Faili meçhul ve zaman aşımına ilişkin yasa teklifi sunan HDP'li Gülser Yıldırım, "İşkence ve diğer insanlık dışı ve küçültücü muameleye maruz kalınması ağır insan hakları ihlali olarak belirlenmiş olmasına rağmen ülkemizde bu olgular zaman aşımı ve hukuksal bir duyarsızlığa kurban edilmektedir" dedi.

1994 yılında 328, 1995’te 220, 1996’da 194 kaybın kayıt altına alındığına dikkat çeken Yıldırım, dünyadaki barış süreçlerinde  en temel uygulamalardan birinin de geçmişle yüzleşme ve hakikatleri ortaya çıkarma mekanizmalarının işletilmiş olması olduğunu dile getirerek, AKP'yi göreve çağırdı.

ANF’nin haberine göre, HDP Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım, 'yaşam hakkı ihlali’ kapsamına giren bütün suçların insanlığa karşı işlenmiş suçlar kapsamına alınması ve bu davaların zaman aşımı ilkesi dışında tutulması amacıyla yasa teklifi sundu.

Yıldırım, Anayasanın “Suç ve cezalara ilişkin esaslar” başlıklı 38. maddesine 7.5.2004 tarihli 5170 sayılı Kanunun 5.maddesi ile  “ölüm cezası ve genel müsadere cezası verilemez” şeklinde hüküm konulduğunu ancak yaşam hakkı ihlalinin yalnızca ölüm cezasının yasalarda bulunma ve bu cezanın infazı sorunundan ibaret olmadığını belirtti.

Yıldırım, "Türkiye bakımından ölüm cezası sorunu aşılmış bir sorun olmakla birlikte, “yargısız infaz” diye nitelendirilen polisin keyfi silah kullanmasına bağlı öldürmeler özellikle 2007 yılında Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu değişikliklerinden sonra artış göstermiştir" diye ekledi.

Yıldırım, "Ülkemizde zorla kaybedilen insanlar çoğunlukla kanunun korunmasının dışında bırakılmakta bu durum hem kaybolan kişilere ve ailelerine büyük acılar yaşatmaktadır. Uluslararası hukukun güvence altına aldığı kanun önünde birey olarak tanınma, serbest bırakılma ve bireyin güvenliği ile kişinin işkence ve diğer insanlık dışı ve küçültücü muameleye maruz kalması ağır insan hakları ihlali olarak belirlenmiş olmasına rağmen ülkemizde bu olgular zaman aşımı ve hukuksal bir duyarsızlığa kurban edilmektedir" dedi.

Birleşmiş Milletlerin “Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme” olarak hazırladığı ve 20 Aralık 2006 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen Sözleşme'nin, 23 Aralık 2010 tarihinde yürürlüğe girdiğini hatırlatan Yıldırım, Sözleşmeyi 19 Nisan 2011 itibariyle 88 devletin imzaladığına, Türkiye'nin ise 25 Mayıs 2011 tarihi itibariyle henüz imzalamadığına dikkat çekti.

İHD bilançolarında, 1994 yılında 328, 1995’te 220, 1996’da 194 kayıp kayıt altına alınmıştır" diyen Yıldırım, bu kayıtlara göre gözaltında kayıp sayılarının ise 1997'de 66, 1998'de 29, 1999 yılında da 36 olduğunu ifade etti.

'MÜZAKERE VE NORMALLEŞME SÜREÇLERİNDE EN TEMEL UYGULAMA...'

Meclis'te konuya ilişkin basın toplantısı da düzenleyen Yıldırım, dünyadaki bütün barış, müzakere ve normalleşme süreçlerinde  en temel uygulamalardan birinin de geçmişle yüzleşme ve hakikatleri ortaya çıkarma mekanizmalarının işletilmiş olması olduğunu dile getirdi. "Toplumsal barışın ve normalleşmenin mimarı olduğunu iddia eden AKP hükümeti ne bu günüyle ne de geçmişle yüzleşebilecek siyasal iradeyi asla gösterememiştir. İktidara geldiği günden beri gündemden düşmeyen sokak infazları, usulsüz yargılamalar, hasta tutsaklar konusunda en ufak bir hukuksal mekanizma işletmemiş tam tersine söz konusu ağır hak ihlallerinin ya arkasında durmuş ya da görmezlikten gelmiştir" diyen Yıldırım,  AKP hükümetinin  geçmişte ve kendi döneminde yaşanan insan hak ihlallerine karşı yaklaşımını bir samimiyet ölçüsü olarak kabul ettiklerini belirtti.

"Sadece son iki yılda Gezi olaylarında, İran ve Rojava sınırında, Hakkari Yüksekova, Diyarbakır Lice ve en son dün Adana Seyhan’da15 yaşında bir çocuğun katletilmesi, gerçekleşen sivil infazlar karşısında hükümetin takındığı tutum hükümetin kendi iktidarını sürekli kılmak için en ağır insan hakları ihlallerini bile görmezden gelebildiği gerçeğini gözler önüne sermiştir.  Dünyanın hiçbir yerinde normalleşme ve helalleşme süreçleri bu şekilde işlememiştir. Anayasayı bile değiştirebilecek bir siyasal erkin sahiplerinin kendi dönemindeki ve geçmişteki hak ihlallerinin faillerini kanun önüne çıkarmıyor olması eski geleneği olduğu gibi devam ettirdiğinin de göstergesidir."

‘İNSANLIK SUÇU SAYAN HÜKME YER VERİLMELİ'

1991 ve 1997 yılları arasında özellikle Kürt illerinde yoğun biçimde yaşanan gözaltında kayıp, sokak cinayetleri ve faili meçhul diye adlandırılan politik cinayetler ile ilgili etkili bir soruşturma ve yüzleşmenin yaşanmadığına vurgu yapan Yıldırım, şunları kaydetti:

"Zamanaşımı sorunu yüzünden işlenen binlerce cinayet ile ilgili bütün hukuksal süreçler tıkanmıştır. Kişinin yaşam hakkına karşı gelişen cinayetler Türk Ceza Hukukunda ‘insanlığa karşı işlenmiş suçlar’ kapsamına girmediği için zaman aşımı engeline takılmakta ve gerçek bir toplumsal uzlaşma ve helalleşmenin önü tıkanmaktadır. Türkiye, acilen zorla yerinden etme, faili meçhuller, gözaltında kayıplar ve sokak infazları şeklinde ortaya çıkan yaşam hakkı ihlallerine ilişkin bir Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurmalıdır. Ayrıca Türkiye, Birleşmiş Milletler Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına dair Uluslararası Sözleşme’nin tarafı olmalıdır. Türkiye, ceza kanununda Sözleşmede de belirtildiği gibi zorla kaybetmeyi yasaklayan ve bu suçu bir insanlık suçu olarak niteleyen hükme yer vermelidir."

'CİNAYETLER AÇIĞA ÇIKARILMALI, YASAL DAYANAKLAR OLUŞTURULMALI'

HDP Milletvekili Yıldırım, özellikle son otuz yılda bizzat devlet ve devletin paramiliter güçleri tarafından işlenen on binlerce cinayetin, hak gaspının ve insan kaybetmelerin acilen açığa çıkarılmasının barış ve müzakere ettiğini iddia eden hükümetin en önemli görevlerinden biri olduğuna inandıklarını belirterek, "Bunun bütün yasal dayanaklarının hızla oluşturulması ve güvenlik güçlerine neredeyse sınırsız bir insan öldürme yetkisi veren bütün kanunların ortadan kalkmasının sağlanması gerektiğini savunuyoruz" diye ekledi.