HDP Grup Başkanvekili Filiz Kerestecioğlu, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Afrin Kurtuluş Kongresi adıyla Antep'te yapılan toplantıya değinen Kerestecioğlu, "Toplantı nerede yapılıyor? Antep’te. Madem Afrinlisiniz neden Antep’te yapılıyor toplantı? Çeşitli ülkelerin istihbaratlarıyla çalıştığı iddia edilen bir sözcü, Afrin’in yönetiminde koordinasyon görevini Hatay Valiliği’nin üstleneceğini, Türkiye’nin atayacağı bir vali yardımcısının, Afrin’de vali gibi hareket ederek koordinasyonu sağlayacağını söylüyor. Yandaş medya da çarşaf çarşaf haber yapıyor. Bu hem Anayasanın hem uluslararası hukukun ihlalidir" dedi.

Kerestecioğlu'nun konuşmasından satırbaşları şöyle:

Bir söz vardır: İnsanı kendi dili yer bitirirmiş! Bunun en iyi örneği artık dilinin hiç kemiği olmayan Tayyip Erdoğan! İster Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, ister AKP’li kendi vekilleri, ister Kosova Başbakanı, ister Emmanuele Macron, o, bu hiç fark etmiyor Erdoğan için! Kendi insanına da, dünyaya da bu kadar hakaret eden, aşağılayan bir yönetici daha görmedi Türkiye bugüne kadar.

Genel olarak AKP’nin karnesinde ise bu hafta yine öfke, nefret, siyasi düzeysizlik hepsi tam not gidiyor.

Erdoğan, katıldığı mitingde kendi Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek'i yuhalatma noktasına geldi. Ne demiş Mehmet Şimşek, “şirketler döviz borçlarını ödeyemiyorlar” demiş “borçlanmayın, temkinli olun” demiş...

Onu bunu yuhalatmak nedir, bu anlaşılır değil, onu bir kenara koyalım! Peki, şirketler borçlarını ödeyebiliyorlar mı? Hayır. Her şeyi ithal ediyoruz, ülkede üretilen bir şey yok, ithal ettiklerini de dolar üzerinden alıyor üretici. Bu durumda tabi ki borcunu ödeyemiyor. Dolar 4 oldu. Fakat tabii olayı şöyle de yorumlamak mümkün! Ne demiş Nihat Zeybekçi: "TL değer kaybetmiyor, Dolar değer kazanıyor”. Bu insanın aklıyla oynamak.

İNSAN AKLIYLA ALAY EDİYORLAR

Bir başka örnek: Tuvalet 1 milyondu, şimdi 1 Lira. Bu da insanın aklıyla alay etmek. Başka bir örnek: 6 yıl önce litresi 2,5 Dolar olan benzinin litresi bugün 1,5 Dolar’a geriledi! 

İşte halimiz budur! Yuhalatmak doğru tabi. İnsanları borçlanmamaya çağırdığı, halkı kandırmadığı için yuhalatmak doğru.

Erdoğan ne istiyor? Aman borçlansak da, borçları ödeyemesek de olsun ekonomi büyüsün. Bir de faiz düşerse ekonomi büyüyecek sanıyor. Oysa Türkiye, katma değeri yüksek ürünler, teknoloji üretip teknoloji satamıyor, çok ciddi bir tasarruf açığı var ve bu açığı dış kaynakların ülkeye sıcak para getirmesi suretiyle kapatıyoruz. Faizi, dengeleri gözetmeden birden düşürürsek ne olur? Kimse parasını Türkiye’ye getirmez. Eğer faiz düşer enflasyon yükselirse kriz olur. 1994’te kriz bu yüzden yaşandı. Emirle faizler düşürüldü ve ekonomik krize girdik.

ERDOĞAN'IN UMRUNDA DEĞİL

Ya 1994’te Dolar nasıl fırladı, Erdoğan hatırlamıyor ya da umurunda değil çünkü günü kurtarması gerekiyor! “Seçime girerken kriz ortamında girmeyelim, borçlansak da erteleyelim borçları, kriz vurursa da seçimden sonra vursun” diyor.

Suçu başkasında aramaya gerek yok. Ekonominin bu halinden sorumlu bizzat Erdoğan’ın kendisi. Tüm kamu mallarını özelleştirmiş, devlet garantisiyle sürekli yol köprü, inşaat yaptırmış, milyarlarca lira yurttaşın cebinden çıkmış. Sürekli iç siyasi karışıklıklar yaratarak ekonomiyi riskli hale getirmiş, Türk lirasının Dolar karşısında değer kaybetmesine neden olmuş.

İşsizlere iş yaratmak yerine savaşa milyarlarca lira harcadılar

Yetmedi, geçen yıl işsizlere iş yaratmak yerine savaşa milyarlarca lira harcadılar. En az 35 milyar lira! Yalnızca Afrin savaşı için ise 5 milyar lira harcandığı tahmin ediliyor. 5 milyar lira ile neler yapılabilirdi peki?

4 Bin 400 Tam Teşekküllü Okul,

5 Bin Öğrenci Yurdu, çocuklar Aladağ’daki gibi denetimsiz çeşitli cemaat yurtlarında yanarak can vermezlerdi.

200 yataklı tam teşekküllü 89 hastane

400 bin ataması yapılmayan öğretmenin tamamının ataması yapılarak 3 ay boyunca maaşı ödenebilirdi. Ataması yapılmayan 400 bin öğretmen ve ataması yapılmadığı için intihar eden 45 öğretmenden söz ediyoruz.

Maden işçileri için 16 kişilik, tam 18 bin 181 yaşam odası kurulabilirdi. Soma, Ermenek, Şirvan’ı unutmadık.

1 milyon üniversite öğrencisine bir eğitim-öğretim yılı boyunca, aylık 500 Türk Lirası burs verilebilirdi.

Bütün bunlar yapılabilirdi, ülkenin refahı için çok şey ifade ediyor bu para. Ama hazırlık başka… Afrin’in maliyeti sadece halka. Kendilerinin başka sömürgeci planları var.

İNSANLAR ÖLÜYOR AMAÇLARI KENDİ İNŞAATÇILARINA PARA KAZANDIRMAK

Biliyorsunuz tarihte başka ülke pazarlarında ham madde ve ucuz emeği kullanan, ticaret yaparak zenginleşen ülkelere ‘sömürgeci ülkeler’ deniyor. Amaç kendi inşaatçılarına para kazandırmak. Afrin’de yüzlerce kişi öldü, onlarca Türkiyeli asker yaşamını yitirdi, yüzbinlerce kişi evini terk etmek zorunda kaldı, ama Cumhurbaşkanı Başdanışmanı İlnur Çevik’in gündeminde inşaat sektörü var! Çıkmışlar televizyona, utanmadan bunu tartışıyorlar.

Basın, danışmanlarından da garip, Habertürk gidiyor Afrin’de halkla röportaj yapıyor. Çok ağır şeyler anlatıyor halk. Çocuk yaşta kızlara tecavüz edildiğini söylüyor. İnsanlar Kürtçe, “Özgür Suriye Ordusu kızlara tecavüz etti, mallarımızı aldı” diyor, HaberTürk, Türkçe’ye “YPG yani Kürtlerin silahlı güçleri yaptı” diye tercüme yapıyor. Afganistan’da, Irak’ta, Vietnam’da sabah akşam ABD ordusunun başarılarını öven, iliştirilmiş gazetecilerden de beter bir gazetecilik anlayışı… 

MADEM AFRİNLİSİNİZ TOPLANTI NEDEN ANTEP'TE YAPILIYOR?

Afrin Kurtuluş Kongresi adıyla toplantı yapıyorlar. Toplantı nerede yapılıyor? Antep’te. Madem Afrinlisiniz neden Antep’te yapılıyor toplantı? Çeşitli ülkelerin istihbaratlarıyla çalıştığı iddia edilen bir sözcü, Afrin’in yönetiminde koordinasyon görevini Hatay Valiliği’nin üstleneceğini, Türkiye’nin atayacağı bir vali yardımcısının, Afrin’de vali gibi hareket ederek koordinasyonu sağlayacağını söylüyor. Yandaş medya da çarşaf çarşaf haber yapıyor. Bu hem Anayasanın hem uluslararası hukukun ihlalidir.

Lahey Sözleşmesine göre, bir ülke başka bir ülkede egemenlik yetkisi kullanamaz. Bırakalım uluslararası hukuku, Türkiye’nin Anayasası Türkiye’nin sınırları içerisinde hükümranlık hakkı; yani polis, memur, yönetici atamasına izin vermez. Ne Anayasa elverir ne Birleşmiş Milletler… Bunun uluslararası hukuk açısından ifadesi ilhak, yani kendi topraklarına katmaktır.

Şimdi dönüp İsrail’e işgalci diyorlar. Bildiğiniz gibi, İsrail askerlerinin silahsız olan ve protesto etmek için taş atan gençlere açtığı ateş sonucu 15 kişi öldü, 100’den fazla kişi yaralandı. Yaşamını yitirenlerin ailelerine ve tüm Filistin halkına başsağlığı diliyorum. İsrail bu cinayetler karşısında vurdumduymazlığa devam edemez. Bu suçların cezasız kalmaması için Filistin halkıyla her zaman dayanışma içinde olduğumuzu ifade ediyoruz.

TÜRKİYE HÜKÜMETİNİN İKİYÜZLÜ TAVRINDAN DOLAYI FİLİSTİN HALKI MAHKUM EDİLECEK

Türkiye hükümetini de ikiyüzlü tavrından dolayı bir gün Filistin halkı mahkum edecektir. Türkiye’de esip gürleyen Erdoğan bugün İsrail’le ticari ilişkilerine gayet güzel biçimde devam ediyor. Mavi Marmara’da yurttaşları öldürüldükten sonra Erdoğan’ın Mavi Marmara’daki aktivistlere “bana mı sordunuz giderken dediğini”, daha yakın zamanlarda tazminatlarının nasıl gasp edildiğini hatırlayınız. Mavi Marmara’dan sonra Türkiye ile İsrail arasında ticaret büyümeye devam etti. İşte kirli siyaset budur.

Dış politikada öyle kirli ilişkilere girdik ki istedikleri kadar yurttaşlara kahramanlık hikayeleri anlatsınlar, başka ülkelerin emellerine alet oluyoruz. 4 Nisan’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani Suriye için Ankara’da toplantı yapacaklar. Dış ilişkilerde yeniden soğuk savaş dönemini andıran bir kutuplaşma yaşanıyor. Bir tarafta dünyada ABD gibi güçlü bir aktör olmak isteyen Rusya var ve Türkiye’yi ancak bu yolda alet olarak görüyor. Rusya tüm dünyada otoriter, ırkçı veya sağ eğilimli parti ve siyasetçileri destekliyor. Fransız ırkçısı Marine Le Pen, Macaristan’da Orban, Avusturya’da Özgürlük Partisi, İngiltere’de Nigel Farage gibi aşırı sağcılar, ülkelerindeki Müslümanlara ve azınlıklara en büyük nefretle yaklaşan siyasetçiler. İşte kirli ilişkiler bunlar.

AKKUYU'DA ÇERNOBİL GİBİ BİR FELAKETİ HAZIRLIYORLAR

Biz de sanki diplomasi yapıyormuş gibi Rusya’ya sürekli para akıtıyoruz. Rusya gibi nükleer santral konusundaki sicili en kirli ülkeyle Akkuyu’nun temeli atılacak. Orada yaşanacak Çernobil gibi bir felaketi hazırlıyorlar. Rusya’ya tek iltimas bu da değil, Rusya’dan 2.5 milyar liralık S-400 aldı bu yerli milli hükümet.

Biz bir ülke isterdik ki paraya, kana, savaşa öfkeye değil; bilime, insanlığa, yurttaşlara, gençlere değer versin. Fakat ne öğrenciye, ne bilgiye, ne akademiye değer veren var. Ben bugün tekrar barış için seslerini yükselten Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerini saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Ülkenin en başarılı gençleri, işkenceye maruz bırakılıyor. Polisler çocukların kafasına “kafanıza vurursak belki biraz zekanız azalır” diye vuruyorlar. Bu nasıl düzeysizlik…

Dünyanın en iyi üniversitelerinde çalışmalar yapmış akademisyenler bugün bir yandan davalarla uğraşıyor, bir yandan AKP Başkanının tehditlerine muhatap oluyorlar. Bir de Erdoğan, kendisine muhalif öğrencileri “okutmayacağım” diyor. Gelmişsiniz kaç yaşına, ideali olan, binlerce zorlukla okutulan gençlerden bahsediyorsunuz. Üniversitelerde her zaman farklı görüşler vardır. Farklı görüşler yansıtılır ki bilimsel gelişme olsun. Ama elinde olsa üniversite sınavlarını kaldırıp yerine Erdoğan mülakatı koyacak!

TÜRKİYE GAZETECİ VE ÖĞRENCİ HAPİSHANESİ OLMUŞ 

Şu an hapiste olan öğrenci sayısı, AKP'nin iktidara geldiği 2002'deki toplam mahpus sayısından daha fazla. 2002’de AKP iktidara geldiğinde, Türkiye’de toplam tutuklu-hükümlü sayısı 59 bin 429 iken Adalet Bakanlığının açıkladığı verilere göre bugün cezaevinde 69 bin 301 öğrenci var. Türkiye öğrenci ve gazeteci hapishanesi olmuş…

“Başörtülü kızlarımızı okutmadılar onları dışarıda okutmak zorunda kaldık”tan sonra geldiğimiz nokta bugün “komünistleri okutmayacağız” noktasıdır. Tarih böyle tecelli ediyor.

Bu arada gençlere hükümetin verdiği değer ne kadar görülsün: Geride bıraktığımız 2018 yılının Mart ayında, yani 21. yüzyılda, bu ülkede tam 5 toplu zehirlenme vakası yaşandı. Bunların tamamı da, o ülkenin hükümetinin gözetiminde ve denetimindeki öğrenci yurtlarında meydana geldi. Mart ayındaki bu 5 vakada toplam olarak tam 656 öğrenci gıda zehirlenmesi sebebiyle hastaneye kaldırıldı. Bu çağda, bir ay içinde 5 toplu zehirlenme vakasının yaşandığı bu sözünü ettiğim ülke herhangi bir üçüncü dünya ülkesi değil, daha geçtiğimiz günlerde AB adaylığı iradesini güncellemiş olan Türkiye.

Bu zehirlenme vakası yaşandıktan sonra iktidar yetkilileri ne yaptı? Belli ki hiçbir şey. Çünkü bir şey yapmış olsalardı ikincisi olmazdı. Hadi o da oldu diyelim, peki ya üçüncü zehirlenme vakası? Dördüncü, beşinci toplu zehirlenme vakaları?

Bir “Çatlayın Patlayın” sözünü duymamıştık Erdoğan’dan, bakın onu da duyduk! “Atatürk Kültür Merkezini yıktık çatlayın patlayın” gibi tuhaf bir açıklama yaptı. Türkiye’nin sanat dünyasının belleğini taşıyan bir anıtsal yapı. Güzel mi, değil mi tartışılır ama bir ülkede belleği yaşatmak, sanatı yaşatmak önemlidir. Bir de bunu davul zurnayla kutluyorlar.

Bunun adı her şeye düşmanlık ve kana kan intikam siyaseti! çatlayın patlayın dedikleri ise bu ülkede vergi veren, bu topraklarda doğup büyümüş, bu ülkenin yurttaşları olan insanlar!

İSMAİL KAHRAMA İSTİFA ETMELİ

Sanatın insan ruhuna nasıl ince etki ettiğini unutmuş, kör bir zihniyet ki en acı tezahürlerinden birini geçtiğimiz hafta Meclis’te yaşadık. Bu topraklarda sahneye 1856 yılında ilk defa çıkan profesyonel kadın tiyatro oyuncusu Fanni (Ağavni Hamoyan)’dır onu Afife Jale gibi nice kadın tiyatrocular izledi. Ama onların sahneye çıkışından neredeyse 200 yıl sonra TBMM’de düzenlen 18 Mart Çanakkale Anması’nda, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu olan Meclis’in Başkanı kadınların sahneye çıkmasına izin vermedi! Sanatçıların açık beyanları olmasına rağmen Kahraman muğlak bir açıklama yaptı. Kahraman yine dış mihraklardan bahsediyor. “TV izlemiyorum, gazete okumuyorum, ciddiye almıyorum” dedi. Bir siyasetçinin yurttaşları dinlememek gibi bir lüksü olabilir mi? Meclis çatısı altında yaşanan bu olayın tek sonucu istifa olmalıdır. Kadınlar yıllardır ter döktükleri sahneleri, bu zihniyete terk etmezler.

Tüm bunları bir hafta içinde yaşadığımızı düşündüğümüzde OECD’nin Yaşamdan Memnuniyet Raporunda Türkiyelilerin en mutsuz halklardan birisi olmasına şaşırmıyoruz. Memnuniyet Raporunda sondan dördüncü sıradayız… OECD’nin Yaşamdan Memnuniyet Raporu’nda Türkiyeliler en mutsuz halklardan birisi ve sondan dördüncü sıradayız...

Bir ülkede insanlar mutsuzsa, ne olur? Kim mutsuz ediyorsa mutsuz olanlar değil ama onları mutsuz edenler gider ya da siyasetten elini çeker. Ama bildiğiniz gibi Erdoğan şimdi de mutsuz insanlara gidiş bileti kesmeye başladı!  AKP Başkanı mutsuz olanlara da illa “niye mutsuzsunuz, mutsuzsanız teröristsiniz, şusunuz, busunuz” deyip daha da mutsuz etmeye çalışacağı için onun dilinden başka türlü anlatalım: Sayın Erdoğan, böyle yapmaya devam ederseniz bakın çok bilet kesmek, çok harcama yapmak zorunda kalırsınız. Bu da Saraylarınızın gitmesi, dolarlarınızın, gemiciklerinizin gitmesi demektir. Bu da iyi gelmez size. O yüzden en iyisi biz tek bilet keselim ve siz gidin! Artık Katar’a mı, Sudan’a mı gidersiniz bilemeyiz! Çünkü başka dostunuz kaldı mı gerçekten bilemiyoruz!

SARAYINIZI KADIN KÜLTÜR MERKEZİ YAPACAĞIZ

Artık El Beşir’le ikiz villalar mı yapar oturursunuz, orada da saray mı yaptırırsınız bilemeyiz, ama biz buradaki sarayı “Kadınlar sahnede” adıyla bir Kadın Kültür Merkezi yapacağız ve bugünün makus talihini de, sizi de yaşatacağız. Tersine çevirerek de olsa hep yaşatacağız bu tarihi…

Bu arada danışmanınız İlnur Çevik’i de alıp götürebilirsiniz! Kendisinin büyük inşaat emelleri var. Bu hevesle dolup taşıyor! Oldukça önemli katkılar sunabilir!

Hiçbir yere gitmiyoruz, bizi tehdit edenleri siyaset sahnesinden siliyoruz

Bu ülkenin sevgili yurttaşları olarak hiç bir yere gitmiyor ve bizleri mutsuz eden, sürekli tehdit edenleri artık siyaset sahnesinden siliyoruz. Bizler hiçbir yere gitmiyoruz. Bu ülkenin yurttaşları farklı renkleriyle yaşamaya devam edecek. Bunu sağlamak HDP olarak bizim borcumuz.

KENDİSİNDEN BAŞKASINA YAŞAM ŞANSI VERMİYOR

Bildiğiniz gibi geçtiğimiz hafta Özgürlükçü Demokrasi gazetesine kayyım atanmıştı. Matbaa çalışanları da gözaltına alınmıştı. Yine geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin Kürtçe yayın yapan tek Kürtçe gazetesi Welat, yaratılan bu korku ortamında gazetelerini basmayı kabul eden matbaa bulamadıkları için gazetelerini fotokopi yoluyla çoğaltarak okuyucularına ulaştırmak zorunda kaldılar ve kağıt baskıya son verildiğini duyurdular. Bir ülkedeki tek Kürtçe gazeteye dahi varlık şansı vermeyen bir iktidarla karşı karşıyayız.

Kendisi dışında hiç kimseye yaşam şansı tanımayan bu hükümetin valileri Ankara'da Halkevleri'nin iki şubesi ile Ethem Sarısülük Kütüphanesi de mühürlendi! Gerekçe, “izinsiz eğitim öğretim faaliyeti yapmak”. İzinsiz ENSAR yurtlarında neler olduğunu çok iyi biliyoruz. Önümüzdeki günlerde yeni bir istismar yasası taşınacak. ENSAR Vakfı mühürlenmiş miydi arkadaşlar? Hayır, ödül aldılar: milyarlarca liralık kamu mallarını hükümet vakfa devretti ve bu yağma devam ediyor.