ABD’nin ‘Yüzyılın Anlaşması’ olarakaçıkladığı ancak Filistin’in tepkisini çeken ve Kudüs’ün büyük bölümünün İsrail egemenliğinde kalması öngören planı protesto amacıyla bugün Diyarbakır, İstanbul ve Sakarya’da miting düzenleniyor.

Saadet Partisi’nin çağrısıyla Yenikapı’da düzenlenen ‘Büyük Kudüs Mitingi’ne kitlesel katılım oldu.

60 sivil toplum kuruluşunun desteğiyle düzenlenen mitinge Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun yanı sıra CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Hüda Par Genel Başkanı İshak Sağlam ve Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da katıldı. İYİ Parti’yi ise Genel Başkan Yardımcısı Avukat Berna Sukas temsil etti.

Konuşmasına şiir okuyarak başlayan Karamollaoğlu şunları söyledi:

Bugün Kudüs için buradayız. Mescid-i Aksa için  buradayız. Gazze için, Batı Şeria için, Ramallah için buradayız. Başkenti Kudüs olan Özgür Filistin için buradayız. Sadece Kudüs mü? Sadece Filistin mi? Elbette hayır..Şehitlerimiz için buradayız. Yeryüzünün bütün mazlumları için buradayız. İdlib için, Doğu Türkistan için, Arakan için buradayız. Bugün İstanbul’da, Yenikapı’da, ırkçı emperyalizme karşı küresel intifadanın meşalesini yakıyoruz.

Bu meydandaki inançtan aldığım cesaretle söylüyorum; Ey zalimler, ey siyonistler, ey ırkçı emperyalistler..Filistin ezelden ebede bir İslam beldesidir ve sonsuza kadar da öyle kalacaktır. Bunu herkes böyle bilsin. Çünkü bu meydanda, ırkçı emperyalizme figüranlık yapanlar değil, tarihi bizzat yazanların torunları var… Bu meydanda, Selahattin’i Eyyübilerin, Sultan Fatihlerin yolundan gidenler var, bu meydanda “Hayat iman ve cihattır” diyen Necmettin Erbakan sevdalıları var.

BU YÜZYILIN İHANETİDİR

Trump ve Netenyahu tarafından Filistin’e ve İslam dünyasına dayatılan şu plan; Filistin’i siyonist İsrail’e peşkeş çekmektir. Uluslararası hukuku ayaklar altına almaktır. Bütün insani ve vicdani değerleri yok saymaktır. Huzura ve barışa değil, kaosa ve savaşa zemin hazırlamaktır. Bu yüzyılın anlaşması değil, yüzyılın ihaneti, yüzyılın zorbalığı, yüzyılın yüz karası bir paçavrasıdır. Bu paçavrayı Allah’ın izniyle tarihin çöplüğüne atacağız. Çünkü hak ettiği tek yer orasıdır. Tarihin çöplüğüdür.

Bu plana göre; sözde iki ayrı devlet kuruluyormuş; biri İsrail, diğeri Filistin… Peki Filistin dedikleri nasıl bir devlet olacakmış? Bu devletin ordusu olmayacak, askeri olmayacak, kendisine ait sınırları belli toprağı olmayacak, sınır kapıları olmayacak. Mescid-i Aksa başta olmak üzere bütün kutsal mekanlar İsrail’in kontrolünde olacaktır. Hatta Başkenti bile olmayacak. Çünkü bu sözde plana göre Filistin’in başkenti dedikleri yer Doğu Kudüs’te İsrail’in hegemonyası altında bir semtten ibarettir.

BU ANLAŞMAYA RÜŞVET KOYMUŞLAR

Bir de bu sözde anlaşmanın içinde, 50 milyar dolarlık rüşvet koymuşlar. Şayet Filistin bu şartları kabul ederse, 50 milyar dolar yardım yapacaklarmış… Ne diyordu Erbakan hocamız; “Hadi oradan, hadi oradan, hadi oradan… Sizi gidi siyonizmin uşakları sizi..” Bizim 50 milyar değil, 150 milyar değil, dünyanın bütün hazinelerini toplayıp önümüze serseniz satılık tek bir karış toprağımız yoktur… Cennet mekan Abdulhamit Han’ın dediği gibi; “Kanla alınan topraklar para ile satılamaz.”

Geçmişi bilmeyenler bugünü anlayamazlar. Bugünü anlamayanlar da geleceği inşa edemezler. Maalesef Filistin 100 yılı aşkın süredir devam eden bir planın hedefindedir. Bu planın adı Büyük İsrail Projesidir. 5 aşamalı bir plan ile karşı karşıyayız. Birinci Siyonist Kongresi ile 1897 yılında ilk adımı attılar. Filistin’de bir Yahudi devletinin fikri temelini oluşturdular. İkinci adım, Balfour Deklarasyonu’ydu. Bu deklarasyon ile İsrail Devleti fikrini siyasi zemine taşıdılar. Üçüncü adım, 1948 yılında sözde İsrail devletinin kuruluşunu, BM’yi alet ederek, uydurma gerekçelerle gerçekleştirdiler. Dördüncü aşamada ise 1991 de Sovyetlerin dağılmasının ardından, BOP adı altında, bölgenin yeniden tanziminin haritaları çizilerek somut adımlar atma safhasına girdiler.  Şimdi de Trump’ın öncülük ettiği plan ile, Filistin’in üzerine, son çiviyi çakmaya çalışıyorlar. Sırada ne var? Söyleyeyim: Vaadedilmiş topraklar var! Nil ile Fırat’ın arası var. Diyarbakır var, Mardin var, Urfa var, GAP var, Çukurova var. Türkiye var Türkiye! Açık söylüyorum: Eğer bugün, Kudüs’e sahip çıkamazsak, yarın İstanbul’u gündeme getirirler. Bugün Filistin’i koruyamazsak, Allah korusun, yarın Türkiye’nin bütünlüğünü savunmayla karşı karşıya bırakırlar bizi.

AĞLAMANIN FAYDASI YOK

Gece gündüz ağlamanın Müslümanlara hiçbir faydası yok. Bugün sormamız gereken asıl soru şudur: Irkçı emperyalizm, adım adım hedefine yürürken, biz ne yapıyoruz? Yüzyıllık planlar, bir bir devreye sokulurken, biz ne yapıyoruz? Bağdat, Şam, Kudüs birer birer yağmalanırken, biz ne yapıyoruz? Bu zulüm dünyasını yıkıp yerine adil bir dünya için mi çalışıyoruz yoksa, ırkçı emperyalizmin oyunlarına figüranlık yapıp birbirimizi mi boğazlıyoruz! Birleşeceğimize bölünüyor, birbirimizle mi uğraşıyor, kardeşliğimizi pekiştireceğimize, ırkçılık ve mezhepçilik tuzağına düşerek, birbirimizi yok etmeye mi çalışıyoruz?

Sadece hasmın yaptıklarından şikayetle yetinmek acizlerin işidir.Kendi coğrafyasında, kendi planlarını yapamayanlar, başkalarının yaptığı planların figüranı olurlar. İslam dünyası olarak bizim problemimiz, ırkçı emperyalizmin güçlü olması değil, bizim içinde bulunduğumuz acziyettir. Bugün bizim problemimiz; Filistin işgal edilirken, eli kolu bağlı beklemektir. Kudüs’e el konurken, ırkçılık ve mezhepçilikle uğraşmaktır. Mescid-i Aksa’da Müslümanların onuru çiğnenirken, kavmiyetçilik yapmaktır. Saraylarımızı, saltanatlarımızı korumak için, bu işgale sessiz kalmaktır. Günde 40 defa Allahuekber deyip, sonra Trump’a teslim olmaktır.

ZAMAN İCRAAT ZAMANI

Bir kez daha söylüyorum; Büyük İsrail Projesi’ne karşı, Büyük İslam Birliği Projesi’ni hayata geçirmediğimiz sürece, daha çok ağlarız! Bugün Filistin, öncülüğünü Siyonizmin yaptığı küresel bir kuşatma ile karşı karşıyadır. Bu küresel kuşatmaya ancak küresel bir direnişle, küresel bir intifada ile karşı koyabiliriz. İhtilaflarımızı, farklılıklarımızı kaşıyarak değil, ittifaklarımızı güçlendirerek, bu gidişi engelleyebiliriz. Bu yüzden zaman, süslü laflar söyleme zamanı değil icraat zamanıdır.Filistin’in kurtuluşunu gerçekten istiyorsak, süslü laflara değil, güçlü icraatlara ihtiyacımız var. Çünkü, sürekli tekrarladığımız gibi ırkçı emperyalizm laftan değil, ancak ve ancak güçten anlar.

GÖREV SİYASİ İRADEDE

İslam İşbirliği Teşkilatı 51 yıl önce Filistin’i ve Mescid-i Aksa’yı korumak için kurulmuştu. Şu anda da Türkiye, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın dönem başkanı. Milletimiz bugün bu meydanda Filistin konusundaki kararlılığını ortaya koydu. Şimdi görev, siyasi iradededir. Lafla peynir gemisi yürümüyor. Cılız açıklamalar, sözde kınamalar, İsrail’i daha fazla cesaretlendirmekten başka bir işe yaramıyor. İslam ülkeleri liderleri, ümmetin talebine cevap verecek somut adımlar atmalıdır.

Aslında yapılması gerekenler bellidir. Kısa vadede D-8’ler başta olmak üzere, içinde yer aldığımız bütün ulusal ve bölgesel kuruluşlar, harekete geçirilmelidir. Derhal İslam ülkeleri, İsrail ile olan her türlü  diplomatik ilişkilerini kesmelidirler. Ciddi ekonomik, diplomatik ve siyasi yaptırımlar devreye sokulmalıdır. Hukuka ve evrensel değerlere inanan bütün küresel kuruluşların, bu zorbalığa karşı tek yürek  halinde hareket etmeleri sağlanmalıdır. Güney Amerika’dan Asya’ya kadar, “Filistin’e Küresel  Destek Platformu” oluşturulmalıdır. İslam ülkelerinin, hava ve kara sahaları, İsrail ile ilgili, her türlü askeri uçuşa ve tatbikata kapatılmalıdır. İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesinde bir  “Filistin Barış Gücü” oluşturulmalıdır.

ORTAKLIKLARI GÜÇLENDİRMELİYİZ

Bu askeri güç, caydırıcı teçhizatlar ile donatılmalı. Filistinlilerin can ve mal güvenliğini korumak için, Gazze’de konuşlandırılmalıdır. Orta ve uzun vadede ise; İslam ülkeleri olarak birbirimizle uğraşmayı bırakmalıyız. Sahip olduğumuz imkanları, birbirimizi yok etmek için değil, birbirimizi desteklemek için kullanmalıyız. Coğrafyamız üzerinde oynanan sömürgeleştirme politikalarına ve entrikalara karşı ortak stratejiler geliştirmeliyiz. Ülkelerimizde savunma sanayiine ve teknolojiye önem vermeliyiz. Ekonomik ve teknolojik kalkınma, her İslâm ülkesinin en öncelikli meselesi olmalıdır. Kaynaklarımızı doğru ve yerinde kullanmalıyız. Aramızdaki ticareti güçlendirmeli, bu ticareti kendi para birimlerimiz üzerinde gerçekleştirmeliyiz. İslam Ülkeleri Savunma İş Birliği Teşkilatı’nı mutlaka kurmalıyız. Yeraltı ve yer üstü zenginliklerimizi, mahdut imtiyazlı çevrelerin değil ülkelerimizin sanayileşmesi, kalkınması ve zenginleşmesine tahsis etmeliyiz. Ekonomik, teknolojik, siyasi ve askeri alanlarda ortak ve güçlü müesseseler oluşturmalıyız.

ZULÜM EBEDİ OLAMAZ

Şartlar ne kadar zorlu olursa olsun… Bizim inancımızda karamsarlığa, umutsuzluğa yer yoktur; karanlığın en yoğun olduğu anın, şafağın en yakın olduğu zamana işaret ettiğini unutmamalıyız. İşte bugün, burada, ortaya koyduğunuz bu asil duruş, şafağın habercisidir. Sizler bugün burada en gür sesinizle zulme karşı çıkıyorsunuz. Zalimlere meydan okuyorsunuz. Hiç şüpheniz olmasın bu zulmü ellerimizle durduracağımız günler yakındır inşallah. Sözlerimi rahmetli Necmettin Erbakan’ın şu cümleleriyle tamamlamak istiyorum. “Zulüm ebedi olamaz. Kötülük er ya da geç hüsrana uğrayacaktır. Hiç kimse Müslümanların bugünkü dağınıklığından dolayı İslam Birliği’nin kurulmayacağını zannetmesin. Allah’ın izniyle İslam Birliği mutlaka kurulacak.” Başkenti Kudüs olan Bağımsız Filistin Devleti’nin kurulma günleri yakındır. Unutmayın ki; zafer inananlarındır… Ve zafer yakındır.