Ahmet Hamdi Akkaya / Zan Enstitü

Adayların açıklanması ile 7 Haziran genel seçimleri süreci resmen de, fiilen de başladı. Ancak seçimin genel havasını belirleyen argümanlar zaten daha önceden gündemdeydi ve aday listelerinin açıklanması ile de pek değişmedi: AKP’nin Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlık hırsını hayata geçirecek bir sonuç alıp almayacağı ile HDP’nin barajı aşıp aşmayacağı sorularının gündemini belirlediği bir seçim sürecindeyiz. Bunlarda birincisinin AKP’nin 276, 330 veya 367 milletvekili çıkarmasına bağlı olarak değişik seçenekleri var; HDP’nin barajı aşıp aşmaması ise ortaya çok daha net bir tablo çıkaracak.

Seçim sonuçlarına ilişkin yapılan tüm tahminler, simülasyonlar HDP’nin barajı aşıp aşmaması ihtimali ekseninde köklü olarak değişiyor. Seyfettin Gürsel’in genel seçime ilişkin yaptığı simülasyonun sonucunda sunduğu şu iki tablo bu durumu en açık biçimde gösteriyor.



Bu simülasyonlardan çıkan en temel sonuç şu; HDP barajı geçemediği takdirde CHP-MHP oy toplamı %43-44 bile olsa (2011 genel seçimlerinde %39 idi bu oran) AKP mutlak tek başına iktidar olduğu gibi, anayasa değişikliğini referanduma götürecek 330 oyu sağlama imkanına da sahip olabileceğidir. HDP’nin barajı geçtiği durumda ise, AKP’nin anayasa değişikliğini yapacak çoğunluğu sağlayamaması, hatta MHP’nin oylarının %16yı geçmesi koşuluyla, iktidarı kaybetmesi de mümkün. Yapılan başka simülasyonlar da bu tahmini destekliyor.

Sonuç itibariyle, HDP’yi projesi ve adayları temelinde destekleyenlerin ötesinde geniş bir seçmen kesiminin de barajı aşmasının yaratacağı kritik sonuç nedeniyle oylarını bu yönde kullanma eğilimde oldukları rahatça söylenebilir. Şimdiye kadar Kürt Siyasi Hareketi’nin (KSH) temsilcisi partilerin hep aleyhine kullanılan ‘barajı geçemeyecekler’ kaygısı ile ‘stratejik oy kullanma’; ki barajın olmadığı yerel seçimlerde ise AKP’ye karşı kazanma şansı olan partide oyları birleştirme adına sosyal medyada ‘tatava etme/bas geç’ diye ifade edilmişti; bu kez terse dönmüş gözüküyor. Özetle, bu seçimde HDP’nin barajı aşması meselesi sadece kendi seçmenleri ve  ‘stratejik oy kullanma’ hesabı yapanların değil, başta AKP olmak üzere diğer partilere oy vereceklerin de temel gündem konusu oldu. Bu da HDP’ye yönelik ilginin artmasına yarıyor.

Tabii ki HDP’nin ilgi odağı olmasının tek nedeni seçimlerdeki bu kilit konumu değil. ‘Yeni Yaşam’ şiarı ile toplumdaki tüm farklılık ve kimlikleri kapsamaya aday bir proje ile ortaya çıkan HDP, pozitif anlamda ileriye yönelik umut yaratan tek parti de oldu. Bu umudun somutlaşması, tabii ki HDP’nin KSH’nin uzun süreli yasal parti deneyiminin son yıllarda radikal demokrasi programı temelinde daha geniş kesimlere açılması ile mümkün oldu. 2007 genel seçimlerinden itibaren KSH’nin hem merkezi hem de yerel düzeyde temsiliyet ve oy oranını giderek artırması ve son olarak da cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sergilenen performans bu açıdan önemli bir güven zemini oluşturuyor. Merkezi düzeyde 2007 genel seçimlerinde %4,5 oyla 22 milletvekili, 2011 seçimlerinde %6 oyla 35 (aslında Hatip Dicle’nin gasp edilen vekilliği ile beraber 36) milletvekili çıkaran KSH, benzer bir tırmanışı yerel seçimlerde de göstermişti. 2009 yerel seçimlerinde İl Genel Meclisi düzeyinde alınan %5,7 oy, 2014 Mart ayında yapılan seçimlerde İl Genel Meclisleri ve Büyükşehir İlçe Meclisleri toplamı olarak % 6,6’ya çıktı. Sonuçta KSH’nin Türkiye genelinde %6-6,5luk bir oy tabanına kesin olarak oturduğu söylenebilir. Burada asıl başarının %10 barajı engelinin sadece bağımsız adaylar yoluyla, Hakkari gibi kimi seçim çevrelerinde neredeyse mükemmel bir mühendislik projesi gibi hatasız seçim politikası uygulanması ile aşılması olduğunu vurgulamak gerekir.

Öte yandan, bu tablo 1991 seçimlerinden beri Türkiye’de yasal siyasetin parçası olan KSH’nin barajın altında kalan bir oy tabanında saplanıp kalma riskini de göstermektedir. Ancak geçen yaz yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri, bu durumun değişmesi açısında göz ardı edilemeyecek bir imkânı ortaya çıkardı. HDP adayı Selahattin Demirtaş’ın 3 milyon 958 bin oy ile %9,8 oranını yakalaması barajın aşılabileceğini çok net gösterdi. Böylece önemli bir yol kavşağına gelmiş olan KSH, buna uygun olarak da, bu yıl yapılacak genel seçimlere bağımsız adaylar ile değil, parti olarak girme kararı aldı.

Parti olarak seçime girme kararının alınmasını mümkün kılan başka gelişmeler de var. Bunların başında, KSH’ni de kapsayan ama onunla sınırlanamayacak olan PKK eksenli Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin hem Türkiye hem de tüm bölgede kaydettiği gelişmeleri sıralamak mümkün. AKP hükümeti ile yürütülen ‘müzakere süreci’ ve Kobanê direnişinde somutlaşan Rojava hamlesi bu gelişmelerin en önde gelenleri. Ayrıca, PKK gerillalarının Şengal, Maxmur ve Kerkük’te IŞİD’e karşı mücadelede üstlendiği rol ve bunların uluslararası alana yansımaları gibi temel askeri ve politik hamleler hem Türkiye hem de bölgede dengelerin KÖH’nin lehine dönmesine yol açtı ki; bunların seçim sürecine yansıması da olumlu olacaktır. Genel plandaki bu gelişmelerin yanı sıra, KSH de uzun sayılacak bir süredir ideolojik-politik ve örgütsel olarak yeni bir hamleye zaten hazırlanıyordu. En son DTK ve HDK çalışmalarına dayanarak ortaya çıkan Halkların Demokratik Partisi (HDP)  çatısı bu hamlenin temel gücü olarak belirdi. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yakalanan ilgi, şimdi HDP’nin ‘Yeni Yaşam’ şiarı ile girdiği 7 Haziran seçimlerinde test edilecek.

Geçtiğimiz hafta açıklanan HDP milletvekili aday listesi, bu tablo içinde nereye oturuyor? Bazılarınca dile getirildiği gibi, HDP’nin açılım iddiasını doğrulamayan, alışageldik bir liste mi? Veya açıklanan liste baraj aşma iddiası açısından nasıl değerlendirilebilir? Öncelikle şunu belirtmek istiyorum; tek tek adayların sonuçlar açısından sınırlı etkisi olduğunu düşünüyorum. Yani tek başına oy deposu olan bir süper aday yok. Zaten Konda araştırma şirketinden Bekir Ağırdır, seçmenin yalnızca %10’unun adayın kimliğine baktığını belirtiyor. Kanaatimce, KSH’nin geçmiş bağımsız adaylar deneyimi de buna fazlasıyla doğruluyor. Bu genel değerlendirme ışığında HDP aday listesine bakıldığında, Ağırdır’ın “HDP adayları farklılıkları temsil açısından anlamlı çeşitlilikte olmakta beraber ‘yeni hayat’ iddiasında eksik izlenimi veriyor denebilir” saptaması bence de durumu özetliyor. KSH’nin iddiaları açısından ciddi bir sorun teşkil edebilecek bu durum, ‘yeni yaşam’ projesinin sadece seçime giren HDP çerçevesi ile sınırlanmaması ile aşılabilir. DTK, HDK ve DBP gibi oluşumların varlık nedeni de bu zemin üzerinde tanımlanarak seçim politikası izlemenin zorunlu sınırlılıkları telafi edilebilir.

 

Bu rezervlerle birlikte HDP aday listesine daha yakından baktığımızda ise ilk göze çarpan husus, Türkiye’de şimdiye kadar görülmedik biçimde kadın temsilinde eşitliğe yaklaşılması olmaktadır. Bu sadece kadın-erkek adayların sayısal eşitliğinde değil, seçilme şanslarının da dengelenmesi itibariyle listedeki yerleri ile de ortaya konmuş. Ancak Türkiye  ortalamasından epey ileri olsa da, kadın-erkek seçilme şansının hala %40-60 oranında olduğunu vurgulayalım.  Bunun yanı sıra, HDP aday listesinde dört temel grubun temsilcilerinin yer bulduğunu söylemek mümkün. Bunları; Kürt Siyasi Hareketi; Türkiye Sol/Demokratik Hareketi; İslami/Muhafazakar hareket (ki diğer Kürt hareketlerini ve ana akım politik geçmişten gelen adayları da kapsıyor) ile Alevi/Ezidi/Ermeni/Süryani/Arap/Çerkes Kimlik Hareketleri olarak sınıflayabiliriz. Bunu dört temel siyasi/toplumsal kimliğin temsiliyeti diye de okuyabiliriz.

Tabii tek tek adayların bir çoğu, bu dört kimliğin birden çoğunu kendisinde taşımaktadır. Bu nedenle burada yapılacak değerlendirmelerde tek tek adayların bu kimliklerle kendilerini nasıl veya ne kadar özdeşleştirdiklerinden çok, kamusal alana yansıyan pozisyonlarını esas alarak hangi temsiliyet içinden listeye konulduklarını saptamaya çalıştım. Ne demek istediğimi daha açık belirtmek için, şöyle bir örnek vereyim: Kürt olmayan, Türkiye sol hareketi geçmişi de olan ancak son 25 yıldır fiilen Kürt siyasi hareketi içinde değişik düzeyde yer alan adayı KSH grubu/temsiliyeti içinde ele aldım.

Listedeki tüm adayların somut konumlanmasını belirlemek mümkün olmadığı için de, iki temel grup eksenli bir analize giriştim. Birinci grup, 2011 seçimlerinde bağımsız olarak seçilen 36 adayın seçim yerlerini esas alarak yapılan liste olurken, ikinci grup ise barajın aşılması halinde 2014 yerel seçimleri ve cumhurbaşkanlığı seçimi sonuçları temelinde seçilmesi en yüksek ihtimal dahilinde olan 17 adaydan oluşuyor. Bu temelde baraj aşıldığında, önceki seçimlerdeki performans temelinde seçilme şansı en yüksek olan toplam 53 adayın konumu değerlendirilmiş oluyor. Tabii bu sayı hem HDP’nin hem de diğer partilerin 7 Haziran’daki performansı temelinde değişebilir. Yine de kazanacak sıralara aday yerleşiminde nasıl bir dağılım sağlandığını anlamak açısından bu iki grup yeterli fikir verebilir.

36 adaylık ilk gruba baktığımızda; bunların 14’ünün kadın aday olduğunu görüyoruz. 2011 seçimlerinde, kazanılan bu 36 milletvekilliğinden 11’i kadın adaydı. Kadın sayısı bu grupta %30,5’tan %38,9’a çıkmış.

Dört ana grubun temsiliyet açısından baktığımızda ise şöyle bir tablo ile karşılaşıyoruz.  23 aday Kürt Siyasi Hareketi; 6 aday İslami / Muhafazakar / Diğer Kürt Hareketleri’nden; 3 aday Türkiye Sol/Demokratik Hareketi’nden ve 4 aday da Alevi/ Ezidi/Ermeni/ Süryani/Arap/Çerkes Kimlik Hareketleri’nden yer almışlar. Oransal olarak baktığımızda, KSH, %63,8; İslami/Muhafazakâr/Diğer Kürt hareketleri %16,7; Alevi/Ezidi/ Ermeni/ Süryani/Çerkes Kimlik Hareketleri %11,1 ve Türkiye Solu/Demokratik Hareketi de % 8,4.

2011 seçimlerinde ise milletvekili seçilen 36 adayın 31’i KSH’nden (%86); 3’ü Türkiye solundan (%8,4) ; 2’si İslami/Muhafazakâr/Diğer Kürt hareketleri (%5,5) idi.  Baraj aşıldığı takdirde seçilmesi garanti olan 36 milletvekillik ilk grupta, HDP listesinin farklılıkları yansıtma açısından başarılı olduğu söylenebilir.

Şimdi 17 milletvekillik ikinci listeye bakalım. 2014 yerel seçimlerindeki il genel meclisi ve büyükşehirlerde de ilçe meclisleri toplamı sonuçlarına göre, HDP; İstanbul 3. Bölge,  Ağrı, Batman, Siirt, Diyarbakır, Mardin, Van ve Dersim’de milletvekili sayısını 2011’e göre birer, Urfa’da ise ikişer artırıyor. Buna Cumhurbaşkanlığı seçimindeki sonuçları da dahil edersek, İstanbul’un 1 . ve 2. Bölgesi, İzmir 1. ve 2. Bölge, Ankara  1. Bölge ile Çukurova  ve Antep’ten birer milletvekili daha eklemek imkan dahilinde görülmektedir. Böylece baraj geçildiğinde, son bir yıl içinde yapılan iki seçimdeki performans temelinde seçilebilecek sırada yer alan toplam 17 milletvekillik bir aday grubunu daha  değerlendirebiliriz.

Bu 17 adayın, 7’si kadındır. Gruplar açısından bakıldığında ise; KSH’nin 8; Türkiye Solu/Demokratik hareketinin 4; İslami/Muhafazakâr/Diğer Kürt hareketleri ve Ana Akım Politik Hareketlerin 2; Alevi/Ezidi/Ermeni/Süryani/Arap/Çerkes Kimlik Hareketlerinin de 3 milletvekili ile temsil edildiklerini görüyoruz.

Baraj aşıldığında seçilmesi en yüksek ihtimal dâhilinde olan  %39,6’sı kadın (21 aday) toplam 53 adaya genel olarak baktığımızda ise şunları söyleyebiliriz.

·       KSH:31 (%58,5)

·       İslami/Muhafazakâr/Diğer Kürt hareketleri ve Ana Akım Politik Hareketlerin: 8 (%15,1)

·       Türkiye Solu/Demokratik Hareketi: 7 (%13.2)

·       Alevi/Ezidi/Ermeni/Süryani/Çerkes Kimlik Hareketleri: 7 (%13.2)

Sonuç olarak HDP’nin gerek geliştirdiği proje, bu temelde yarattığı heyecan; gerekse çıkardığı genel aday profili ve dağılımı itibari ile Türkiye yakın tarihinin bu en kritik seçimine umut veren bir giriş  yaptığı söylenebilir. Bundan sonrası yürütülecek  seçim kampanyası ile bu umudu sonuca götürmek olacaktır. Tabii ki bu sadece HDP’ye bağlı bir durum değildir. Bir futbol maçında kazanmak için sadece iyi bir takıma ve oyun planına sahip olmak yetmez; rakibin, özellikle de savunma oyuncularının ve kalecisinin hata yapması gerekir derler. Seçimlerde kazanmak da biraz öyle.  Partilerin ideolojik hatları, politik çizgileri, kadroları ve aday profilleri tabii birincil derecede belirleyici faktörler ama sonucu sadece bunların belirlediğini söylemek eksik olur. Rakip partilerin konumları ve performansları da sonuçta etkili olur. Bu açıdan, 7 Haziran’da yapılacak genel seçimlerde HDP’nin olası seçim başarısına da, kendi yapılanması ve çalışmalarının yanı sıra rakip partilerin yani asıl olarak AKP ve CHP’nin performanslarının da belirleyici olacağı bir tablo çerçevesinde bakmak gerekecektir.

Tabii en önemli husus, Ağrı’da gerçekleştirilmek istenen provakasyonda görüldüğü üzere devletin-AKP Hükümeti’nin performansını ‘fair play’ çerçevesinde tutmayacağı kaygısı. Sonuçta, en önde gelen danışmanlarının, iktidar partilerinin %30-40 arası oylarla belirlendiği ülkelerdeki toplantılarda bile rahatça ‘AKP; oy oranı%40’ın altına düşerse, elinde hiç bir şey kalmayacağını düşünüyor’ dediği bir partiden kuşkulanmak da doğal oluyor.

Not: Ahmet Hamdi Akkaya, Gent Üniversitesi; Çatışma ve Gelişme Çalışmaları Bölümü’nde doktora adayıdır.

Bu yazı zanenstitu.org'dan alınmıştır. Gitmek için tıklayınız.