HDP Dış İlişkilerden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Hişyar Özsoy, Meclis Genel Kurulunda yaptığı konuşmada Afrin operasyonuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 

Özsoy'un açıklamasından satırbaşları şöyle:

Afrin işgaline destek veren iki parti ve CHP gibi düşünmüyoruz. Bunun faydadan çok zarar getireceğini düşünüyoruz. Fakat bir müsaade edin, insanlar en azından çıksınlar diyebilsinler ki: "Ben bunu yanlış görüyorum." Diyemiyorsunuz. Yani şu meseleyi eleştirebilecek cesaret bizim dışımızda kimsede kalmadı. 

Düşünün ki Başbakan basını çağırıyor toplantıya, diyor ki: Şunları, şunları söyleyeceksiniz; şunları, şunları söylemeyeceksiniz. Tabii, dünya takip ediyor. Geçen gün, "Bu Tabipler Birliğiyle ilgili konuşma nedir" diye bizden bilgi soruyorlar. HDP'nin dış ilişkilerinden sorumlu eş genel başkan yardımcısıyım. Herkes telefon açıyor: "Ne oldu bu tabiplere?" Tabiplerin yaptığı açıklamayı insanlara anlatıyoruz, inanmıyorlar. "Açıklamada başka bir şey yok mu" diyorlar. "Buradan nasıl bir suç üretebiliyorlar?" diyorlar, biz de "Bilmiyoruz ama bir şekilde üretiyorlar" diyoruz.

Maşallah, anketlerde yüzde 80 - 90 oranında destek olduğunu söylüyorsunuz değil mi Afrin konusunda? Bırak yüzde 10 da konuşsun, ne olacak? Nedir bu korkunuz sizin? Yani kırılıp çatlayacak mı, bu kadar da mı güveniniz yok kendinize? Bırakın insanlar da inanmıyorlarsa buna, bunu yanlış görüyorlarsa çıksınlar üç kelime laf etsinler.

İDLİB KİME GİDECEK

Bu Afrin meselesine nasıl gelindi? 2011'de Arap Baharı'yla birlikte Suriye'de hevesler kabarınca Emevi Camisi'nde namaz kılınacaktı, nereye gelindi? Halep bu hükümetin girişimleriyle Esad'a verildi değil mi? Pazarlıklar yapıldı, El Bab'a girildi, Halep verildi. Şimdi Afrin'e karşılık İdlib'i vereceksiniz. Kime vereceksiniz? Tabii, verirseniz, orada komplikasyonlar çok. Kime? İdlib kime gidecek? "Katil" dediğiniz, "Esed" dediğiniz, "400 bin insanın katili" dediğiniz Esed'e vereceksiniz.

Afrin, savaştan önce, Suriye savaşından önce 70-80 bin insanın yaşadığı küçük bir kasaba. Zannediyorsunuz ki kocaman bir ülke. Gösterdikleri direniş belki bunu bu şekilde algılamanıza vesile olabiliyor da "Afrin" dediğiniz bir ilçe. "NATO'nun ikinci büyük ordusu" dediğiniz, kocaman F16'larıyla, tanklarıyla, toplarıyla topu topu bir tane ilçede. Bunun üzerinden bu kadar kahramanlık hikâyeleri üretmek gerçekten bir taraftan sizin açınızdan çok sıkıntılı bir durum. Bütün siyasetini bir ilçeyi kuşatmaya bağlamış, Suriye'de bütün projeleri çökmüş bir devlet politikasından bahsediyoruz. 

Esad'ı indirecektiniz, ondan vazgeçtiniz. Rusya üzerinden Esad'la zımni bir ittifak kurup şu an Kürtleri Afrin'de sıkıştıralım, mümkünse Kürtlerin orada bir siyasal statü çıkarmalarını engelleyelim. Tercih sizin, kolunuzdan tutacak değiliz, savaşmak istiyorsanız savaşırsınız. Fakat bunu yaparken bari çıkın, cesur bir şekilde "Suriye'de de olsa, Mars'ta da olsa Kürtler nerede bir siyasal statü elde ederlerse biz buna karşı savaşacağız" deyin.

Bakın, bir ara Başbakan söyledi mesela, dedi ki: "Kürt koridorunu engellemeye çalışacağız." Sonra düzeltmeye çalıştılar, "Terör koridorunu engellemeye çalışıyoruz" dediler.

Cumhurbaşkanı geçen dedi ki: "Afrin'i asıl sahiplerine teslim edeceğiz, Afrin'i Araplara teslim edeceğiz" diyor. Yani Esad'a teslim edecekler. Yalnız, sadece şu kadarını bilin: Şu an Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmî politikası oğul Esad'ın değil, baba Esad'ın Arap kemeri politikasını sürdürmektir. Arap kemeri politikası neydi? Türkiye sınırına yakın olan yerlere Arap nüfusunun yerleştirilmesiydi; Kürtlerin coğrafik olarak konsantre olmasını ve coğrafik olarak bir sürekli hat oluşturmasını engellemek istiyordu. 1960'larda Hafız Esad bunu yaptı, şu anki "Cerablus" dediğiniz bölgede, "Tel Abyad" dediğiniz bölgede. Bazı yerlerde bunu başardı. Şu an Cumhurbaşkanının açıkça söylediği "Biz demografik değişiklik yapacağız."

ETNİK MÜHENDİSLİK ÇOK BÜYÜK SIKINTI YARATIR

Bakın, Afrin'den çıkan Arapların, Afrin'den çıkan Türkmenlerin, Afrin'den çıkan Kürtlerin tekrar oraya gitmesi için biz de sonuna kadar destek veririz. Mesele bu değil ama mesele bizim "etnik mühendislik" dediğimiz, etnik engineering gibi bir duruma dönüşürse bakın bu ileride çok, çok büyük sıkıntılar yaratır; bu memleket için yaratır, onlar için yaratır.