HDP Sözcüsü Ebru Günay, DTK’ye yönelik polis baskını ve göz altılarla birlikte iktidarın Kürt düşmanlığı politikalarına devam ettiğini belirterek, ”DTK son birkaç yıldır AKP’nin Kürt düşmanlığının sonucu olarak kriminalize eden baskıya, zora maruz kalan bir alana dönüştürüldü” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, parti genel merkezinde düzenlediği basın açıklamasında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.

Demokratik Toplum Kongresi’ne (DTK) yapılan polis baskını ve gözaltı operasyonlarına ilişkin konuşan Günay, iktidarın Kürt düşmanlığı politikası yürüttüğünü yineledi. Günay, “Partimizin içinde olduğu bölgenin renkliliğini yansıtan bir kongredir DTK. Bölgenin birliğinin, bir arada çalışmanın nefesi oldu. Çözüm sürecinde DTK, Meclis tarafından resmi olarak tanınan, görüşleri dinlenen ve irade olarak kabul edilen bir yapıydı. Ama son birkaç yıldır AKP’nin Kürt düşmanlığının sonucu olarak kriminalize edilen, sürekli baskıya, zora maruz kalan bir alana dönüştürüldü” dedi.

Günay, “Bu sabah yapılan operasyondaki suç unsurlarını söylüyorum: DTK tabelası, birçok yayınevinden basılmış bandrollü kitaplar. İktidarın Kürt düşmanlığında, suç unsuru yaratmada sınır tanımadığını tekrar görmüş olduk. Gözaltıları kınadığımızı, bu siyasi soykırım operasyonundan vazgeçilmesi çağrısını yapıyoruz” diye konuştu.

‘UMUDU ALANLARA TAŞIDIK’

HDP’nin “Darbeye karşı demokrasi yürüyüşü”nün toplumun tüm kesimlerinde heyecan yarattığını vurgulayan Günay, “Her geçen gün daha da despotlaşan AKP iktidarının zulüm siyasetine karşı sokaklara taştık, umudu alanlara taşıdık hep beraber. HDP kurulduğu günden bu yana yürüyüş halindedir. Türkiye’yi demokratikleştirmek için yola çıkmıştık. 15 Haziran’daki Darbeye Karşı Demokrasi Yürüyüşümüz de bu uzun yürüyüşün bir parçasıdır. Darbeye karşı Edirne’den, Kürt sorununun diyalogla demokratik çözümü için Hakkari’den hareket ettik. Darbe dinamikleri içine hapsolmuş bir Türkiye’yi AKP’nin darbeci zihniyetinden kurtarmak için başlattığımız yürüyüşte AKP’nin yaratmaya çalıştığı despotik parti devletinin tüm çirkin yüzünü hep birlikte gördük, tanıklık ettik” diye belirtti.
 
‘BAROLARIN TALEBİ TALEBİMİZDİR’

Günay, şöyle devam etti: “Sırtını padişaha, Saray’a yaslayanların içine düştüğü hazin durumdan ise herkes için ders olmalı, herkes bundan ders çıkarmalı. Baro başkanlarının talebi hepimizin talebidir. Bağımsız ve tarafsız bir yargı hepimizin Türkiye’nin en temel ihtiyacı haline gelmiştir. Yargıyı Saray’a bağlayan Erdoğan şimdi de savunmaya gözünü dikmiş, savunmayı Saraya bağlamaya çalışıyor. İstiyor ki yargının her aşaması kendi kontrolünde olsun, hiçbir yerden en ufak bir itiraz gelmesin. Baroların yürüyüşü işte tam da bu adıma karşı çıkış ve buna karşı başlatılan bir karşı koyuştu. Her yeri, her alanı adım adım ele geçirmeye çalışan, ahtapot misali her yere kollarını saran bir iktidar var karşımızda. Bunun karşısında suskun kalmak karanlığa davetiye çıkarmak, despotluğa davetiye çıkarmaktır.”

‘ANAHTAR KÜRT SORUNUNU ÇÖZÜMÜ’
 
Çatışma ve savaş politikalarının çözüm olmayacağını söyleyen Günay, sorunların diyalog ve müzakere ile olacağını ifade etti. Günay, birlikte mücadele çağrısında bulunarak, şunları ifade etti: “Türkiye’de; Kürtlerin kimlik, anadil ve kültürlerini yaşayamama sorunu var, özgürlük sorunu var, demokrasi sorunu var, ekonomik sorun var, adalet sorunu var. Tüm bu sorunların anahtarı, Kürt sorununun çözümü. Bu ülkede Kürt sorunu, anayasal haklar ile güvence altına alınacak şekilde çözüme kavuşturulmadığı müddetçe, diğer sorunların hiçbiri çözüme kavuşamayacaktır. Türkiye’de hepimizin bildiği bir demokratikleşme sorunu var. Demokratikleşmenin önündeki en büyük engel de elbette Kürtlere yönelik uygulanan inkârcı, ayrımcı ve şiddete dayalı devlet politikalarıdır.”

TÜRKİYE’NİN SALDIRILARI

Günay, konuşmasına şöyle devam etti: “9 Ocak 2013’te Paris’te 3 Kürt kadın siyasetçiyi katledenler ve Kürt sorununu çözümsüzlük girdabına sürükleyenler şimdi de Kobanê’nin Helince köyünde 3 Kürt kadın siyasetçiyi SİHA’larla katletti. Dün akşam da Süleymaniye kentine bağlı Şarbejêr’de halkın mesire alanını bombaladılar. Görüntüleri izleyen herkes gördü ki babalarıyla eğlenen çocukların şen gülüşmeleri bir anda bombalarla nasıl yok edildi. Kürt halkına yönelik bu saldırgan tutumdan vazgeçin. En demokratik hakları için mücadele yürüten Kürt halkını hedef alanlar, bu hak için mücadele eden Kürt kadınlarını da daha fazla hedef alıyor ve tüm kadınlara, kadın mücadelesine mesaj veriyor.

KAYYIM KÜRT DÜŞMANLIĞIDIR
 
Bugün iktidarda olanlara şunu söylüyoruz: Bugün durmadan HDP’yi suçlayacağınıza, ‘İktidarınız Kürtlere neleri reva görüyor?’ diye sorma cesaretinde bulun ve bu soruyu kendinize sorun. Bunun hesabını bağımsız yargıya bir an önce verin. İktidarın kendisi için keyfi bir uygulama haline getirdiği kayyım uygulaması devam ediyor. Sarıcan belde belediyemizde aynı uygulamayı devam ettirdiler. Sarıcan Belediye Eşbaşkanlarımız Bekir Polat ve Canan Tağtekin evlerine baskın yapılarak gözaltına alındı ve mahkeme kararı beklenmeden Sarıcan Belediyesine kayyım atandı. Aslında bu dönemin özeti ve yürüyüşümüzün temel amacı idi aslında. Hukuksuzluğu kanıksatmak isteyen bir anlayış ile karşı karşıya bulunmaktayız. Fakat onların bu çürümüş zihniyetinize rağmen bu hukuksuzlukların karşısında duracağız ve sonuna kadar haklı mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğiz. Kayyım, iktidarın Kürt düşmanı politikalarının tezahürüdür, bir kez daha yineliyoruz.

YOKSULLUĞU BİTİRECEĞİZ

AKP'nin, 18 yılın sonunda ülkeyi getirdiği yer; dünyadaki savaş deneyimlerinde bile görülmemiş bir yoksulluk düzeyidir. Türkiye tarihinde yoksulluğun bu kadar geniş bir nüfusa yayıldığı tek dönem var o da AKP dönemidir. Yoksulluğu kader ile açıklamanın yollarını arayan Saray rejimi, gündem değiştirmeye çalışsa da Türkiye halklarının ilk sorunu, temel sorunlarından biri yoksulluk ve işsizliktir. Ülkeyi yönetmeye başladığımız ilk yılda yoksulluk kalmayacak. Asgari gelir desteği, faturasız yaşam politikalarımızla HDP olarak yoksulluğu bitireceğiz.

KÜRT İLLERİNDE TEST AYRIMCILIĞI 

Kovid-19 virüsü Türkiye’de can almaya devam ediyor. Tedbirler gevşetildiği için artık Sağlık Bakanlığı talimatı ile, bölgede özellikle Kürt illerinde hastaneye korona şüphesi ile giden kişilere bulgu gösterdiği halde test yapmak yerine önce tomografi ve kan tahlili gibi tanı ve tedavi ile çok da ilgisi olmayan yöntemlerle test yapılmamaya çalışıyor. Şırnak’ın Cizre ilçesinde ise çok daha özel bir durumla karşı karşıyayız. Şu an birçok mahalle ve sokak, bina korona virüsü vakalarındaki artış sonrası karantina altına alınmış durumda. Hastaneler yetersiz. Vaka sayısının ‘normalleşme’ sonrası her geçen gün artması üzerine esnaf kendi inisiyatifiyle kepenk kapatarak, ‘evde kal’ çağrısında bulundu. Bizler de iktidarın bu duyarsızlığı karşısında Cizre halkına kendi tedbirlerini alması konusunda çağrımızı yineliyoruz. Partimiz tüm imkanlarıyla, tüm koşullarıyla beraber Cizre halkının yanındadır.”