[...]Kobanê ve Suruç katliamları yeni bir tarihsel dönemin başlangıcı. Abdullah Öcalan bundan aylar evvel herkesin kendini savunmaya hazır olması gerektiğini söylemiş ve savaşın alacağı yeni biçimi işaret etmişti.

Nazan Üstündağ Özgür Gündem

Suriye savaşı elbet Türkiye’ye bulaşacaktı. Bulaşmasının engellenmesi için örgütlü bir mücadele, tam bir şeffaflık, dayanışma, topyekün bir iyi kalplilik, savaş hastalığını yok edecek derecede parlak bir ışık ve ona eş bir soğukkanlılık lazımdı. Türkiye tam tersine savaşı emdi, çağırdı, ısıttı, büyüttü. Şimdi ordunun katlettiği 34 Roboskili çocuğun az uzağında IŞİD’in parçaladığı sosyalist gençler yatıyor.

Bugün iyi düşünmenin, uzun soluklu planlar yapmanın zamanı. Her eylemin ve her sözün gittikçe hakikatten uzağa düştüğünü fark ederek silkelenmemiz gerek. Eğer bu kadar kısa sürede önce Kobanê katliamı, şimdi Suruç felaketi yaşanıyorsa, eğer barış ihtimali gittikçe yok oluyor, tecrit devam ediyorsa, Özgürlük Hareketi’nin IŞİD’e karşı insanlık adına savaş alanında kazandıkları bir yana ortada doğru gitmeyen bir şeyler var demektir. Bunların tamamının cevabını “çünkü AKP” diye başlayan cümlelerle vermek siyasetsizlik demek olur. Elbette AKP derindir, Suriye ve Ortadoğu’da girdiği derin ilişkiler vardır, Kürtlere karşı çeşit çeşit imha politikaları geliştirmekte, sosyalistleri, Alevileri ve kadınları hedef almakta, kendini ve kendi tahayyülündeki coğrafya ve kimliği tekleştirmek için her türlü yolu denemektedir. Bunu defalarca söyleyince ne AKP yok oluyor ne de bunu duyanlar sokaklara doluşarak yeni bir yaşam inşa ediyor. Tam tersine bir hedefsizlik, bir karmaşa, bir sonsuz duygusallık halindeyiz. Ve gittikçe iç savaşa doğru gidiyoruz; bunu görmemek aptallık olur. Hedef belli ve umuda doğru olunca halklarımızın neler yapabildiğini gördük oysa. Açlık grevleri, Kobanê eylemleri, Gezi ayaklanması tanıktır. Suruç nöbetleri, Êzidîler ve Kobanêliler için kurulan kamplar ve çevresinde oluşan ve tüm Türkiye’yi kapsayan dayanışma, HDP’nin yine gönüllülerle kazandığı seçim zaferi tanıktır.

Kobanê ve Suruç katliamları yeni bir tarihsel dönemin başlangıcı. Abdullah Öcalan bundan aylar evvel herkesin kendini savunmaya hazır olması gerektiğini söylemiş ve savaşın alacağı yeni biçimi işaret etmişti. Kürdistan’da zaten bir senedir kayıp vermeyen ev neredeyse kalmadı. IŞİD’in savaşı bu evlerin olduğu Diyarbakır’a, Suruç’a taşımaması beklenemezdi. Üstelik Diyarbakır’da da Suruç’ta da Kürtlere ve sosyalistlere düşman devlet kadrolarının, katliamları engellemek şöyle dursun, bu ihtimalin önünü açması şaşkınlık yaratmıyor.  AKP’nin Esad’ı devirmek ve Ortadoğu’nun şekillenmesine doğrudan müdahil olmak için kurduğu ilişkilerin başlı başına böyle bir tablo yarattığı açık. Sınırların rahatça kullanımı, silahlı gruplara verilen çeşitli destekler, yapılan toplantılar bölgede gittikçe güçlenen ve tekleşen IŞİD’in Türkiye sınırlarındaki manevra alanını elbette çoğaltıyor. Devletin ve hükümetin çeşitli kademelerindeki çıkar ayrılıkları ise birçok İslami yapı için faydalanacak çatlaklar açıyor.

Sunnilik ve Selefilik arasında inançlar açısından önemli bir geçişkenlik var. Yani AKP’li koyu dindar birinin merkezi söylemler ayrımcılaştıkça ve düşmanlık ürettikçe IŞİD’e sempati duyması ve IŞİD’lileşmesi gayet mümkün. Tabanda yaşanan bu geçişkenliklerin de IŞİD’in etkisini ve eylem alanını genişlettiği, hatta AKP teşkilatlarını kontrol altına aldığı ve kimi yerlerde dokunulmazlaştığı söylenebilir.

Abdullah Öcalan yazılarında öz savunmayı “güvenlik” konsepti olarak tanımlamıyor. Yani mesele örneğin silahlı bir birlik oluşturmak, intikam almak ya da bir mitingin veya basın açıklamasının güvenliğini sağlamaktan ibaret değil. Öz savunma çok boyutlu bir örgütlenme biçimi. Öz savunma öncelikle duygu birlikteliği, şeffaflık, eşitlikçi bir iletişim ve ortaklaşma yaratmaktan geçiyor. Sadece kentte, köyde değil, mecliste, belediyede, kurumlarda da. IŞİD’e karşı savunma, her evi, kurumu, belediyeyi, partiyi bir savunma birimine dönüştürme, silahlanmaktan çok önce ortaklaşmaktan, anlaşmaktan, toplumsallaşmaktan, kolektifleşmekten, birbirine hesap verebilmekten geçiyor. Öz savunmanın en önemli boyutlarından bir tanesi diplomasi. Müzakere ve mücadele içeren diplomasi istihbarat, ittifak kurmak açısından elzem. IŞİD söz konusu olduğunda her ne kadar Kobanê savaşı sayesinde sağlanan ve batı ile yapılan diplomasi hayati olmuşsa da örgütün nihayetinde Ortadoğulu olduğunu unutmamak gerek. Ne yazık ki Türkiye’deki demokratik ve devrimci güçler ve kadın hareketlerinin halen Ortadoğu örgütleri ve özellikle Suriye muhalifleriyle doğru dürüst bir ilişki gelişterememiş olmasının savunma zaaflarını arttırdığını kabul etmek gerek.

Hayatı savunmak kadar evrensel bir fikrin naiflik halinde resmedildiği bir coğrafyada iç savaş kaçınılmazlaşır. En naif olana, en hevesle dönmek önce kadınların yapabileceği bir iş.