HDP Dersim Milletvekili Alican Önlü, Meclis’te devam eden bütçe görüşmelerinde İçişleri Bakanlığı’nın Kürt illerindeki politikalarını eleştirdi.

AKP’nin asimilasyon politikasıyla Kürt sorununu yeniden askeri boyuta taşıdığını söyleyen Önlü, “AKP iktidarı, Kürt sorununun demokratik zeminde çözüm olanaklarını devre dışı bırakarak izlediği inkâr, imha, asimilasyon politikalarıyla Kürt sorununa yaklaşımı yeniden askerî, militarist boyuta tırmandırmıştır. 16 Ağustos 2015 tarihinden başlayarak her adımı varlığını kanıtlayacak şekilde Kürt illerinin yakılması yıkılması şeklinde hayat bulan çöktürme eylem ve planı devreye sokulmuştur” iddiasında bulundu.

“16 Kürt ilini kapsayan bölgeye  Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Yaşar Güler ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun imzasını taşıyan 3 hilal operasyonu genelgesi yollanmıştır” iddiasında bulunan Önlü, “Bu genelgenin güvenlik ve asayişi sağlamaya yönelik tedbirler kısmında "Hiç kimseye merhamet duygusuyla yaklaşılmayacaktır. Önceden belirlenen hedefler ayrımsız imha edilecektir" gibi ifadeler talimatta yer almıştır. Bu genelgeye imza atan ve talimata yer veren kişilerin kendisi ve zihniyeti, geçmişten tanıdığımız zihniyet ve politikalardır. 1990'larda yargısal infazların, faili belli katliamların, işkencelerin, kayıpların kendi deyimiyle bin operasyon sorumlusu Mehmet Ağar'ın çırağı, İçişleri Bakanlığının başına getirilmiştir. Hocasından devraldığı mirasla bugün çöktürme eylem planı, 3 hilal operasyonuyla bu mirası devam ettirmektedir” dedi.

HDP Dersim Milletvekili Alican Önlü’nün açıklaması şu şekilde:

“TOPLUMU SİNDİRMEYE YÖNELİK BİR BÜTÇEDİR”

Bütçe, toplumun ana damarlarını oluşturan emekçileri, işçileri, barış, demokrasi ve eşitlikten yana olan, eşit birlikte yaşamı savunan yani tüm toplumun kendisini sindirmeye yönelik bir bütçedir. Peki, iktidarın politik tercihlerini yansıtan ve toplumla ilişkilerinin âdeta aynası olan böyle bir bütçenin bugün önümüze konulması bizi şaşırtmış mıdır? Tabii ki değil. Çünkü inkârcı, kadın karşıtı, doğa talancısı, asimilasyoncu bir ittifaktan başka bir bütçe beklemek eşyanın doğasına aykırıdır.

Bu sözler ışığında yakın tarihimizi tekrar bir gözden geçirmekte fayda vardır. 7 Haziran 2015 seçimlerinde ortaya çıkan iradeyi tanımayan AKP iktidarı, Kürt sorununun demokratik zeminde çözüm olanaklarını devre dışı bırakarak izlediği inkâr, imha, asimilasyon politikalarıyla Kürt sorununa yaklaşımı yeniden askerî, militarist boyuta tırmandırmıştır.

“ÇÖKTÜRME EYLEM VE PLANI DEVREYE SOKULMUŞTUR”

Bu süre zarfında her ne kadar İçişleri Bakanlığınca inkâr edilse de 16 Ağustos 2015 tarihinden başlayarak her adımı varlığını kanıtlayacak şekilde Kürt illerinin yakılması yıkılması şeklinde hayat bulan çöktürme eylem ve planı devreye sokulmuştur.

“SOYLU'NUN İMZASINI TAŞIYAN 3 HİLAL OPERASYONU GENELGESİ”

İktidar, 15 Temmuz darbe girişimini çöktürme eylem planıyla eksik kalan yönlerini tam anlamıyla hayata geçirmek için kendisine bir fırsat zemini olarak yaratmıştır. Ardından çöktürme eylem planının devamı niteliğinde olan, 16 bölge ilini kapsayan, -valiliklerine yollayan- Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Yaşar Güler ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun imzasını taşıyan 3 hilal operasyonu genelgesi yollanmıştır.

Bu genelgenin güvenlik ve asayişi sağlamaya yönelik tedbirler kısmında "Hiç kimseye merhamet duygusuyla yaklaşılmayacaktır. İstihbari çalışmalara yerel halkın katılması sağlanacaktır. Önceden belirlenen hedefler ayrımsız imha edilecektir. Operasyon güçlerine yardımda eksiksiz kalan unsurlar gözetim altına alınacaktır. Psikolojik üstünlüğün sağlanması için bütün imkânlar kullanılacaktır." gibi ifadeler talimatta yer almıştır.

“MEHMET AĞAR'IN ÇIRAĞI, İÇİŞLERİ BAKANLIĞININ BAŞINA GETİRİLMİŞTİR”

Bu genelgeye imza atan ve talimata yer veren kişilerin kendisi ve zihniyeti, geçmişten tanıdığımız zihniyet ve politikalardır. 1990'larda yargısal infazların, faili belli katliamların, işkencelerin, kayıpların kendi deyimiyle bin operasyon sorumlusu Mehmet Ağar'ın çırağı, İçişleri Bakanlığı'nın başına getirilmiştir. Hocasından devraldığı mirasla bugün çöktürme eylem planı, 3 hilal operasyonuyla bu mirası devam ettirmektedir.

“KÜRT SÖZ KONUSUYSA HÜKÜMETLER DEĞİŞEBİLİR AMA ZİHNİYET AYNI ZİHNİYET”

O dönem, bütün katliamlar Tansu Çiller, Doğan Güreş, Mehmet Ağar ittifak eliyle yapılıyordu. Bugün ise aynı zihniyet kendisine yeni ittifaklar bulmuştur. Kürt söz konusuysa devlet aynı devlettir ama hükûmetler değişebilir ama zihniyet aynı zihniyettir.

Bu katliam ve yıkım politikalarının en geniş uygulandığı alan İçişleri Bakanlığı ve Jandarmadır. Kürt’ün benliğinde daha dün gibi taze duran insanlık suçu niteliğinde uygulamaları sağlayan ve geçmişi olan ve kendi dönemlerinde, sorumluluk dönemlerinde bölgede koruculardan oluşturulan Hançer Tim'i oluşturan ve bunların bölgede birçok hak ihlalinde katliamlarda yer almasını sağlayan ve sorumluk düzeyindeki kişilerdir.

“OHAL UYGULAMALARIYLA ÜLKE FAŞİZM ORTAMINA ÇEVRİLDİ”

15 Temmuz darbe girişi hemen sonrasında yani 20 Temmuz AKP darbesiyle birlikte tüm muhalif kesimlere yöneldi, OHAL uygulamalarıyla çıkarılan KHK'larla ülke bir faşizm ortamına çevrildi.

Çatışmalı ortamın tekrar başlamasıyla birlikte insan hakları ihlalleri ve sivil katliamlar hız kazandı. Sadece Dersim'de kolluk kuvvetlerinin uygulaması sonucu 6 sivil yurttaşımız hayatını kaybetti, 3 sivil yurttaşımız ağır yaralandı, tedavisi yapılmadan tutuklandılar.

“SADECE ON AYDA 9'U ÇOCUK, 30 KİŞİ ZIRHLI ARAÇLARLA KATLEDİLDİ”

Yine bölgede, Bayraktar SİHA'larla direkt hedef alınarak katledilen sivillere ilişkin valiler hiçbir soruşturma, araştırma yapmadan, olaylardan hemen sonra yapmış oldukları açıklamalarda sivilleri "iş birlikçi" ve "örgüt mensubu" olarak lanse ederek işledikleri insanlık suçlarını örtmek istediler. Sadece on ayda 9'u çocuk, 30 kişi zırhlı araçlarla katledildi.

“AKP GENEL BAŞKANI İŞİNE GELDİĞİ ZAMAN “KÜRDİSTAN”, “DERSİM KATLİAMI” DİYOR”

Aynı hukuksuzluk bugün bu Parlamento çatısı altında da yaşanmaktadır. AKP Genel Başkanı’nın defalarca, işine geldiği zamanlarda kullandığı "Kürdistan", "Dersim", "Dersim katliamı" gibi kavramlar bugün bizler tarafından kullanıldığında linç gerekçesi yapılmaktadır. AKP Genel Başkanı, Dersim 1937-1938'de yaşananlar için "katliam" kavramını kullanmıştır ve devamında "Eğer devlet adına özür dilenecekse, böyle bir literatür varsa ben özür diliyorum" demiştir. Ancak şu çok iyi bilinmelidir ki Dersim, Kürdistan coğrafyasının bir bölgesidir ve 1937-1938'de yaşananlar sadece katliam değil fiziki ve kültürel bir soykırımdır.

AKP iktidarı, partimiz üzerindeki baskılarıyla partimizi siyasetten tasfiye, örgütsel olarak işlevsiz kılmak istemiştir. 4 Kasım darbesiyle, eş genel başkanlarımızı, milletvekillerimizi, parti meclisi, MYK üyelerimizi, il, ilçe örgütlerimizi, parti üyelerimizi kapsayacak 4.500 kişi rehin alınmıştır. Bölgede "Terörle mücadele ediyorum" adı altında aslında Kürtlerle mücadele ederek bir terörizm uygulanmaktadır. Kürtlerin yerel seçilmişleri olan eş başkanlar, belediye meclis üyeleri, il genel meclis üyeleri, muhtarlar rehin alınarak, belediyelere kayyum atanarak belediyeler gasp edilmiştir.

“ROBOSKİ, UĞUR KAYMAZ'IN HEYKELLERİ KIRILIP YERE ATILMIŞTIR”

Kayyumlar Kürt halkının diline ve kültürüne saldırarak ilk önce Kürtçe tabelaları, Kürt hafızasında bulunan şahsiyetlerin heykellerini kaldırmış; Roboski, Uğur Kaymaz'ın heykelleri kırılıp yere atılmıştır. Dersim Belediyesinin tabelası indirilmiş, park, cadde, sokak isimleri asimilasyona uygun olarak Türkçeleştirilmiştir.

“İSRAİL’E ‘ÇOCUK KATİLİ’ DİYENLER KEMAL KURKUT’U SIRTINDAN VURANLARA NE DİYECEK?“

AKP Genel Başkanı, 14 yaşındaki bir çocuğu gözaltına alan İsrail askerlerine "Bu ne vicdansızlıktır? Bu ne kahpeliktir", İsrail devletine de "Çocuk katili bir ülke" demiştir. Peki, Van'da, polislerin kamera karşısında çocuğun kolunu büküp kırdığı güvenlik güçleri için de aynı ifadeyi kullanabilir mi? Peki, Diyarbakır Newroz'unda Kemal Kurkut'u sırtından vurarak güvenlik güçlerinin bağlı bulunduğu yer ve iktidara ne diyecektir? Ayrıca, hukukun, vicdanın, adaletin ortadan kaldırıldığı tam da bu dönemde Maçka'da 15 yaşındaki Eren Bülbül'ü çatışma ortamına götürüp ölümüne neden olanlardan hesap soruldu mu?

Yine "terörle mücadele" ismi altında "JÖH" ve "PÖH" diye isimlendirilenler, operasyonda hayatını kaybedenlerin bedenlerinin fotoğrafını çekerek ırkçı sembol ve yazılarla sosyal medyada paylaşmıştır. Paylaşımların düzenli ve operasyon sahasında personel tarafından yapılması, personellere ilişkin herhangi bir uygulama, soruşturma yapılmaması bu durumun bakanlık ve bağlı bulunduğu birimin bir politikası olduğunu gösteriyor.

“FAİLİ BELLİ CİNAYETLERDE ROL ALAN JİTEM'İN BUGÜNKÜ OLUŞUMU ESEDULLAH TİMLERİDİR”

Çöktürme ve üç hilal planı kapsamında il, ilçeyi yıkıma uğratıp sivilleri katleden, "esedullah timi" denen ve tıpkı IŞİD'in kullandığı yöntemleri bölgede kullanarak halk üzerinde, siviller üzerinde terör estirmektedir. Yine, 1990'larda sivilleri hedef alan, katleden, faili belli cinayetlerde rol alan JİTEM'in bugünkü oluşumu esedullah timleridir. Ülke içinde Kürtlere ve muhaliflere karşı her türlü mücadeleyi yetersiz gören AKP, yetmediği gibi, Kürt ve muhalif nerede varsa ona karşı hukuk dışı örgütlemelere gitmiştir.

“ALMANYALI OSMANLI” İDDİALARINA CEVAP VERİN“

Basında yer alan ama AKP yetkilileri tarafından hiçbir cevapla açıklanmayan Almanya'da, bir AKP milletvekilinin reisliğinde oluşumlara gidildiği söyleniyor. "Almanyalı Osmanlı" adında bir oluşuma gidildiği, bunun, özellikle Kürtlere karşı, oradaki muhaliflere karşı hukuk dışı kullanıldığı söyleniyor. Soruyorum ben size, yetkili kimse, çıkar, açıklar.

Demokrat Haber/Ankara