HDP Sözcüsü Ebru Günay, partisinin genel merkezinde haftalık olağan basın toplantısını düzenleyerek gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Günay, şunları söyledi: 

Toplumsal sorunlarımız ağır, iktidar toplumu gittikçe daha fazla cendereye sürüklüyor, bu yönetim zihniyeti toplumsal değerleri çürütüyor, haksızlık ve hukuksuzluk diz boyu, topluma açlık ve sefaletin en katmerli hali yaşatılıyor ama bütün bunlara rağmen umutlarımız dip diri, geleceğe olan inancımız her zamankinden daha büyük. Çünkü HDP gibi bir mücadele kurumu var. 

Dün partimizin 8’inci Kuruluş yıl dönümünü kutladık. Bundan tam sekiz yıl önce, Türkiye halklarına nefes aldırmayı amaçlayan, demokratik bir gelecek inşası için toplanan bizler;  HDK kararıyla partimiz HDP’yi kurduk. Tekliğin değil, çokluğun partisi olmak için yola çıktık.

YENİLMEZ DENİLENİ YENDİK

Sistem partilerine karşı gerçek bir alternatif olduk, Türkiye siyasetinde ezberleri bozduk, dengeleri değiştirdik. Umut olduk, özgür ve eşit bir birliktelik için siyasetin yozlaştığı bir iklimde sahnedeki yerimizi aldık! Üçüncü yol siyasetiyle kısa sürede yenilmez denileni yendik, iktidarları sarstık ve başka bir yaşam mümkün dedik.

Meclis ve sokak siyasetini aynı anda ve coşkuyla yürütmek için yola çıktık. HDP’nin 8. Yılı; Türkiye halklarına, kadınlara, gençlere, çocuklara, bu ülkenin tüm renklerine, emek veren ve bedel ödeyen yoldaşlarımıza, bizimle yan yana duran dostlarımıza bir kez daha kutlu olsun!   

Bizler HDP’yi kurduğumuzda; bu ülkenin emekçileri, ezilenleri, yoksulları için umut olabilecek bir gelecek hayal ettik. Kürt siyasal hareketi ile Türkiye Sosyalist hareketinin stratejik ortaklığına dayanan bu fikir, halkların ortak yaşamı, kadın mücadelesinin engin deneyimi ve inadıyla zenginleşti, ekoloji mücadelesinin yerelliği ile memleketin her yerinde ses oldu, gençlik aşısıyla gençleşti, sınırlarını aştı. Her dinden her inançtan yoldaşlarımızın katkılarıyla bir halklar bahçesine dönüştü.

8 yıldır inançla, umutla, direnişle çalışıyoruz, mücadele ediyoruz. 8 yıldır, Yezidlere karşı direniş geleneğinin temsilciliğini yapıyoruz. Mahirlerin, İboların, Mazlumların direniş ve mücadele ateşini faşizme karşı mücadelede harlandırmak için çalışıyoruz! Hakikat aşkıyla yanıyoruz, hakikati canımız pahasına savunuyoruz. Savunmaya devam edeceğiz!

Son beş yıldır karşı karşıya kaldığımız amansız baskıya rağmen dimdik ayaktayız ve faşizme karşı mücadeleyi sürdürüyoruz. Sadece oy verdiği için baskılara maruz kalan, bombaların, katliamların hedefi olan, yaşamını yitiren, tutsak olan, sürgün edilen, sivil ölüme mahkum edilmiş yüzbinlerce emekçinin alın teri rehberlik ediyor bizlere. Partimizin 8. Yılında bu vesileyle demokrasi şehitlerine olan bağlılığımızı bir kez daha yeniliyor ve bu yılı her biri birbirinden değerli yoldaşlarımıza adıyoruz!   

HDP TEMELLERİ SAĞLAM BİR PARADİGMADIR 

Hep söyledik, bir kere daha söyleyelim: Maruz kaldığımız baskıların binde birine maruz kalan hiçbir parti ayakta kalamazdı. Hele hele AKP ya da MHP gibi rant ve sömürü için kurulan partiler birkaç ayda yerle yeksan olurdu. Peki nasıl oluyor da HDP dimdik ayakta? Çünkü HDP, temelleri çok sağlam bir paradigmadır.

Rant ve çıkar ortaklığına dayalı bir parti değiliz biz. Demokratik temeli sağlam, bileşen hukukuyla donanmış, her ezilen, ötekileştirilen, dışlanan, sömürülen, hak arayan herkes için haklı olan, hakikati arayan herkes için, onların dertlerini haykırmak için kurulmuş bir partiyiz.

HDP; Alevidir, Sünnidir. Êzidî, Kürt, Türk, Arap, Ermeni, Süryani, Laz, Çerkez, Pomak’tır.

HDP, Ceylan Önkol, Berkin Elvan, Ali İsmail Korkmaz, Medeni Yıldırım’dır. 

HDP, bu ülkenin demokratik mücadelesinin köşe taşıdır, temel direğidir, teslim alınamaz, diz çöktürülemez. Halklarımız umutsuzluğa kapılmasın, biz bu zamana kadar yapılanlara nasıl direndiysek bundan sonra yapılacak olanlara o kararlılıkla direneceğiz. İlmek ilmek adaleti, demokrasiyi, özgürlüğü hep birlikte halkımızla birlikte öreceğiz.

ÇÖZÜMÜN ADRESİ

HDP günümüzde, AKP-MHP’nin faşizme yürüyüşü önündeki en kararlı siyasi direniş mevzisidir. Bu ülkeyi ve ülkenin güzel halklarını faşizme mahkum etmeyeceğiz. Demokratik siyasette ısrar ederek puslu havayı mutlaka dağıtacağız. Çözümün adresi bizler olacağız. Toplumla müzakere ederek faşizme karşı direniş hattını daha da güçlendirecek ve bu mücadelenin öncü partisi olacağız! Kürt sorununun demokratik temelde çözümü ve Türkiye’nin demokratikleştirilmesi mücadelesinden bir an bile taviz vermeyeceğiz.

5 yıldır akla hayale gelmeyen baskılar ve çeşitli oyunlarla bizi yok etmeye çalışanlara buradan hatırlatıyoruz: Yaptığınız her saldırı bizi büyütmekten başka bir işe yaramayacaktır.

Sadece Türkiye halkları için değil tüm bölge halkları için tehdit haline gelmiş iktidarınızı yerle bir etmeye kararlıyız. Irkçı ve cinsiyetçi kadın düşmanı politikalarınız sürdükçe bizi karşınızda görmeye devam edeceksiniz. 

HDP’de rant arayan ama aradığı rantı bulamayan isimler üzerinden HDP’yi kriminalize edemezsiniz. HDP’nin illa bir yerle bağını arıyorsanız biz söyleyelim, bizim tek ve en sağlam bağımız halkımızladır. 

Bütün saldırılara karşı Anti-faşist bloku büyüterek faşizmi yeneceğimize dair kararlığımız tamdır. Tecride karşı mücadele etmeye devam ederek bu ülkeye barışı, demokrasiyi ve adaleti mutlaka ama mutlaka getireceğiz. Bu vesileyle Pazar günü İstanbul’da yapacağımız merkezi kutlamamıza bütün dostlarımızı davet ediyoruz ve herkesi bekliyoruz. 

HDP’nin mücadelesi faşizme karşı verilen mücadeledir. Çünkü HDP aynı zamanda ırkçılığın ve faşizmin de panzehiridir. Bu faşizmle ve saldırganlıkla mücadele etmek bizim varlık sebebimizdir. 

KAMU GÜVENLİĞİ GEREKÇESİYLE KÜRTÇE'Yİ YASAKLADILAR

Topluma karşı saldırılarını azgınlaştırdılar. En son İstanbul’da Mezopotamya Kültür Merkezi’nin (MKM), tiyatro ekibi Teatra Jiyana Nû (Yeni Yaşam Tiyatrosu) ekibi tarafından İBB Şehir Tiyatroları Sahnesinde sergilenmek istenen Kürtçe “Bêrû/Yüzsüz” oyunu talimatı yukarıdan aldığı anlaşılan Gaziosmanpaşa Kaymakamı tarafından yasaklandı. 

Yasaklamaya “kamu güvenliğini” gerekçe gösterdiler. Bu oyun İtalyan Yazar Dario Fo’nun eserinden uyarlanmış ve daha önce sayısız kez hem Türkçe hem de Kürtçe sahnelenmiş. İtalya’da geçen, bir araba fabrikasındaki patron-işçi çelişkisini ti’ye alan 40 yıllık bir evrensel oyundan örgüt propagandası çıkarmaya yeltenecek kadar rezil bir durum ile karşı karşıyayız. Bu oyun defalarca sahnelendi ve her seferinde oyun metni, Türkçe çevirisi ile emniyete gönderildi. 

Bêrû oyununun orijinali 1981'de Dario Fo tarafından kaleme alınmış ve her ne hikmetse bu yönetim zihniyeti bu metinden PKK propagandası keşfetmiş. Bunu İstanbul Valisi ve İçişleri Bakanlığı Sözcüsü söylüyor. Valiliğin ve İçişleri Bakanlığının konuya ilişkin açıklamaları Sevgili Vedat Türkali’nin sözlerini bize hatırlatıyor: “bu kadar cehalet ancak eğitimle mümkündür”. Bunlarda birazcık utanma duygusu olsa bir gün bile o makamlarda durmazlardı. 

Dario Fo’nun daha önce de “Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü” adlı oyunu sırf Kürtçe olduğu için Kızıltepe’de “halkın huzurunu” bozduğu gerekçesi ile yasaklandı. Aynı oyunun Kürtçesi Kızıltepe’de yasakladığı gün Türkçe versiyonuyla İstanbul’da sahneleniyordu. Türkçesinde bir sıkıntı görmediler ama Kürtçesi “halkın huzurunu” bozuyordu. 

Şimdi kalkmışlar “Biz Kürtçeye yasak getirmedik” diyorlar. Bu açıklamaların özrü kabahatinden beter. Bir halkın dilini “terör propagandası” olarak kodlamak en hafif deyimle hadsizliktir. Bunların bal gibi Kürtçe ile Kürdün varlığı ile sorunu olduğunu gayet iyi biliyoruz ve bu aşikardır. Kürtçeye karşı saldırılar sistematik saldırılardır. Bunların Kürtçeye düşmanlığı bununla sınırlı değil. 

KÜRTÇEYE YÖNELİK DÜŞMANLIK SİSTEMATİK HALE GELDİ

Bu iktidar Türkiye’de günlük yayın yapan tek Kürtçe gazeteyi Azadiya Welat’ı, Kürt Enstitüsü'nü kapattı, Kürtçe okulları mühürledi, Kürtçeyi meclis tutanaklarında “bilinmeyen dil” olarak kodladı, Kürtçe konuşan vekillerimizi cezalandırdı. 2016’dan beri devam eden kayyım darbesiyle esas olarak Kürtçeyi hedef aldılar. Kayyımlar ilk iş olarak sokak adlarını Türkçeleştirdi, Kürtçe tabelaları indirdi, Kürtçe hizmet veren kurumları kapattı, belediyelerin resmi sitelerinden Kürtçe dilini kaldırdı, kütüphaneleri kapattı, Kürt dili üzerine çalışanların ve Kürtçe şarkı paylaşım yapanların işine son verdi. 

8 yaşına giren partimiz, Türkiye gibi çok kimlikli, çok kültürlü, çok dilli ve çok inançlı bir ülkede tüm farklılıkların hiçbir baskı ve ayrımcı uygulamaya maruz kalmadan varlığını korumasını ve geliştirmesini desteklemeye devam ediyor. Anadil bir haktır, anadilinde eğitimin ve anadil hakkının kamusal alan da dahil her alanda uygulanması; yerinden ve yerelden yönetimlerde kullanılması anayasal güvence altına alınmalıdır. HDP olarak bu konudaki çabamız, mücadelemiz kesintisiz edecek. 

İktidarın teşviki ile gerçekleşen bu ırkçı saldırılar ülkeyi yaşanmaz hale getirmeye devam ediyor. Toplumu çürütüyor. Van’daki helikopter atılma vahşetinin üzerinden 1 ayı aşkın zaman geçti. Servet Turgut’u katleden, Osman Şiban’ı komalık eden hiç kimse hakkında tek bir soruşturma açılmadı, tek bir kişi dahi gözaltına alınmadı; aksine Mezopotamya Haber ajansı muhabiri Adnan Bilen ve Cemil Uğur, Jinnews muhabiri Şehriban Abi ve gazeteci Nazan Sala tutuklandı. Bu yöntemlerle suçlarını gizlemeye çalışıyorlar ama nafile. 

İPEK ER DAVASININ TAKİPÇİSİYİZ

İpek Er’e yönelik cinsel saldırıda aynı tutumu sergilediler. Musa Orhan bugün tekrar yargı karşısına çıkacak. Siirt 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülecek dava artık tüm kadınların davasıdır. Biz hem HDP olarak özelde de HDP Kadın Meclisi ve kadın hareketi olarak sonuna kadar bu davanın takipçisi olacağız. Musa Orhan’ın ceza alması için elimizden geleni yapacağız.      

Ülkedeki hukuksuzluklar bununla da bitmiyor. Anayasa Mahkemesi, Milletvekilliği düşürülen Enis Berberoğlu ile ilgili ‘dokunulmazlığı kaldırılmadan yargılama yapılmamalıydı’ diyerek hak ihlali yapıldığına hükmetti. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi'nin kararının “yerindelik denetimi kapsamında kaldığı” gerekçesiyle, Anayasa Mahkemesini tanımadığını ilan etti. Bu karar her şeyden önce yargıya siyasi müdahaledir ve AYM’nin de tespit ettiği gibi yapılan “hak ihlali”ni devam ettirme ısrarıdır. Yerel mahkemenin AYM kararını tanımaması tek kelimeyle “saray yargısının” meydan okumasıdır. Yapılan Anayasa’nın ihlali, kanundan doğmayan bir yetkinin kullanılması ve görev suçudur. Ayrıca AYM kararını tanımayan 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Akın Gürlek’i bizler çok yakından biliyoruz. Bu kişi, saraydan aldığı talimatla şu anda cezaevinde hukuksuz şekilde tutulan önceki dönem Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş’ı yargılandığı ana davada tahliyesi söz konusuyken 4 yıl 8 ay, eski dönem Ankara milletvekilimiz Sırrı Süreyya Önder hakkında ise 3 yıl 6 ay hapis cezası veren kişidir. 

BAROLAR, TTB'YE YÖNELİK MÜDAHALE SÜRÜYOR

Aynı zihniyet baro genel kurullarının yapılmasına da müdahale ediyor. İçişleri Bakanlığın'ın 2 Ekim tarihli genelgesiyle genel kurulların 1 Aralık'a kadar ertelendiği duyuruldu. Hangi hakla, hangi yetkiyle? İçişleri Bakanlığı kendini kanunun üzerinde görerek, yayınladığı bir genelgeyle resmen kanunları iptal etmiştir. Bu genelge açık şekilde hukuka aykırıdır ve tıpkı çoklu baro düzenlemesi gibi yargının kurucu unsuru olan savunmaya yürütmenin yani siyasetin müdahalesidir. Erdoğan yaptığı son grup toplantısında da TTB’ye de benzer bir müdahale bulunacaklarını açıkladı. Her yerde aynı hukuksuzlukla hareket ediyorlar, aynı saldırıyı gerçekleştiriyorlar. 

Karaman Ermenek’te bir yılı aşkın süredir maaş ve tazminatlarını alamayan maden işçileri ile Soma’da Uyar Madencilik’te çalışan ve 8 yıldır tazminatları ödenmeyen 748 işçinin Ankara’ya yürüyüşü engellendi, işçiler saldırıya maruz bırakıldı. Aynı şekilde Şişecam’ın Mersin ve Adana'daki fabrikalarında çalışan işçiler, toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine grev kararı almış fakat başlatılacak grev, 'genel sağlığı ve milli güvenliği bozucu nitelikte' görüldüğü için Cumhurbaşkanlığı imzasıyla iki ay ertelendi. Bunların milli güvenlik dediği “iktidarın güvenliği”dir, Saray’ın güvenliğidir. İşçileri ve hak talep eden herkesi tehdit ve tehlike görüyorlar. 

Bütün bu örnekler bize gösteriyor ki, birbirimizin haklarına sahip çıkmazsak tek tek her birimizin hakkı ve hukuku gasp edilir. Hiçbirimizin hakkı ve hukuku güvende olmaz. Biz HDP olarak; Somalı, Ermenekli maden işçileriyle görüşmemizde de söylediğimiz gibi, başta iş güvenliğinin arttırılması ve kazanılmış hakları için başlattıkları mücadelenin yanındayız ve dayanışma içinde olmaya devam edeceğiz.


Değerli basın emekçileri bütün bunları 10-11 Ekim tarihinde İstanbul’da gerçekleştirdiğimiz PM toplantısında detaylıca ele aldık. Partimiz yeni bir mücadele programı üzerinde çalışmalarını sürdürüyor. Detaylarını en kısada kamuoyuyla paylaşacağız. 10 Ekim’de hayatını kaybeden canlarımıza adanan PM toplantımızda anti-faşist mücadele blokunu bir kez daha kurma kararımız teyit edilmiştir. Bu konuda çalışmalarımız başlamış durumda ve en kısa sürede de bunun sonuçlandıracağız.