Halkların Demokratik Partisi (HDP) Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım ve Diyarbakır Milletvekili Nimetullah Erdoğmuş, Meclis’te düzenledikleri basın toplantısında Afrin harekatına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Diyanet’i ser bir dille eleştiren Yıldırım, Diyanet’in dini savaşa alet ettiğini savundu.

Diyanetin fetvalarına değinen Yıldırım, “Birçok camide bu fetih surelerini dinleyenler camileri terk ediyorlar. Türkiye camilerinde Afrin’in düşmesi için dualar okunurken, Kürt coğrafyasında pek çok camide Afrin düşmesin diye dualar ediliyor. İddialara göre Afrin’deki Cindiri Selahaddin Camii, bombardımandan nasibini almış. Yıkıntılar arasında Kuran da var. Aynı şekilde Kilis’teki cami de bu ortamdan nasibini aldı. Bombardımanlar camiyi de sormuyor. Buna Afrin’de de olsa, Kilis’te de olsa üzülelim. Cami camidir. Cami ibadetgahtır. Afrin’deki Müslümanlar da Kilis’teki Müslümanlar da camiye gidiyor” dedi.

Hükümete seslenen Yıldırım, “Biz diyoruz ki gelin Türkler ve Kürtler olarak bu yılanlarda beraber kurtulalım. Çözüm ÖSO ve benzerleriyle iş birliği yapmak değildir. Çözüm Kürtlerle iş birliği yapmaktır. ÖSO yarın öbür gün bir kürdü diri diri yakar ya da başını keserse bunun altından kalkmak kolay olmaz. Altından kalkamadığınız bu tip olaylar dış dünyanın bakın IŞİD hortladı diyerek müdahale etmesi zeminini hazırlar. Bugün askeri harekatı onaylıyor gibi görünen güçler IŞİD hortladı diyerek yeniden kara harekatını başlatabilir. Bu bir kısır döngüdür. Bu işin içinden çıkılmaz bir vaziyettir” diye konuştu.

Diyanet İşleri Başkanından randevu talep eden milletvekilleri adına söz alan Yıldırım, şöyle konuştu:

Bu basın toplantısını sadece bir iktidarı eleştirmek niyetiyle yapmıyoruz. Yeri geldiğinde kendi partimizi de eleştirmesini biliriz. Belli bir partiye mensup olmaktan çok, doğruya doğru diyebilen bir vicdana sahip olan insanlar olarak seslenmek istiyoruz.

Siz bir süre önce, “Kürtler ABD ve Rusya’ya güvenmesinler” diyordunuz. Peki, siz çok mu güveniyorsunuz? Bugün Kürtleri yarı yolda bırakan güçlerin sizi de yarı yolda bırakmayacağından çok mu eminsiniz?

‘YERLİ VE MİLLİ DEDİĞİNİZ PROJEDE KÜRTLER YOKSA PROJE YARIM KALMIŞ DEMEKTİR’

Said-i Nursi’nin bir sözü var; Türkler ve Kürtlerin toplamı tam bir adam eder." Tersinden okursak Kürtler ve Türkler ayrılırsa yarım adam kalır. Dolayısıyla sizin yerli ve milli dediğiniz projede Kürtler yoksa bu proje şimdiden yarım kalmış demektir.

’EY ABD, EY RUSYA SİZ DEVREDEN ÇIKIN’ DEMELİYDİNİZ’

ABD ve Rusya hep yarım kalmamızı istemiştir. Sizden beklenen ey Türkiye’yi yönetenler; şunu söylemenizdi: “Ey ABD, ey Rusya siz devreden çıkın. Biz bin yıllık kardeşliğe sahibiz. Kürtlere bir statü verilecekse de biz bunu aramızda hallederiz. Atalarımız Selçuklular, Osmanlılar Kürtlere statü verdiler. Eğer bugün de bir şey verilecekse biz devreye gireceğiz siz geldiğiniz yere dönün” demelerini bekliyorduk.

‘HEM KÜRTLERİ DENİZE ATIYORSUNUZ HEM NİYE YILANA SARILIYORSUNUZ DİYORSUNUZ’

Ama maalesef yapmadınız. Kürtler aslında ABD’yi de Rusya’yı da iyi tanıyorlar. 1946’da Mahabad Kürt Cumhuriyetini kurduranın da yıktıranın da Rusya olduğunu çok iyi biliyor. Kürtlerin çok iyi bildiği bir husus da, ABD’nin el attığı her probleme ne öldük ne olduk perspektifiyle yaklaştığı ve her meseleyi çıkmaz halde bıraktığıdır.

Eğer bugün Kürtler bir denize düşmüşlerse Kürtleri denize atan sizlersiniz. Hem Kürtleri denize atıyorsunuz hem niye yılana sarılıyorsunuz diyorsunuz. Hem de aynı denize düşüp aynı yılana siz de sarılıyorsunuz. Bu hem Kürtler hem Türkler için son derece tehlikeli.

‘ÇÖZÜM ÖSO İLE DEĞİL KÜRTLERLE İŞBİRLİĞİ YAPMAKTIR’

Biz diyoruz ki gelin Türkler ve Kürtler olarak bu yılanlarda beraber kurtulalım. Çözüm ÖSO ve benzerleriyle iş birliği yapmak değildir. Çözüm Kürtlerle iş birliği yapmaktır. ÖSO yarın öbür gün bir kürdü diri diri yakar ya da başını keserse bunun altından kalkmak kolay olmaz. Altından kalkamadığınız bu tip olaylar dış dünyanın bakın IŞİD hortladı diyerek müdahale etmesi zeminini hazırlar. Bugün askeri harekatı onaylıyor gibi görünen güçler IŞİD hortladı diyerek yeniden kara harekatını başlatabilir. Bu bir kısır döngüdür. Bu işin içinden çıkılmaz bir vaziyettir.

DİYANET’E ELEŞTİRİ

Şurası üzüntü vericidir ki bugün Türkiye de dahil olmak üzere İslam ülkelerinin çoğunda diyanet kurumları gerçek İslam’ı temsil etmekten uzaklaşmış, bağlı oldukları devletlerin birer aracı haline gelmişlerdir. Bu devletlerin ve iktidarların arzuladıkları istikamette fetvalar vermekten çekinmiyorlar. Bu fetvaların nasıl bir vahamete yol açacağı iyi düşünülmelidir.

Tarihte de böyle olmuş. Bakın, Yezit sultan olduğunda tam 40 alim ve şeyh bir kurul oluşturarak Yezid’e biat etmenin farz olduğunu fetva ile ilan ettiler. O kadar ileri bir adım attılar ki, “halifelerin üzerinde ne hesaba çekme ne de azap vardır” dediler. Bu denli gerçeklerden kopuk bir fetva. Dönemin Kahire Müftüsü Şeyh Nasrullah Ferit, Hüsnü Mübarek’e itaat etme ile ilgili fetvasında, “Hüsnü Mübarek’e biat Allah’a biat demektir. Bu biattan geri duran herkes vatanına ve dinine ihanet etmiş sayılır” demişti.

Emeviler döneminin alimlerinden biri olan İmam Zühri arkadaşları tarafından sarayın alimi lakabı ile anılmıştır. Fakat sarayın alimi olmayı kabul etmeyen, zindana atılmayı tercih eden İslam büyükleri de olmuştur. Bunlardan biri de İmam-ı Azam Ebu Hanife’dir. Kendisi dönemin Abbasi Halifesi Mansur tarafından kendisine yapılan “bize kadı ol” teklifini elinin tersiyle iteleyerek, “ben siyaset güdümünde bir kadılığı kabul etmem” dedi. Hayatını zindanda geçirerek son nefesini zindanda verdi.

‘HALK VE İNANÇLARI EZMEK İÇİN KURAN ALET EDİLİYOR’

Bugün Ortadoğu’da devlet ve hükümetler, yönettikleri farklı halklar arasında adalet ve eşitlik sağlamak yerine bu halk ve inançları ezmek için Kuran’ı kendilerine alet ediyorlar, diyanet türü kurumlar da buna alet oluyorlar.

Bu yönde en çok başvurulan sureler Enfal ve Fetih sureleridir. Saddam Kürtlere yönelik operasyonunun adını Enfal koymuştu. Enfal ganimet demektir. Kürtlerin yaşadığı coğrafyayı küfür diyarı, Kürtleri de kafir görme anlayışı vardır bunun altında. Bu, Ortadoğu’nun en büyük halklarından Kürtler ve Türkleri birbirinden ayırma anlayışıdır.

Bugünlerde, özellikle cuma günlerinde Fetih Suresinin okutulduğu, bu çerçevede vaazlar verildiği hepinizin malumu. Arapçada kelime anlamı “açma” olan fetih öncelikle kalbi ve aklı İslam gerçeğine açmak, İslam’ın barış mesajını iletmek, bu barış mesajının önündeki engelleri kaldırıp barışın önünü açmak, barışın sürekli olacağı bir ortamı oluşturmaktır. Fethin bu çerçevesi bizzat Diyanet İslam Ansiklopedisindeki Fetih maddesinde yazılıdır.

‘EN KÖTÜ BARIŞIN BİLE SAVAŞTAN İYİ OLDUĞUNUN TESCİLİ FETİH SURESİDİR’

Fetih Suresi, Hicret’in 6. yılında şartları Müslümanların aleyhine ağır olan Hudeybiye Barış Anlaşması öncesinde nazır olan bir suredir. Yani Peygamber Efendimiz, şartları ağır bir barışı kabul etti, Allah da en kötü barışın bile savaştan iyi olduğunun tescili olarak bu sureyi indirdi. Bu yüzden pek çok sahabi Hudeybiye Barış Anlaşmasını fetih olarak kabul etmiştir. Bunlardan bir tanesi, Hz Muhammed’in sahabelerinden biri diyor ki; siz Mekke’nin fethini fetih olarak görüyorsunuz ama biz asıl fetih olarak Hudeybiye barışını görüyoruz. Bir başka sahabi diyor ki, “biz Hudeybiye barışından başka bir fethi fetih saymıyoruz”.

‘MEKKE’NİN FETHİ UMUMİ BİR BARIŞ VE AFFIN GÖSTERGESİDİR’

Mekke’nin fethinden alınması gereken birçok mesaj vardır. Biz sadece üçüne değinmek istiyoruz. Birincisi, Mekke’nin fethi savaşın değil barışın yolunu açmaktır. İslam barış dini olduğu için, barış anlamına geldiği için Hz. Muhammed Mekke’yi savaşsız fethetmekte kararlıydı. Mekke’ye girildiğinde elinde sancak olan kişi, “bugün büyük bir savaş günüdür, kadınların ve çocukların esir alınmaları helaldir”. Bunu duyan Hz Muhammed devreye girerek bu kişiyi komutan olmaktan azlediyor, sancağı Hz. Ali’ye veriyor. Hz. Ali şöyle diyor: “Bugün rahmet günüdür, bugün kadınların ve çocukların kurtarılacağı bir gündür.” O yüzden Hz Peygamber, sancağı Hz Ali’ye vermekle savaş çığırtkanlığı yapan kişiyi saf dışı etmiştir. Mekke’nin fethi umumi barış ve af demektir. Hz Muhammed  Mekke’ye girerken Fetih Suresini okuyor ve Kabe etrafında kitleler halinde toplanan Kureyşlilere, “Bugün size ne yapacağımı zannediyorsunuz” diyor. Kureyşliler, “Biz hayırlı bir şey bekliyoruz” diyorlar. Peygamber Efendimiz de, “Gidin ey müşrikler, hepiniz özgürsünüz”. Bir zamanlar kovulduğu, işkencelere maruz bırakan Mekke halkı peygamberin intikam almasını bekliyordu. Ama öyle olmadı. Dolayısıyla Mekke’nin fethi umumi bir barış ve affın göstergesidir.

Mekke’nin fethi en güçlü anda bile tevazu demektir. Hz Muhammed’in Mekke’ye girerken başı yere değercesine tevazu içine girdiğini tüm kaynaklar yazmaktadır. Hz. Muhammet ya da herhangi bir havarisi düğüne gidiyoruz, Mekke’yi yıkacağız gibi sözler kullanmamıştır.

‘DİYANET İSLAM’I KAN DİNİ OLARAK SUNUYOR’

Fetih Suresi bir barış projesini onaylamak için inmiş ve Mekke’nin fethi bu projenin en somut uygulaması olmuştur. Diyanetin bunu savaşa alet edercesine, siyasi bir baskı altında bunu savaş argümanı haline getirmesine çok üzüldük. Diyanet’in bunu yapması, İslam’ı bir savaş dini olarak sunmak anlamına geliyor. Camilerde hücum, saldırı, kan manasında bir sureymiş gibi sunmak İslam’ı kan dini olarak sunmaktır. IŞİD ve türevlerine zemin hazırlamak, onların ekmeğine yağ sürmektir. Çünkü IŞİD ve türevleri fethi böyle anlamıştır.

‘AFRİN’DE DE KİLİS’TE DE ÇOCUKLAR ENKAZ ALTINDA KALIYOR’

Bu, Hz. Ali’nin korunacak dediği kadın ve çocukların ölmesi demektir. İster Afrin’deki kadın ve çocuk olsun ister Kilis’teki. Çünkü savaş yol adres sormaz. Afrin’de de Kilis’te de çocuklar enkaz altında kalıyor. Önemli olan bunun önünü almaktır. Ölenin de öldürenin de Müslüman olduğu coğrafyada daha fazla kanın dökülmesine neden olmak anlamına gelmektedir.

‘TÜRKİYE’DE AFRİN DÜŞSÜN DİYE, KÜRT COĞRAFYASINDA DÜŞMESİN DİYE DUA OKUNUYOR’

Birçok camide bu fetih surelerini dinleyenler camileri terk ediyorlar. Türkiye camilerinde Afrin’in düşmesi için dualar okunurken, Kürt coğrafyasında pek çok camide Afrin düşmesin diye dualar ediliyor.

İddialara göre Afrin’deki Cindiri Selahaddin Camii, bombardımandan nasibini almış. Yıkıntılar arasında Kuran da var. Aynı şekilde Kilis’teki cami de bu ortamdan nasibini aldı. Bombardımanlar camiyi de sormuyor. Buna Afrin’de de olsa, Kilis’te de olsa üzülelim. Cami camidir. Cami ibadetgahtır. Afrin’deki Müslümanlar da Kilis’teki Müslümanlar da camiye gidiyor.

Bu kopuşun nelere mal olacağını kestirmek mümkün değil. Bu işin sonu nereye varacak? Diyanet bu soruların cevabını bulmak için kafa yormalıdır. Eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez görevinden ayrıldı, bazı yorumlara göre ayrılmak zorunda kaldı. Yerine Ali Erbaş geldi. Birinin adı Muhammet, birinin adı Ali. Mekke'nin fethinde de bu iki isim vardı.

‘DİYANET İŞLERİ BAŞKANINDAN RANDEVU TALEP EDİYORUZ’

Biz her iki diyanet işleri başkanına da sesleniyoruz: Buna göre Muhammedi ve Alici bir barış projesinin içinde yer alsınlar, bizi de o projeye davet etsinler. Şimdiki başkanımız Ali Hoca’nın herhangi bir endişesi yoksa biz kendisinden randevu talep ediyoruz. Her türlü siyasi mülahazayı bir kenara bırakıp bu işin dini ve Kuranî boyutunu müzakere edelim. Ne Amerika’ya ne Rusya’ya mecbur olacağımız, herhangi bir atmosfere yol açmadan, madem yerli ve milli bir proje başlatılmış bu projeye Kürtleri de dahil edelim. Bu yükün altından hep beraber kalkalım.

Dökülen kandır, tahrip edilen evlerdir, camilerdir. Diyanet'ten randevu talep ediyoruz, bu konuyu enine boyuna tartışalım. Sorumlulara sorumluluklarını hatırlatalım. Hiç çekinmeden doğruya doğru yanlışa yanlış diyelim.  Bu akan kanın bir an evvel durmasını temenni ediyorum. Said-i Nursi’nin dediği gibi Kürtler ve Türklerin toplamı tam bir adam eder perspektifi içinde yaşamamızı temenni ediyorum” (HABER MERKEZİ)