HDP’nin Avrupa Konseyi Parlementer Meclisi’ndeki (AKPM) iki asil üyesinden biri olan İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, OHAL’in Türkiye’nin Avrupa Konseyi (AK) üyeliğinin askıya alınmasıyla da sonuçlanabileceğini belirtti ve ekledi: “AKPM’de, özellikle geçtiğimiz Haziran’a kadar olan dönemde Türkiye’ye açılmış bulunan hoşgörü kredisi son buldu. Erdoğan’ın Avrupa’da yaşayan Türkiyeliler’e ve bu ülkelerin siyasi kadrolarına hakaret etmesi, çok büyük bir tiksinti yarattı. Bu kelimeyi seçerek söylüyorum. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde bu “tiksintiyi” özellikle kadın vekillerin ağzından net olarak işittik. Dolayısıyla Türkiye’ye sunulmuş olan kredi, son buldu. Şu anda Türkiye, Erdoğan hükümeti, son derece ağır bir eleştiri sağanağı altındadır."

Kürkçü'nün Yeni Özgür Politika gazetesine verdiği mülakatın ilgili kısmı şöyle:

BAŞKANLIK

“OHAL ilanı, karşı karşıya bulunulan tehditle orantılı değil bence. Var olan konvansiyonel mevzuatla başa çıkılması pekala mümkündü. Kürdistan’da valilere tanınmış yetkilerin nasıl kullanıldığını bilmiyor olamayız. Fakat ben öyle görüyorum ki AKP, rakiplerinin nesi var nesi yoksa yok etmeye karar vermiş durumda. Bu nedenle ben OHAL rejiminin özellikle Fethullahçıların ya da Fethullahçı olduğu söylenenlerin malına, mülküne, yaşamına sınırsızca vurmak üzere tutulan bir yol olduğunu düşünüyorum. Bunun OHAL’den çıkışta çok büyük hukuki tartışmalara yol açacağını şimdiden öngörebiliriz. Fakat daha önemlisi, Erdoğan’ın üçüncü aya gelirken bir OHAL bağımlısı olarak temayüz etmesi çok muhtemeldir. O nedenle, OHAL’in süreklileşmesi ve Erdoğan’ın başkanlığına giden yolun taşlarının döşendiği bir tiranlık rejimine dönüşmesi ihtimali çok yüksek.

ÜYELİK ASKIYA ALINABİLİR

“Ben doğrusu bu noktada da uluslararası alemin Türkiye’ye hatırlatacakları olduğunu söyleyebilirim. Çünkü OHAL dolayısıyla AİHS’nin askıya alındığının söylenmesi, bir şey ifade etmez. Birincisi hükümet hem BM’ye hem de AK’ye, uygulaması hakkında saydam, açık ve son derece titiz bir şekilde rapor vermek zorunda. Dolayısıyla Türkiye’yi yönetenler OHAL ilanının maksadını aşan ya da maksatla ilgisiz bütün cezalandırma ve şiddetle ilgili uluslararası aleme hesap vermek zorunda. Nihayet OHAL kalktıktan sonra da ortaya çıkacak bir döküm olacaktır. Doğrusu, Ekim’e kadar olan bu süreçten sonra AK’de Türkiye’nin üyeliğinin askıya alınması olasılığının da pekala söz konusu olduğunu söyleyebilirim. Çünkü AİHS’yi askıya almak ve OHAL’i gerektiren koşullar olmadığı halde üç ay daha sürdürme eğilimi güç kazanacak olursa, Avrupa topluluğunun bununla birlikte yaşaması söz konusu olmaz. Bu, temel sözleşmelerin hiçe sayılması anlamına gelecektir. O açıdan bunun karşılığı da Türkiye’nin üyeliğinin askıya alınması olabilir. Bu çerçevede oldukça ciddi bir durum var.

“Türkiye’nin uluslararası alemden gelen uyarıları, eleştirileri düşmanca bir saldırı olarak görmesi gerekmez. Erdoğan’ın sınır tanımazlığının, “bize karışamazsınız” cinsinden sözlerinin bir hükmü yok. Türkiye BM üyesidir ve BM üyesi bir devlet olarak bütün sözleşmelere, OHAL’e ilişkin sözleşmeler de dahil, uymak zorunda. O nedenle “istediğimi yaparım, idama geri dönerim, milletim idam istiyor”... Bu şaşkınca konuşmaların hiçbir değeri yok. Türkiye’nin idam cezasına geri dönmesi demek, bir haydut devlet olmaya adım atması demektir...

TÜRKİYE’NİN İMAJI NASIL?

“Avrupa’yla ilgili olarak şunu söyleyebilirim: AKPM’de, özellikle Haziran’a kadar olan dönemde Türkiye’ye açılmış bulunan hoşgörü kredisi son buldu. Erdoğan’ın mülteci anlaşmalarını çok hoyratça istismar etmesi, Almanya dahil pek çok ülkenin içişlerine müdahaleye yeltenmesi, bu parlamentolarda yapılan tartışmalar dolayısıyla Türkiye kökenli milletvekillerinin kan testine tutulması çağrıları, kadınlara yönelik tavırları, büyük bir nefret dalgasının oluşmasına yol açtı. Nasıl Türkiye’yi yönetenler zaman zaman Avrupalıların kibirli tutumlarına isyan ediyorlarsa, Erdoğan’ın da Erdoğan’ın Avrupa’da yaşayan Türkiyeliler’e ve bu ülkelerin siyasi kadrolarına hakaret etmesi, çok büyük bir tiksinti yarattı. Bu kelimeyi seçerek söylüyorum. AKPM’de bu “tiksintiyi” özellikle kadın vekillerin ağzından net olarak işittik. Dolayısıyla Türkiye’ye sunulmuş olan kredi, son buldu. Şu anda Türkiye, Erdoğan hükümeti, son derece ağır bir eleştiri sağanağı altındadır. Bir süre bu eleştiri sağanağının dineceği de yoktur. Çünkü Avrupa kurumları darbe girişimi karşısında her ne kadar darbenin bastırılmasını onayladılarsa da, Erdoğan’ın darbenin sorumluluğunun Avrupa’da olduğunu söylemesi de tepki yaratıyor. Türkiye’nin “gerekirse NATO’dan çıkarılabileceği”, “AB üyelik müzakerelerinin sonlanabileceği” ya da “AKPM’de izleme sürecine alınabileceği” tartışmaları boşuna değildir, kredinin tükenmesiyle ilgilidir. Her şeyin bir haddi var. Bizim için olduğu gibi dünyanın geri kalanı için de para her zaman, her şey değil. Erdoğan ve rejiminin Avrupa’daki silüeti son derece rahatsızlık verici.”