HDP parti sözcüsü Osman Baydemir, referandum kampanyalarkıyla ilgili konuştu.

Baydemir, "Bugün eş genel başkanlarımız, milletvekillerimiz, belediye başkanlarımız cezaevinde... Kürdistan’daki teşkilatlarımızın neredeyse yüzde 60’ının cezaevinde olmasının bir nedeni de referandumdur. Bırakalım kampanyayı, davul zurnayla mitingler yapmayı, bildiri dahi dağıtamıyoruz. Hayır kampanyası için giydirmiş olduğumuz araçlarımız bile gözaltına alınıyor. Böylesi bir zemin içerisinde dahi biz haklıyız" dedi.

Evrensel gazetesinden Serpil İlgün'e konuşan Baydemir'in söyleşisinin bir bölümü şöyle:

HDP, Kandil hayır diyorsa, evet demeliyiz’ deniyor ve ‘hayır’ demek terörist, darbeci olmakla eş tutuluyor. AKP için HDP’yi ötekileştirmek, kriminalleştirmek neden bu kadar önemli?

Çünkü Hükümet ne kadar baskı kurulursa kurulsun HDP ve HDP’nin temsil ettiği fikriyata etki edemiyor. Çünkü haklıyız. Düşünün bir anayasa değişikliği paketi getiriliyor ama o paketin içeriği o kadar anlatılamaz, o kadar savunulamaz ki. Başkanlık geçerse paketin hangi maddesi toplumun hangi acil ihtiyacının karşılığı olacak? Bu konuda tek bir ikna edici sözleri yok. Bundan dolayı partimizi ve hayır diyenleri terörize ediyorlar.

“Hayır demek eşittir teröristleri desteklemek, hayır demek eşittir darbecileri desteklemek” diyorlar. Suphanallah! Hem referandum yapıyorsun, hem toplumun önüne seçenek koyuyorsun, hem de bak bu seçeneği desteklersen böyle olursun diyorsun! 1982’de Kenan Evren de aynı şeyi yapmıştı. Evren anayasası yüzde 90’la geçti. Yüzde 90’la geçen anayasa 40 yıldır bu ülkede meşruiyet kazandı mı? Kazanmadı. Bu paket de geçtiğinde üzerinden 40 yıl da geçse meşruiyet kazanmayacak.

Hükümetin iddia ettiği gibi bu paket ülkeye istikrar getirmeyecek, tam tersine istikrarsızlığı derinleştirecek. Bugün eş genel başkanlarımız, milletvekillerimiz, belediye başkanlarımız cezaevinde... Kürdistan’daki teşkilatlarımızın neredeyse yüzde 60’ının cezaevinde olmasının bir nedeni de referandumdur.

Bu durum kampanya çalışmalarınıza nasıl yansıyor?

Bırakalım kampanyayı, davul zurnayla mitingler yapmayı, bildiri dahi dağıtamıyoruz. Hayır kampanyası için giydirmiş olduğumuz araçlarımız bile gözaltına alınıyor. Böylesi bir zemin içerisinde dahi biz haklıyız. Haklı olduğumuz için de daha güçlüyüz. AKP bölgede evet kampanyasını silahlı propagandayla, silahlı baskıyla yürütüyor. Xerabê Bava köyü, Lice... silahlı propagandayla evet kampanyasını yürütüyor. Ama bütün baskılara rağmen ben bu toplumun ferasetinin ve haklılığının galip geleceğine inanıyorum. Sorunuzun diğer bölümüne gelecek olursak; HDP, Kürtlerin yanı sıra emekçileri, Alevileri, sosyalistleri, mütedeyyinleri ve ötekileştirilmiş bütün kesimleri kucaklayan, yan yana olmayı başaran bir program ve pratik sergiledi.

Dolayısıyla çok farklı kesimleri Türkiye’nin temel sorunlarına çözüm etrafında buluşturabildi. Bunun en somut pratiği 7 Haziran seçim sonuçlarıdır. AKP bunu bir tehdit olarak gördü. Bunun için seçimden hemen sonra Suruç’ta HDP bileşenleri olan sosyalist gençler katledildi. Ardından emek bileşenlerinin Ankara’daki mitingi kana boğuldu. Ve Türkiye tarihinin en büyük katliamı yapıldı.

Elbette HDP Eş Genel Başkanları Demirtaş ve Yüksekdağ, 13 milletvekili, bileşeni olan neredeyse tüm belediye başkanları kriminalize edilerek zindana konuldu. Amaçları adım adım iktidara yürüyen HDP’yi durdurmak ve toplumu AKP’ye mahkum etmekti. Ama HDP savunduğu fikirleriyle, haklılığıyla, yan yana duruşuyla, sorunları çözme yöntemleriyle alternatif olmaya ve geniş toplumsal kesimlerin umudu olmaya devam edecektir.

Referandum tarihi yaklaşırken evet oranını artırma maksadıyla Kandil’e operasyon düzenleneceği, böylelikle kararsız, milliyetçi-muhafazakar kitlenin evete kazanılacağı yönünde senaryolar dillendiriliyor. Hayata geçebilir mi?

Hükümet öyle bir hükümet etme biçimine sahip ki kullanmayacağı hiçbir şey yok. Haziran ve Kasım arasında yaşananlardan da gördük. Bu dönem içerisinde de aynı şeylerin yapılmayacağının garantisi yok ama aynı şeyi yaparsa ters tepeceğini düşünüyorum. Çünkü toplumun bir deneyimi var. AKP’ye içerdeki krizler yetmiyor, Hollanda ile Almanya ile dünyayla krizler çıkarıp bundan hareketle bir mağduriyet yaratmak istiyor ama mağduriyet yetmiyor, yeni başarı hikayeleri üretmesi gerekiyor. Ama başarı hikayesi yazayım derken, pirince giderken bulgurdan olmak da var. Ne kadar çok yanlışta diretirseniz o kadar çok kırar dökersiniz. O kırdığınızı döktüğünüzü ne kadar gizlerseniz o kadar suça batmış olursunuz. O nedenle herkes için hatta Erdoğan’ın şahsı için de çıkış bu referandumdan hayır çıkmasıdır.

Kürt halkının önemli bir kesiminde boykot eğiliminin güçlü olduğu yazılıp çiziliyor biliyorsunuz. ‘Biz bu anayasada yokuz, değişiklik paketi bizi ilgilendirmiyor’ ile ‘Zaten öldük, evsiz barksız kaldık. Referandumda evet çıksa ne olur, hayır çıksa ne olur’ duygusu Kürtler arasında ne kadar yaygın?

Böyle düşünenlere bir çağrınız var mı? 1924’ten bugüne değin hiçbir anayasada Kürtler, Aleviler, emekçiler, farklı inançlar, ötekiler yok, tekçilik esastı. 1982 Anayasası tek tipleştirmeyi en üst seviyeye çıkaran bir anayasadır. Dolayısıyla tüm Anayasaların Kürtlere, Türklere, emekçilere katkısı yok. Ama bir ayrıntı var; 82’den bugüne değin Kürdün, Alevinin, emekçinin, ötekinin canıyla dişiyle tırnağıyla elde etmiş olduğu bütün kazanımları bu paket geri alıyor ve 1982 Anayasasını tahkim ediyor.

Dolayısıyla bu paket Kürdün, Alevinin, bütün ötekilerin fermanıdır, demokrasinin fermanıdır. Bu nedenle de hayır diyoruz. Herkesin hayırının farklı nedenleri var; örneğin Osman Baydemir’in hayır demesi ile İstanbul’da yaşayan bir kardeşimizin hayır demesi arasında bir fark olabilir. Ama Kürt halkının hayır gerekçesinin bir nedeni daha var; o da bu referandumun Kürt toplumunun son iki yıl içerisindeki baskı politikalarına vereceği yanıt açısından bir fırsat olmasıdır. Kürtler bu fırsatı değerlendirecektir. Değerlendirmeleri çağrısında bulunuyorum.

O fırsatı açar mısınız?

Halkın hür iradesiyle seçmiş olduğu bütün belediye başkanlarının, siyasetçilerinin cezaevinde olmasına, belediyelerine kayyumlar atanmasına hayır demenin fırsatıdır. Şırnak yıkıldı, bir kent yok edildi, buna hayır deme fırsatıdır. Öyle bir atmosfer yaşatılmak isteniyor ki, “Kürt anasını görmesin” politikasına hayır deme fırsatıdır. Bu bakımdan siyaseten Türkiye’nin faşizmin girdabından çıkışının son fırsatıdır 16 Nisan.

Dolayısıyla ‘Hayır çıksa ne değişecek’ yaklaşımı doğru bir tutum değil…

Türkiye bir nefes alacak. Çünkü toplum hayırla OHAL rejiminin kurumsallaşması, kalıcılaşması ve kanunileşmesini durdurmuş olacak. Toplum diyecek ki, “Hayır kardeşim ben bunu istemiyorum. Politikalarını gözden geçir!” Yani Şırnak’ın yakılmasını gözden geçir, Suriye politikasını gözden geçir, KHK’leri gözden geçir demiş olacak. “Dur” demiş olacak. Dolayısıyla Kürt seçmenin buradaki hayır’ı devlete “baskı politikasıyla sonuç alamazsın, müzakereye geri dön” mesajı verecektir.

Kürt halkının referandumda ne diyeceği kadar, bölgede hayırı Kürtlerin hangi kesimi belirleyecek tartışması da sürüyor. Sonucu dindar- muhafazakâr kesimin belirleyeceği, kararsızların ve HDP’ye “hükümetin savaş politikalarını neden engelleyemediniz” eleştirisini yönelten kesimin de bu kesim olduğu söyleniyor. Katılır mısınız?

Önce şunu belirtmek isterim. Kürt halkı da dünyadaki pek çok halk gibi çoklu bir halktır ve çoklu olması da hayırlı bir iştir. Çünkü 20 milyonluk bir nüfusun kendi iç dinamiği içinde farklı siyasi eğilimlerin olmayışı bana göre demokratik değerler açısından sorunlu olacaktır. O açıdan yek vücut bir beklenti sahibi olmak bence işin doğasına aykırıdır. Lakin 1990’lardan bugüne değin Kürt legal siyasetinin bir ana akım damarı var.

Bugün o ana akım damar kendisini HDP içerisinde temsil ediyor. Ben gerek 2014 yerel seçimlerinde, gerek 2015 Haziran ve Kasım seçimlerinde almış olduğumuz teveccühün üzerinde bir teveccühle bölgede hayır çıkacağına inanıyorum. Çünkü hayır demek, belirttiğim gibi Hükümetin iki yıldır o coğrafyada kurmuş olduğu yıkım politikasına itiraz etmektir. Bundan dolayı Kürt halkının daha güçlü bir refleksle hayır’a sahip çıkacağını düşünüyorum. Bugüne kadar çeşitli vesilelerle AKP’ye oy vermiş olan kesim AKP’nin son iki yıllık yıkım politikasından kaynaklı AKP’den uzaklaştığını görüyoruz. Bu nedenle sandık başına gitmeme eğiliminin geçmişte AKP’ye oy vermiş olan kesimlerde daha yoğun olduğunu düşünüyorum. Ve o cephede hayır’ın daha yüksek olması konusunda şöyle bir çağrıda bulunuyorum; sandık başına gitmemek bir tavırdır, hatta açık söyleyeyim demokratik bir tavırdır.

Ama şunu söylüyorum: ey kardeşlerim sandık başına gitmemek dolaylı olarak evet’e hizmet edecektir. Duygunuz evet olmadığı için sandık başına gitmediğinizi biliyorum ama bu sizin rızanız dışında siyaseten evet’e hizmet olacak. O nedenle gelin bu kararınızı gözden geçirin. Hayır kullandınız diye mutlaka HDP’li olmak durumunda değilsiniz ya da ilelebet HDP’de kalmak durumunda değilsiniz. Ama faşizme giden yolun son çıkış fırsatı olan 16 Nisan’ı gelin hep beraber değerlendirelim.

SÖYLEŞİNİN TAMAMINI BURADAN OKUYABİLİRSİNİZ