TBMM'de Anayasa görüşmeleri sırasında HDP İstanbul Milletvekili Garo Paylan'ın “Çoğulculuğu soykırım ve katliamlarla kaybettik" sözü üzerine başlayan tartışma sonrası Paylan, Meclisten geçici olarak çıkarılma cezası almıştı.

HDP'li vekil Paylan, Meclis'teki konuşmasını hangi amaçla yaptığıan ilişkin bir yazı kaleme aldı.

“10 yıl önce Hrant Dink’i verdiğimiz bu acılı topraklar, bugün topyekûn güvercin tedirginliğinde yaşıyor. Bu tedirginlik, haksız değil. Biz Ermeniler, bunu en iyi bilenlerdeniz. O yüzden bilerek sizlere, çoğunluğa sesleniyorum. Gelin, yol yakınken bu tarihi hatadan dönelim” diyen Paylan'ın Agos Gazetesi'nde yayınlanan yazısının bir bölümü şöyle:

ODYAN'IN YAZDIĞI ANAYASA

Türkiye’de ise tarihin yapraklarını aralamak her geçen gün zorlaşıyor. Bakın ben bunu nasıl yaşadım. Berlin’deki anmadan bir hafta önce TBMM’de Anayasa değişikliği teklifi üzerine konuşmama "Büyük bir hata yapmak üzereyiz" diyerek başladım. "Ortak vatanımızda yaşayan herkesin benim anayasam diyebileceği toplumsal sözleşme özlemimiz var" dedim.

Amacım, vekilleri Osmanlı’da anayasa tartışmalarının başladığı günlere götürmek ve oradaki hataları hatırlatmaktı. Aslında Türkiye’de çok az kişi 1876'da ilk anayasamızın çok kimlikli bir komisyon tarafından çoğulcu bir anlayışla yazıldığını, kaleme alanın da Krikor Odyan olduğunu bilir. Bu anayasa Abdülhamid tarafından rafa kaldırılmış, 1908'e kadar süren bir istibdat dönemi başlamıştı. Sonrası malum... Demokrasi arayışları, Talat ve Enver Paşaların darbesi ve büyük yıkım...

“PEKİ ADINI SİZ KOYUN”

Oysa benim de niyetim aslında bu Anayasa curcunasında Meclis kürsüsüne çıkıp ille de ‘soykırım’ demek değildi. Zaten defalarca o kürsüden “soykırım” ya da “Ermeni soykırımı” dedim. Hiçbir sıkıntı olmadı. Bu kez de konuşmamın doğal akışında halkımın başına gelen felaketi hep yaptığım gibi soykırım olarak adlandırdım.

Ama bu sefer, hakaretler ve kriz... İtiraz edenlere “Peki adını siz koyun” dedim. MHP o gece, AKP’yi “Garo’yu Meclis’ten atmazsanız Anayasa teklifinden desteğimizi çekeriz” diyerek tehdit etti. Böylece AKP, MHP ve CHP’nin oylarıyla Meclis’ten çıkarıldım. Milliyetçi cephenin siyasi lincine maruz kalmıştım.

Oysa asıl amacım, polemik değil geçmişten ders çıkarmamız ve bu topraklarda aynı hatayı tekrarlamamamızı sağlamaktı. Osmanlı’nın son dönemindeki Anayasa yapım sürecinin nasıl çoğulcu bir toplumu alıp tekçi bir zihniyete sürüklediği, tek adam rejimlerinin ne tür suistimallere ve facialara yol açtığı ve bunun 2017’de Anayasa yapmaya çalışan bizler için ne anlam ifade ettiğini anlatmak istedim.

Ben, dedemin başına gelenlerin ve Anadolu’da yaşanan büyük yıkımın, bizler gibi siyasetçilerin yaptığı hatalardan kaynaklandığını en iyi bilenlerdenim. Meclis’in ortadan kalktığı bir sistem, aynı Meclis’i ortadan kaldıran Talat ve Enver’in yarattığı korkunç iklimi yaratacaktır. Mevcut Anayasa yapım süreci, Türkiye’de idare ve iradeyi, tek bir insana bağlıyor, tekçi bir ideolojiyi dayatıyor. Bu, o gün yaşanan felaketlerin tekrarını getirir.

Bunu görüp de söylememek, bu ülkeye, bu topraklara, bir arada yaşadığımız insanlara ihanet değil midir?

HEP BERABER KAZANABİLİRİZ

Kaygılıyım. “Türk’ün anayasasını yapmak” için yola çıkan, işe başlamadan önce Kürt vekilleri büyük bir iştahla cezaevine yollayan ve kendi vekillerine gizli oy verdirecek kadar cesareti bile olmayan bir Meclis’in, yetkileri tek bir kişiye vermesi, hayırlı sonuçlar doğurmayacak.

Bakın, Hıristiyan ve Yahudi toplumlar, Osmanlı’nın son döneminde tekçi bir anlayış yüzünden Anadolu’da yüzde 40’tan binde 1’e düştü. Bizler büyük bedeller ödedik. Ama sadece bizler değil, herkes eksildi, birkaç adamın günahı yüzünden herkes kirlendi.

Benim açımdan mesele, sadece Meclis’te ifade özgürlüğümün gaspı, seçilmiş iradeye saygısızlık ya da “o kelimeyi” kullanıp kullanmamam değil. Bunlar da önemli. Ama asıl ürkütücü olan, Türkiye’nin tam da kendi tarihinin “Sakın yapma!” diye uyardığı yola girmekte kararlı olması, adeta milli mutabakata dönüşen tahammülsüzlük ve denge-denetim-freni olmayan otoriter bir rejime doğru doludizgin sürüklenme hali...

Yeni dönemin yok saydıkları, ya sessizliğe bürünecek, ya isyan edecek, ya da göç edecekler. Aynı 100 yıl öncesi gibi... Hepsi bu ülkeyi yaralar, hepsi bu ülkeyi eksiltir. Hep beraber kaybedeceğimiz bir döneme girebiliriz.

Oysa hep beraber kazanabiliriz.

10 yıl önce Hrant Dink’i verdiğimiz bu acılı topraklar, bugün topyekûn güvercin tedirginliğinde yaşıyor. Bu tedirginlik, haksız değil. Biz Ermeniler, bunu en iyi bilenlerdeniz. O yüzden bilerek sizlere, çoğunluğa sesleniyorum.

Gelin, yol yakınken bu tarihi hatadan dönelim.

Yazının tamamı agos.com.tr'de