HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, ‘Adalet Yürüyüşü'nün desteklenmesi gerektiğini belirtti. 

CHP Genael Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlattığı ‘Adalet Yürüyüşü’nün gecikmiş de olsa olumlu bir hareket olduğunu söyleyen Yüksekdağ, “Elbette eleştirilerimizle birlikte yürüyüşü ve taleplerini destekledik. Adalet isteyen her kesimin de desteklemesi gerekir” dedi. 

HDP Eş Genel Başkanı iken, 4 Kasım 2016 tarihinde gözaltına alınarak tutuklanan Figen Yüksekdağ sekiz aydır tutuklu bulunduğu Kandıra 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nden Gazete Duvar’dan Özlem Akarsu Çelik'in sorularını yanıtladı.

“YÜRÜYÜŞÜ, ADALET İSTEYEN HER KESİMİN DESTEKLEMESİ GEREKİR”

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun İstanbul milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasının ardından başlattığı “Adalet Yürüyüşü”nü nasıl değerlendiriyorsunuz? HDP’nin, yürüyüşü sizin tutuklu bulunduğunuz cezaevinin yer aldığı Kandıra’da karşılayacak olmasının anlamı nedir?

Halkımız “perşembenin gelişi çarşambadan bellidir” der ama siyasetçiler bu sözü çokça unutur, dahası unutmak ister. Enis Berberoğlu’nun tutuklanması tam da böyle bir unutuşun sonucudur. Üstelik bizlerin tüm hatırlatma çabalarına rağmen unutuldu, göz ardı edildi bu gerçek.

Berberoğlu’nun haksız tutuklanması, ister istemez dokunulmazlıkların kaldırıldığı 20 Mayıs 2016’ya götürdü beni. HDP’yle yan yana görünmeme kaygısı “eğer hareket etmezsek, saldırganlık da hareket etmez, elbet bir yerde durur” yanılgısı, doğruyu bilmelerine rağmen yanlışa esir düşmenin gerilimi arasında sallanan CHP, tarihi bir kırılmaya sebep oldu.

Türkiye’nin sürüklendiği kötü yerden çıkışın tek geçerli yolu demokratik kriterleri geliştirmekken en başta parlamenter demokrasinin temel kriteri çiğnendi. İşte oradan da buraya, hiçbir kriterin olmadığı, hiç kimsenin güvende olmadığı noktaya geldik.

Başta CHP olmak üzere iktidara muhalif çeşitli kesimler HDP gibi bir “baş ağrısı” olmadan, AKP-Saray rejimiyle kabul edilebilir sınırlarda bir mücadeleyle baş edebileceklerini, en azından eski güzel sıradan günlerine dönebileceklerini umuyordu. Sıra dışı HDP’yi feda etmek, pek önemli bir fedakârlık değildi onlar için. Aksine açık ya da örtük hepsinin gönlünden geçen buydu.

Bugün sırasıyla AKP- Saray iktidarına muhalif tüm kesimlere düzenlenen operasyonlar, hız kesmeden sürüyorsa bunda sırasını bekleyenlerin ve kendi sırasında olmayanların, demokrasi, adalet talebiyle ilgilenmeyenlerin de payı var. Kılıçdaroğlu’nun başlattığı ‘Adalet Yürüyüşü’ gecikmiş de olsa olumlu bir hareket oldu.

Sadece menzilinin ve kapsadığı kesimlerin sınırlı tutulmaması gerekir. Elbette eleştirilerimizle birlikte yürüyüşü ve taleplerini destekledik. Adalet isteyen her kesimin de desteklemesi gerekir.

Yürüyüş başladığı günden bu yana, hedefin Maltepe’yle sınırlı kalmaması beklentisi dile getirildi. Bence de doğru bir beklenti ve tanımlamadır bu.

Yürüyüşe Kandıra sapağında dahil olmak aslında her siyasi akıl sahibinin aklına gelip de söylemediği gerçeği hatırlatmış olacak. Her gerçek ve ihtiyacı transit geçmeye alışmış CHP algısında bu hatırlatma bir yere oturur mu bilemem ama transit geçtikleri her gerçek yarın yine önlerine çıkar.

Tutuklanma operasyonunun Kılıçdaroğlu’na kadar uzanmayacağını kimse iddia edemez. En başta ben, sonra Diyarbakır Milletvekilimiz Nursel Aydoğan şahsında uygulanan vekillik düşürme, siyasi hakkı gasp etme saldırıları karşısında da en başta ana muhalefet partisi olmak üzere kimse güvende değil.

“HUKUK KATLİAMININ YAŞANDIĞI BİR ÜLKEDE TAHLİYEYLE ÖZGÜRLÜK BEKLEMEK ZOR!” 

Tutukluluğunuzun bu kadar uzun süreceğini öngörüyor muydunuz? Kısa süre içinde özgür kalacağınıza dair umudunuz var mı?

Tutuklanmamız zaten olağan koşulların ürünü değildi. Bu kadar uzun kalmamız da olağan değil. Ben kendi adıma uzun tutukluluğu bekliyordum. Genellikle politik iyimserimdir ama bu süreçte beni her şeye hazır olma duygusu yönetti. 

En kötüsüne hazır olursan kötülük şoke edici gücünü yitirir, sen güç kazanırsın. Buna da bir tür kötünün içinde iyimserlik diyelim. Hukuk katliamının yaşandığı bir ülkede tahliyeyle özgürlük beklemek zor! Üstelik mahkemelerin verdiği tahliye kararları da oyuncağa dönüştürüldü. 

Üç milletvekilimiz tahliye edildikten sonra hiçbir hukuki izah yapmaya bile zahmet etmeden yeniden tutuklandı. Hapishane alanının bu kadar genişlediği şartlarda, özgürlük alanını da bizim genişletmemizden başka seçenek yok.

‘BARIŞ SÜRECİ YAKIN BİR OLASILIK DEĞİL’

Referandumdan sonra barış sürecinin yeniden başlayabileceği yönünde bir umut vardı toplumun bir kesiminde ve bazı siyasetçilerde. Ancak bu yönde hiçbir emare yok. Sizce yakın zamanda bu yönde bir adım atılması ihtimali var mı ve bir erken seçim bekliyor musunuz?

Barış sürecinin yeniden başlaması yakın bir olasılık değil ne yazık ki. Daha topluma neden bitirildiğini dahi izah edemediler. Sürecin bitirilmesini değil de çatışmasız, ölümsüz geçen iki yıllık çözüm sürecini sorun olarak gören zihniyet değişmedikçe, yeni bir süreç başlamaz. İçeride ve dışarıda çatışmacılık ve çözümsüzlüğü tırmandırmak ne getirdi bize önce buna bakalım. 

Tarihsel varlık mücadelesi ve beka sorunu adı altında, Türkiye halkları en kritik beka tehlikesine sürükleniyor. Çözümde oluşan tüm düzey sıfırlanmış, az buçuk yapılanlar da inkâr edilmiş durumda. Yine de çaresizliğe, seçeneksizliğe saplanmamak gerekir.

Belki sıfırdan başlamak daha hayırlısı olabilir. İktidarın süreç diye bir derdi olmasa da her gün ölümle, acıyla kuşatılan halkın barışa ve çözüme ihtiyacı var ve her ihtiyaç kendine bir yol bulur.

Bu koşullarda erken seçim ihtimalini yakın görmüyorum. AKP-Saray gücünden emin olsa bir gün beklemezlerdi ama referandum sonuçlarından sonra istedikleri gibi ezici çoğunlukla iktidar mümkün değil. 

AKP-MHP koalisyonu da buna yetmez. Baskıyı artırarak, sandık oyunlarında yeni sahneler sergileyerek seçime gitmeleri durumunda ise pamuk ipliğiyle tutundukları meşruiyetle tüm bağları kopar. Ama her şeye olduğu gibi erken seçime de hazır olmamız gerekir.

Biz hazırız mesela. Bütün kayıplarımıza, ağır bedellere, siyasi yasaklarla kuşatılmış olmamıza rağmen halklarımıza ve seçmenlerimize güveniyoruz.