tekirdağ’da iftarda uzun bir ekmeği paylaştık... Demek ki bazen aydınlar farklı düşünüyor, halkın nabzını yakalayanlar farklı...  Zaten biz halkı hedefliyoruz, aydınlar zaten kültür ve birikimleriyle; okuma, dinleme, seyretmeleriyle karar veriyorlar. Ama mesajınızı geniş kitlelere vermek için, halkın anlayışına uygun mesajlar vermeniz lazım.

İlk turu geçemezseniz, ikinci turda Selahattin Demirtaş’ı destekler misiniz?

Selahattin Bey bu soruya kendisi de cevap verdi. “Seçilmezsem hakkımdan feragat etmem” dedi. Kendisi etmiyorsa ben de etmem.

'DEMİRTAŞ ÇELEBİ İNSAN'

Selahattin Demirtaş ‘Tutum Belgesi’ni açıklarken bu seçimde iki çizginin yarıştığını, bu çizgilerden birini siz ve Erdoğan’ın temsil ettiğini söyledi...

Selahattin Bey’i yeni tanıdım. Parti liderlerini ziyaret ederken ziyaretine gittim. Gerçekten pırıl pırıl, genç bir siyasetçi, davasına hizmet eden akıllı bir insan. Türkiye için hukuk mücadelesi, özgürlük meselelerinde çok güzel fikirleri olan zarif bir insan. Çelebi, centilmen bir insan, o bakımdan onu tanıma fırsatı bulduğum için çok mutluyum. Üç adaydan birinin olması çok güzel bir şey. O günden itibaren aramızda güzel bir dostluk oldu, medeni bir ilişki oldu. Ben sunuşumu yaptığım gün, kendisi aradı, tebrik etti başarılar diledi, ben de kendisine aynı şekilde mukabelede bulundum. Biliyorsunuz kampanya hesapları açılınca ben bir jest yapmak istedim, sembolik bir şey yaptım. O da çok zarif bir tweet attı, biz de ona mukabelede bulunduk.

Peki sizi Erdoğan’dan ayıran bir fark var mı?

Ben hükümet başkanlığına talip değilim. Sırf Cumhurbaşkanlığı’na talibim, Türkiye’de istikrarı sağlayan, huzuru temin eden, Türkiye’nin içindeki ikiliği gidermek için sevgi saygı tohumlarını ekmek isteyen bir insanım. Ben Türkiye’nin yurtdışında itibarının yeniden tesis edilmesini istiyorum. Birlik dirlik tohumları ekmek istiyorum. Aynı zamanda komşularınızla bölgemizde yok olan huzurun yeniden tesisi için Cumhurbaşkanlığı’na talibim.

***

GEZİ ZAMANI YURTDIŞINDAYDIM

Gezi sürecinde, ‘İlk üç gün çok temiz duygularla oradalardı, sonradan bozuldu’ şeklinde bir ifadeniz vardı. Bu Erdoğan taraftarlarının söylemi değil mi?

Bakınız, Gezi’de her şey birbirine karıştı. Bizim zaten Allah’a şükür millet olarak her şeyi birbirine karıştırmayı çok seven bir yapımız var. Karıştırdıktan sonra işin içinden çıkılmaz bir hale gelir, düğüm yaparız. Gezi’ye çok dikkatle, analitik bakın; ilk hareket noktası genç insanların çevre, ağaç, ülke, şehir sevgisi. ‘Taksim Meydanı değişmesin, tarihi hafızamızda bu şekilde kalsın’ talebi. Bu bence vatanperver bir tavırdır, toprağını seven ağacını tabiatını seven insanlar vatanperver insanlardır; hain olamazlar. Bunlar ülkelerini sevmişlerdir ve bunlarla kuracağınız ilişki; sopa, biber gazı ilişkisi değil,  diyalog içinde çözüm aramaktır. Bu yapılmadı, orada devletin hatası oldu. Gece yarısı sopayla kafalarına vurdu, onların çadırlarını yakıp yıktı, biber gazlarını bastı ve ufak masum bir harekete düşmanca bir tavırla ‘çapulcu’ dedi. Bu mesele uzadıkça, gördük ki kamu araçlarını dükkânları kıran döken, molotof kokteyli kullanan insanlar çıktı. Bunlar marjinal değil mi? Manzaranın tamamına baktığımız zaman kimin haklı kimin hatalı olduğunu tespit etmemiz lazım. Biz ‘Eli sopalı devlet yanlış yaptı’ derken bu masum hareketin içine sızan ya da yanından geçip başka sloganlar atan insanlara da göz yummayalım...

Söyledikleriniz “Gezi’de marjinaller vardı” söylemiyle benzeşiyor. Diyelim ki öyle; ‘marjinal’ olmak suç mu?

Hayır değil, şiddet kullanmak suç. İnsanlar istediği gibi düşünmeli, hürsünüz. Nice marjinal grup vardır ki bir süre sonra anaakım haline gelir. Anayasadaki, kanundaki haklar çerçevesinde; fikir, ifade, gösteri yapma hürriyeti hakkınızdır; başkasına, kamu malına zarar vermeyeceksiniz.

15 Haziran’da polisin Taksim’e girişine kadar orada kimseye bir zarar gelmedi. Bahsettiğiniz dükkân camları polisin biber gazı kapsülleriyle inmiş olabilir mi?

Şimdi detay konusunda bu kadar zaman geçtikten sonra, zaten o tarihte yurtdışındaydım, sizin gün ve saat sorunuza cevap veremeyeceğim, kusura bakmayacaksınız, beni mazur göreceksiniz...