HDP’ye destek çağrısına imza veren yazarlardan Ahmet Ümit, Evrensel'e konuştu.  HDP'ye destek çağrısını ve siyaset cephesindeki gelişmeleri değerlendiren Ümit'e göre, AKP oy kaybediyor ve bütün çaba oyların yüzde 40’ın altına düşmemesi için. Kürt meselesinde politika değişikliğine gidilmesinin nedeni de bu.  AKP’nin tek başına iktidar kuramayacağını, dolayısıyla başkanlığın da hayal olduğunu söyleyen Ahmet Ümit, “Asıl meselemiz, bu olumsuzluğu yaratan yapıya karşı birlik oluşturma meselesi” diyor. Ümit, "HDP’ye desteğin altına çok daha fazla ismin imza atması lazım, keşke kendisini Kemalist diye tanımlayan insanlar da burada olabilselerdi. Çünkü bu hepimizin yararına.." diye de ekliyor.

Evrensel'den Serpil İlgün'e konuşan Ahmet Ümit'in değerlendirmelerinin bir kısmı şöyle:

ASIL MESELE BİRLİK OLUŞTURMA MESELESİ

İmzacılarından olduğunuz çağrı metninde, ‘Bu desteğin açıkça görülen kimi kararsızlıkların giderilmesine olumlu bir katkısı olacağını düşünüyoruz. Böylesi bir zemin, seçim sonrasında kurulacak, geliştirilecek ilişkiler açısından da önemlidir’ deniyor. Bu bağlamda Birleşik Haziran Hareketi’nin (BHH) kararını nasıl değerlendirdiniz?

BHH pek çok siyasi partiden oluşuyor, genel eğilim de aslında bunu deklere etmemelerine rağmen HDP’yi destekleme yönünde. Ama o hareketin içindeki bazı gruplar HDP ile işbirliği içine girilmesini, destek verilmesini doğru bulmuyor. Bunu da anlayışla karşılamak lazım, Kendileri bilir, diyecek bir şey yok.

Ülkemiz aydınlarının memleket meseleleriyle olan ilişkilerinde baskıların da kaynaklık ettiği bir mesafeden söz edilirdi. Sizce bu mesafe daralmaya başladı mı?

Evet, itirazlar yükseliyor. Türkiye’de yaşanan otoriterleşme ve giderek yaşam hakkının gasbedilmesi ve bir yaşam tarzının dayatılıyor olması, özellikle de sanatçıysanız, bilim insanıysanız sıkıntı yaratıyor. Çünkü artık “Ben oyumu veririm ve kendi üretimimi yaparım arkadaş” durumu yok. Kendi üretimini de yapamaz duruma geliyorsun, artık herkes bunu hissediyor. Dolayısıyla insanlar seslerini duyurmaya başlıyor. Baskıya rağmen, daha etkin ve giderek daha cesur bir biçimde ve çok değişik kesimlerden karşı çıkılıyor.

Bence burada asıl meselemiz, bu olumsuzluğu yaratan yapıya karşı birlik oluşturma meselesi. Ben o açıdan İç Güvenlik Yasası’na karşı parlamentoda HDP, CHP ve MHP’nin ortak bir tavır almasını çok değerli buldum. Dolayısıyla haklısınız, giderek daha cesur oluyoruz ama yeterli değil daha fazla cesaret lazım. Mesela HDP’ye desteğin altına çok daha fazla ismin imza atması lazım, keşke kendisini Kemalist diye tanımlayan insanlar da burada olabilselerdi. Çünkü bu hepimizin yararına...

AKP-ORDU YAKINLAŞMASI ÇOK TEHLİKELİ

Bir çatışma ortamı yaratılmasından kaygı duyduğunuzu söylediniz. Son dönemde AKP yanlısı medyada bu kaygınızı besleyen “seçim öncesi provokasyon olacak” yönünde haberler yapılıyor. Provokasyon söyleminin iktidar tarafından bu kadar dillendirilmesini siz nasıl okuyorsunuz?

Bunlar olabilir ve beni korkutan o açıkçası. Geçtiğimiz hafta Adımlar Dergisi’nde bombanın patlaması da manidar. Saldırıyı yeni bir örgüt sahiplendi, kimdir bilmiyorum. Bu tür şeyler olabilir maalesef. Sorun buna meydan vermemek. Sadece Kürt hareketi değil, Türkiye’deki demokratik kamuoyunun buna meydan vermemesi gerek. Ne olur bilemem ama böyle bir süreç -AKP’nin tümüyle bu süreç içinde yer alacağını da açıkçası düşünmüyorum-, seçim öncesinde böyle bir karanlık dönem çok korkunç olabilir.

Tam da burada, asker-AKP/Erdoğan ilişkisini soralım. Zira, Erdoğan’ın Harp Akademilerinde yaptığı konuşmada Balyoz ve Ergenekon davaları için “kandırıldık” demesi, ardından Genel Kurmay Başkanı’nın, Öcalan’ın Newroz mesajındaki “Eşme ruhu” vurgusuna yönelik sert açıklaması ve Dağlıca’daki çatışma gibi arka arkaya gelen gelişmeler dikkat çekici. AKP’nin askerle ittifak içine girdiği yorumlarına katılıyor musunuz?

Evet, yıllardır “ordunun vesayetini kaldırdık, orduyu siyasetten uzaklaştırdık” diyen Sayın Cumhurbaşkanı, orduya yakınlaşma çabası içinde. Bu çok tehlikeli çünkü bu Türkiye demokrasisi açısından özlenen bir şey değil açıkçası. Kürt hareketinin şu noktada çok çok dikkat etmesi gerektiği kanaatindeyim. Çünkü dediğim gibi, öyle bir ortam yaratılmak isteniyor.

CHP ULUSALCI OYLARI KAYBETMEK İSTEMİYOR

Sizce Demirtaş’ın gerek grup toplantısında, gerek daha sonra İstanbul Newrozu’ndaki vurgusu, ‘AKP-HDP işbirliği yapıyor’ propagandasını kırdı mı?

Kırıldığını düşünüyorum. Bunu yine kullananlar olacaktır ama çok kullanamayacaklar. AKP içindeki çatışmanın da bir olumlu tarafı varsa, bence budur. AKP sürekli “İmralı ile Kandil arasında çatlak var” diyordu. Ama ortaya çıkıyor ki, orda çatlak yok, tek ses var. Hatta Demirtaş, “Heyetten de vazgeçiyoruz, yeter ki süreç bozulmasın” dedi. Bu çok değerli ve doğru bir hamle... Ne oldu? AKP tutarsızlığa düştü. Ben Demirtaş’ın şahsiyetine güveniyor ve inanıyorum. Ve işbirliği olabileceğine ihtimal vermiyorum, o yüzden de destek veriyorum zaten.

Demirtaş vurgunuz öne çıkıyor. Neden Demirtaş?

Çünkü şeffaf, gördüğüm, bildiğim bir insan. Abdullah Öcalan cezaevinde. Bir müzakere yürütüyor, ne olduğu konusunda hiçbir fikrim yok. Siyasi partilerin bilgilendirilmemesi çok yanlış. Şeffaf olması lazım. Bir yere kadar olabilir ama ondan sonra “Şu şu konuları görüştük, şöyle kararlar aldık” denmesi lazım. Dolmabahçe’de açıklanan 10 maddenin altına imzamı atarım. Türkiye’deki her demokrat insan da bunun altına imza atar. Adam ne özerklik diyor, ne bağımsız Kürdistan diyor, ne silahlı mücadele diyor. Demokratik Türkiye’den bahsediyor. Buna MHP’nin de imza atması gerekiyor, çünkü eşit vatandaşlık ve demokratik anayasa temelinde güçlü bir ülkemiz olacak.

MHP’nin de imza atmasını beklediğiniz gerek 10 madde, gerekse genel olarak çözüm süreci karşısındaki CHP’nin pozisyonunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir sosyal demokrat parti olarak bu meseleye asıl sahip çıkması gereken onlardı. Fakat ne yazık ki, bir dönem CHP’de ulusalcıların etkin olması... Bugün CHP yönetiminin ulusalcı olduğunu zannetmiyorum ama ulusalcı oyları kaybetmeme gibi bir kaygıları olduğunu düşünüyorum. O yüzden çok net bir tavır içine giremiyorlar. Ben “beyaz Türk” diye bilinen pek çok CHP’li ile konuşuyorum, “HDP’ye oy vereceğiz” diyorlar. Diyeceksiniz ki, “Bunun halkta ne kadar karşılığı vardır?” Onu bilemiyorum ama yine de önemli bir veri olduğunu düşünüyorum. Burada etkili olan bir, PKK’nın silahlı mücadeleyi/çatışmayı bırakmış ve insanların ölmemiş olması; iki, Demirtaş’ta somutlanan HDP’nin Türkiye partisi olması, talepleri geniş çerçevede ele alması. HDP laik bir parti ve kadınlara en fazla kontenjan sağlayan parti. Kobani’ye baktığımızda Kürt kadın savaşçılarını görüyoruz. Bu seküler sistem savunmasında önemli bir simge. Bana göre de Kürt meselesinin çözümü Türkiye’nin demokratikleşmesinden ayrı bir çözüm değil. Hem coğrafi olarak değil, hem bölgesel olarak değil. Kürt hareketine düşen, bütün kışkırtmalara rağmen asla bir çatışma ortamına girmemesi, hakikaten samimiyetle barış istediğini bir kere daha insanlara göstermesi, kafalardaki ön yargıları paramparça etmesi. Bu şekilde, HDP ilerde Türkiye’nin ana muhalefet partisi olabilir.

BAĞCILAR’DAN ALINAN OY, KADIKÖY’DEN ALINACAK OYDAN DAHA DEĞERLİ

Yapılan anketlerin birçoğuna göre HDP barajı aşıyor. HDP’yi yüzde 12 bandında gösterenler de oldu. Sizce bu bir algı operasyonu olabilir mi?

Bence buradan çıkan asıl mesaj, HDP ve HDP’yi destekleyenlerin “barajı geçtik” diye bir düşünce içinde olmaması lazım. Her oy değerlidir, her oya ihtiyacımız var. Seçim sandıklarını korumak önemlidir. Seçim propagandaları doğru bir şekilde yürütülmelidir. Çünkü bizde şöyle bir şey var, kendi festivalimiz, kendi yarattığımız gürültü bizim gözümüzü boyayabilir. Buna aldanmamak lazım, o nedenle daha çok oy getirecek adımlar atılması lazım.

O oy nasıl elde edilir? Türkiye partisi olma iddiasının altı sizce nasıl doldurulmalı?

Birincisi, gerçekten Türkiye’nin sorunlarını içermesi. İkincisi, oy getirecek insanları bulmak lazım.

Adaylar için mi söylüyorsunuz?

Tabii, mesela Mir Dengir Fırat, Celal Doğan gibi. Başkalarını bilmiyorum ama bu insanlar ezber bozan insanlar. Bu insanlara gitmek lazım. Kim varsa onlarla konuşmak lazım. Geleneksel oy toplama yöntemlerini kullanmakta bir sakınca görmüyorum. Yapacağımız büyük mitingler önemli ama oy için miting yeterli değil. ÖDP’yi düşünün, “aşkın ve devrimin partisi, bakın özgürlük rüzgarı esiyor, herkes bayılıyor.” Ne oldu? Hayır, herkes bayılmıyor. Çok küçük bir kesim, yüzde 1’lik, yüzde 2’lik küçük bir kesim. Aldatmaca, yanılsama dediğimiz şey bence burada gizli. Evet, sosyalistler oy oranları düşük olmasına rağmen çok aktifler. Hayatın her alanında mobilize oluyorlar, doğru eylemler yapıyorlar, fedakarlar, bunu yapabiliyoruz ama buna aldanmamak lazım. Bu, kendi eylemimizde sarhoş olmak, kendimizi kandırmaktır. Bu da çok değerli, yani sosyalistlerin propaganda çalışması sırasındaki akıllıca eylemleri çok değerli. Ama asıl değerli olan yüzde 10 barajını aşmak ve halkın oylarını almak. Bunun için de Bağcılardan, Sultanbeyli’den alınan oy, Beşiktaş’tan veya Kadıköy’den alınan oydan daha değerli.

Neden daha değerli?

Çünkü buralardan oy zaten gelir. Yani CHP’nin bir kesiminden gelir. Bu kolay. Onlar kendiliğinden verir zaten. Konuştuğum, yıllardır CHP’ye oy veren arkadaşlarım oyunu iki sebepten HDP’ye vereceğini söylüyor. Bir, HDP’nin barajı aşması AKP’yi geriletecek; iki, CHP’ye de bir ders vermek istiyorum. Çünkü HDP güçlenirse CHP daha çok sola gider. Yani son derece mantıklı insanlar, görüyorlar. Ama bu insanların sayısı belli. O yüzden asıl yoksul insanlara gitmek gerek. Sadece AKP’ye veren Kürtlere değil, Türklere de.

Söyleşinin tamamına gitmek için tıklayınız