HDP Grup Başkanvekili Fatma Kurtulan, Meclis'te basın toplantısı düzenleyerek güncel gelişmelere ilişkin  değerlendirmelerde bulundu.

Kurtulan'ın açıklamaları şöyle:

Ülkemizin gündemindeki kimi konuları değerlendirmek istiyoruz. İlk başta, bu hafta Meclis'in gündeminde bir askerlik tasarısının geleceği biliniyor ve aynı zamanda yargı paketi tartışması var. Bunlar önümüzdeki hafta muhtemelen peş peşe Genel Kurul gündeminde olacak mevzular. Yargı paketinde Cumhurbaşkanı’na sorulan bir soruda üzerinde çalışmaların devam ettiğini, içeriğine dair kamuoyuna bilgi verilemeyeceğini söylüyorlar. Tüm AKP yetkilileri aslında konu gündeme geldiğinden beri çeşitli tartışmalar olmakla birlikte aslında kamuoyuna bilgi vermiş değiller. 

En sorunlu alan olarak tabir ettik yargı sistemini. Kuvvetler ayrılığının en temel ayağı olan yargının AKP hükümetleri döneminde hem FETÖ ve cemaatle işbirliği içerisinde çalışırken de böyleydi, daha sonra FETÖ’yle kapışırken de cemaatle ortaklıkları bittiğinde de üzerinde en çok oyun oynanan sistem olarak önümüzde duruyor. Daha çok muhalifleri baskılama aracı olarak kullanıldığını biliyoruz. Dolayısıyla Türkiye’de bir bütünen her kesimin yoğun eleştirilerine maruz kalan bir yargı sistemi önümüzde duruyor. Elbette ki bunun giderilmesi tartışılıyorken, bunun kamuoyu içeriğini, toplumun ihtiyacının karşılanıp karşılanmayacağını merak ediyor. 

Bu yargı paketi oluşması durumda bunun görev ve sorumluluğunun Meclis'e verilmesi gerekiyor. Meclis'te gruplardan oluşan bir kurulun öncülüğünde toplumun ilgili dinamiklerinden görüşler alınarak, bir yargı paketinin Türkiye’nin ihtiyacının giderilebileceğini düşünüyorduk. Olması gereken yöntem olarak buydu. Ama AKP her zaman yaptığı gibi daha çok Saray’ın ve kendi iktidarı çerçevesinde tasarıları hazırlayarak Genel Kurul'a dayatmacı bir mantıkla getiriyor. Olması gereken, bir an önce yargı paketinin bu görev ve sorumluluğunun Meclis'e verilmesi gerekiyor. Meclis'in de toplumdaki kesimlerle ortaklaşarak, toplumun ihtiyacı olan adaleti, barışı ve özgürlüklerin önünü açacak bir düzenlemeyi hazırlaması gerekmektedir. 

OHAL’İ KALICI HALE GETİREN DÜZENLEMELER SON BULSUN

Her şeyden önce eğer bir yargı paketinden bahsedilecekse, TMK’nin mutlaka lağvedilmesi gerekiyor, TCK’nin gözden geçirilmesi gerekiyor. Özgürlükleri kısıtlayan düzenlemelerin bertaraf edilmesi gerekiyor. OHAL’in kalıcı hale gelmesini düzenleyen maddelerin mutlaka gözden geçirilmesi gerekiyor. Kürt sorunu gibi devasa bir sorunu mahkeme salonlarına havale etme mantığından bu yargı paketi düzenlemesi ile AKP’nin vazgeçmesi gerekiyor. 

Uzun zamandır gündemde olan askerlik yasası gelecek. Tasarının hazırlık sürecine yine eleştirilerimiz olmuştu. Bir bütünen muhalefetin de AKP’nin tasarı hazırlama sürecine, yöntemine dair yoğun eleştirileri var, bunlar devam ediyor çünkü giderilmiyor. Tasarının komisyondan geçtiğine dair AKP yetkilileri ve grup yönetiminin ‘komisyondan çarçabuk geçti’ diye bir beyanı oldu. Sanki bir marifetmiş gibi bunun demecini verdiler. Komisyon toplanacağı zaman gece yarısı, örneğin bizim grup için söyleyebilirim komisyonumuzdan 3 kişiden sadece 1’i aranıyor. “Yarın öğlen gibi komisyon toplanacağı” bilgisi veriliyor. Alelacele komisyon toplantısı yapılıyor. Grupların yeterli hazırlık yapmadan toplantıya girmesi dayatılıyor. Bu da AKP’nin kanun yapma sürecine ilişkin her zaman uyguladığı bir yöntem. Milletvekillerinin, komisyon üyelerinin yeterli hazırlık yapamadan, üzerinde tartışmadan gelmelerini sağlamaya dönük her zaman yaptıkları bir tezgah, bir oyundur bu. 

ASKERLİK SADECE YOKSULLARA, İŞSİZLERE DÜŞÜYOR

Kabul etmeyeceğimiz, yine muhalefete çağrı yapmak istediğimiz bir mevzu da gelen torba tasarılarında, ki her zaman eleştiri konusudur, torbanın içine koymayı unuttukları ya da Saray’dan şu madde de gelseydi iyi olurdu, bunu da koymanız gerekiyor deme durumları karşısında Genel Kurul'da madde ihdasına başvuruyorlar. Sanki hepsi üzerinde siyasi partiler uzlaşma sağlanmış gibi madde ihdası yöntemine çok başvuruyorlar. Bu da aslında şunu gösteriyor; toplumun ihtiyacını o an orada mı belirliyor AKP. Çok iyi biliyoruz ki Saray’dan ya da ilgili bakandan son dakika madde ihdasını talep eden bir düzenlemeyle karşı karşıya kalıyoruz. HDP olarak bunu reddettiğimizi ve doğru bulmadığımızı belirtiyoruz. 

Zorunlu askerliği zaten reddediyoruz, eleştiriyoruz. Olması durumunda da vicdani ret hakkının tanınması gerektiğini söylüyoruz. Bedelli tartışmaları olduğundan beri, şu anda da baktığımızda bedelli askerliğin daralan ekonomiye nefes aldırma aracına dönüştüğünü görüyoruz. Bedelli ücreti 5 bin maaş geliri üzerinden hesaplandığını söylüyor Savunma Bakanı. Bu ülkede ortalama aile geliri 5 bin lira değil. Burada da toplumun yoksullukla mücadele ettiğini, açlık ve yoksulluk sınırından bihaber olduklarını söylemek lazım. Bu yasayla görüyoruz ki, açlık sınırında yaşayanlara, yoksullara, işsizlere ve dezavantajlılara askerlik düşüyor. Aynı zamanda muhalefet ettiğimiz ve karşı çıktığımızı maddelerden biri de Cumhurbaşkanı'na istediğini askerlikten muaf tutma hakkıdır. Biz bunu da reddediyoruz. 

Her daim ülkemizin gündeminde olan, HDP olarak da dile getirmeye çalıştığımız, durdurmaya çalıştığımız ve mücadelesini verdiğimiz iş cinayetleri meselesi var. Geçinemediği için ya da işsiz olduğu için intihar edenleri bir tarafta tutarsak, ülkemizde her gün ortalama 5 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitiriyor. Bugün İSİG Meclisi’nin açıkladığı rapora göre Mayıs ayında 163 işçi, iş güvenliği ve iş sağlığı tedbirleri alınmadığı için yaşamını yitirmiştir. Bu bir cinayettir diyoruz. Bile bile, göz göre göre önlem alınmadığı için ilgili patronlar gerekli cezaya maruz kalmadıkları için oluşan bu durumun adı iş cinayetinden başka bir şey değildir.  

İŞ CİNAYETLERİ TÜRKİYE'NİN UTANCI

Avrupa’da 1’inci sırayı almak da Türkiye’nin içinde bulunduğu bir utanç tablosudur. Hükümet, ilgili kurumları, sendikaları, dernekleri, federasyonları manipüle ederek, tutuklayarak, çalışmalarını engelleyerek, işçilerin öncülüğünü yapacak çalışmaları engelleyerek kendisine yakın sendikaların önünü açmaktan vazgeçmelidir. Bir an önce bu Avrupa birinciliğini bertaraf edecek düzenlemeler yapmalıdır. 

Bir diğer konu da İstanbul seçimleridir. İstanbul seçimlerine 13 gün kaldı. İstanbul İl Örgütümüz gerekli çalışmaları yürüyor. Toplumun tüm dinamiklerine ulaşacak, herkes için önemli olan bu seçimin, HDP için, Kürtler için ne anlama geleceğini bizler anlatacak gerekirse ev ev dolaşacak programları çıkarmış durumdayız. Seçim dönemi boyunca, grubumuzdaki neredeyse bütün milletvekili arkadaşlarımız İstanbul çalışmalarına dahil oluyorlar, olacaklardır. Son güne kadar da bu çalışmalarımız sürecek ve sandıklara sahip çıkma durumunu gerçekleştireceğiz. HDP bu seçimi çok önemsiyor. Türkiye’nin geleceği açısından önemsiyoruz.

MECLİS KÜRDİSTAN'I KABA VE YARALAYICI BULUYOR

Burada trajikomik olarak gördüğümüz, AKP adayının Diyarbakır’a giderek Kürdistan sözünü kullanması. Yine “Dersim meselesi var bu ülkede” demesi. “İstenirse İstanbul'da da Kürtçe öğrenmek için dil kursları açabileceği” yönünde ifadelerde bulunması ve bunlar yeni bir beyanmış gibi ifade etmesi. Başbakanlık, Meclis Başkanlığı yapmış birinin İstanbul gibi Türkiye’nin kalbi olan bir yere aday olan birinin şu aşamada oraya gidip gelişmeleri, Kürtlerin ihtiyaçlarını, HDP’nin geldiği düzeyi bilmeden orada Kürdistan sözünü kullanarak Kürtlerden oy almayı düşünmesi çok trajikomik bir durum. Meclis Başkanı iken de hatırlaması gerekiyor. Kürdistan, Kürt coğrafyası terimleri geçen soru önergelerimiz kendisini başkanlık döneminde de bugün de kaba ve yaralayıcı olarak değerlendirilip reddediliyor. Osman Baydemir arkadaşımızın Genel Kurul'da Kürdistan sözünü kullandığı için 2 gün meclisten uzaklaştırma ve maaşının yarısına el konulduğunu Binali Yıldırım’a hatırlatmak isteriz. Kürtler artık eski Kürtler değil, bu çok geride kaldı. Dönemsel olarak Diyarbakır'a gitmek, oradan Kürdistan lafını kullanmak bazı dönemler önem teşkil etmiştir. Ama bu dönem o dönem değildir. 

BİNALİ YILDIRIM KÜRDİSTAN'I SARAYA ANLATSIN

O dönem çoktan kapandı. Şimdi yapılması gereken, Kürt sorununu güvenlikçi politikalarla ele alan, ordunun üzerine havale eden, mahkeme salonlarına havale eden bir zihniyeti Kürtler artık karşısında mücadele etme anlayışı olarak görüyor. Kürtler artık anadilin bir kursla çözülmeyeceğini söylüyor, anadilde eğitim almak, kamu hizmeti almak ve vermek istiyorlar. Kürt sorunun demokratik çözümünü, toplumsal uzlaşı ile birlikte demokratik bir barışa kavuşmak istiyorlar. Buradan bakarak eğer samimilerse ve Kürdistan diye bir coğrafyadan bahsedilecekse buradan başlamak isteriz.  Binali Yıldırım’a bunu söylemek isterim: Diyarbakırlılar, Mustafa Kemal’in Kürdistan mebusları ile toplanmasını ve bu Meclis'te Kürdistan mebusları olduğunu zaten Kürtler çok iyi biliyor. Bunu gitsin Saray’a anlatsın, bunu gelsin burada bu Meclis'te anlatsın. Kürtler zaten bunu biliyor. Diyarbakır halkı zaten bunu biliyor. Gereğinin yapılması için mücadele ediyorlar. Kürtler, demokrasi ittifakı için, İstanbul seçimine dönük tutumunu Türkiye’de demokrasinin tesisi için, barış için, sandığa gidecekler, sandığa gidene kadar da çok yoğun çalışacaklardır.