Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Günay Kubilay, hükümetin geçici koruma kapsamında bulunan Suriyeli göçmenlere yönelik değişen politikasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Kubilay, “Bugün mültecileri kentlerden toplamaya, yasaklar getirmeye, sınır dışı etmeye çalışanlar değil miydi biz Ensar hareketiyiz, Suriyeli kardeşlerimizi bağrımıza basıyoruz diyen. Ne oldu, Suriyeli mültecilerle işiniz bitti mi" diye sordu.

 “HDP’ye ve HDP belediyelerine yönelik olarak kesintisiz biçimde süren saldırılarla başlamak istiyorum” diyen Kubilay, en son 24 Temmuz’da kendi belediyelerine dönük saldırı ve hukuksuz gözaltıların devam ettiğinin altını çizdi.

Kubilay, “Nusaybin Belediyesi eşbaşkanımız Ferhat Kut ile Bismil Belediyesi Eşbaşkanımız Gülşen Özer, belediye meclis üyelerimiz ve yöneticilerimiz hala gözaltındalar. Daha önce de hatırlanacağı gibi Karayazı Belediyesi eşbaşkanlarımız da gözaltına alınmıştı” dedi. 

‘İKTİDAR HDP’Yİ CEZALANDIRMAYA ÇALIŞIYOR’

Kubilay’ın güncel gelişmelere ilişkin yaptığı basın toplantısında öne çıkan başlıklar şöyle:

“Belli ki iktidar çevreleri 31 Mart ve 23 Haziran’da ortaya çıkan yerel seçim sonuçlarından HDP’yi sorumlu tutuyor ve cezalandırmaya çalışıyor. Biz bu vesileyle bir kez daha altını çizmek istiyoruz ki aslında 31 Mart’ta da 23 Haziran’da da ortaya çıkan siyasal tablo, siyasi iktidarın 17 yıldır bizatihi ortaya çıkardığı tablodur ve kendi eseridir. Bu nedenle biz siyasi iktidara şu çağrıyı yapmak istiyoruz: Lütfen, şiddet dolu ellerinizi HDP belediyelerinden çekiniz ve arkadaşlarımızı derhal serbest bırakınız. Bu vesileyle demokratik kamuoyunu da HDP ve HDP belediyelerine yönelik olan baskı ve saldırılara karşı tepki göstermeye çağırıyoruz. Bize sadece bütünlüklü bir demokrasi perspektifine sahip olmak ve bir arada yaşama kültürünü içselleştirmiş olmak, bütün bunlara karşı çıkmak için yeterlidir.

‘IRKÇI SALDIRILARDA İNANILMAZ ARTIŞ VAR’

Diğer konu başlığımız son zamanlarda yoğunlaşan ırkçı ve milliyetçi saldırılardır. Hepinizin de bildiği ve gördüğü gibi son günlerde ırkçı ve milliyetçi saldırılarda, linç girişimlerinde inanılmaz bir düzeyde artış yaşandı. Geçen günlerde Trabzon’da Güney Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin bayrağını taşıyan turistlere yönelik yapılan linç girişimi, başta Kürtler olmak üzere kendinden olmayan halklara karşı sürekli empoze edilen ırkçı ve milliyetçi bir siyaset dilinin histerik bir biçiminden başka bir şey değildi.  Linç girişimleri sadece Trabzon’da gerçekleşmiyor. Ülkenin batısında da her gün onlarca saldırı ve linç haberi geliyor. Kürt işçilere, Kürt ailelere Kürt gençlerine, Kürtçe konuşan ve şarkı söyleyenlere yönelik olarak saldırıların artışı inanılmaz derecede çoğalmaya başladı.

‘NE OLDU MÜLTECİLERLE İŞİNİZ Mİ BİTTİ?’

Benzer saldırıların ve linç girişimlerinin Suriyeli mültecilere karşı yoğunlaşarak geliştirildiğine tanık oluyoruz. Bu saldırılarla birlikte bir kez daha iktidarın Suriyeli mültecilere yönelik ikiyüzlü bir yaklaşım gösterdiğini görüyoruz. Bugün mültecileri kentlerden toplamaya, yasaklar getirmeye, sınır dışı etmeye çalışanlar değil miydi biz Ensar hareketiyiz, Suriyeli kardeşlerimizi bağrımıza basıyoruz diyen. Ne oldu Suriyeli mültecilerle işiniz bitti mi? Bir siyasi anlayış bu kadar riyakar, bu kadar çıkarcı, bu kadar ilkesiz olabilir mi? Özellikle Suriyelilerle ilgili olarak politikasızlık, mülteci düşmanlığının her geçen gün daha da artmasına neden oluyor. İktidar, Suriyelileri Avrupa’ya karşı bir koz olarak kullanmaya devam ederken; Türkiye’nin mülteciler için güvenli bir ülke olmaktan çıkmasını iktidar çevrelerinin umursadığını sanmıyoruz.

‘BU GİDİŞE DUR DEMELİYİZ’

İçinde bulunduğumuz ekonomik ve politik kriz koşullarında işsizliğe ve yoksulluğa, barışa ve demokrasiye, insanca ve onurlu bir yaşama özlem duyan bu topluma verebilecek hiçbir şeyi olmayan AKP-MHP iktidar bloğu gerçeklerin üstünü örtmek ve iktidarını biraz daha sürdürmek için,İ ırkçı ve milliyetçi söylemlerle hakları karşı karşıya getiriyor.

Halklar arasına nefret tohumları ekmeye devam ediyor. Bu gidişe dur demeliyiz. Bugün küçük ölçekli linç girişimleri olarak yansıyan ırkçı ve milliyetçi saldırılar, yarın kitlesel ölümlerle sonuçlanacak daha büyük ölçekli linç girişimlerine yol açabilir ve bir süre sonra birlikte yaşama imkanını yok edecek kaotik bir noktaya sürüklenebilir.

Çünkü bu saldırılar ve linç girişimleri kendiliğinden gelişmiyor. Bu ırkçı histeriyi besleyen, onlara yol veren, organize den ve hazır kıtalar biçiminde sokağa salan bir siyasi akıl var. Halklar arasına nefret tohumları eken, izleri kolay kolay silinmeyecek bu husumeti besleyen bu siyasi aklın yön verdiği siyaseti toplum olarak reddetmeli ve mücadele etmeliyiz.

‘OPERASYON HAZIRLIĞI KAMUFLE ETMEYE YÖNELİKTİR’

Bir diğer konu başlığı Rojava ve Güney Kürdistan’a yönelik süre giden askeri operasyonlar ve operasyon hazırlıklarıdır. Rojava ve Güney Kürdistan bölgesine yapılan askeri sevkiyatlar ve operasyonlar içerideki çaresizliği kamufle etmeye çalışmaktan ve çözümü dışarıya saldırmakta aramaktan başka bir anlama gelmiyor. Provokasyonlarla, roket saldırılarıyla savaş bahanesi yaratmaya çalışmak Türkiye halklarına yapılmış en büyük kötülük olacaktır. Daha önce MİT müsteşarının savaş gerekçesi oluşturmak için girişeceğini belirttiği uygulamaları hatırlattığımızda durumun vahameti daha iyi anlaşılacaktır.

‘ROJAVA’YA ASKERİ MÜDAHALE IŞİD’İ CANLANDIRACA’

Sekizinci yılına giren Suriye iç savaşı ancak ve ancak diyalogla, demokratik müzakere yoluyla çözülebilir. Savaş ve çatışma seçeneğinin yarattığı bütün iktisadi maliyet, insani trajedi ve doğal yıkım ortadayken savaşı yıllara yayacak uygulamalardan uzak durmak gerekmektedir.

Rojava’ya yönelik her askeri müdahale askeri varlığı büyük oranda bitirilmiş IŞİD’in yeniden canlanmasına yol açacak, bu insanlık dışı yapının yeniden toparlanıp harekete geçmesine zemin hazırlayacaktır. Suriye’de siyasal çözümün ön koşulu Suriye halklarının iradesini tanımak, kendi siyasi kaderlerini belirlemelerine saygı duymaktan geçiyor. Bütün tarafların dahil olduğu demokratik bir siyasal çözümün gerekli olduğu destek ve dayanışmayı yapmak gerekiyor. Türkiye’ye yakışan ancak ve ancak bu barışçıl politika, dostluğa ve kardeşliğe dayalı bir stratejik vizyon olabilir.

‘HERKESİ DEMOKRATİSİ PAYDASINDA BULUŞMAYA DAVET EDİYORUZ’

Geçtiğimiz hafta sonu Diyarbakır’da binlerce insanın barışa sahip çıkmak için bir kez daha alanlara çıktığına hep birlikte tanık olduk. Birlikte yaşama iradesini onurlu barış talebini demokratik çözüm ısrarını hep bir ağızdan dile getirdik. Bu vesile ile HDP olarak emekten, barıştan, özgürlükten, eşitlikten yana olan; hukuksuzluğa adaletsizliğe ayrımcılığa karşı olan herkesi demokrasi ortak paydasında buluşmaya ve yeni yaşamı birlikte inşa etmeye davet ediyoruz.

‘EKONOMİ TOPARLANIYORSA FAİZ İNDİRİMİNE GEREK KALMAZ’

Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi Merkez Bankası Para Politikaları Kurulu politika faizi olan bir hafta vadeli repo iade faiz oranını yüzde 24’den yüzde 19.75’e indirdi. Yani 4.25 puan gibi radikal bir indirim yapmış oldu. Karar, artık Türkiye ekonomisinin özerk kurumlarının tamamen Saray’a bağlı çalıştığını teyit etmiş oldu. Kararın içeriği ise son derece ibretlik ve ekonomi kurallarına 180 derece ters. Çünkü, ‘faizi indirdik ekonomide toparlanma işaretleri görüyoruz’ diyorlar. Şimdi artan işsizlik, ekonomik küçülme, yatırımlar ve ekonomiye olan güvenin azalması dikkate alınmaksızın, sadece gerçek nedenlerinden bağımsız olarak cari açığın fazla vermesi enflasyonun düşük gösterilmesi, ekonomide toparlanma işareti olarak saymak mümkün olabilir mi?

Oysa bir ekonomi toparlanıyor iyileşme sürecine giriliyorsa faiz indirimine gerek kalmaz, Bu ana akım iktisatçıların görüş birliği içerisinde olduğu bir konudur.

‘MB KARARI İKTİSADİ DEĞİL SİYASİDİR’

Bu konuda HDP’nin ne düşündüğünün tırnak içi bir önemi yoktur. Yani mevcut iktisadi düzen içerisindeki ana akım iktisatçıların görüşleri budur. Oysaki iktidar bile bile iki önemli nedenden dolayı bu kararı Merkez Bankası’na aldırmış oldu.

Birincisi AKP iktidarlarının 17 yıl boyunca inşaat ve emlağa dayalı temel sermaye birikim modeli ve servetlerine servet katma modeli artık tıkandı, işlemiyor. İnşaat sektörü çok zor durumda, konutlar, plazalar, AVM bünyesindeki dükkanlar artık satılamıyor, alıcısı yok.

Ekonomi kurallarına ters olsa da sektördeki batık sermaye gruplarını kurtarmak için 4.25 gibi radikal faiz indirimi kararını Merkez Bankası Para Politikaları Kurulu’na aldırmış oldular. Bu nedenle bu karar iktisadi değil siyasi bir karardır.

İkincisi ise, bütçe açığını kapatmak için Merkez Bankası’nın 46 milyarlık birikmiş ihtiyaç akçesi Hazineye aktarılmıştı. Bunu geçen günlerdeki basın toplantılarımızda dile getirmiştik. Daha önce aktarılan MB karı ile birlikte 90 milyar lira hazineye aktarılmış oldu ve ilk beş ayda açık veren bütçeyi kapatma yoluna böylece gidilmiş oldu.

‘BU KOŞULLARDA EMEKÇİLERDEN FEDAKARLIK BEKLENEMEZ’

Son olarak, bildiğiniz 1 Ağustostan itibaren 3 milyon kamu emekçisinin 2020-2021 yıllarına ait Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile bir toplu sözleşme görüşmelerine başlamış olacak.

Şimdi ekonomik kriz derinleşirken, emekçilerin aldığı ücret enflasyon karşısında erişmişken adeta bir kara deliğe dönüşmüş Sarayın harcamalarının önü alınmazken, kamu kaynakları yandaş sermaye gruplarına peşkeş çekilirken, halkın belediyeleri yağmalanıp borç batağına sürüklenirken, milyarlarca dolar savaşa ve silah tekellerine aktarılırken iktidarın kamu emekçilerinden fedakârlık asla beklenemez.

Bu vesileyle HDP olarak kamu emekçilerinin TİS görüşmelerinde sunacağı tüm taleplerinin karşılanması ve görüşmelerin kamu emekçileri lehine sonuçlanması için her türlü desteği vermeye hazır olduğumuzu sizlerin huzurunuzda bir kez daha teyit ediyoruz, yinelemiş oluyoruz."