Halkların Demokratik Partisi (HDP) Van İl Örgütü ve Göç ve Mülteci Komisyonu’nun hazırladığı “Mülteci ve Toplumsal Kabul” panelini gerçekleştirildi.

HDP Van İl Örgütü Göç ve Mülteci Komisyonu, “Mülteci ve Toplumsal Kabul” panelini gerçekleştirdi. Panelde mültecilerin göç yolunda yaşadıkları, Türkiye’nin mültecilere dönük politikaları ile kadın ve LGBTİ+lara yönelik şiddet ele alındı.

Kentteki bir otelde yapılan panele, Genel Merkez Göç ve Mülteci Komisyonu Eş Sözcüsü Gülsüm Ağaoğlu, HDP Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Üyesi- Göç ve Mülteci Komisyonu Eş Sözcüsü Veli Saçılık, İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkanı Eren Keskin, Emek Partisi Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, Sosyolog Neşe Özgen, yerine kayyım atanan HDP Van Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Mustafa Avcı ile HDP Van İl Eşbaşkanı Fikret Doğan katılırken, panelin moderatörlüğünü ise gazeteci Adnan Bilen yaptı. Panele kentteki birçok kitle örgütü temsilcileri ile çok sayıda kişi katıldı.

Panelde ilk olarak söz alan HDP Van İl Eşbaşkanı Fikret Doğan, katılımcılara teşekkürlerini sunarak, kentin son 40 yıldır devam eden savaşta en çok göç alan yerlerden biri olduğunu söyledi.

VAN VE MÜLTECİ GEÇİŞİ

Ardından söz alan Genel Merkez Göç ve Mülteci Komisyonu Eş Sözcüsü Gülsüm Ağaoğlu, Van Gölü’nün mülteciler için stratejik bir yer olduğunu söyleyerek, karayoluyla geçiş yapamayan mültecilerin Van Gölü’nde bir bilinmeze doğru yola çıktığını belirtti.

 Ağaoğlu, “Hakikaten de bir bilinmez ve geçen yıl 60 kişi, dün ise 12 kişi bu bilinmezin kurbanı oldu. Resmi ağızların kaza, bizim ise cinayet dediğimiz olayda yaşamını yitirdiler. Siirt’te mültecilerle güvenlik güçleri çatışmaya girdi şeklinde haberler çıktı. Anlaşılan o ki devletin öldürerek sorun çözme politikası yaygınlaşmış ki artık böyle bir politika sürdürüyorlar. Van Gölü geçişlerinde insan kaçakçıları kullanılıyor. ‘Her yeri izliyoruz, kuş uçurtmuyoruz’ diyen devletin, kontrolünde bunlar nasıl oluyor? Belli ki beraber iş tutuyorlar. Bu insanlar emek piyasasına arz edilmek üzerine geliyorlar. Emeği daha ucuza mal etmek, ürünün ilk andan ele geçmesi için de bu iş birliği yapılıyor” dedi.

‘NEFRET DİLİNDEN VAZGEÇİLMELİ’

Mültecilerin Türkiye’de ağırlıklı olarak büyükşehirlerde ve kamplarda kalmaya devam ettiğine işaret eden Ağaoğlu, Türkiye’nin mültecilere yönelik uluslararası hukuku tanımayan bir yöntem kullandığını, misafir ve geçici koruma statüsü şeklinde bir tabir kullandığını dile getirdi.

Ağaoğlu, “İnsanlar bir muğlaklık içinde kendi kaderine terkediliyor. Biz mültecilik statüsünün tanınmasını istiyoruz, vatandaşlık tanımı yaşama geçirilmelidir.  LGBTİ+lar ve kadınlar farklı ötekileştirmelere tabi tutuluyorlar. Kadınlar çok küçük yaşta evliliklere zorlanıyorlar. Ayrıca çok küçük yaşlarda kız ve erkek çocuklarının, kadınların fuhuşa zorlandığını biliyoruz. Bu sarmalın dışına çıkmak için ortak mücadele diyoruz. Özellikle nefret söyleminin de geliştirdiği dilin dışına çıkarak ölümlerle sonuçlanan olaylara karşı medya kullandığı nefret dilinden vazgeçmelidir” diye konuştu.

MÜLTECİLERE DÖNÜK EĞİTİM SEFERBERLİĞİ

Mülteci yoğunluğu olan illerde bir eğitim seferberliğine gitmeyi hedeflediklerini söyleyen Ağaoğlu, şöyle konuştu:

“Barınma sağlık, anadilde eğitim sorunları var. Buraya gelen mültecilerin etnik kökeni ve diline göre farklı politikalar uygulanıyor. Devletin sınır dışı etme politikaları çok yaygın, bunun öncesi geri gönderme merkezi adı altında toplama kamplarına benzeyen, gayrinizami yerlerde tutuluyorlar. Hiçbir insan göç etme koşulları ortadan kaldırılmadan, yeniden oraya göç etmeye zorlanamaz. Mülteciler bugün İstanbul Sözleşmesi’nin iptaline yönelik protestolara katılıyorlar, bu çok önemlidir. Biz burada teorik şeylerden söz ederken pratikte neler yaşanıyor? bunun farkında olmamız gerekiyor. Buna karşı olmazsa olmaz ortak mücadeledir. Parti olarak önümüze bunu koyduk. Anayasa adı altında eşit yurttaşlık koşullarını yaratalım. Nefret söylemine dur diyelim. Savaşa karşı olan tutumuzu sürdürmeye devam edeceğiz.”

SAÇILIK: SAVAŞ VE EKOLOJİK TAHRİBATLAR NEDENİYLE 7 MİLYON GÖÇMEN VAR

Ağaoğlu’nun ardından söz alan HDP MYK Üyesi- Göç ve Mülteci Komisyonu Eş Sözcüsü Veli Saçılık, “Egemen siyaset-medyada göçmen düşmanlığı” konusunu değerlendirdi.

HDP’nin birçok alanda ilkesel yaklaşım sergilediğini ve eşit yaşama ilkesi ile sadece kendisi için değil herkes için adalet istediğini belirten Saçılık, bu konunun da göçmenler ve göç meselesiyle birleştiğini ifade etti. 

Saçılık, “Savaş ve ekolojik tahribatlar nedeniyle göç gerçekleşiyor. Van’da bu topraklarda Ermeniler, Kürtler birçok insan vardı. Savaşlar ve siyaset yer değiştirmeyi sağladı. Herkesin barınma, can güvenliği, kendini idame ettirme hakkı üzerinden konuşuyor ve böyle değerlendiriyoruz. Türkiye geçmişte İran’dan mülteci alırken bugün savaşlar nedeniyle kitlesel göç alıyor. İran rejiminden kaçıp geliyorlardı, şimdi ise 7 milyon göçmenin olduğu bir ortam var. Sosyal medyada sosyal deney yapsak, bir tweet atsam ‘göçmenlerin barınma hakkı var’ desem emin olun bana ‘al evine götür’ diyecek binlerce insan var. Bir kent soylusunun göçmene yaklaşımı ‘kentlerimizi bozdular’, yoksullar, ‘geldiler ucuz iş oldular, iş bulamıyoruz’ gibi herkes durduğu yerden karşı duruş sergiliyor. Buna karşı MHP, AKP, İYİ Parti ve CHP’nin sorunu değil, bu bizim parti kitlemizin de sorunu. Demokratik alanda mücadele eden insanlarımız bulundukları alanın işgal edileceğini söylüyorlar” dedi.

SOSYAL MEDYA VE MÜLTECİLER

Saçılık, sosyal medyada göçmenlere karşı paylaşımlara değinerek, Cem Soyer’in mülteciler aleyhinde yaptığı paylaşımı hatırlattı.

Saçılık, “Sözde muhalif olan Sözcü gazetesi göçmen düşmanlığını en çok destekleyen gazetelerin başında geliyor. Burada önemli bir bölüm var. Murat Muratoğlu diye bir yazarları var, kalıp cümleleri var. Göçmeni göçmen olmaktan çıkarıp düşman haline getiriyor. Sanki Suriye’de bir savaş çıkarılmamış, Türkiye bunun bir tarafı değil, kasabaların şehirlerin yakılmasında sorumluluğu yokmuş gibi bu kişiler ülkemize geldiğini, semirdiğini iddia ediyor. Bize akıl veriyor. Göçmenler AKP tarafından AB’ne karşı bir koz olarak kullanılıyor. Türkiye’de demokratik kazanımların tasfiyesi  ve örgütsüz bir emek yaratmak için kullanıyor. Kasabalarda, köylerde, çobanlar gibi bir kitle yaratmak istiyor. Destekliyormuş gibi davranıyorlar. Demokratik medyamızda eleştireceğimiz şeyler de var. Göçmen meselesini savaş meselesi olarak görüp, demokrasi ve kadın mücadelesinin olduğu yerde görmüyor” diye konuştu.

PARTİLERİN MÜLTECİLERE YAKLAŞIMI

AKP’nin savaş politikasına karşı ortak bir dil yakalanması gerektiğine dikkat çeken Saçılık, şöyle devam etti:

“Bizim için göçmen ve mülteci meselesi her şeyini detaylı düşündüğümüz dört başı mağrur bir fikir ve yapıdır. Çok daha fazla gündemimize almak ve konuşmak zorundayız. AKP ve MHP mevcut savaşın bir parçası, bu kadar göçmen var bu insanları topraklarından koparan politikaların uygulayıcıları. MHP’liler aynı şekilde göçmenlere yönelik linç saldırılarının ana kaynağını oluşturuyor. Altındağ’da göçmenlerin evini yıktılar, o zaman kitle halinde bu yakma işine girenleri getirdiler, yakma işine karışanlar arasında CHP ve İYİ Partililerde vardı. Göçmenleri bir tehdit olarak görüyorlar. Sistem partileri sağıyla soluyla bunu yapıyor. İYİ Partililer buna öncülük ediyor çoğu zaman. Devrimci yapılarda bütün sorunları ‘Devrim olursa çözeriz’ şeklinde yuvarlak cümleler kurarak, Zülfi yâre dokunmayan bir politika izliyorlar. HDP’de ise AKP ve MHP’ye karşı konumlanırken, göçmenler öldüğünde, boğulduğunda sık sık tepki koyuyoruz ama kent soyluların argümanları, düzensiz göçün oluşturduğu dengesizlikler, milyonlarla ucuz işi gücü olarak görülmeleri, ikame sorunlarına ilişkin profesyonel bir çalışma yürüttüğümüzü söyleyemem. Teorik olarak doğru ama pratikte hala eksikliğimiz var.”

‘GÖÇMENLERE DÖNÜK POLİTİKALAR GELİŞTİRMELİ’

Ardından söz alan Sosyolog Neşe Özgen videkonferans ile bağlanarak, “Göçmenlik ve sınırların düşmanlaştırılması” konusunu değerlendirdi.

Göçertmenin Türkiye’nin temel kuruluş ilkesi olduğunu dile getiren Özgen, “Gayrimüslimlerin, eğitimli insanların, 90’larda Kürtlerin göçü ve şimdi yine hepsinin göçüne kadar nüfusu bir veriye dayandıran müsterih bir devlet var. Türkmenlerin uğradığı cinayetler var. Sabahattin Ali ve Nazım Hikmet bir göçmen olarak öldü. 1996 yılı Ararat gemisi faciası var. Bu gemide 300 insanın boğulduğu ve kaybolduğu ortaya çıktı. Ararat gemisi bu yüzden bir simgedir” dedi.

Van, Edirne, Hakkâri gibi sınırla ilgisi son derece yüksek olan kentlerin yeni politikalar geliştirmesi gerektiğine dikkati çeken Özgen, “Göçten etkilenen kentlerin halkıyla birlikte yeni politikalarda söz hakkı olmasını öneriyorum. Anadolu göç alan uzun bekleme salonudur. Birbirinin malına sürekli çöken, devleti ile pazarlık yapan kişiler. Eski mülteci ve göç gibi kavramlar bu işgal politikası için bir silah haline getirildi. Savaş ve yoksulluk artarak katlanıyor. Burada temel ayırıcı unsur gidilecek ülkenin cazip noktaları değil, geldikleri ülkenin itici koşullarını değerlendirmek ve çözmek gerekiyor. Bir tür yarı köle pazarı oluşturuluyor. Gidenleri kaybediyoruz, gelenler için çok başak politikalar geliştirmek zorundayız.  Pandemiyi bile benlik uğruna kullanan, kriminal bir siyaset tarafından yönetiliyoruz. Kadın, göçmen, hayvan haklarını savunmak hükümet için tehdit. Ülkemizin hali budur, devlet şiddet tekeli oluşturmuş ve bir süre daha bu şiddet tekelinin üzerinden ömrünü uzatmak istiyor” şeklinde konuştu.

"MÜLTECİLİK SINIF MÜCADELESİDİR"

“İyi bir dil ve paradigma oluşturmadan yol alamayız” diyen Özgen, “Mülteci ile kardeş değil eşit olalım. Bizim şu anda ki mültecilerden farkımız var mı? Mültecilik bir sınıf mücadelesidir. Ülkenin kendi içinde de çitler, duvarlar yükseliyor. Dolayısıyla sınır bir güvenlik meselesi değil bir hayatiyet meselesi. Buradan nasıl çıkacağız? HDP bu anlamda diplomatik söylemi geliştirmeli, uluslararası siyasette etkin olmalıdır” ifadelerinde bulundu.

AKDENİZ, GÖÇMEN KAÇAKÇILIĞI VE GÖÇMEN EMEĞİ İLİŞKİSİNE DİKKAT ÇEKTİ

Panele verilen ara ardından ikinci oturuma geçildi.

İlk olarak söz alan EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, “Afganistan-Van- İstanbul hattında göçmenlik kaçakçılığı ile göçmen emeği transferi arasındaki ilişki” konusunu değerlendirdi. Akdeniz, Van Gölü’nde geçen yıl 61 mültecinin yaşamını yitirdiğini anımsatarak, batı ülkelerindeki insanların, “Mültecilerin orada ne işi var” şeklinde tepki gösterdiğini aktardı. Akdeniz, “Van’da olunca mültecilerin yaşadıkları sorunlar duyulmuyor. Van yasaklar kenti, 1708 gündür bu kentte basın açıklaması ve eylem yapmak yasak. Yasaklar kentinde şebekeye, vurgunculara, insan tacirlerine gün doğar. Bir halka ne kadar ipotek koyarsınız, o kadar mülteci hayatını kaybeder. İktidarın söylediği şeyler riyakarlıktan başka bir şey değil. Sınırda muazzam bir ticaret var. Sınır boylarında görev yapan kamu görevlilerinin mal varlıkları araştırılmalıdır. Göreve gelirken ve geldiği noktada mal varlığı nerden nereye yükselmiştir. Van halkı yoksullaştıkça uluslararası şebekeler bu halkın yoksulluğunu kullanıyor. Onları da bu ağa katmaya  çalışıyor. Siz bu haberleri yapan Adnan Bilen’i tutuklarsanız bu gerçekler nasıl ortaya çıkacak. Bu uluslararası dram nasıl meclise gelecek. HDP’yi kapatırsan halkların kardeşliği nasıl olacak. Önce yasaklar kentini özgür kent kılarak başlamalıyız. HDP’nin göçmenler politikasını savunduk, sonuna kadar savunacağız” dedi.

Akdeniz, göç yolunda yaşamını yitiren ve birçok sorunla karşı karşıya kalan mültecilere ait fotoğraf slaytını izletti.

YEREL YÖNETİMLER VE MÜLTECİLER

Akdeniz’in ardından konuşan yerine kayyım atanan HDP Van Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Mustafa Avcı, “Mültecilerin toplumsal kabulünde yerel yönetimlerin rolü” konusunu anlatırken, hiç kimsenin yerini yurdunu macera olsun diyerek terk etmeyeceğini ifade etti. Dünyanın her yerinde belediyelerin mülteciler için sorumluluk üstlendiğini belirten Avcı, ancak Türkiye’nin böyle bir sorumluluk üstlenmediğinin altını çizdi. Avcı, “Belediyeler mültecilerle yerel halka arasında bir köprü görevini görmeli. Kültürel farklılıklar arasındaki sorunları gidermelidir” ifadelerini kullandı.

SIĞINMACI KADIN VE LGBTİ'LERE ŞİDDET

Son olarak söz alan İHD Genel Başkanı Eren Keskin de, sığınmacı kadın ve LGBTİ'lere yönelik şiddet konusunu değerlendirerek, göçün bu coğrafyada önemli bir problem olduğunu belirterek, sadece göçün değil aynı zamanda Kürtler için ulusal bir sorun olduğunu ifade etti. “Bizler suç coğrafyasında yaşıyoruz” diyen Keskin, Van’da, Ermeni ve Hristiyanlara yönelik soykırım politikalarının bu coğrafyada yürürlüğe konulduğunu ve milyonların göçe zorlandığını hatırlatarak, 1915 ve 1990’larda büyük bir göç yaşandığını kaydetti.

KAMPLARDA CİNSEL SALDIRI, İSTİSMAR VE TECAVÜZ

İHD olarak gözaltında cinsel taciz ve tecavüze karşı, LGBTİ+lara yönelik saldırılar karşısında yardım faaliyetlerinde bulunduklarını belirten Keskin, “Türkiye mülteci yasasına onay vermedi ve gelen her mülteci statüsüz bırakıldı. İnsanlar Türkiye’ye yaşamak için gelmiyor, Türkiye üzerinden Avrupa’ya göç etmek için geliyorlar. Bu yüzden Kürdistan coğrafyasında yaşayınca çok büyük sorunlar yaşıyorlar. Bir kere Türkiye’de yasal doğru düzgün bir düzenleme yok. Mültecilik statüsü vermediği için geçici koruma diye bir şey var. Bu coğrafyaya göç etmek zorunda kalan insanlar AFAD kamplarında kalıyorlar. Hiçbir mülki amir bu kampları sivillere açmıyor. Biz bu kamplara giremiyoruz. En azından başvuru yaparak AİHM’e yönelik bir süreç üretebiliyoruz. Sığınmacı kadınlar açısından böyle bir süreci göremiyoruz. Çok sayıda cinsel saldırı, tecavüz, çocuk istismarı ve trans kadınlara saldırılarının çok sayıda yaşandığını biliyoruz. Ancak birçoğunun kimliği olmadığı için ve korktukları için şikayetçi olamıyorlar. 2 yıl önce İstanbul’da bir devlet hastanesinde bir yıl içerisinde 500 kız çocuğunun hamile olduğu ortaya çıktı. Bu hastane kayıtlarıyla tespit edildi. Yine LGBTİ bireylere yönelik saldırılar yoğun. Trans kadınlara hiçbir iş verilmediği için seks işçiliğine zorlanıyor” ifadelerinde bulundu.

"ULUSLARARASI HUKUKU İHLAL EDİYOR"

Türkiye’nin altına imza attığı bütün uluslararası hukuku ihlal ettiğine dikkat çeken Keskin, şunları söyledi: “Bu sözleşmelerin denetim mekanizmaları var. Ancak bu denetim mekanizmaları Türkiye için işlemiyor. Çünkü kendi topraklarında sığınmacı istemiyorlar.  Türkiye’de yaratılmış resmi bir ideoloji var. Sünni Müslüman ve Türk kimliğidir. Bunun dışında herkesi yok etmişler ve Kürtler buna dönük mücadeleleri devam ediyor. Kürt içi göç nedeniyle ırkçı saldırılar, Afganistan ve Suriye’den gelen mültecilere karşı ırkçılık söz konusu. Irkçılık suçu işleyenler serbest bırakılıyor maalesef. Bu yüzden mücadelemize inanacağız ve kazanacağız.”

Panel katılımcıların soru-cevap kısmıyla son buldu.