HDP Diyarbakır Milletvekili Feleknas Uca, TBMM Genel Kurulu’nda Avrupa Birliği Bakanlığı bütçesi üzerine açıklamalarda bulundu.

Avrupa'ya kaçtığı yönündeki iddiaları yanıtlayan Uca, "Benim bir yere kaçtığım yok. Buradayım. Ben 7 Haziran seçimlerinde umudu büyütmek için, umuda bir damla su olabilmek için Avrupa’dan geldim" dedi.

Türkiye OHAL uygulamaları ile AB ilkelerinden uzaklaştığını ifade eden Uca, AKP hükümetinin 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında “terörle mücadele” adı altında muhalif toplumsal kesimler üzerinde uyguladığı baskı ve saldırılar, ilan edilen OHAL, Avrupa Birliği ile ilişkileri kopma noktasına getiren temel sebeptir” ifadelerini kullandı.
 
Uca'nın açıklaması şu şekilde:

Türkiye ile Avrupa Birliği arasında 3 Ekim 2005 yılında müzakereler başlamış, tüm aday ülkelerde olduğu gibi Türkiye’den de Kopenhag kriterlerinin karşılanması istenmiştir. Ne yazık ki yargı, temel haklar, adalet ve dış politika gibi önemli ve köklü reformları gerektiren bölümlerde herhangi bir ilerleme kaydedilmemiştir.
 
Özellikle OHAL süreci ile birlikte tam üyelik müzakereleri bugün tıkanma noktasına gelmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan 2005’te AB’ye tam üyelik müzakereleri esnasında Türkiye lehine 400’ün üzerinde “evet” oyuna büyük bir özgüvenle sahip çıkarken, bugün “isterlerse tamamı hayır desin ne yazar biz de kapıları açarız” tehdidiyle 12 yılda nasıl bir dönüşüm yaşadığını gözler önüne sermektedir.
 
‘ŞİDDET DEĞİL, SİYASİ ÇÖZÜM KRİTER OLARAK ALINMALI’
 

9 Kasım 2016’ da yayımlanan ilerleme raporunda 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında yapılan görevden alma ve tutuklamalara, işkence ve kötü muameleye, sokağa çıkma yasakları boyunca uygulanan hukuksuzluklara dikkat çekilmiş, Kürt sorununun çözümü için tek yolun siyasi müzakereler olduğuna değinilmiştir. Özellikle bağımsız yargı ve ifade özgürlüğü konusunda gerilemenin olduğu vurgulanmıştır.

‘TÜRKİYE OHAL UYGULAMALARI İLE AB’DEN UZAKLAŞIYOR’
 
AKP hükümetinin 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında “terörle mücadele” adı altında muhalif toplumsal kesimler üzerinde uyguladığı baskı ve saldırılar, ilan edilen OHAL, Avrupa Birliği ile ilişkileri kopma noktasına getiren temel sebeptir. Yüz binlerce insanın mağdur edildiği, yüzlerce medya organı ve sivil toplum derneklerinin kapatıldığı bir ülke AB ilkelerinden her geçen gün daha da uzaklaşmaktadır. 

FRANSA’DAKİ OHAL İLE TÜRKİYE’DEKİ OHAL ÇOK FARKLI’
 
Hükümet, hep Fransa’daki OHAL’i örnek veriyor. Bakın Fransa’daki OHAL ile buradaki OHAL’in alakası yok! Fransa’da OHAL Kanun Hükmünde Kararname diye bir kurum yoktur. Tam tersine OHAL süresince Parlamentonun yetkileri artırılmıştır.
 
Fransa’daki tek bir gazete kapatılmamıştır. Tek bir kurum kapatılmamıştır. Teki bir kişi görevinde atılmamıştır. Fransa’da Kanun Hükmünde kararname çıkarılmamıştır. Kanun Hükmünde Kararnamelerle keyfi bir şekilde bir ülkenin yönetilmesi tamamıyla bu topraklara özgüdür.
 
Hukuksuz ve gayri meşru süreç sonucunda, 59 milletvekilimizden 55’inin dokunulmazlıkları kaldırılmıştır.  4 Kasım tarihinde partimize yönelik saldırlar zirve yaparak. Şu an cezaevinde yine Eş Genel Başkanlarımız dahil olmak üzere 10 milletvekilimiz rehin alınmıştır. Belediye eş başkanlarının tutuklanması ve kayyumların atanması en çok kadın kazanımlarını hedef almıştır. Bu uygulamalar kadınların onlarca yıldır mücadele ederek inşa ettiği toplumsal cinsiyet eşitliğine vurulan bir darbedir.   
 
‘AKP SURİYE VE IRAK’TA PAZARLIKÇI POLİTİKA İZLİYOR’              
 
AKP Hükümetinin ülke içinde izlediği hukuk dışı, baskıcı, otoriter uygulamaları, bölgesel ve uluslararası düzeydeki çatışmacı politikaları nedeniyle Türkiye’yi Batı ve Avrupa Birliği nezdinde güvenilir bir müttefik olmaktan tamamen uzaklaştırmıştır.
 
Suriyeli mülteciler krizine ve Kürt meselesine yaklaşımı başta olmak üzere, bölgesel nitelikli acil ve temel sorunlara karşı ‘şantajcı’ politikalar izlemekte ısrar eden Hükümet, Batı dünyasına karşı Rusya; AB’ye karşı da Şanghay Beşlisi ile ilişki geliştirme şantajı ile uluslararası kamuoyunu esir almak istemektedir. Suriye ve Irak’ta gelişen cihatçı terörizme karşı yaklaşımı da bu pazarlıkçı politikanın ekseninde gelişmektedir.
 
AKP, MÜLTECİLERİ KOZ OLARAK KULLANIYOR’
 
AKP Hükümeti Avrupa Birliğine adeta “ne yaparsam ona göz yumacaksınız” demektedir. Hükümet bu gücü de, ülkemizde barınan mültecilerden ve AB ile yapılan geri kabul anlaşmasından almaktadır. İnsan hayatını ve özgürlüğü bir koz ve Şantaj gerekçesi olarak kullanmanın ne siyaseten ne de ahlaken savunulur bir tarafı vardır. Cumhuriyet tarihi boyunca yüzünü Avrupa’ya dönmüş, ekonomik, sosyal ve siyasal açıdan Avrupa’ya halihazırda entegre olmuş olan Türkiye’nin yürüteceği siyaset bu anlamıyla AB normlarını ve değerlerini esas alır nitelikte olmalıdır.
 
AB Bakanı’na sormak isterim: 16 Aralık 1999’da AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” diyen Mesut Yılmaz’ın sözleri sağlıklı bir sürecin başlangıcıydı. Şimdi de böylesi bir sürecin yeniden başlamaması için engel nedir?  Muasır medeniyetler” seviyesine Şanghay İşbirliği Örgütü ile mi yoksa  Avrupa Birliği ile mi ulaşacağız?

(Haber Merkezi)