HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, 27 Mayıs’tan beri haber alınamayan DBP Şırnak İl Yöneticisi Hurşit Külter’in akıbetini sordu.

Yüksekdağ, “Şırnak'ta bir siyasetçi, Hürşit Külter, 27 Mayıs'tan bu yana kayıp. Gözaltına alındığı, askeri araca bindirildiği ifade ediliyor. JÖH hesabından bir paylaşım yapılıyor, kısa süre geçtikten sonra geri çekiliyor. Bu kayıtlar da belgelenmiş olarak var. Genelkurmay Karargâhı’nda tutulduğuna dair görgü tanıkları da var. Hurşit Külter'in nerede olduğunu açıklayın diyoruz. Emniyet gözaltında değil diyor. Hurşit Külter şu an kaybedilme tehlikesiyle karşı karşıya” ifadelerini kullandı.

Partisinin Meclis'teki grup toplantısında konuşan Yüksekdağ'ın açıklamalarından satırbaşları şöyle:

"Bir yıllık AKP Saray iktidarının 'büyük zaferi'nin, o kazandıklarını iddia ettikleri büyük zaferin fotoğrafıdır bu. Bu fotoğrafta yıkılmış bir kent var, taş üstünde taş kalmamış. Ve enkazın üzerinde asılmış Türk bayraklarının fotoğrafları var.



AKP iktidarının, gücünün, iktidarının göstergesi olarak servis ediliyor ama bu fotoğrafta acizlik var, taş üstüne taş koymayan, yıkan bir iktidarın resmi var.

Bakın bu yıkılmış binaların üstünde bayrak asmışlar. Ve bunlara bayrağa hakaretten herhangi bir soruşturma, kovuşturma yok.

Bayrağın kutsallığı, ulviliği, sembolize ettiği değerler, bir halkın iradesinin sembolü olması üzerine laf bırakmazlar, ama böyle çirkin bir görüntüyle bayrağa hakaret edenler de bu iktidarın anlayışıdır.

Bu bayrağı sahiplenen bütün Türkiye halklarına hakaretin fotoğrafıdır bu. Bir iktidar kendi şehrini yıkacak, taş üstünde taş bırakmayacak, sonra o şehirlerdeki sorunu çözdüm diye, "Devletin egemenliğini tesis ettim" diye bayrak açacak.

Bütün Türkiye halklarına yapılmış hakaretten başka bir şey değildir bu.

Bundan başka icra göremezsiniz, taş üstüne taş koyduklarını, ürettiklerini göremezsiniz. Türkiye'yi sorun yumağı, gerilim yumağı haline getirdiler. Şimdi eserleriyle övünüyorlar, yazıktır, ayıptır, utançtır bu fotoğraflar. Yüzlerce insanımız bu kentlerde yaşamını kaybetti.

Sokağa çıkma yasağı kaldırıldıktan hemen sonra kente girdim. Duyduklarım, gördüklerim dehşet vericiydi. Yıkım hareketi, çatışma olmayan 40 gün boyunca gerçekleştirilmiş. Kent, tek taraflı olarak yıkılmış, yağmalanmış. O gün sordum cevap yok, bugün yine soruyorum.

40 gün boyunca o evleri neden yıktınız? O evler neden yağmalandı? PÖH'ün, JÖH'ün olduğunu biliyoruz. Bunların hiçbirisini cevaplamıyor hükümet. Çünkü kendilerini sorumluluk sahibi görmüyorlar. Saray şak diye söylüyor onlar tak diye yapıyor. Bugün tam anlamıyla hiçbir şekilde sorumluluk üstlenmeyen kukla bir hükümetle karşı karşıyayız.

Sıkıyönetimde OHAL uygulamasını bütün Türkiye'de uygulanacak hale getirmeye çalışıyorlar. Bütün Türkiye'de, sadece Kürt illeri değil. Bütün Türkiye, İstanbul, İzmir savaş ve darbe hukukuyla yönetilecek.

Milli Güvenlik Kurulu kararıyla, tüm pazarlıklar yapıldı bitti, bütün Türkiye şuan bir savaş organizasyonu tarafından idare ediliyor. Hükümet, uygulayıcı emir eri pozisyonunda. Meclis, Saray-Genelkurmay yapısının noterliğine dönüşmüş durumda.

Yasalar hazırlanıyor, Meclis'e geliyor, zaten hazır tutulan milletvekilleri, daha doğrusu eller, kollar var. Sadece eller kollar rakamlar var. El kaldırıyorlar, indiriyorlar. Bunların karşısında direnen tek demokratik parti, Halkların Demokratik Partisi var.

Bakın bizlerin dokunulmazlıklarını kaldıran yasanın onaylandığı gün eş zamanlı olarak güvenlik güçlerine, askerine sınırsız dokunulmazlık getiren bir yasa teklifi meclis gündemine taşındı.

Türkiye'de, kendisi ve suç ortakları dışında kalan herkesin dokunulmazlıkları kaldırıldı. Bakın buna biz faşizm diyoruz, neden faşizm diyorsunuz diyorlar. Faşizm budur işte. Askeri kurumların, militarist kurumların dokunulmazlığı varsa, sonuna kadar suç işleme özgürlükleri var demektir.

Bugün, bu koşullarda işlenen savaş suçlarının yargılanmamasını güvence altına almaya çalışıyorlar. Geride bıraktığımız 8-9 ay boyunca işlenen savaş suçları karşısında evet o savaş suçlarından yargılanmayacaksınız, korkmayın diyorlar.

Bu memlekette keser döner, sap döner. Bugün bunları yapanların da hesabı dönecek. Savaş suçu işleyenlere yargılanmama güvencesi verenler de, bu suçu işleyenler de yargılanacaklar. Bu halkın karşısında yargılanacaklar. Çünkü bizler bu savaş suçlarını asla unutmayacağız, affetmeyeceğiz. Hesap sorma kararlılığından vazgeçmeyeceğiz.

Bakın Şırnak'ta bir siyasetçi, Hürşit Külter, 27 Mayıs'tan bu yana kayıp. Gözaltına alındığı, askeri araca bindirildiği ifade ediliyor. JÖH hesabından bir paylaşım yapılıyor, kısa süre geçtikten sonra geri çekiliyor. Bu kayıtlar da belgelenmiş olarak var. Genelkurmay Karargâhı’nda tutulduğuna dair görgü tanıkları da var. Hurşit Külter'in nerede olduğunu açıklayın diyoruz, Emniyet gözaltına değil diyor. Hurşit Külter şu an kaybedilme tehlikesiyle karşı karşıya. 90'lardaki uygulamaların hepsini 2 misliyle 3 misliyle her gün Kürt kentlerinde uyguluyorlar. Buna bir de kaybetme eklendi.

"İSTEDİĞİNİZ ZAMAN ÖLDÜREBİLİRSİNİZ"

Bugün Genelkurmaya soruyoruz, genelkurmay hiçbirine cevap vermiyor. Ve AKP iktidarı, bu savaş suçunu işleyenlere diyor ki dokunulmazlık yasasını Meclis'e getirerek: "İstediğiniz zaman öldürebilirdiniz, işkence yapabilirsiniz, kaybedebilirsiniz. Bakın Meclis'e yasayı getirdim, size dokunulmazlık zırhı getireceğim" diyor. Türkiye'de faşizmi, askeri vesayeti aşması gereken siyaset kurumu bugün faşizmi restore eden, bu faşist uygulamalara güvence kazandıran bir pozisyona gelmiştir.

AKP Saray iktidarının en büyük başarısı budur. Türkiye'deki insanlara çağ atlatamadın, ileri bir yaşam standardı kuramadı. Ama faşizmi ilerletti, faşizme çağ atlattı, en büyük başarısı budur.

Kendilerinden öncekiler gibi gidecekler. Yargılanacaklar. Bakın bütün yargı mekanizmasını ele geçirdiler, dosyaları tasnif ettiler, öncelikle HDP Milletvekillerini, adaletin olmadığı yargı kurumlarında gündeme alacaklar. Biz de adaletin olmadığı yargı uygulamalarını meşru görmüyoruz. Saray tarafından belirlenmiş hâkimler, savcılar tarafından yürütülecek bu operasyon bir darbe hareketidir.

Ve yakın zamanda ataması yapılan, bizleri yargılamak için talimat verilen yargıçlar, savcılar şunu çok iyi bilsinler.

Bugün bizi yargılayanlar, yarın yargılanacaklar. Bu haksız, hukukun, anayasanın katledildiği operasyona suç ortaklığı yapanlar kendileri yargılanacak, hesap verecekler. Saray darbesine ortak olan, tetikçilik yapan herkes bunun bedelini ağır ödeyecek.

Bakın kısa bir süre önce Alman Parlamentosu'nda Ermeni Soykırımını tanıyacak bir tasarı kabul edildi. Çok büyük bir nefret siyaseti başlatıldı Saray tarafından. Irkçılık, kafatasçılık, kan üzerinden siyaset yapma ve nefreit kışkırtma hareketi geliştirildi.

Siyasi iktidarın geldiği en korkunç noktadır bu. Bu zamana kadar baskı, zulüm, anti demokratik uygulamalarda hiçbir sınır tanımadıklarını gösterdiler. Ancak bugün nefret suçu işliiyorlar ve bunu uluslararası bir alana taşıdılar. Bugüne kadar kadınlara karşı, Kürtlere karşı, farklı inançlardaki kişilere karşı birçok kez nefret suçu işlediler. Ama bugün, bunu uluslararası alana taşıdılar.

"TAYYİP STANDARTLARI"

Erdoğan 2013'te şöyle demiş: "Millet ve milliyetçilik kavramları asla ırkların üstünlüğü olarak kullanmadık ve asla böyle bir şey yapmayız... İfade şu Türk kafalarının zayie kıymetleri üzerinde tetkikler. Şimdi soruyorum, bizim millet tarihimizde bu olabilir mi? Kendi ırkının, kendi soyunun diğerlerinden üstün olduğunu iddia eden şüphesiz şeytanın izindedir"

İşte arkadaşlar, nereden nereye... "Biz yaratılanı yaratandan ötürü severiz" diyen biri, Alman Parlamentosundaki bir parlamenterden kan testi istiyor. Ne yazık ki bunlar vicdani infiale sebep olmuyor.

Kafatası üzerinden siyaset yapılır mı? diyor. Eleştiriyor, kınıyor, ama dün birilerini kınamak için söyledikleri sözlerin aynısını kendisi tekrar ediyor. Aslına dönüyor aslında. Saray'daki zat, herkesi kendine göre test ediyor. Türkiye'de kadınların nasıl kadın olması gerektiğini test ediyor. Türk'ün nasıl olması gerektiğini anlatıyor, test yapıyor! TSE yerine Tayyip Standartları Enstitüsü kuracak yakında!

"SENİN AKLIN YARIM DEĞİL ÇEYREKTİR"

Bu nefret karşısında bizim birliğimiz, dayanışmamız, kardeşlik hukukumuz kazanacak. Kadınlarla uğraşmayı kendisine özel bir hobi edinmiş durumda. Gerçekten patolojik bir sorun haline gelmiş durumda. Kadına nasıl kadın olması gerektiğini anlatan bir Cumhurbaşkanı var Türkiye'de

Bu bütün kadınlara, çocuğu olmayan kadınlara yapılmış hakarettir. AKP'li kadınlara da, HDP'li kadınlara da yapılmış bir hakarettir. Bu zamana kadar toplumu inançlara göre böldü, kutuplaştırdı. Şimdi de kadınları çocuğu olan ve olmayan diye bölmeye çalışıyor. Kusura bakma sen bizi bölemezsin. Biz senden daha bütünüz çünkü.

Bizler çocuğu olsun veya olmasın, bütün iktidara, bu çeyrek akla karşı mücadeleyi öyle bir büyüteceğiz ki kendinde güç bulamayacak. Hani kadın örgütleri diyor ya "Yarım olan kadın değil aklındır" diye. Ben biraz daha ileri gidiyorum. Senin aklın yarım değil, çeyrektir, hatta yoktur!

"NÜFUSUN ÇOĞALMASINI İSTİYORSANIZ ÖLDÜRMEYİN"

Her gün kadınlara hakaret ediyor. Ve bu kadar kadının, annenin bedduasını alıyor. Nüfusun çoğalmasını istiyorsanız öldürmeyin, öldürtmeyin. Çıkardığınız savaş yüzünden binlerce genç öldü, öldürüldü. Ne diyor? Daha fazla doğurun daha fazla ölsünler. Her şeyden önce öldürmekten, savaşmaktan vazgeçmesi gerekir. Ama vazgeçmiyor, tam tersine kıyamete kadar savaş sürecek, daha fazla asker doğurun bana diyor. Yarın öbür gün ölecek, daha fazla çocuk doğurun bana diyor. Bu kadınlar, sizlerin savaşında ölsün diye daha fazla çocuk doğurmak zorunda değil. Kadınlar umut doğurmak için varlar, var olacaklar.

Kadınlar bu toplumda siyasetin, yaşamın, bütün toplumun yarısı olarak, barışı kuracak kişiler olarak merhametlerini, çocuklarını Saray'a teslim etmeyecekler. Sarayın bu saldırıları karşısında da vardık, varız, var olacağız."