Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul milletvekili avukat Filiz Kerestecioğlu, bugün diğer HDP’li kadın milletvekilleriyle birlikte Meclis’te greve gidiyor. Türkiye’deki feminist kadın hareketinin önde gelen aktivistlerinden Kerestecioğlu, onlarca yıldır hemen tüm kadın eylemlerinde binlerce kadının hep bir ağızdan söylediği “Kadınlar vardır” şarkısının yazarı ve bestecisi aynı zamanda.

Kerestecioğlu, Türkiye’deki kadın hakları mücadelesinin geçirdiği evreleri ve bugün içinde bulunduğu durumu  ile ilgili Deutsche Welle Türkçe'den Kürşat Akyol'un soruları yanıtladı. 

DW Türkçe: 30 yıl önce yazıp, bestelediğiniz “Kadınlar vardır” şarkısı tüm feminist eylemlerde adeta bir marş gibi söyleniyor onlarca yıldır. Neler hissediyorsunuz kendi sözlerinizin, bestenizin binlerce kadın tarafından hep bir ağızdan söylendiğini işittiğinizde?

Kerestecioğlu: Güzel bir duygu tabii ki. O artık alanın ve kadın dayanışmasının, kadın mücadelesinin bir şarkısı. Özellikle 1987, o şarkıyı ilk yaptığım yıllar ve dayağa karşı yürüyüş aklıma geliyor her seferinde. Rengarenk pankartlar ve kadınlar olarak ilk defa kendimiz için yürümemiz. Ben de zaten o günlerin heyecanıyla yapmıştım o şarkıyı. Daha önceden yine müziği çok seviyordum ve çok iyi bir dinleyiciydim, ama bestem yoktu. İlk defa 1987’de oldu “kadınlar vardır”, o günlerin heyecanıyla. Başka şarkılarım da var aslında.

DW Türkçe: Türkiye’deki kadın hakları hareketinin sizin tanık olduğunuz süreçteki evreleri, önemli dönüm noktaları neler oldu?

Kerestecioğlu: 1980'lerin sonrasında gelişen bir hareket bu. Ama öncesinde kimimiz sosyalist kadınlardık, kimimiz bağımsız kadınlardık. 1984 gibi sanıyorum, Somut gazetesinin bir sayfası kadınlara ayrıldı. Ve orada biz ilk defa Şirin Tekeli’nin Stella Ovadia’nın, Şule Torun’un, Türkiye'nin ilk feminist kadınlarının aslında yazılarını gördük. Farklı yerlerde, farklı şehirlerde bu yazıları okuyarak da etkilendik. Yani kendi hayatlarımızda da buna ilişkin dönüşümler vardı, eşitlik istiyorduk, özgürlük istiyorduk, ama o yazılar bizi gerçekten etkileyen yazılar oldu.

Ben o sırada Ankara Hukuk Fakütesi'nde okuyordum, İstanbul’a gelip gidiyordum, kadın çevresinin toplantıları olmaya başladı. Orada, ilk toplantılarda, şiddet konusunda kendi deneyimlerimizi ya da potansiyel olarak neler yaşayabileceğimizi paylaştık. Sonra Feminist dergisini çıkarmaya başladık 1987’de. Feminist dergisi, Sosyalist-Feminist Kaktüs dergisi, bir de Ayrımcılığa Karşı Kadın Derneği’nden kadınlar toplanmaya başladık ve dayağa karşı dayanışma yürüyüşünü örgütledik. 1980 sonrasında ilk defa yapılan yasal bir yürüyüştü o. Sonra ilk 8 Mart’ı İstanbul’da yaptık 1988 senesinde. Kadın hareketinin gerçekten sokağa çıkışı ve yükseliş yıllarıydı o yıllar.

DW Türkçe: Kazanım getirdi mi bu eylemler?

Kerestecioğlu: Çok ciddi kazanımlar geldi. Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nı kurduk. Üniversitelerde kadın araştırma bölümleri açıldı, kadın eserleri kütüphanesi kuruldu. Daha sonra Kadın Adayları Destekleme Derneği kuruldu. Tacize tecavüze karşı “Mor iğne” kampanyası yürüttük. O dönem Cemil Çiçek’in bakan olduğu bir dönemdi, “Flört fahişeliktir” gibi bir laf etmişti, buna karşı düdük çalarak sokağa çıktık. O günden bugüne çoğaldık, güçlendik, yayıldık. Özellikle genç kadınlar arasında çok büyük bir yayılmaydı.

Tabii en önemli noktalardan bir tanesi de, özellikle 1990'larda yükselen Kürt kadın hareketi. Kürt kadınlarının özgürlük hareketiyle, bu feminist hareketin çok ciddi bir buluşması oldu ve ben bu buluşmanın da çok değerli ve bugüne kadar gelen bir şey olduğunu düşünüyorum.

DW Türkçe: Kadın hakları hareketinin bugün geldiği nokta ve içinde bulunduğu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kerestecioğlu: Daha güçlendi, daha yaygınlaştı ve şu anda yeni ve daha yapabilir bir potansiyele geldi. Mesela hayır kampanyasını, aslında daha önce belki de pek yanyana gelmeyen kadın örgütleri, şimdi bir araya gelerek örgütleyebiliyorlar. Bu da önemli bir şey. O zamanlarda feminizm belki söylenmesi zor bir şeydi, ama bugün değil. Bugün daha gururlanarak söylenen bir şey ve kadınlar bu söylemle de o hiyerarşik yapılanmalardan, tekçi, merkezci yapılanmalardan daha fazla azade oldukları için bu kampanya şeklinde örgütlenmeyi de daha fazla becerebilen kesim. Dolayısıyla bu çok umut verici bence.

DW Türkçe: Kadın hareketi, Olağanüstü Hal koşullarına karşın, "Cinsel istismar" suçlarında mağdur ile failin evlenmesi durumunda cezanın ertelenmesini öngören önergeyi geri çektirmeyi başardı. Nasıl bir süreçti?

Kerestecioğlu: Özellikle genç evlilikleri hayata geçirebilmek için düşündükleri bir şeydi. Çünkü bugün bu yasadışı ve gerçekten genç kadınlarla ilişki kuran erkeklerin bir kısmı cezaevinde. Aslında onları cezaevinden çıkarabilmek için düzenlenen bir şeydi bu. Ama tabii ki burada bir yaş sınırı olmadığı için, tamamen daha yaşlı erkeklerin de genç kadınlara cinsel saldırısını meşrulaştıran bir şey olarak maalesef gündeme getirildi. Ama buna çok ciddi bir reaksiyon oldu kadın örgütleri tarafından ve geri çekildi.

Bu, Meclis'te de böyle oldu. Her partiden kadın milletvekilleri reaksiyon gösterdik. Sokaklarda da kadınlar buna ciddi reaksiyon gösterdiler ve aslında birbirimizin sesini tamamladık ve bunu geri çektirmeyi başardık. Kürtajla ilgili mesela aynı şeyler gündeme geldi, ama onunla ilgili de geri adım atıldı ve vazgeçildi.

DW Türkçe: Kürtajın önüne fiili engeller çıkarıldığı iddiaları var. Neler bunlar?

Kerestecioğlu: Orada kadınları aşağılamak, itibarsızlaştırmak, işte hastanelerde önlerine engeller çıkarmak, yani bu şekilde fiili engeller gündeme geliyor; yasal değil belki ama, fiili engeller. Sonuçta şu anda çok muhafazakar ve erkek egemen bir sistem içerisinde yaşıyoruz, o nedenle de bu her şekilde uygulamaya koymaya çalışıyorlar. Ama bu fiili engellemelere karşı da kadın ağları, dayanışma ağları  var. Yayıyoruz, engellemeye çalışıyoruz, dayanışma göstermeye çalışıyoruz. "Benim bedenim, benim kararım” diyor kadınlar.

DW Türkçe: Bugün, 8 Mart Kadınlar Günü’nde HDP’li kadın milletvekilleri olarak Meclis’te grev eylemi yapacağınızı açıkladınız. Bu eylem kadın hakları açısından nasıl bir farklılık yaratacak?
Kerestecioğlu: Aslında ABD'deki kadınların çağrısıyla oldu bu ve özellikle de ekonomik krize karşı. “Biz dünyada bir ekonomik kriz olduğunu biliyoruz ve bunun mağduru olmayı reddediyoruz” diyerek.  Parlamento kadın grubu olarak, HDP’li milletvekilleri olarak biz o gün mecliste olmayacağız, alanlarda olacağız, halk toplantılarında olacağız, kadın toplantılarında olacağız ya da istediğimiz herhangi bir yerde olacağız.

Bütün kadınlara da bunun çağrısını yapıyoruz. Bu sesi yükseltmek önemli. Bu bütün dünya kadınları açısından önemli, çünkü biz bu düzen içerisinde aslında eşitlenmek istemiyoruz. Bu kadar milliyetçi, ırkçı, cinsiyetçi, erkek egemen bir sistem içerisinde kayyum olmak, vali olmak, kaymakam olmak değil bizim dileğimiz. Biz aslında bu sistemi dönüştürmek istiyoruz. Daha özgürlükçü, daha eşitlikçi bir dünyaya evriltmek istiyoruz.

DW Türkçe: Türkiye’de kadın hakları açısından önemli diğer sorunlar neler sizce?
Kerestecioğlu: Bizim bir sloganımız var, “Bedenimiz, emeğimiz, kimliğimiz bizim” diye, "kadınlar dayanışmaya” diye biten bir slogan. Biz hala tırnak içerisinde "yönetilmek istenenler” olarak görülüyoruz. Hala işte "fıtratımızda eşitlik yok” diye görülüyor. Hala çok sayıda şiddete, cinsel saldırıya maruz kalıyoruz. Bunlar çok ciddi sorunlar.

Bir de bizim çok önemli yasal kazanımlarımız var. Mesela, en son olarak imzalanan ve adı da İstanbul Sözleşmesi olan sözleşme, aslında şiddeti önleme konusunda çok etkin uygulamalar getiren, yaptırımlar getiren bir sözleşme. Bu uygulanmıyor, en önemli sorunlarımızdan bir tanesi bu.

Üçüncü bir yanı da, emek yanı. Hep şuna mahkum edilmeye çalışılıyoruz. Kendi istediğimiz alanda ve istediğimiz koşullarda ve ücretlerle çalışmalar değil, hep o ekonomik krizlerin mağdurları olarak ilk etapta gözden çıkarılacak olanlar, ister savaşta olsun, ister kriz dönemlerinde kadınlar oluyor. Bu da asla kabul etmediğimiz, ama sorun olarak yaşadığımız bir şey.

DW Türkçe: Çözüm önerileriniz neler?

Kerestecioğlu: Çözüm, bizim mücadelemiz. Kadınların kadınlardan başka dostu yok. Yani bu gerçekten bizim yükselteceğimiz, bugüne kadar kazandığımız haklarımızı asla gasp ettirmemekle ve bugün 8 Mart’ta olacağı gibi dünya kadınlarıyla daha büyük bir dayanışma ağı kurmakla, aslında dünyayı dönüştürmekle olabilecek bir şey. O dayanışma ağını büyütmemiz, yükseltmemiz gerekiyor. Sadece 8 Mart'la sınırlı bırakmamamız gerekiyor. Ben bu gidişatı umut verici görüyorum.