Yeni Özgür Politika yazarı akademisyen Harun Ercan, bu haftaki köşesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından ‘tasfiye’ edilen Ahmet Davutoğlu’nun ardından planlanan son bir döneme işaret ettiğini savundu: “Davutoğlu’nun ciddi anlamda belirleyici bir gücü yoktuysa da, hem AKP içinde hem de AKP dışında bir nevi AKP’ye yönelik öfkeyi soğurabilen, diplomatik alanda da AKP’ye nefes aldıran bir işlevi vardı. Erdoğan bu kullanışlı müsteşarı tasfiye ettiğine göre artık planladığı oyunun son perdesine gelindi demektir.”

Harun Ercan’ın Yeni Özgür Politika’da “Diktatörlük senaryoları ve Kürtler” başlıklı yazısından bir bölüm şöyle:

“Davutoğlu’nun tasfiye edilmesine, bu çerçeve üzerinden bakmak gerekiyor. Her tasfiye sürecinde olduğu gibi AKP teşkilatının kısa vadede motivasyon kaybedeceğine, tasfiyelerin orta kademelere yayılarak devam edeceğine şüphe yok. Bu tasfiyelerin ekonomik alanı belirli bir ölçüde "olumsuz” etkileyeceği de net. Ama Erdoğan bu risklerin hepsini alıyor.  Nitekim hiçbir totaliterleşme eğilimi kitlelerin rızasını alma üzerinden plan yapmaz, kitleleri seçeneksiz ve kendisine mecbur bırakma üzerinden plan yapar. Erdoğan kılıçlarını çekerek yarı geçirgen Davutoğlu perdesini yırttı. Davutoğlu’nun ciddi anlamda belirleyici bir gücü yoktuysa da, hem AKP içinde hem de AKP dışında bir nevi AKP’ye yönelik öfkeyi soğurabilen, diplomatik alanda da AKP’ye nefes aldıran bir işlevi vardı. Erdoğan bu kullanışlı müsteşarı tasfiye ettiğine göre artık planladığı oyunun son perdesine gelindi demektir. 

Son perde öncesi Kürtlere karşı savaşla TSK gün be gün güçlenirken Erdoğan’ın da el yükseltmeye, daha da güçlenmeye ve içeride de alan daraltmaya ihtiyacı vardı. Yaptı. Referandumdan erken seçime, laiklik tartışmasından ana yasaya, Suriye işgalinden PKK’ye karşı kara operasyonu planlarına kadar geniş bir yelpazede Erdoğan yeni riskler almaya devam edecek. Çünkü düşük maliyetli zaferlere ya da zafer olarak sunabileceği adımlara ihtiyacı var. Diğer bir deyişle, insani değerleri büyük oranda çürütülmüş Türk toplumuna bu çürümüşlüğü bastıracak yeni olağan üstü haller vadetmek zorunda. Aksi halde, kurucu misyona sahip totaliterleşme eğiliminin toplumsal ayağını örgütlemesi zor. Hitler Almanlara üstünlük, emperyalizm, refah ve daha çok iktidar vadediyordu. Erdoğan’ın Davutoğlu tasfiyesi sonrası toplumdaki görüntüsü, her bağlamda kendisine biat eden kitle dışında, ‘kendisi dışında kimseye bir şey vadetmeyen’ bir imaja sahip. Bunu kırması gerektiğinin farkında.

Erdoğan’ın izlediği hattı dikey kesen ve hiçbiri hakkında kati bir öngörüye sahip olmadığımız üç dinamik var. Birincisi, hakkında en az bilgiye sahip olduğumuz askeri ve sivil bürokrasi içi durum. Tasfiyeler sonrası Erdoğan’ın devletin içini ve kendi teşkilatını ne ölçüde harekete geçirebileceğini ya da hangi ölçüde çözülme yaşanacağını bilmiyoruz. İkincisi, Kürt Özgürlük Hareketi’nin hala askeri denge halinde devam eden çatışmaların seyrini değiştirip değiştiremeyeceğini bilmiyoruz. Bunun yanına, HDP’nin siyasi sistemden tasfiye edilecek olması ile gün be gün birikmekte olan ölüm öfkesinin Kürt toplumunu nereye sürükleyeceği belirsiz. Üçüncü dinamik ise özellikle ABD ile Erdoğan arasındaki soğuk savaşın bundan sonra nasıl bir çerçeveye oturacağı muğlak. Erdoğan’a Suriye’de yeni riskler aldırmak, yapılacak hamlelerin sonucuna göre hareket etmek ABD için bir seçenek. Sonrasında, bu yolla Erdoğan’la daha ileriye de yol yürüyebilirler Erdoğan’ın tasfiyesi için bir zemin de yaratabilirler. 

Tüm bu belirsizlikler yumağında üzerinde uzlaşılması mümkün olan tek bir şey var: Yaklaşık 10 ay önce yeniden başlayan çatışmalar boyunca Kürt Özgürlük Hareketi talep ettiği şey -özyönetim- bakımından kendi kitlesine yönelik karmaşık bir iletişim stratejisi izledi ve bunu yapmaya da devam ediyor. HDP’nin devlet tarafından tasfiyesi, bu bağlamda önemli bir eşik anlamına gelecek. Bu yeni düzlemde, Kürt Özgürlük Hareketi’nin Kürtlere tam olarak ne vadettiğini net bir kitle iletişim stratejisi çerçevesinde iletmemesi durumunda, Erdoğan sonuç alabilir. Demirtaş’ın bahsini ettiği TBMM dışında bir parlamento fikri sadece bir söz olarak kalması, halklar nezdinde ciddi bir etki dahi yapmayabilir. Erdoğan’ın çözülmeyi aksi yöne çevirmek için hızlı adımlarla yeni küçük zaferler peşinde koşacağına şüphe yok. Her kurucu bir totaliter rejim halkları seçeneksiz bırakma ve etkisizleştirme üzerine kurulur. Bu gidişat düşünüldüğünde, başka bir seçenek gerçekten varsa, bunun siyasetini hakkaniyetli bir şekilde yapmak için Kürtlerin oldukça az bir zamanı olacak.”