HDP Sözcüsü ve Kars Milletvekili Ayhan Bilgen, HDP’nin başkanlığı öngören anayasa değişikliği referandumunda nasıl bir yol izleyeceğini değerlendirdi.

Bilgen, “Bu dönemde aslında herkes bu kampanyanın doğrudan sahibi, planlayıcısı gibi davranmalı bence. Herkes durumdan vazife çıkararak iş yapmalı. Hep söylemeye çalıştığımız radikal demokrasinin bir dönemecindeyiz. Sonuçta iradenin sahibi halktır ve onların sahaya iniyor olması, parti için de iyidir, ülke için de iyidir” ifadelerini kullandı.

Umut aşılayan bir dil kullanacaklarını ifade eden Bilgen, ‘hayır’ oyu vereceklerin ‘hayır’ın çıkacağınan inananlardan daha çok olduğunu söyledi.

Bilgen, “Eğer siz, ‘Hayır’a umut aşılayan bir dil kurarsanız o ‘Hayır’ kendini korur, daha da büyür. Bunu yapamazsanız son haftalarda seçmen kendi partisinin davranışına kayar, kararsız seçmen tutumunu değiştirir. Erdoğan, tam da topluma buradan ulaşmaya çalışıyor” dedi.

HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen Özgürlükçü Demokrasi editörlerinin sorularını yanıtladı.

* HDP Evet’e ya da Hayır’a nasıl bakıyor?

Bize göre bu süreç bir Anayasa süreci değil. Genellikle savaştan, kaostan, işgalden sonra bir yeni hukuk inşa etmek, bir arada yaşamak için, yeni bir toplumsal sözleşme kurma amacıyla anayasa yapılır. Türkiye ise, tam tersine OHAL’le, darbelerle yaşanabilecek bir seyir içerisinde, kendisine yeni bir hukuk inşa ediyor. Biz bu süreci Evren’in yarım bıraktığı işi tamamlama olarak okuyoruz. Üstelik daha fazla yetki istiyor, partili Cumhurbaşkanı sistemini istiyor.

* HDP’nin projesi ne? Genel seçimlerde insanlara yeni bir yaşam denmişti. Şimdi öyle bir projesi var mı HDP’nin?

Kampanyanın negatif bir dil üzerine kurulamaması önceliğimiz. Zira ‘Hayır’ın kendisi negatif, edilgen, reddeden bir şey. Dolayısıyla ‘Hayır’ın bir umut içermesi, toplumda güçlü bir beklentiye dönüşmesi ona pozitif mesaj yüklemenize bağlı. Bir de diğer bütün partilerden farklı duruşumuzu tarif etmemiz gerekecek. Biz pakete karşı çıkarken mevcudu koruyalım gibi bir yerde değiliz. Biz kampanyamızın diliyle ilgili ana stratejiyi tartıştık, farklı toplumsal kesimlerle buluşmalar gerçekleştiriyoruz. Halk toplantıları yapacağız, bu arada da yine iletişimcilerle bir araya geleceğiz. Hangi sloganlarla pozitif mesajı verebiliriz diye.

* Grup toplantınızda ‘herkesin ‘Hayır’ı kendine’ dediniz. Bunu biraz açar mısınız?

Bizim kısa dönem hedefimiz ‘Hayır’ çıkması. Erdoğan ve Erdoğan şahsında oluşan ittifakın çatlaması ama bir taraftan da sonuçta ‘Hayır’ların çoğu farklı kaygılara dayanıyor.

Biz farkımızı tarif edeceğiz ama kısa dönemde ‘hayır’ın kendi içinde didiştiği bir kampanyanın bize de bir faydası yok. AKP zaten bir taraftan iç çelişkileri derinleştirmeye dönük provakatif gündemler yaratıyor; bir taraftan da CHP üzerinde ‘bölücülük’ söylemiyle korku yaratıyor, CHP’nin sürekli kendini savunan bir yerde siyaset yapmasına yol açıyor.

Bu arada, ‘Hayır’ çıkınca MHP ve MHP tabanını oluşturan örgütlülükler bir bölünme yaşayacak. Türkiye’de Türk milliyetçiliği ortak paydadır. Burada yaşanacak kırılma yeni bir tartışmayı beraberinde getirecek. Nasıl 15 Temmuz sonrası muhafazakar çevre, yaşadıklarıyla bir yarılma yaşıyorsa, Türk milliyetçiliğinde de aynı şey olacak.

* Bu referandumla Gezi gibi bir toplumsal muhalefet söz konusu olabilir mi?

Bence toplumsal hareketlerin iddiası mevcut durumu fırsata çevirmek üzerine kurulmalı. Yani Erdoğan’ın belki bu rejimin tüm çıplaklığıyla görünür olmasını sağlayan dili, düşmanlaştırması, hedef göstermesi gibi kullandıkları eğer halkçı bir siyaset gelişecekse bir fırsattır.

Daha yumuşak bir geçiş yapıyor olsalardı, toplumsal muhalefetin halka söyleyeceği argüman üretmesi çok daha zor olacaktı. Bu koşullarda eğer halka bir şey anlatamıyorsak dönüp kendimizle yüzleşmeliyiz. Ben karamsar değilim. Üstelik şimdi sağ kesimde de kendileri mağdur olunca ilk kez insan hakları gibi değerlerle tanışan insanlar var. Şu anda tam da sol siyasetin 68’den beri söylediği sözlerin, muhatabı tarafından duyulacak ortamı yakaladığını düşünüyorum.

* Ama bir taraftan da insanlarda ‘Hayır desek ne olur, iktidar nasılsa gitmiyor’ diye bir algı var.

Öncelikle ‘Hayır’ı inandırabilmek için kendinizin inanması lazım. Sonra da ‘Hayır’ın hem mümkün olduğunu hem zorunlu olduğunu, başka seçeneğin olmadığını göstermek gerek. Zaten belki bu referandumun en kıritik şeylerinden birisi şu: ‘Hayır’ oyu vereceklerin sayısı, ‘Hayır’ çıkacağına inanların sayısından çok daha yüksek. Ama siz, ‘Hayır’a umut aşılayan bir dil kurarsanız o ‘Hayır’ kendini korur, daha da büyür. Bunu yapamazsanız son haftalarda seçmen kendi partisinin davranışına kayar, kararsız seçmen tutumunu değiştirir. Erdoğan tam da topluma buradan ulaşmaya çalışıyor.

* Numan Kurtulmuş’un referandum sürecinde saldırılar olabileceği yönünde açıklamaları oldu…

Evet, ama ben bunun ters tepme ihtimalinin yüksek olduğu kanaatindeyim. Mesela Erdoğan, 7 Haziran’da sahadaydı, 1 Kasım’da uyardılar ve biraz sahadan çekilmek zorunda kaldı. Daha başka şeyler kurguladı o zaman. Şimdi bizim, kararsız seçmene sistem tartışması açmamız lazım. Yani bu sistemle Erdoğan olsa da olmasa da tehlikeli bir şey olacak dememiz lazım. Biz ise bir taraftan ‘Hayır’ı çoğaltıp, bir taraftan da kendi geçmişteki oyumuzla yarışacağız. Asıl önemli olan sandığa gidişi arttırmak.

* Kandil, Irak gibi operasyonlar söyleniyor; referandum öncesi yapabilir mi?

Çok büyük riskler yapacak işlere gireceğini düşünmüyorum ama Kandil gibi şeyleri daha çok milliyetçi seçmeni bloke etmek için yapacağını düşünüyorum. Ama Kürtler üzerine bu kadar gitmenin bedelini Erdoğan değil, cephedeki asker ödeyecek. Başarısızlığı baştan tescilli bir operasyona girmek ordunun itibarını bir kez daha zedeleyecek. Irak’ta Kandil’de kalıcı bir zafere operasyona askerin kendisi inanmaz bence. Dolayısıyla milliyetçi oyları bloke etmeye çalıştığı hamleler geri tepmeye başladı. Yeniçağ başka bir şey yazmaya başladı. Kamu-Sen başka bir şeyi sorgulamaya başladı örneğin.

* Bir de şu var: HDP eylemlerine katılımda yavaşlama Batı’da biraz farklı yorumlanıyor…

Birincisi, en yüksek ‘Hayır’ HDP kitlesinde, bu net. İkincisi, HDP seçmeni HDP’ye kızsa bile HDP’yi her hangi bir parti gibi görmüyor. O siyasi geleneği kendi çocuğu olarak görüyor. Ayrıca Kürtler, hafızası, politik düzeyi en yüksek toplumdur. Dolayısıyla bu sürecin failinin kim olduğu konusunda net düşünüyorlar.

* 5 Haziran’dan başlayarak patlamalar, art arda geldi. Bu süreçte sokak inisiyatifi AKP’nin eline geçti. Bu kırılmayı bu süreçte HDP nasıl onaracak?

Belki tarihsel dilimin kendi motive edici dili olacak. Mart sonundaki kitlesellik yakalanabilirse, bir eşik aşılacaktır. Ekonomik kriz derinleşmeden, kendi ittifaklarında kırılmalar yaşanmadan, Kürtler daha fazla motive edici bir noktaya ulaşmadan referandumu yapmak istediler belki ama durum farklı olacak.

* Sonuçta belki de şu noktaya geldik. Aslında 18 maddenin ne olduğunu memleketin yüzde sekseni bilmiyor ve aslında biz sandıkta, Şırnak’ı, Cizre’yi, Cerattepe’yi, Aladağ’daki yangını oyluyoruz…

Yani ‘bu sorunları nasıl çözecek sizin paketiniz’ dilini kullanacağız. Hayır’ın bu anlamda argüman ortaya koymak kadar, mevcut argümanı çürütmek gibi bir avantajı var. Hem neyin oylandığını sorgulamak hem de bu yaşadığımız acılara bu paket neyi çözecek diye sormak.

* AKP’nin şöyle bir tutumu vardı: İstikrar geldi, büyüdük, güçlendik… Şimdi ise ‘kurtuluş savaşı’ veriyoruz diyor. Bu büyük bir çelişki değil mi?

Bu bence gerçeği ifade ediyor. Daha önce Ortadoğu’da liderlik gibi gerçekçi olmayan büyüme odaklı bir dil kurarken şimdi, küçülmemeye odaklı bir dil kuruyor. “İstiklal savaşı” gibi şeyler söyleniyor. Şam, Halep bizim olacak dendiği dönemde pozitif motivasyon daha yüksekti. Şimdiyse, “tutmazsanız ben düşeceğim” diyor.

* Son olarak, okuyucularımıza ne söylemek istersiniz?

Bu dönemde aslında herkes bu kampanyanın doğrudan sahibi, planlayıcısı gibi davranmalı bence. Herkes durumdan vazife çıkararak iş yapmalı. Hep söylemeye çalıştığımız radikal demokrasinin bir dönemecindeyiz. Sonuçta iradenin sahibi halktır ve onların sahaya iniyor olması, parti için de iyidir, ülke için de iyidir.

* Şu haliyle Kürdistan’da sandık güvenliği nasıl sağlanacak? Ayrıca AKP’li Kürtlere nasıl sesleneceksiniz?

İkili bir çalışma olacak. Amed’de, sivil toplum örgütleri, siyasi partiler, bileşenler bir deklarasyon ile süreci başlatacak. İstanbul’da da HDK bileşenleri ve ittifaklarla kampanya planı yapılacak. Artık hem Kürdistan’da evi yıkılmış olana, hem de Batı’daki Kürdistan gerçeğinden hala habersiz kitlelere aynı cümle ile hitap etmek çok zor. Dolayısıyla ikili bir kampanya zorunlu. İki çalışma tarzı, birbiriyle çelişmediği müddetçe, birbirini cesaretlendiren rol oynayacaktır. Bu arada sandık güvenliği için ayrıca çalışmalarımız olacak. Sandık kurullarında temsilcimiz olacak. Ayrıca CHP, MHP temsilcilerinin bazıları da belki daha aktif olacak.