Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Erkan Baş, Meclis’te haftalık basın toplantısını yaptı. Türkiye’deki güncel gelişmelere dair değerlendirmelerde bulunan Baş, askerlerin Suriye’den derhal çekilmesi gerektiğini söyleyerek, “savaş işçi Ahmetlerin, işçi Fatmaların çıkarına değildir” dedi.

Basın toplantısında deprem gündemine ve Kızılay skandalına da değinen Baş, her iki örnekte de AKP’nin yarattığı Türkiye’nin küçük örneklerinin görüldüğünü söyledi. Elazığ’da deprem sonrası yoksul ve Alevi mahallerine ayrımcılık yapıldığını söyleyen TİP Genel Başkanı Baş, “özellikle kadınların yaşamını kolaylaştıracak önlemler alınmalıdır” dedi. Baş Kızılay skandalıyla ilgili de “Kızılay büyük bir şebekenin aktarım istasyonu haline gelmiş.” ifadelerini kullandı. Erkan Baş’ın basın toplantısından bazı bölümler şöyle:

“TÜRKİYE SURİYE’DEN ÇEKİLMELİDİR”

AKP-Saray rejiminin, emperyalist bir müdahalenin hedefi haline gelen Suriye’ye dönük saldırıların bir parçası olmasını Türkiye halklarının kabul edemeyeceğini, halkımızın çıkarları açısından bu politikanın bir anlamı olmadığını defalarca ifade ettik.

Dün bu sürecin en ağır bedellerinden birini ödediğimiz TSK tarafından yapılan açıklamayla belli oldu. Sekiz Türk askeri hayatını kaybetti. Her şeyden önce bu ölümlerin sorumlusunun AKP iktidarı ve tümüyle rezalete dönen Suriye politikasına alkış tutan herkes olduğunu söyleyelim. 2011’den bu yana iktidarın ısrarla derinleştirmeye çalıştığı savaşın sonucu, cihatçıları savunmak için başka bir ülkenin topraklarında onun ordusuyla sıcak çatışmaya girmek oldu. Suriye 10 yıla yakın bir süredir ülkesini bölmeye çalışan emperyalizmle işbirliği içerisindeki güçlere karşı mücadele ediyor. Suriye’ye yapılan bu uluslararası operasyonun taraflarından birinin ABD, birinin Türkiye olması bizim için de üzücü, kabul edilemez bir durum.

Suriye topraklarında Suriye ordusuna karşı bir savaşın herhangi bir açıklaması olmayacağını söylemek istiyoruz. Suriye’yi bölmek ne halkımızın ne de o savaşta hayatını kaybeden Mehmetlerimizin çıkarına değildir. İşçi Ahmetlerin, işçi Fatmaların çıkarına değil olsa olsa Sancakların, Ağaoğullarının çıkarınadır. Türkiye egemen bir ülkede fiilen işgalci konumuna düşürülmektedir.

Ülkemiz bu onursuzluğu hak etmemektedir. Daha geç olmadan, daha fazla kan dökülmeden Türkiye Suriye’den çekilmeli, Ankara ile Şam arasında doğrudan temaslar kurulmalıdır. Savaşın bir tek kazananı olur: Emperyalistler, para babaları, patronlar.

“YOKSUL VE ALEVİ MAHALLELERE YARDIM GİTMİYOR”
Deprem sonrası bir taraftan acılarımızı sarmaya çalışıyoruz, bir taraftan da ülkemizi bu hale düşüren durumu, bu durumun faillerini, iktidarın yerine getirmediği sorumlulukları vurgulamaya, halkımızı aydınlatmaya çalışıyoruz.

Deprem sonrası halkımızın birçok sorunu olduğu bilgisi bize geliyor. Elazığ’ın kent merkezinde özellikle yoksul semtlerde, özellikle Alevi yurttaşlarımızın daha yoğun yaşadığı yerlerde zorlukların arttığı, iktidarın bir adım atmadığı söyleniyor. Örneğin Sanayi Mahallesi’nde, Mustafa Paşa Mahallesi, Karşıyaka, Salı Baba, Yıldız Bağları, Fevzi Çakmak ve Esentepe mahallerinde halkımızın büyük zorluklarla karşı karşıya olduğunu söylemek istiyoruz.

Pütürge’nin Hüsükuşağı köyünde evlerin neredeyse tamamının yıkıldığı ve Alevi köylerinde yaşayan yurttaşlarımızın büyük zorluklar çektiği bilgisi bize ulaşmış durumda. Özellikle Elazığ’lı kadınların soğukta yaşam kurmaya çalıştığı görülüyor. Kanser olmasına rağmen kalacak yeri olmadığı için camide kalmak zorunda olanlar var. Genel olarak soğuktan korunamama hali burada yaşayan yurttaşlarımızın tümünün çektiği acılardır.

Özellikle kadınlar için acil önlemlerin ve desteklerin yerine getirilmesi gerekiyor. Yetkilileri göreve çağırmak istiyoruz. Kadınların zaten zar zor idame ettirdikleri hayatın bir de iktidar tarafından zorlaştırılmaması gerekiyor.

“KIZILAY BİR ŞEBEKENİN AKTARIM İSTASYONU HALİNE GELMİŞ”

Halkımız bu büyük acıları çekerken, AKP’nin nasıl bir düzen inşa ettiğini gösteren büyük bir skandalla karşı karşıyayız. “Kızılay skandalı” olarak kamuoyuna yansıyan, fakat incelendikçe, boyutlarına bakıldıkça AKP Türkiye’sinin bir minyatürü olan bir skandalla karşı karşıyayız.

Hatırlayın, depremden hemen sonra Kızılay’ın ilk refleksi fırsat bu fırsat para toplayalım olmuştu ve büyük bir tepki çekmişti. Neredeyse Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm yurttaşlarına SMS mesajları atıldı, yardımlar toplandı. Sonra öğreniyoruz ki, meğer Kızılay kendisinde toplanan paraları, hepimizin adını çocuk tacizleriyle, tecavüzlerle andığı Ensar Vakfı’na aktarmış.

Neden aktarmış, çünkü Kızılay’a yapılan bağışların tamamı, yani yüzde 100’ü vergiden düşürülebiliyor. Ancak vakıflara yaptığınız bağışların ancak yüzde 5’ini vergiden düşürebiliyorsunuz. Açık ki, bir vergi kaçırma operasyonuyla karşı karşıyayız. Aynı anda hem hükümetin önem verdiği gerici Ensar Vakfı’na para aktarılmış oluyor hem vergi kaçırılmış oluyor.

Önce şunu sormak gerekiyor; vergisini daha alın teri kurumadan ödeyen milyonlarca emekçi bunu nasıl kabullenebilir. İşçilerden peşin peşin vergilerini alan devlet burada milyonlarca lira vergi kaçırılmasına göz yumuyor. Açık ki Kızılay büyük bir şebekenin aktarım istasyonu haline gelmiş.

“TORUNLAR’I 10 İŞÇİNİN ÖLÜMÜNDEN HATIRLIYORUZ”

Peki halka ait olması gereken bu parayı bir gerici vakıfa aktaran kim: Başkent Gaz. Bazen çok acı tesadüfler yaşıyoruz: Geçtiğimiz hafta herkes depremi konuşurken iktidar kendine Ahlat’ta saray yapmayı tartışıyordu. Şimdi Ankara’nın hangi sokağına girerseniz girin herkes doğalgaz faturalarının artmasından şikayet ediyor. Tam böylesi günlerde Başkent Gaz’ın büyük bir hırsızlığı ortaya çıkıyor. Şimdi soruyu şöyle sormamız gerekiyor: Başkent Gaz kim? Ankara’daki doğalgaz dağıtımını özelleştirme sonucu almış bir özel şirket. Başkent Gaz’ı kuran kim diye baktığımızda Torunlar’ı görüyoruz. Torunlar’ı Mecidiyeköy’de Ali Sami Yen stadının yerine yaptırdığı kulelerde çok basit tedbirleri almaması sonucu yaşamını yitiren 10 işçi kardeşimizden hatırlayacağız. Özelleştirmelerle zengin olan, iş cinayetiyle ünlenen bu şirket Kızılay’ı bir paravan olarak kullanıp, gerici bir vakıfı finanse ediyor. Böylece bu gerici vakıf, bu karanlık örgüt halka finanse ettiriliyor. Fotoğrafın nasıl tamamlandığını hep birlikte görüyoruz. Ensar Vakfı Kızılay’dan aktarılan parayla nerede yurt yapmış diye bakıyoruz. ABD’nin Manhattan bölgesinde TÜRGEV ile Ensar Vakfı ortak bir vakıf kuruyorlar. Tabi ki, Esra Albayrakların, Bilal Erdoğanların yönetim kurulunda olduğu TÜRGEV’in de böylesi bir büyük fotoğrafın parçası olmaması eksiklik olurdu. Doğrudan Erdoğan ailesi de bu işin parçası olmasaydı, o tarif ettiğimiz “mini Türkiye” fotoğrafı tamamlanmamış olacaktı.

“İLK İŞİ KENDİ ARKADAŞLARINI VURMAK OLAN BEKÇİLİKTEN SÖZ EDİYORUZ”

Bu kadar karanlık bir mekanizma inşa edildikten sonra, iktidar bunun halk arasında tepki çekeceğini biliyor. Ne yapıyorlar? Bekçiler için kanun teklifi de hazırlandı ve komisyonda kabul edildi.

Bakın 2018 yılı itibariyle 11398 kadrolu bekçi, 253886 polis var. Bu sayı, Almanya’nın, Fransa’nın, Ukrayna’nın hatta İsrail’in asker sayısından daha fazla. Şu anlama geliyor; iktidar öyle büyük bir milis kuvveti yaratıyor ki, dünyanın çeşitli ülkelerinin ordularından daha büyük bir polis ve bekçi gücü yaratıyor.

AKP, yaptıklarının toplumda yarattığı öfkeden korkuyor ve “ben bu öfkeyi ancak şiddetle bastırırım” diye düşünüyor. Tıpkı Abdülhamit’in istibdat rejiminde olduğu gibi bu bekçilik düzenlemesiyle toplumu teslim almaya çalışıyorlar.

Silah kullanma yetkisinin nasıl sonuçlar vereceği, geçtiğimiz hafta bekçilerin birbirlerini vurmaları neticesinde herkesin nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya kaldığını da çıplak biçimde gösterdi. Beline silah taktıklarında yaptıkları ilk iş kendi arkadaşlarını vurmak olan bir topluluktan söz ediyoruz.