HDP'nin oluşturduğu kriz masasında yer alan Mithat Sancar, bölgede yaşananlara dair açıklama yaptı.

Dün Nusaybin girişinde durdurulduklarını ve ilçeye alınmadıklarını kaydeden Sancar, "İçişleri Bakanı bizzat bizim şehre girmememiz yönünde bir talimat vermiş" dedi.

"Bakan ve heyeti için güvenli olan Nusaybin bizim için neden güvenli değil?" diye soran Sancar, açıklamasında şunları söyledi:

"Gösterilen gerekçe Nusaybin'e havan mermilerinin düştüğü ve bizim güvenliğimizin tehlike altında olduğuydu yönünde. Ancak güvenlik açısından öne sürülen gerekçeler inandırıcı değil. Çünkü bizim Nusaybin girişinde beklediğimiz saatlerde, aynı saatlerde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Mardin Valisi ve Kayyımı Mustafa Yaman ve beraberlerinde kalabalık bir grup Nusaybin'de incelemelerde bulunuyorlardı. Eğer bu kadar kalabalık ve üst düzey bir bir heyet Nusaybin'de incelemelerde bulunabiliyorsa bize güvenlik açısından sunulan gerekçeler inandırıcı değil. Onlar için var olan güvenlik bizim için neden yok oluyor? Onlar güvenli bir biçimde Nusaybin'de bulunabiliyorken neden bizim Nusaybin'de bulunmamız güvenlik açısından risk oluşturuyor?

'SAKLADIKLARI BİRŞEY VAR'

Bu sorulara kendilerinin de cevap veremeyeceklerini biliyorum. Kamuoyunu ikna etmek gibi bir kaygıları da yok. Buradaki amaç bizlerin Nusaybin'de inceleme yapmamızı engellemek, halkla doğrudan temas kurarak doğru bilgi almamızı engellemektir. Halkla doğrudan ilişki içinde sorunları yerinde görmemizi istemiyorlar. Demek ki bizden sakladıkları bir şeyler var. Demek ki bizim doğrudan gözlemlerimizden ve halkla temaslarımızdan ortaya çıkan bilgiler kendilerini rahatsız ediyor. 

Peki Nusaybin'de neden böyle bir inceleme yapmak istedik? Durum biliniyor. Kuzey ve Doğu Suriye’ye askeri operasyon başlatıldıktan sonra sınır bölgelerine havan mermileri düştüğü için can kayıpları yaşandı. Zaten her gün medyada haber olarak yapılıyor bu durum. Buralarda yaşayanlar bu gerçeği doğrudan görüyorlar, yaşıyorlar. Bu durumun canları ve mallarıyla bizzat içindeler, mağduru durumundalar. 

ROKETLERİN NEREDEN ATILDIĞINA İLİŞKİN CİDDİ SORU İŞARETLERİ VAR

Nusaybin'de yapmak istediğimiz görüşmeler engellenince bizlerde Nusaybin'de oluşturulan kriz masası ile Nusaybin girişinde bir tesiste görüşme yaptık. Bu kriz masasında belediye eşbaşkanlarımız, ilçe yöneticilerimiz ve belediye meclis üyelerimiz yer alıyor. Operasyon başladıktan kısa süre sonra Nusaybin'e roket mermilerinin düştüğü ve can kayıplarının yaşandığı medyaya yansıdı.

Bu roketlerin nereden geldiği konusunda çok ciddi soru işaretleri var. Sivil kayıpları zaten savaş sırasında bile mutlaka engellenmesi gereken bir durumdur. Silahlı tarafların sivil hayatlarını koruması gerektiği uluslararası hukukun kesin bir emridir. Cenevre Sözleşmeleri çok açık hükümler içermektedir. Öte yandan devletin de sivil kayıplarının önlenmesi konusunda hem iç hukuktan hem uluslararası hukuktan kaynaklı net hükümlülükleri vardır. 

SİVİL ÖLÜMLERİ AYDINLATMAK DEVLETİN GÖREVİ

Eğer sivil kayıplar yaşanıyorsa yerleşim yerlerinde bunun hangi nedenlerden kaynaklandığını aydınlatmak da devletin görevidir. Ama bizim yaptığımız görüşmeler, hükümet organlarının bu konuda hiçbir girişiminin olmadığı yönünde bir tablo ortaya çıkıyor. 

Yani bugüne kadar Nusaybin'e kaç havan mermisi düştü, bu mermiler hangi taraftan geldi, hangi menşeide, üzerlerinde ne gibi yazılar var? Örneğin nereden kaynaklandığını gösteren yazılar var mı üzerlerinde? Bunlarla ilgili hiçbir bilgi kamuoyu ile paylaşılmıyor.

Kriz masası ile yaptığımız görüşmelerden edindiğimiz bilgiye göre bugüne kadar havan mermilerinin şehre düşmesi sonucu 11 insanımız hayatını kaybetmiş. Bir de ağır yaralı bir başka vatandaşımız tedavi altındayken hayatını kaybetmiş. Dolayısıyla toplam 12 sivil insanımız bu havan mermileri sonucu yaşamını yitirmiş durumda. 

Sadece Nusaybin'deki kriz masası ile değil, Kızıltepe de görüşmeler yaptık. Mardin'deki yaralı yakınları ile de görüştük. Şunu çok açık söyleyeyim; Nusaybin'de halkta çok yaygın bir şüphe var; bu mermilerin sınırın öte tarafından değil bu tarafından atıldığına dair çok sayıda görüş dinledik. Bu yönde insanların şüphelerinin giderilmesi gerektiği çok açık ortada. 

HÜKÜMET HAVAN MERMİLERİNİN MENŞEİNİ TESPİT ETMEK ZORUNDA

Eğer gerçekten bu şüpheler doğruysa zaten ortada çok vahim bir durum vardır. Uluslararası hukuk açısından da, iç hukuk açısından da çok ağır bir suç söz konusudur. Eğer böyle bir durum iddia ediliyorsa devlet yetkilileri, hükümet güçlerinin o zaman yapmaları gereken başka işler vardır. Bunların başında da mutlaka bu havan mermilerinin menşeini tespit etmek gelir. 

Ama yine Nusaybin'den çıkmış, Nusaybin'i terk etmiş insanlarla yaptığımız görüşmelerden anlıyoruz ki bu düşen mermilerle ilgili hiçbir delil toplama çalışması yapılmamış. Biz bu şüpheleri, halktan dinlediğimiz bu bilgileri doğrudan doğruya hükümete soru olarak yöneltiyoruz: Nusaybin'de düşen havan mermileri ile ilgili delil toplama işi yapıldı mı? Yapıldıysa ortaya çıkan sonuç nedir? Şimdiye kadar yapılan inceleme ve varsa başlatılan soruşturmalardan herhangi bir veriye veya sonuca ulaşıldı mı? Eğer incelemeler ve soruşturmalar yapıldıysa ulaşılan sonuçlar nelerdir? En başta Nusaybin halkı bu soruların cevabını bekliyor. Sadece Nusaybin halkı değil bütün bölge halkı bütün kamuoyu bu soruların cevabı duyma hakkına sahiptir. Altını tekrar çiziyorum burada yükümlülük sorumluluk açık bir biçimde hükümetin üzerindedir. Buradaki devlet yetkilerinin üzerindedir. 

Nusaybin’e güvenlik gerekçesiyle sokulmadık. Ama Mardin Valiliği'nin internet sitesine baktığımızda önceki gün de Mardin Valisi beraberinde AKP’li milletvekilleri olduğu halde 

Nusaybin’e girebiliyor. Onlar açısından neden bir güvenlik sorunu olmadığı gibi bir inançları var? Niye bu kadar kendileri açısından rahatken onlar, bizim oraya girmemiz bir güvenlik sorunu yaratıyor? Bu soruların cevabını halkımız bekliyor, Türkiye demokratik kamuoyu, dünya basını, kamuoyu bekliyor. 

Nusaybin’e inceleme için sokulmamış olmamız bizim buradaki çalışmalarımızı yürütmeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Nusaybin’e ilişkin birkaç bilgi daha vermem gerekiyor. Hayatını kaybedenlerin sayısının 12, yaralıların sayısının da 70 civarında olduğu söyleniyor. Biz Nusaybin, Kızıltepe ve Mardin’deki hastaneleri gezdik. Sadece Mardin Devlet Hastanesi'nde ağır yaralı bir yurttaşımızın tedavi altında olduğunu öğrendik. O yurttaşın da yakınları ile görüştük. Diyarbakır'a sevk edilen ağır yaralılar, ayakta tedavi edilen ve taburcu edilen yaralılar var. 

30 BİN KİŞİ EVİNİ TERK ETTİ

Nusaybinle ilgili bir çarpıcı bir gerçek daha var; Nusaybin kriz merkezimizin bize verdiği bilgi: Can güvenliği olmadığı için Nusaybin halkı evlerini terk etmek zorunda kalıyor. Nusaybin halkı Nusaybin’den çıkıyor. Bugüne kadar net bir rakam tespit edilememekle birlikte tahminen Nusaybin nüfusunun 3’te 1’i şehri terk etmiş durumda. Bu da aşağı yukarı 30 bin insan anlamına geliyor. 

Bu insanlar nereye gidiyor? Bu insanlar barınma ve güvenlik ihtiyaçlarını karşılamak konusunda ne gibi zorluklarla karşılaşıyor? Devletin ve hükümetin bu konuda herhangi bir çalışması var mı? Bunları da sorduk. Görebildiğimiz kadarıyla insanlar kaderlerine terk edilmiş durumdalar. Araç bulan, imkan bulan, gidecek başka bir yer bulan aileler, kendi çabalarıyla şehri terk ediyor. Yine edindiğimiz bilgilere göre Nusaybin’i terk eden insanların bir kısmı Mardin’e, Kızıltepe’ye, Batman'a ve Nusaybin’in çevre köylerine gitmişlerdir. Nusaybin Kriz Masamız evlerini terk etme mecburiyeti hisseden insanlarımıza yardım etmek için bütün gücüyle çalışıyor. 

Sadece Nusaybin’de kriz masamız yok. Kızıltepe’de de kriz masası oluşturduk. Orada da arkadaşlarımızla görüştük. Orada da ortaya çıkan tablo gerçekten çok kaygı verici. Kızıltepe de iki köyün tamamen boşaldığı bilgisi var. İki tane sınır köyü tamamen boşalmış durumda. 

Kızıltepe Kriz Masamız ihtiyaç halinde barınma merkezleri oluşturmuş, bunların alt yapısını da kurmuş şu anda. İnsan barındırabilecek bir alt yapı oluşturmuşlar sadece barınma değil, insanların diğer ihtiyaçları için de çalışmalarını yürütüyorlar. Şu an Mardin’de de bir kriz koordinasyonumuz var. Bütün belediyelerimiz ve il ilçe örgütlerimiz kriz koordinasyon merkezlerinde insanlarımızın sorunlarını çözme konusunda çok önemli çalışmalar yapıyor. 

Ancak şunu da ilave edelim ve altını çizelim. Bizim belediyelerimiz ve il ilçe örgütlerimizin oluşturduğu kriz masaları ile mülki idare arasında herhangi bir bağlantı oluşturulamamış.  Nusaybin Kriz Masamız kaymakamlığa defalarca yazı yazmasına rağmen kaymakamlık kriz masasıyla ortak çalışmaya yanaşmamış. Bırakın ortak çalışmaya yanaşmayı taleplere ve gönderilen yazılara cevap dahi yazmamış. 

Şimdi başka ilçelerimizden daha da vahim haberler geliyor, bunların da takipçisi olacağız. Mesela bir ilçemizde -şimdi ismini vermeyelim, zor durumda bırakmayalım- oluşturulan yerel yardım inisiyatifi çalışmalarını durdurmak için tehdit aldığını söylüyor mülki idarelerden veya emniyet güçlerinden. Yani sivil yardım inisiyatifleri ve genel kriz masalarının çalışmaları hükümetin buradaki temsilcilerini rahatsız ediyor. Oysa burada yapılması gereken şey çok açık, halkın iradesiyle seçilen belediyeler var, halk için çalışmalarını yürüten kuruluşlar var. Hükümet organlarının görevi kendilerinin de bu çalışmaları desteklemesidir. İsterlerse belediyelerimiz buradaki mülki idarelerle işbirliği yapmaya hazırdırlar, insanların ihtiyaçlarını karşılamak ve sorunlarını çözmek konusunda.

YAŞANAN YIKIMLARIN NEDENİ SAVAŞ POLİTİKALARI

Eğer bu şekilde devam ederse Nusaybin başta olmak üzere sınır boyundaki diğer ilçe ve yerleşim yerlerinde de yoğun göçlerin başlayacağı ve devam edeceği anlaşılıyor. Bütün bunların sebebi savaş politikalarıdır. Savaş, sınır ötesi operasyon olarak adlandırılıyor ama sadece sınır ötesinde büyük acılar, yaralar yaratmakla kalmıyor, sınırın berisinde de aynı şekilde yıkımlara neden oluyor. 

Bu saydığımız yıkımlar doğrudan fiziksel ve insani yıkımlardır. Ama bunun ötesinde siyasi yıkımlar da söz konusudur. Bu askeri operasyonun bu ülkeye ve bölgeye barış, huzur getirmesi imkanı yoktur. Tam tersine sorunları derinleştirecektir. Bu operasyon daha da derin çatışma kaynaklarını yaratacaktır ya da var olan çatışma kaynaklarını daha da derinleştirecektir. Barışı, demokrasiyi, huzuru daha da uzaklaştıracaktır bu topraklardan.

Tekrar söylüyoruz; savaş hiç bir şekilde çözüm olamaz; savaş politikaları ile herhangi bir başarı elde etmiş herhangi bir yönetim göremezsiniz. Hiçbir iktidar savaş politikalarıyla varlığını sürdüremez. 

Öyle anlaşılıyor ki bu askeri operasyon aynı zamanda içeride demokrasi güçlerini de hedef alan kapsamlı bir plan eşliğinde yürütülüyor. Yani içeride demokrasi dinamiklerini bastırmak aynı zamanda çatışmayı derinleştirmek, kutuplaşmayı keskinleştirmek gibi bir hedefi var bu politikaların. 

Hükümetin bu politikalarla varabileceği bir yer yoktur. İktidarın bu politikalarla kendini kurtarma hesabı da son derece yanlış bir hesaptır. Eğer iktidar gerçeklerle bağını tamamen yitirmemişse yapması gereken şey bu operasyonu derhal durdurmaktır. 

OPERASYON DURMALI DİYALOG BAŞLAMALI

Bu operasyon durdurulduktan sonra atılması gereken adım diyalogdur, müzakeredir. Demokratik siyaset zemininde çözüm arayışıdır. Bunun için Türkiye'de şartlar müsaittir. Yani eğer iktidar bu operasyondan, savaş politikalarından, güvenlikçi anlayıştan vazgeçerse diyalogla, demokrasi ile toplumun bütün kesimlerini kapsayan demokratik siyaset yöntemleriyle çözüm yaratmak mümkündür. HDP olarak biz bu konuda her zaman hazır olduk, şimdi de hazırız, bundan sonra da hazır olacağız. 

Eğer savaş politikalarında ısrar edilirse savaşa karşı duruşumuzdan da asla vazgeçmeyeceğiz. Çözüm, demokratik siyaset alanında durmakta nasıl ısrar ediyorsak hükümetin bütün başka oyunlarına rağmen duruşumuzdan asla vazgeçmeyeceğiz. Halkımızla iç içe olmaya, çözüm aramaya devam edeceğiz. Hem buradaki insani sorunlara hem sınır ötesindeki insani sorunlara hem buradaki hem sınır ötesindeki siyasi meselelere çözüm arayışımızı bir an bile aksatmayacağız, durdurmayacağız. 

Burada sadece bizlere görev düşmediğini söylememe gerek yok. Bu savaş politikaları Türkiye’nin tamamını esir alma gibi bir hedefe sahiptir. Türkiye'de demokrasi güçlerinin, muhalefetin tamamını esir almaya, rehin almaya, susturmaya yöneliktir. Bu politikaların durması için barış isteyen bütün vicdanlı insanların birlikte hareket etmesi, tutum alması ve dayanışmayı ortak çalışmayı büyütmesi lazım. 

Nusaybinle ilgili çalışmalarımız devam edecek. Şu kadarını da bilginize sunmam gerekiyor; dün Nusaybin’e saat 11:00 civarında gitmeye çalışmıştık. Engellendik ve biz de Kızıltepe ve Mardin’e döndük. İlginç olan şu: Ben Nusaybin'de doğdum, büyüdüm. Qamişlo’da akrabalarım var. Çocukluğumda Qamişlo’ya yürüyerek gidip gelen biriydim. Ama şimdi Nusaybin’e, doğduğum, büyüdüğüm şehre gidemiyorum. Üstelik Qamişlo da savaş bölgesi durumunda. Benim açımdan insani olarak bunun ağır bir duygu olduğunu söylemem gerekiyor.