HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, 8 dilde kalem aldıkları “Sur’daki katliamı önleyelim” başlıklı mektuplarını çeşitli uluslararası kurumlara, büyükelçiliklere ve yurtdışındaki siyasi partilere gönderdi.

HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş  ve Figen Yüksekdağ, Merkez Yürütme Kurulunun kararı ve kendi imzalarını taşıyan İngilizce, Fransızca, Almanca, Arapça, Kürtçe, İspanyolca, İskandinavca ve Türkçe olarak hazırlanan, “Sur’daki katliamı önleyelim” başlıklı mektubu Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği'ne, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği'ne ve Birleşmiş Milletler bağlı kurumlarına, Avrupa Parlamentosu'nun tüm parlamenterlerine ve Başkanlığına, Avrupa Komisyonu'na, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreterliği'ne, büyükelçiliklere ve yurtdışındaki siyasi partilere gönderdi.

‘ASKERİ BİR ABLUKAYA DÖNÜŞMÜŞ DURUMDA’

8 dilde hazırlanan mektupta şu ifadeler yer alıyor:

“Bugüne kadar 7 Kürt kentinin 21 ilçesinde onlarca mahalleyi kapsayacak şekilde 58 kez ilan edilen sokağa çıkma yasaklarında kimliği tespit edilebilen 290 yurttaş yaşamını yitirmiştir. Sokağa çıkma yasağı ve abluka Diyarbakır’ın Sur ilçesinde tam 91 gündür devam etmektedir. Diyarbakır Valiliği’nce, hiçbir yasal ve Anayasal dayanağı olmadan 2 Aralık 2015’te ilan edilen son ablukada bugüne kadar kimliği tespit edilebilen 24 kişi yaşamını yitirdi.

Sur ilçesi kültürel, sosyal, ekonomik ve tarihi anlamda Diyarbakır’ın kalbi konumundadır. Sur ilçesinde ilan edilen sokağa çıkma yasağı tam anlamıyla askeri bir ablukaya dönüşmüş durumdadır. Sokağa çıkma yasakları Anayasa’da ifade edilen yaşam hakkı, sağlık hakkı, eğitim hakkı, seyahat hakkı başta olmak üzere en temel hak ve özgürlükleri ifade eden ve devletin sorumluluğunu ortaya koyan maddelere de açıkça aykırıdır.

Ekonomik, sosyal ve kültürel hayatın durduğu, elektrik ve suyun olmadığı, eczane ve fırınların kapalı olduğu bir ortamda çocuklar, kadınlar ve yaşlılar birer birer tüm dünyanın gözü önünde yaşamlarını yitirmektedir. Asker, polis ve bir takım paramiliter güçlerin ortaklığıyla yürütülen ablukada, insanlığın ortak inanç ve kültür mirası olarak kabul edilen kutsal mekanlar harabeye çevrilmektedir.

UNESCO kültür mirası listesinde bulunan Diyarbakır Surları tank ve top atışlarıyla hasara uğratılmaktadır. Sur içinde bulunan 500 yıllık Kurşunlu Camii, Hasırlı Camii, 1700 yıllık Saint Mary Kilisesi, Surp Giregos Kilisesi ve Protestan kiliseleri tahrip edilen ve kullanılamaz hale getirilen tarihi yapılardan sadece bir kaçıdır.”

‘SİYASİ VE İNSANİ KRİZE KARŞI AÇIK BİR ŞEKİLDE TEPKİLERİNİ İFADE ETMEYE ÇAĞIRIYORUZ’

“Ablukanın halen devam ettiği Cizre’de sadece ‘Vahşet Bodrumları’ndan bugüne kadar 178 cenaze çıkarılmıştır. Otopsiye giren aileler cenazelerin tamamının tanınmayacak kadar yanmış olduğunu belirtmektedirler. Otopsi işlemlerinin yapılabilmesi için yakılan cenazelerin Türkiye’nin çeşitli yerlerine gönderilmiş olması, yakınlarını kaybeden aileler için tam anlamıyla bir işkenceye dönüşmüştür.

Sur’da da aynı vahşetin yaşanmaması için ablukaların bir an önce kaldırılması gerektiğini ifade ediyoruz. Tüm dünyanın gözü önünde yaşanan ve insanlık tarihinin en acımasız katliamlarından biri olan Cizre Katliamı’nın Sur’da da tekrarlanmaması için ablukanın acilen kaldırılması gerekiyor. Askeri abluka kalkmalı ve hayati tehlike içinde olan insanlar güvenli bir şekilde tahliye edilmelidir.

Sur’da yaşananlar ve yaşanacaklar tüm insanlık ailesini ilgilendirmektedir. Türkiye’de ve bölge genelinde istikrarın sürdürülebilir olabilmesi için uluslararası siyasi aktörlerin ve kamuoyunun duyarlılık göstermesi gerekmektedir.

Türkiye’deki gelişmeler karşısında özgürlük, barış ve demokrasi ekseninde bir tutum belirlemek artık son derece acil bir ihtiyaç haline gelmiştir.

Tüm ulusal ve uluslararası demokratik kurum ve platformları Sur’da yaşanan siyasi ve insani krize karşı açık bir şekilde tepkilerini ifade etmeye, Sur halkıyla dayanışmaya çağırıyoruz.”