HDP Grup Başkanvekili Fatma Kurtulan, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında, İran'ın başkenti Tahran'da 7 Eylül'de düzenlenen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'ın katıldığı Suriye zirvesine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Türkiye'nin son dönemde dış politikada oyun alanı haline geldiğini savunan Kurtulan, “Üçlü zirvede canlı yayın yapıldığını biliyor muydunuz” diye sorulduğunda Cumhurbaşkanının “bilmiyorum” diyerek komik bir duruma düştüğünü söyledi.

 Kurtulan, “Putin tüm dünyanın gözü önünde Erdoğan’ın cihadistlere yapmayı planladığı ateşkes çağrısına, “burada IŞİD, Nusra temsilcisi yok” diyerek tüm dünya gözü önünde siz “IŞİD’in temsilcisi misiniz” demiştir” diye konuştu.

Kurtulan’ın basın toplantısındaki açıklamaları şöyle:

Uzun bir süredir yaşanan yönetememe durumunun Türkiye’yi birçok yönden kriz içinde bıraktığını görüyoruz. En son da Tahran’da yaşananlar dış politikadaki sıkıntıyı ayan beyan ortaya koydu. Hem ABD hem Avrupa hem İran hem de Rusya, birbirlerine verecekleri mesajları Türkiye üzerinden vermeye ve şantaj yapmaya çalışıyorlar. Türkiye’nin çok önemli politik bir argümanı, güçlü bir siyaseti yok, çok güçlü bir oyun kurucu olduğunu da söylemek mümkün değil. Türkiye’nin dış politikadaki yönetememe durumunu, Türkiye’nin IŞİD’le bağını uzunca bir süre dile getirdik. Ama bunu söyleyenlerin cezalandırıldığını biliyoruz. Şu an cezaevinde olan gazeteciler, siyasetçiler var. Bunu savundukları için cezaevindeler.

‘PUTİN ERDOĞAN’A “IŞİD’İN TEMSİLCİSİ MİSİNİZ” DEMİŞTİR’

Tahran öncesi Astana ve Cenevre vardı. Burada da Türkiye’nin dostları ile ilişkisini bir raya oturtamadığını, Orta Doğu politikasını bir türlü şekillendiremediğini biliyoruz. Kürt sorunundaki düşmanlık ve El-Nusra ve IŞİD gibi kanlı örgütlere verdiği açıktan destek bunun temel sebebidir. Geçenlerde de Cumhurbaşkanına “üçlü zirvede canlı yayın yapıldığını biliyor muydunuz” diye sorulduğunda “bilmiyorum” diyerek komik bir duruma düştü. Putin tüm dünyanın gözü önünde Erdoğan’ın cihadistlere yapmayı planladığı ateşkes çağrısına, “burada IŞİD, Nusra temsilcisi yok” diyerek tüm dünya gözü önünde siz “IŞİD’in temsilcisi misiniz” demiştir.

‘ELİNİ KÜRT KANINA BULAŞTIRANLARIN SONU İYİ OLMAMIŞTIR’

Türkiye’nin Orta Doğu politikasında büyük bir çıkmaz yaşanıyor. Afrin’de insanları yerinden yurdundan ettiler, kadınlar tecavüze uğruyor, halkın mallarını gasp ediyorlar, ganimet paylaşımı yüzünden birbirlerini öldürüyorlar. Türkiye’nin Kürt düşmanlığı üzerinden en çok anlaştığı ülke İran. İran da bu görüşmenin yapıldığı günün sabahı Penahi ile birlikte 3 Kürt aktivist idam edildi. Dünyanın birçok yerinden kınanmasına, protesto edilmesine rağmen ne yazık ki idam edildiler. İran tarafından Kürtlere yapılan saldırılar durmak bilmiyor. Yakın zamanda Koyê ilçesinde de bir saldırı gerçekleşti. İran’a ve bu zihniyete sahip olan herkese şunu söylemek isteriz: Elini Kürt kanına bulaştıranların sonu iyi olmamıştır. Saddam örneğine bakarak kendilerine çeki düzen vermeliler.

‘DEMİRTAŞ VE ÖNDER’İN SÖZLERİ SÖZLERİMİZDİR’

Geçen hafta Selahattin Demirtaş ve Sırrı Süreyya Önder’e bir ceza verildi. Ceza verilen konuşma 2013’te henüz barış sürecinin yeni başladığı döneme tekabül ediyor. Bu süreçte 3 Kürt kadın siyasetçi Paris’te katlediliyor. AKP’lilerin de bu cinayetlerin süreci provoke etmeye dönük olduğuna dair beyanları var. Arkadaşlarımız da sürece ilişkin adımların güçlendirilmesi, annelerin ağlamaması gerektiğinin altını çizmiş, 3 kadın siyasetçiyi de anmışlardır. Bu konuşmadan neredeyse 3 yıl sonra arkadaşlarımıza fezleke geliyor. Arkadaşlarımıza ceza yağıyor. Kendilerinin de beyanı, “yaşasın barış yaşasın özgürlük” olmuştur. Şu an milletvekilliği düşürülüp sürgünde olan tüm arkadaşlarımız, rehin tutulan tüm yoldaşlarımız, partililerimiz, yöneticilerimiz, üyelerimiz bu uygulamalar karşısında diz çökmedi, biat etmedi. Onların sözleri sözlerimizdir; yaşasın barış yaşasın özgürlük.

Barış akademisyenlerine “oluk oluk kanlarınızı akıtacağız” diyen örgütlü çete liderini suçlu olarak görmemek de yargının tümüyle AKP güdümünde olduğunun göstergesidir. Geleceğini savaşta gören AKP-MHP ittifakının yargı üzerindeki egemenliğinin sonucudur.

‘ŞARBONUN ÜZERİNİ ÖRTMEKLE SORUN ÇÖZÜLMEZ’

Dış politikadaki yönetememe halinin iç politikada da yansımaları vardır. Birçok sorunla birlikte şarbon hastalığı ile de boğuşuyor Türkiye. Bakan “rahatlıkla et tüketilebilir” dese de her gün bir şarbon haberi geliyor. Vatandaşın kaygısı ise artarak devam ediyor. Türkiye’nin 2002’den beri tarım alanında yüzde 9’luk bir azalmaya gittiğini biliyoruz. Tarıma verilmesi gereken desteğin gasp edildiğini biliyoruz. Her ne kadar bunun üzerini örtseniz de her gün bir yerde bu hastalığın nüvelerini görüyoruz. Yapılması gereken bunu inkar etmek yok saymak değil. Bakan bunun siyasi sorumluluğunu üstlenerek bir adım atmalı. Brezilya’dan yapılan bu ithalatın neden kontrol edilmediğini açıklamalı. Bu topraklar hayvancılığın ve tarımın başladığı topraklardır. Bizim bu durumda olmamız çok acı. Bunun giderilmesi için tüm politikaların gözden geçirilmesi, ithale dayalı bu girdaptan Türkiye’nin kurtarılması gerekmektedir. AKP, Türkiye’nin ihtiyacı olan politikalara yönelmelidir.