Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Pakistan ziyaretinin ardından Türkiye'ye dönerken uçakta gazetecilere gündeme ilişkin değerlendirmeler yaptı.

ABD Başkanı Donald Trump’ın, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile birlikte açıkladığı “Ortadoğu Barış Planı” ile ilgili konuşan Erdoğan, “Öncelikle sözde 'barış planı' ismiyle anılan bu planın, bölgede barış ve huzuru tehdit eden bir hayalden başka bir şey olmadığını bir kez daha ifade etmek isterim. İşgal, ilhak ve yıkımın meşrulaştırılmasına asla izin vermeyeceğiz” dedi. 

İdlib’le ilgili Şubat ayının sonuna kadar süre verdiği hatırlatılan Erdoğan, “Şunu çok açık, samimi konuşmamız lazım; bizim elimizde kapı gibi bir Adana Mutabakatı var. Biz oraya Adana Mutabakatı çerçevesinde gittik. Hani 'siz oraya nasıl gidiyorsunuz, burası Suriye'nin topraklarıdır' gibi yaklaşım gösterenlere bu bir cevaptır” diye konuştu. 

Türkiye destekli ciharçı gruplar tarafından Suriye ordusuna ait helikopterin düşürülmesine ilişkin de Erdoğan, “İşte bugün (dün) de yine Halep'in batı tarafında bir helikopter düşürüldü. Bunlar tabii rejimi rahatsız ettiği gibi Rusya'yı da rahatsız ediyor” şeklinde konuştu. 

Türkiye, bölgeye girdikten sonra bir "düzenleme yapıldığını" anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Neydi bu düzenleme? Gözlem noktaları kuruldu. Burada Soçi mutabakatının teminatı var. Hele hele Soçi mutabakatının 2. ve 3. maddeleri ki 2. madde burada çok çok önemli. İşte biz bu adımları 2. ve 3. maddelere dayalı olarak attık. Rejim güçlerinin bizim bu gözlem noktalarını kuşatmaya başladığını görüyoruz. Onların kuşatması karşısında sessiz kalmamız mümkün değil. Onlara karşı da biz gereğini yapıyoruz. Son dönemde özellikle İdlib'deki çatışmalar ciddi manada kendisini göstermeye başladı. İşte bugün (dün) de yine Halep'in batı tarafında bir helikopter düşürüldü. Bunlar tabii rejimi rahatsız ettiği gibi Rusya'yı da rahatsız ediyor. Bunun dışında yine ciddi bir zayiat verdiler. Fakat aslolan şey, 1 milyona yakın İdlib halkının bugün bizim sınırlarımıza doğru hareket halinde olması. Biz zaten 3,5-4 milyon insana ev sahipliği yapıyoruz. Bu 1 milyonu da kabul etme durumuz maalesef yok. Öyleyse ne yapmamız lazım? Biz dedik ki sınırımızdan 30-32 kilometre içeride sınır boyunca briket barınaklar yapalım. Şu anda yoğun bir şekilde orada barakalar yapılıyor. Hatta ben bunu Merkel'e de açtım. '25 milyon avro gönderirseniz bunun bir kısmını da siz üstlenmiş olursunuz. Zaten büyük bir kısmını biz üstleneceğiz. Ama bu arada siz Fransa, İngiltere gibi diğer dostlara da söylerseniz, bir destek gelirse biz yoğun bir şekilde bu barakaları daha insani hale getiririz.' dedim. Şu anda 25 milyon avroyu Kızılhaç vasıtasıyla Kızılayımız'a gönderiyorlar. Biz onları beklemeden bu briket barakaları yapmaya başladık."

"Şu an itibarıyla sadece onlardan söz geldi. Ama daha henüz elimize geçmiş değil. Kızılhaç vasıtasıyla Kızılay'a ulaştırdıklarına dair bir haber geldi. Fakat olsa da olmasa da evelallah bunun altından kalkarız. Asıl önemli olan şey, sürekli 'oradaki teröristler' diye dile getiriliyor. Tamam da bu teröristler kim? Bunlar bir PYD, bir YPG değil. Bunlar tam aksine Suriye'nin kendi insanları ve Suriye'nin yerleşik halkı. Bu insanlar kendi topraklarını, kendi evlerini korumanın mücadelesini veriyor. Bunların içerisinde teröristler varsa, nasıl PYD/YPG'ye karşı bu mücadeleyi veriyorsak, o teröristlere karşı da bu mücadeleyi verelim. Ama orada sivil halk uçaklarla, helikopterlerle bombalanıyor. Bunlara karşı en ufak bir ses yok. Tutturdukları bir şey var, 'Hmeymim, Hmeymim…' Burayı bombaladılar ve gerekçeleri yine aynı. Gerek Adana gerek Soçi mutabakatları gereği burada kardeşlerimizin yanında yer alırken, bir yandan sınırlarımıza göç var. Briket barınakları o göçü engellemek için yapıyoruz."

LİBYA MESELESİ:

Bazı ülkelerin Libya'da Generel Hafter'e askeri yardım göndermeye devam ettiği hatırlatılarak, "Batı medyası bir süredir Hafter güçlerinin Trablus'a yönelik bir saldırı başlatacağına dair haberler yazıyor. Böyle bir harekat olması durumunda Türkiye'nin meşru yönetime sahadaki desteği ne olacak?" sorusu üzerine Erdoğan, Serrac Hükümeti ile bir anlaşma yaptıklarını anımsatarak, "Bu bir askeri eğitim güvenlik anlaşmasıdır. Bu anlaşmamızın gereği olarak da biz, oradaki meşru hükümetin yanında olacağımızı yazılı kayda girmiş durumdayız. Şu anda burada bizim eğitici, öğretici ve yönetici bir kadromuz var. Hafter’in tarafında 2 bin 500 civarında Rusya'nın Wagner'i var" diye konuştu.

ŞOYGU'NUN FOTOĞRAFLARINI GÖSTERDİ

Wagner'in Rusya Savunma Bakanı Şoygu ve diğerleriyle toplantı halinde fotoğrafı bulunduğunu aktaran ve söz konusu fotoğrafı gösteren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu:

"Öndeki Hafter. Şu daire içinde olan Sayın Putin’in çok samimi adamıdır. Bu adam Wagner'in başıdır. Yöneten budur. Şuradaki de Rusya Savunma Bakanı Şoygu'dur. Hemen onun yanında da Rusya Genelkurmay Başkanı Gerasimov'u görüyorsunuz. Bunlar şu anda Rusya'nın en üst düzey askeri noktadaki güvenlik kadrosudur. Şu anda Wagner'i de orada bunlar yönetiyor. Bunlarla iş yürüyor. Hala kalkıp diyorlar ki bizim orayla bu noktada ilişkimiz yok. Şu anda bizzat Rusya en üst düzeyde oradaki bu savaşı yönetiyor. Bir de Sudan'dan 5 bin civarında savaşçı var. Çad'dan gelenler var. Nereden bakarsanız bakın 10 bini aşkın şu anda dışarıdan gelmiş asker var. Sayın Serrac ile yaptığımız bu eğitim ve güvenlik anlaşmasının gereğini sonuna kadar yerine getirmeye devam edeceğiz.

Hafter'in yanında olanlar belli. Mısır, Abu Dabi yönetimi, aynı şekilde Suud ve Fransa Hafter'in yanında. Fransa daha yeni Hafter'i davet etti. Berlin Konferansı'na gittik. Berlin Konferansı'nda adam toplantıya katılmadı, otelde bekledi. Moskova'da da aynı şeyi yaptı, kaçtı. Bizim heyetimiz oradayken, o toplantının bitimini beklemeden oradan ayrıldı. Bütün bunlara rağmen Batı hala bu adama destek veriyor. Silah, mühimmat ve para desteği veriliyor. Biz barışın tesisinden yana olduğumuzu zaten ortaya koyduk. Ama şunun bilinmesini istiyoruz, Akdeniz’deki bu hak ve menfaatler konusunda, gerek Türkiye'nin gerek Libya'nın hakkını hukukunu koruma noktasında mücadelemizi sonuna kadar inşallah sürdüreceğiz. Zaman zaman bazı imkanlar elde ettiler ama Serrac'dan yana olan ekipler orada onları derdest ettiler."

'JEFFREY'İN SÖZLERİ SAMİMİ DEĞİL'

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey'nin Ankara ziyareti ve İdlib kayıpları için "Şehidimiz" demesi hatırlatılarak, "Amerika'yı Suriye'de rejimi etkisiz hale getirecek bir opsiyon olarak mı görüyoruz yoksa PKK'ya destek veren bir Amerika yine bize bir numara mı çeviriyor? Nasıl görüyorsunuz Amerika'nın yaklaşımını?" sorusu üzerine Erdoğan şunları söyledi:

"İfade ettiğiniz bu endişeleri aynı şekilde biz de taşıyoruz. Yani bunlar bize güven vermiyor. Bir bakıyorsunuz farklı, başka bir gün yaptıkları açıklamalara bakıyorsunuz daha farklı. Bundan dolayı da bunların hangisine nasıl inanacağız? Şimdi ben 3-4 gün önce Sayın Putin ile görüştüm. Gayet güzel bir görüşme oldu. Ertesi gün baktık bir açıklama. O açıklamada da Türkiye'ye ciddi manada suçlamalar yapıyorlar. Biz Sayın Putin ile yaptığımız görüşmede aramızda böyle bir şey geçmedi. Size ne oluyor? Demek ki tepe başka, alt başka. James Jeffrey ile ilgili olarak burada, 'Şehidimiz' demesi bizim için inandırıcı şeyler değil. İnandırıcı olmadığı gibi, güya bizim hakkımızı teslim ediyor. Tamam da Jeffrey'nin hakkımızı teslim etmesinden öte, burada bizim Sayın Trump'ın hakkımızı teslim etmesi çok önemli. Yani Sayın Trump da eğer bizim hakkımızı teslim edecekse bu konuda hakikaten kararlı bir duruş ortaya koyacaksa onun bir anlamı olur. Bunun tabii bir de görüşmenin ardından yapılan basın açıklamasında özellikle uluslararası medyaya girmesi büyük önem taşıyor. Eğer bu sağlanırsa o zaman deriz ki bu işin kıymetiharbiyesi var."

'FETÖ'NÜN SİYASİ AYAĞI TARTIŞMASI:

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "15 Temmuz sonrası CHP’nin temizlik sürecinde verdiği bir destek oldu mu? Kılıçdaroğlu soru sormaya devam ediyor. 'Darbe olsaydı kimin hangi görevde olacağı belli değil miydi?' diye size soruyor. Sanki liste sizdeymiş gibi. Ne söylersiniz?" sorusuna, "Onların bugüne kadar yaptıkları tek şey, FETÖ ile mücadeleyi hep sulandırmak olmuştur. Bay Kemal'in ciddi bir karşı duruşunu gördünüz mü? Onun o gece Atatürk Havalimanı'nda tankların eşliğinde kaçışını unutabilir miyiz? Orada tankların arasından kaçtı." yanıtını verdi. 

Kılıçdaroğlu'nun Bakırköy Belediye Başkanının evine gittiğini belirten Erdoğan, şöyle konuştu:

"Enteresan olan bir şey daha var, o dönemlerde basın sorduğu zaman verdiği cevap, 'O akşam oteller doluydu. Oteller dolu olduğu için Bakırköy Belediye Başkanının evine gelmek zorunda kaldım.' 3-5 kişiye o civarda yer bulunamamış. Listeye bakınca, 'Eğer o liste kimdedir?' diye sorulursa, o listenin kimde olduğu cevabını kendisinin vermesi lazım. Niye? Zaten o listeyi beraber hareket ettikleri kişiler hazırladılar. Bunlar, malum zat, emekli genelkurmay başkanı, rahat rahat listeyi bulur çıkarır. Bu listeyi bizim düzenlediğimizi söylemek kadar süreci sulandıran bir yalan olamaz. Bunu az önce ifade ettiğim gibi, mütekait olan genelkurmay başkanı, kara kuvvetleri komutanına sorarsa gereken cevabı zaten alması lazım.

Biz yaptığımız bazı değişikliklerle Yüksek Askeri Şura'da sivillerin ağırlığını öne çıkardık. Şimdi Sayın Başbuğ soruyor. Ben de Sayın Başbuğ'a soruyorum. Muhatap almak istemem ama sormak zorundayım. Çünkü halkımın bilmesi lazım. Dürüst davranmıyor. İnandıklarını sonuna kadar savunacakmış. Ya sen inandıklarını savun da ama dürüst savun. Bir tane boruyu göstermek suretiyle milleti aldatamazsın. Önce şunu anlatman lazım. Senin Kara Kuvvetleri Komutanlığın döneminde, Genelkurmay Başkanlığın döneminde acaba kaç FETÖ'cüyü ihraç ettiniz? Önce bunu anlatması lazım. Söyle, 'Şu kadar kişiyi ihraç ettik' de. Aynı şekilde tabii şu anda rahmetli oldu Yaşar Paşa döneminde kaç kişiyi ihraç ettiniz? Söyleyin, öyle bir şey yok."

'GENERALLER YARGILAMANAZDI'

Askeri Mahkeme olayının da çok önemli olduğuna değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Buradan eleştiri yapıyor. Askeri mahkemelerin hayatta olması halinde bu askeri mahkeme kalkıp da İlker Başbuğ'u yargılayabilir miydi veya Yaşar Paşa'yı yargılayabilir miydi? Birisi albay, birisi general, orgeneral, korgeneral. Şu anda FETÖ'den dolayı mahkum olanlara aldıkları cezaları askeri mahkeme verebilir miydi? Bugüne kadar benim bildiğim bir İlhami Erdil Paşa, kuzey deniz saha komutanıydı. Yargılanmış, ağır bir ceza almış ve bütün apoletleri sökülmüştü. Bir onu bilirim. Onun dışında, üst düzey bir komutanın askeri mahkemede albay vesaire bunlar tarafından yargılandığı ve böyle ceza aldığını görmedim." dedi.

Bir gazetecinin, "Askeri mahkemeler kaldırılmasaydı 15 Temmuz gecesi, 'Darbecileri tutuklayın' diye emir verebilirler miydi?" sorusu üzerine Erdoğan, şöyle konuştu:

"Mümkün değil çünkü emrinde olduğu bir makam. Ayrıca o listelere baktığınız zaman kimi görüyorsunuz? İşte o talimatı verenleri görüyorsunuz. Onların şimdi bir kısmı içeride, bir kısmı öyle veya böyle zannediyorum çıkanlar var. Tablo bu ama tek soru: bir mahkeme başkanı albay acaba kalkıp da Sayın Başbuğ'u yargılayabilir mi? Veya ona ceza verebilir mi? Şimdi biri de diyor ki 'Ben şu anda onun adına konuşuyorum.' Diyen kim? Bakıyorsunuz CHP'nin Grup Başkanvekili. Sen ne zamandan beri Başbuğ'un avukatı oldun? Onun adına konuşuyorlar. Bırak da varsa avukatı konuşsun. Ve bu kişi parlamentoda. Aynı şekilde zaten Bay Kemal de konuşuyor. İstikamet aynı. Nasıl çıkacaklar buna bakıyorlar. Ben de çok açık net söylüyorum, buradan çıkamayacaklar. Tek güvenceleri şu anda bunlarla ilgili olan yasalar. Şimdi onlar bu yasalara güveniyor. Onu da söyleyeyim, bu yasaları da biz çıkardık kusura bakmasınlar."

'İŞ BANKASI HİSSELERİ İŞİ İLE CANİKLİ İLGİLENİYOR'

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İş Bankası'ndaki CHP hisseleri ile alakalı olarak gündemde olan çalışmanın durumuna ilişkin, konuyu birinci derecede Nurettin Canikli'nin yürüttüğünü aktardı. Canikli'nin bu hafta MKYK toplantısında da kendilerine bir sunum yaptığını anlatan Erdoğan, "Dedik ki bu işi biraz daha olgunlaştıralım ve olgunlaştırmanın ötesinde bir de hukuki işlerle ilgili bir kurul kuralım. Hukukçu arkadaşlarımızla beraber de bu çalışmayı tam manası ile 'Hukuki bir zemine oturtalım.' dedik. Zannediyorum birkaç hafta içerisinde onun neticesini de kendilerinden alacağız. Fazla geciktirmeye niyetimiz yok. Vakit kaybına tahammülümüz yok." ifadelerini kullandı.