HDP İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda başlayan görüşmelerin ilk gününde bütçeye ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Bütçenin büyük kısmının savunmaya ayrıldığını ifade eden Kürkçü, “Türkiye’nin esasen silahlanmaya, ordusuna ve güvenliğine daha çok silah ve daha çok silah ve teçhizat almaya değil, Türkiye’nin yatırıma, özgürlüğe, eşitliğe, adalete ihtiyacı var. Türkiye’nin bugün izlediği dış ve iç politikanın sonucu olarak arttığını düşündüğü güvenlik riskleri karşısında akıtmayı düşündüğü büyük servetlere mukabil pekâlâ kendi halkıyla, kendi toplumuyla, kendi komşularıyla bir dostluk anlaşması içerisine girebilir” dedi.

“Bütçenin esasen çok daha makul hâle getirilmesi sadece ve sadece iç politikadaki güvenlik eksenli uygulamalardan vazgeçmek, demokrasiye dönmektir” ifadelerini kullanan Kürkçü, “Bütün komşularıyla yeniden bir dostluk ve ortaklık, Kürt halkıyla yeniden barış ve çözüm müzakereleri ve uluslararası alanda da kurucu ve barışçı bir dış siyaset izlenmesi. Tüm bunlar hayata geçince ne bu kadar savunma harcamasına ihtiyaç olacaktır ne de bu kadar fazla paraya sıkılmış olduğu için sermaye dönsün diye vergi gelirleri gerekecektir. O yüzden, bu bütçenin arkasında yanlış bir iç politika, yanlış bir dış politika, yanlış bir savunma politikası yatmaktadır” ifadelerini kulandı.

Kürkçü’nün açıklamaları şöyle:

Bu bütçeye baktığınız rakamları ayıkladığınızda ortaya çıkan hakikat birbirinden tamamen farklı. O nedenle, bu bütçe taslağının yorumlanmaya ve anlaşılmaya ihtiyacı var. Sayın Bakan bütçesini takdim ederken iki yöne dikkat çekti. Birincisi, bütçenin büyümeye yönelik olduğunu, ikincisi ise bütçeden en büyük payı eğitimin ve sonra sağlığın aldığı. Bu bütçe, aslında ne yatırımı ne istihdamı öngörüyor. Sayın Bakan tarafından böyle okunmadığını hayretle görüyorum.

‘SAVUNMA BÜTÇESİ, EĞİTİM VE SAĞLIKTAN DAHA FAZLA’

Bütçede en yüksek payın Millî Savunma Bakanlığı’na ayrıldığı apaçık ortada. Millî Savunma Bakanlığı’nın mal ve hizmet alım giderlerine ayrılan kaynak 20 milyar 329 milyon lira. Millî Eğitim Bakanlığı’nın ise aynı kaynağı 8 milyon 693 bin liradır. Geri kalanları personel giderleri, sosyal güvenlik primleri, vesair harcamalardır. Dolayısıyla, ikisi arasındaki ilişkide kamu millî savunmaya yatırımı millî eğitime yatırımdan çok daha önemsemiştir.

Bugün Türkiye’deki en kârlı yatırım alanları inşaat, madencilik ve enerji üretimidir. Dolayısıyla, bu iş kollarında, bu sektörlerde esasen yüksek katma değer değil yüksek kâr vardır. O kadar yüksek kâr vardır ki esasen, devletin, kamunun yani hükumetin bu inşaat yatırımlarını bütün muhtemel açıklarını kamu bütçesinden karşılamak üzere desteklediği ortada. Osman Gazi Köprüsü geçiş ve ilave yollar, üçüncü köprü, üçüncü havalimanı inşaatlarına baktığımızda, kamu kaynağının nereye gittiğini açıkça görebiliriz. Bütçe kendisi bunu söylüyor ve ayrıca,  bütçede görülmeyen şeyler var.

Devletin güvenliğe ayırdığı pay çeşitli kalemlere dağılmış olduğu için net olarak görülemeyebilir. Ama Millî İstihbarat Teşkilatı, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı’nın payına ayrılmış bulunan bütçe 2017’de 64 milyar küsurdu, 2018’de 84,5 milyardan fazla; aradaki fark 20 milyar. Şimdi, bu aradaki 20 milyarlık fark aslında millî eğitime ya da sağlığa ayrılan payların toplamından bile fazla.

Şimdi, bir de görünmeyen savunma kalemleri ve görünmeyen savunma giderleri var. Savunma Sanayii Destekleme Fonu’na motorlu taşıtlar vergisinden yüzde 18, veraset ve intikal vergisinden yüzde 25, gelir vergisinden yüzde 6 pay ayrılması düşünülüyor. Hükumetin 2018 yılı için gelir ve kazanç vergilerinden elde etmeyi beklediği gelirin yüzde 6’sı 11 milyar 878 milyon lira. Yani bu söz konusu rakamlara 12 milyar lira daha eklenecek ve sonuç olarak giderek kabaran bir savunma bütçesiyle karşı karşıyayız.

Türkiye’nin esasen silahlanmaya, ordusuna ve güvenliğine daha çok silah ve daha çok silah ve teçhizat almaya değil, Türkiye’nin yatırıma, özgürlüğe, eşitliğe, adalete ihtiyacı var. Türkiye’nin bugün izlediği dış ve iç politikanın sonucu olarak arttığını düşündüğü güvenlik riskleri karşısında akıtmayı düşündüğü büyük servetlere mukabil pekâlâ kendi halkıyla, kendi toplumuyla, kendi komşularıyla bir dostluk anlaşması içerisine girebilir.

Aslında Türkiye’nin bugün kendisini tehdit edeceğini düşünebileceği bütün ülkelerle şu an bir balayı yaşıyor. İran’a karşı mı tedbir alıyoruz? Rusya’ya karşı mı tedbir alıyoruz? Suriye’ye karşı mı tedbir alıyoruz? Yunanistan’a karşı mı tedbir alıyoruz? Kime karşı tedbir alıyoruz da bir an da trilyonlarca lira, milyarlarca dolar parayı yüksek teknolojili füze savunma sistemlerine ayırıyoruz? Bu soruların cevapları politikada ve diplomasidedir, ekonomide ya da bütçe değil. Bizim tartışacağımız şey, önümüze gelmiş olan rakamların alt alta konulduğunda doğru mu toplanıp doğru mu çıkarıldığı değil, bu rakamların arkasındaki hakikattir. Bu rakamların arkasında içeride olağanüstü hâl rejimi, dışarıda ise bütün komşularla ihtilaf rejimi yatıyor.

‘DEMOKRASİYE DÖNÜLMELİDİR’

Bizim tavsiyemiz şudur: Bütün komşularıyla yeniden bir dostluk ve ortaklık, Kürt halkıyla yeniden barış ve çözüm müzakereleri ve uluslararası alanda da kurucu ve barışçı bir dış siyaset izlenmesi. Tüm bunlar hayata geçince ne bu kadar savunma harcamasına ihtiyaç olacaktır ne de bu kadar fazla paraya sıkılmış olduğu için sermaye dönsün diye vergi gelirleri gerekecektir. O yüzden, bu bütçenin arkasında yanlış bir iç politika, yanlış bir dış politika, yanlış bir savunma politikası yatmaktadır. Bütçenin esasen çok daha makul hâle getirilmesi sadece ve sadece iç politikadaki güvenlik eksenli uygulamalardan vazgeçmek, demokrasiye dönmektir.

(Demokrat Haber/Ankara)