Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ, Bozdağ, Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan için ABD'de tutuklama kararı alınmasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Kararı eleştiren Bozdağ "İşin Türkçesi 17-25 Aralık sürecinde FETÖ'nün yargı yoluyla yapmak istediği darbe teşebbüsünün Amerikan yargısını kullanma suretiyle tekrarı, başka bir şey değil" ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Washington ziyareti sırasında Erdoğan'ın korumalarının protestoculara saldırmasının ardından açılan davaya ilişkin de değerlendirmede bulunan Bozdağ, "Washington savcılığı bir iddianame düzenledi. 19 kişi hakkında. İşin garibi 15 korumadan 4'ü olay sırasında orada değil. Görüntüleri izlemişsinizdir. Olayın başından sonuna kadar Cumhurbaşkanımızın yanında. Heyette olmayan bir kişiyi de davaya dahil ediyorlar. Mesnetsiz, yanlı ve haksız bir iddianame var ortada. Bu iddianame PKK/PYD terör örgütünün desteklerinin orada yaptıkları eylem sonrası verilen ifadeler esas alınarak hazırlanmıştır. Çalakalem bir iddianame hazırlanmıştır. Bu iddianame Türk-ABD ilişkilerine zarar veriyor" ifadelerini kullandı.

Bozdağ açıklamasının ardından gazetecilerin sorularını da yantladı.

Bozdağ'ın sorulara cevapları söyle:

CHP Genel Başkanı bundan sonraki izleyecekleri politika için ‘yürümek varsa yürümek, kavga varsa sonuna kadar kavga edeceğiz’ açıklamasında bulundu. Ve ‘Terörü 4 yılda bitiremezsem siyaseti bırakırım’ dedi. Ne diyeceksiniz?

Tabi ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz diye bizim güzel bir atasözümüz var. Ben Sayın Kılıçdaroğlu’na eğer terörü 4 yılda bitirecekse koluna takıp yürüdüğü kişilerden başlasın. Hepimizin bildiği gibi HDP PKK’nın siyasal bir uzantısı. Ve adalet yürüyüşünde diğer pek çok konuda nasıl dayanışma içinde olduğunu görüyoruz. Ben terörü destekleyenlerle, terör örgütüne terör örgütü demeyenlerle hiçbir ortak paydada bir araya gelmem demesi lazım. Oraya mesafe koymamız lazım. Önce hendek terörü vardı. Sayın Kılıçdaroğlu da ‘hendeğin ötesindeki teröristlere ‘arkadaşlar’ diye hitap etti. Arkasından en son Sezgin Tanrıkulu bir açıklama yaptı. Güvenlik güçlerimizin mücadelesini ve SİHA’ların kullanılmasını ‘alçaklık’ olarak nitelendirdi. Önce bundan başlaması lazım.

Eğer elinde terörü bitirecek bir planı varsa sayın Kılıçdaroğlu’nun açıklamasında fayda var. Şehitlerimiz var, gazilerimiz var. Ortaya çıkan fatura ortada. Eğer elinde bir formül varsa ben buradan laftan öte o formülü milletin önüne koymasını talep ediyorum.

Hükümetimiz terörü sonlandırma konusunda ciddi ve kararlı adımlar atmıştır. Bundan sonra o adımları atmaya devam edecektir. Terörü sonlandırmanın sadece güvenlik politikaları olmayacağını söyleyenlere, farklı politikalar da uygulamıştır. İşte demokratik açılım süreci, milli birlik ve kardeşlik projesi hükümetimizin attığı önemli adımlardır. Hükümetlerimiz döneminde özel radyoların kurulması, özel öğretim kurumlarında Kürtçe eğitim verilmesi dahil çok ciddi adımlar atılmıştır. Bir yanda teröristle ve terör örgütüyle mücadele ederken, öte yandan da terör örgütünün istismar ettiği zemini ortadan kaldırmak için önemli ve cesur kararlar alınmış ve bunun gereği yerine getirilmiştir.

Hükümetimiz terörle etkin ve kararlı mücadelesini sürdürecektir. Şu anda PKK hiçbir dönemde olmadığı kadar kayıp vermiştir. Terör örgütü planlı programlı eylem yapma kabiliyetini kaybetmiştir. Tuzaklarla terör eylemi ortaya koymaktadır. Ve bundan sonra da bu mücadele yürüyecektir. SİHA’lar da güvenlik güçlerimizin kullandığı önemli bir enstrümandır. Terörün belinin kıran SİHA’ları eleştiren milletvekili Kılıçdaroğlu’nun partisindeki milletvekilidir.

Türkiye’de pek çok yasak vardı. Vicdanları sızlatan olay vardı. Bunların hepsi tarih oldu gitti. Orduevine başörtülü girebiliyor muydu? Üniversitelerde, ortaöğretimde, parlamentoda var mıydı böyle bir şey? Eşitsizlikler haksızlıklar, CHP’nin politikalarıyla yıllar yılı takdim edildi. Bütün bu adaletsizliklerin önüne geçen AK Parti hükümetleri oldu.

Siyasette kavga yoktur olmaması lazım. Kavga ederek iktidar olamazlar. Sandıktan iktidar çıkar. Kiminle kavga edeceksin sen? Kavga eden birileri mi var? Eline silah, değnek almış siyaset yapan birileri mi var Türkiye’de? Siyasette mücadelenin yolu bellidir. Planla programla fikirle halka meseleleri nasıl çözeceğini anlatarak olur. CHP, iktidara alternatif politikalar öğretmiyor. İktidarın yaptıklarını daha iyi yapacağına yönelik politika da üretmiyor. “Eylem yapacağız, kavga yapacağız” Bu millet eylem yapanları, kavga yapanları sevmez. Eylemcilere, kavgacılara iktidarı vermez.

Demokrasiye inanan birisi ‘ben kavga edeceğim’ demez. AK Parti kavga ederek gelmedi? Sayın Cumhurbaşkanımız milletvekili listesinden silindi. Belediye başkanlığı koltuğu altından alındı, haksız yere hapse konuldu. Partisine kapatma davası açıldı. AK Parti sokağa ineceğim dedi mi? ben kavga edeceğim dedi mi? Hiç demedi. Hep demokrasi dedi, aziz milletimizin iradesi dedi, hep hukuk dedi, hak dedi. Kavga etmek isteyenler kendileriyle kavga edebilirler.

Amerikan yargısından üst üste kararlar geldi. Cumhurbaşkanının korumaları hakkında gözaltı karar. Zafer Çağlayan ile ilgili verdikleri karar var. Bunu değerlendirmenizi isteyeceğim sizden. Rıza Sarraf ile ilgili tahliye edildiğine dair haberler var. Net bir bilgi var mı?

Türkiye ile İran arasındaki ticari ilişkilerin hepsi ulusal ve uluslararası hukuka uygundur. Buna aykırı bir işlem yapılmamıştır. Böyle bir işlem yapılması asla mümkün değildir. Türkiye’nin yaptığı bütün ticari işlemler uluslararası hukuk çerçevesinde yapılmaktadır. Suç olan bir iş de yoktur. Peki ABD’de Rıza Sarraf üzerinden yapılmak istenen şimdi de sayın bakanımızın isminin karıştırıldığı hadise nedir derseniz, 17-25 Aralık sürecinde Fetullahçı Terör Örgütü’nün yargı yoluyla yapmak istediği ama başaramadığı darbe teşebbüsünün, ABD yargısını kullanmak suretiyle tekrarından başka bir şey değildir. Terör örgütü, sahte delillerle Türkiye’nin iktidarına karşı, örgüt mensupları eliyle bir hukuk darbesinde teşebbüs etmiştir. Daha sonra savcılık soruşturmasını yapmış ve değerlendirerek hukuka aykırı olan bütün işlemleri değerlendirerek takipsizlik kararı vermiştir. Türkiye araştırma komisyonu bulmuş ve yüce divana sevk etmeme kararı vermiş ve genel kurulda bu kararı onaylamıştır. Türkiye bu iftiraları, kumpas olmasına rağmen es geçmemiş hem yargı hem de TBMM değerlendirmiştir.

Bugün hiç kimsede 17-25 Aralık’ın bir kumpas olduğu konusunda tereddüt sahibi değildir, çok net. Ve New York Bölge Eyalet Başsavcısı, daha önceki savcı Bharara, elinde olan bütün o belgeler, belge değil de kağıt parçası diyelim. Fetullahçı terör örgütü tarafından iletilmiştir. FBI’dan aldığını söyledi. Türkiye’deki FBI yetkilisi doğruladı onu. FBI yetkilisi bu bilgileri kimden aldı? Nasıl doğruladı.

Şimdi işin garibi Fethullahçı Terör Örgütünün Türkiye’de ağırladığı ve Türkiye aleyhine 17-25 Aralık’taki argümanlarını dillendirdiği kişi Rıza Sarraf dosyası ve sayın bakanımızla ilgili dosyada yargılama yapıp karar verecek hakim. Buyurun bunun kararını siz verin.

Sayın Zafer Çağlayan Türkiye Cumhuriyeti devletinin ekonomi bakanı olarak, Türkiye cumhuriyetinin çıkarlarını korumakla görevlidir. Sayın bakan bu dönemde, Türkiye Cumhuriyeti’nin çıkarlarını korumuştur. Bunu yaparken de yasalara uygun bir şekilde görevini yapmıştır. Burada çok farklı bir şey var. Hep beraber görüyoruz. Kirli bir oyunun parçası bu.

Bakın iddianamede de çok ilginç bir ifade geçiyor. Savcının eline verilen bilgiler üzerinden gittiğini gösteriyor. Bilgisayarda oynarken bazı kısımları unutmuş belli ki.

Zafer Çağlayan Türk parlamentosunda görev mi yapıyor? Yok. Bilgisayar üzerinde kendilerine sunulan belgeler üzerinden oynama yapıldığını gösteriyor. Kim verdi bunları? FETÖ’cüler verdi, onlar da kullanıyor. Bu fevkalade hukuk devleti bakımından kabul edilemez durumdur.

Erdoğan’ın korumalarına dava açılması

Sayın Cumhurbaşkanımızın korumalarına gelince, Washington savcılığı iddianame düzenledi. 15 korumadan 4’ü olay yerinde orada değil. Sayın Muhsin Köse, yakın koruması olayın başından sonuna kadar cumhurbaşkanımız yanı başımda. Olay yerinde olmayan 4 kişiyi dahil ediyorlar. Ve hiç heyette olmayan bir kişiyi de davaya dahil ediyorlar. Mesnetsiz yanlı ve haksız bir iddianame var ortada. Açıkça ifade etmek isterim ki bu iddianame PKK destekçilerinin yaptığı eylem sonrası verdikleri ifadeler esas alınmak suretiyle esas alınarak hazırlanmış bir iddianamedir. Çalakalem bir iddianame hazırlanmıştır.

Hem Cumhurbaşkanımıza karşı, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı eylem yapılıyor. Engellemesi gerekenler engellemiyorlar. Türk korumalarının yanı başına gelmesine izin veriyorlar. Sonra Türk güvenlik görevlilerini sorumlu tutuyorlar. Bu yanlı bir iddianamedir. Maalesef Türkiye ABD ilişkilerine büyük zararlar verilmektedir.

Türkiye ve ABD iki dost ve müttefik ülkeleridir. Türkiye ABD ilişkilerini bozmak isteyen çevrelerin pek çok yönden bu ilişkilere zarar vermek için önemli gayretler içinde olduğunu biliyoruz. Bu ilişkileri bozmak isteyen çevrelerin hesaplarına izin vermemek gerekir.

Kuzey Irak referandumu

Barzani bağımsızlık referandumu konusunda kararlı olduklarını, kabul edilmezse sınırlarını belirleyeceklerini belirten bir açıklama yaptı.

ODTÜ arazisine yol yapımıyla ilgili bir uzlaşma sağlandı. Yol yapımına başlandı, CHP’den açıklamalar var. Uzlaşma şartlarına uyulmadığı yönünde. Değerlendirmeniz nedir?

Orada sorunlar olduğunu biliyoruz biz. Merkezi yönetimle konuşmakla olur. Barzani’nin aldığı bu referandum kararı kabul görmeyen bir karar. Bölgede yaşayan halklar tarafından kabul görmedi. Türkmenler açıklama yaptılar, “biz bu halk oylamasına katılmayacağız”. Araplar da açıklama yaptılar. O bölgede sadece Kürtler yaşamıyor. Bu tek başına alınacak bir karar değil.

Öte yandan bölgedeki huzur, istikrar ve barış ikliminin muhafazası son derece önemlidir. Türkiye barışın devamından yanadır. Bu referandum bölgedeki barışa ve istikrara zarar verecektir ve bölgede güvensiz ortamın oluşmasına, istikrarsızlığın artmasına yol açacaktır. Bu referandumun Barzani’ye bir faydası yoktur. Bölgede yaşayan Kürtlere de bölge halklarına da bir faydası yoktur. Buradan Barzani’ye benim çağrım, bu referandumu iptal etmeleridir. Vakit gelmeden önce yeniden gözden geçirip referandumu iptal etmelidir.

ODTÜ arazisiyle ilgili konuya gelince, Ankara’da 3600 yataklı bir şehir hastanesi yapılıyor. Ve bu hastaneye ulaşan yolların ve trafiğin düzenlenmesi gerekiyor. Yol hepimizin ortak alanı. Ortak olarak kullandığımız bir alandır. İhtiyaç olduğu zaman özel mülkler kamulaştırılarak toplumun üstün yararı nedeniyle, ne yapılıyor? Kamulaştırılıyor. Burada yol ihtiyacıv ar. Hastane açıldığı zaman, vatandaşlarımızın hastaneye ulaşılması için gerekli adımların atılması şart mı? şart.

Toprağın üzerinden yol açılması da söz konusu değil, tünel açılması söz konusu. Tünel yapılırken de burada bulunan bazı ağaçların nakli ve kaldırılması gerekiyor. ODTÜ rektörümüzle, Ankara büyükşehir başkanı bir araya geldiler ve mutabakat sağlandı. Bunun karşılığında iki kat ağaç dikilecek. Ayrıca ODTÜ rektörlüğüne de 36 hektarlık ayrı bir alan kendilerine takdim edilecektir. Herhangi bir kişi şahsına bir şey elde etmiyor. Buna karşı olanlara baktığımızda bunlar her şeye toptan karşıydılar. Özelleştirmeye karşıydılar. Renkli televizyon geldiğinde ona karşıydılar. Bakın üçüncü köprü yapıldı ona karşılar. Üçüncü havalimanına karşılar. Şehir hastanelerine karşı çıktılar. Hemen Meclis’in karşısında Akay kavşağı var, buna bile karşı çıktılar. Ben şimdi soruyorum, üçüncü havaalanına karşı çıkmanın mantığı nedir? Üçüncü köprü yapıldı, karşı çıkanların hepsi geçiyor. Önce bir karşı çıkıyorlar.