AKŞAM Gazetesinde Burcu BULUT'un haberi:

Güneydoğu'da atmosfer gergin. Son olarak 12 PKK'lının ölümüyle yükselen tansiyonun seçime nasıl yansıyacağını, bölgeyi avucunun içi gibi bilen, ODTÜ Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ferdan Ergut AKŞAM'a yorumladı: Aynı zamanda Eşitlik ve Demokrasi Partisi Genel Başkanı olan Ergut, 'Emek, Demokrasi ve Özgürlük Blok'u adaylarıyla birlikte seçim çalışmalarına katılmak üzere son beş gündür Hatay, Adana, Antep ve Mersin'deydim. Şunu çok net biçimde söyleyebilirim: Sözü olanının, heyecanı da oluyor. Sözü olmayanlar da kasetlerle falan uğraşıyor. Doğu illerinde gösterdikleri bütün bağımsız adaylar seçilecek' diyor. İşte Ergut'un AKŞAM'a özel açıklamaları şöyle: 

KÜRTLER 'TANINMAK' İSTİYOR
- Kürtler şu an 'Kürt sorunu'nu nasıl tanımlıyor? 
Bu ülkede bütün sorunları, o sorunların bizzat sahipleriyle müzakere içinde çözmek yerine, bir toplum mühendisliği projesi olarak çözmeye kalkışıyoruz. Biz bunu hep yapıyoruz! AKP'nin de CHP'nin de taleplerin sahipleriyle bir araya gelerek sorun çözme kültürleri gelişmemiş. Kürt sorunu, Kürtler için her şeyden önce bir 'tanınma' sorunu. Oysa 'tanınma', varoluşsal bir meseledir. Her birey, kendisinin başkaları tarafından tanınmasını ister. Diğerleri olmadan, onların bizi tanımaları gerçekleşmeden birey, birey olamaz. İnsan, ilişki içinde insandır. Bu nedenle hem tanınma hem de sınıf sorunlarını eşit önemde ele almalıyız.

TÜRKLERİN SORUNU İNKAR DEĞİL İDRAK
- Peki bu 'tanınma' somut olarak neye tekabül ediyor?
Cumhuriyet tarihi boyunca devlet tarafından yazdırılan kitaplarda Kürtçe'nin olmadığı söylendi. Olduğunu söyleyenler de 30 kelime bulunduğunu söylüyordu. O kitapların en önemlilerinden biri 'Kürtler' - ki yakında Tarih Vakfı tarafından yayımlanacak- 'Dr. Friç' diye olmayan birine aitti! DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel kıt kanaat bilgisiyle İsmail Beşikçi'yi mahkum etmeye çalışırken bu kitaba dayanıyordu. Tekçi bir zihniyet tarafından görmezden gelinen ve bu nedenle de kültürlerini ve kimliklerini yaşarken çeşitli zorluklarla karşılaşmış olan Kürt halkı, bu merkeziyetçi ve milliyetçi yapıdan uzaklaşmak ve yerel yönetimleri güçlendirilmiş 'demokratik özerklik' talep ediyor. 

- Demokratik özerklik üniter yapıyı bozmaz mı?
Aslında bu taleplerin hemen hepsi Türkiye'nin demokratikleşmesi adına önemli talepler. 70 milyonluk bir nüfusun tek bir merkezden yönetildiği bir ülke kalmadı. Türkiye'nin de imzasının bulunduğu 'Yerel Yönetimler Özerklik Şartı' tam da bu mantıkla hazırlandı. Korkularımız ve tabularımız nedeniyle, gereklerini yerine getiremiyoruz. Yerinden yönetimin güçlendirilmesi, sadece Diyarbakırlı'nın değil, İzmirli'nin de talebi.

- Kürt kimliği doğuda nasıl, batıda nasıl algılanıyor? 
Aslında iki Türkiye'den bahsetmek yanlış olmayacak. Batı'da yaşayanlar ve doğuda yaşayanlar. Ama bence esas sorumluluk Batı'da yaşayanlara düşüyor. Hrant Dink'in sevdiğim bir sözü vardı. Diaspora Ermenilerine diyordu ki 'Türklere haksız yere yükleniliyorsunuz. Türklerin temel sorunu 'inkar' değil, 'idrak'tir. Henüz 1915'te neler olduğunu idrak etmiş değiller.' Bizim bütün tarihsel sorunlarımızda bir 'idrak' problemimiz var. 'Kürt sorunu yoktur' diyenlere bakın, 'bu ülkede Kürtler bakan da olabiliyor' diyorlar şimdi..

TARİH VAKFI'NIN DA BAŞKAN YARDIMCISI
Doç. Dr. Ferdan Ergut, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Ekonomi Bölümü mezunu. Yüksek lisansını New School For Social Research'te, doktorasını aynı üniversitenin Siyaset Bilimi ve Tarihsel Çalışmalar bölümlerinde tamamladı. Çeşitli ulusal ve uluslararası dergilerdeki makalelerinin yanı sıra 'Modern Devlet ve Polis: Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Toplumsal Denetimin Diyalektiği' adlı kitabın yazarıdır. Ergut, Tarih Vakfı Başkan Yardımcılığı görevini de yürütmekte.

HER İKİ PARTİ DE YENİ ÖNERİ YERİNE 'MIŞ' GİBİ YAPIYOR
- Kürt meselesini hiçbir parti dillendirmek istemiyor. Seçimler yaklaşıyor, bu durum seçimlere nasıl yansır?
Türkiye toplumu, düzenin kendine biçtiği sınırları çoktan aştı. Sadece Kürtler değil; örneğin Aleviler de Ankara'da, İstanbul'da, İzmir'de yüz binlerce kişiyle eylemler yaptılar ve taleplerini dillendirdiler. Üstelik gerek Kürtler, gerek Aleviler sadece taleplerini dillendirmekle kalmıyorlar, artık o talepleri sistematik programlara dönüştürdüler. Artık programlar ortada. Devletin, AKP'nin ve CHP'nin minderden kaçmasına imkan yok. Tam da bunu yapıyorlar. Bu programlarla ilişkiye geçip -belki yeni öneriler üzerinden- müzakerelere girişeceğine her iki parti de 'mış gibi yapıyor'. 

- AKP'nin Güneydoğu'daki şansı nedir?
AKP artık BDP ile seçim konusunda bir rekabete girmeyecek. Öyle görülüyor ki, klasik devletçi geleneğe döndü ve 'iktisadi kalkınma' ile bu sorunu çözmeye çalışacak. Başka bir idraksizlik örneği daha sergileyecek! AKP'nin Kürt illerinde gösterdiği adayların zayıflığı meselesini, 'Kürt sorunu alanını boşaltma' stratejisinin bir parçası olarak okumak lazım. AKP, bütün kritik momentlerde olduğu gibi yine milliyetçiliğe geri çekildi. Kürt sorunu alanında, Kürt taleplerini karşılayacak bir strateji geliştirmeyecek.

UZLAŞMA MİNDERDEN KAÇMAK İÇİN KULLANILAMAZ
- Peki ya CHP?
CHP 'biz inanç ve etnik temelli siyaset yapmayız' diyor. Sayın Kılıçdaroğlu, Alevilerin son derece haklı talebi olan cemevlerinin ibadethane yapılması talebine bile 'bu sorunlar zor sorunlardır; toplumsal uzlaşma gerektirir' diyor. Asimile edilmeye çalışılmış bir inanç grubunun haklı talebine bile yanıt verememek, sosyal demokrat bir parti için büyük bahtsızlık. 'Uzlaşma' gibi soylu bir kavram, minderden kaçmak için kullanılmamalı.

AKŞAM