Gazeteci - Yazar Metin Yeğin, dış politikada izlenen başarılı yönetimin iktidar ve hükümet olmakla doğrudan bağlantılı olduğunu yazdı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dış politikada izlediği yolu eleştiren Yeğin, "Dış politika da başarısız olan bir hükümetin içerde hükümranlığını sürdürebilmesi çok uzun süre mümkün değildir” dedi.

Yeni Özgür Politika
’da yayımlanan Metin Yeğin imzalı ‘Erdoğan neden yenildi?’ başlıklı yazı şöyle:

Yaklaşık 20 yıldır dış politika yazıyorum. Bunu da birçok dış politika yazanlardan farklı olarak, olayın geçtiği yerden, dünyanın her yerinden ve mutlaka 'sokak’lardan yazıyorum. Borchert’in dediği gibi tek kaybetmediğimiz şey sokaklar ya da 'Gerillanın Barışı’ kitabı için Guatemala’da konuştuğumuz bir gencin söylediği gibi iki gerçeklik var televizyon ve sokaklar…

Bu yüzden arkamda bu 20 yıl varken çok 'açık ve net’ söyleyebilirim ki dış politika sanıldığı gibi ve hatta birçok taze devlet başkanı ya da kalın kafalı olanların geç anladığı ve hatta anlayamadığı gibi iktidar ve hükümet olmakla doğrudan bağlantılıdır. Yani dış politika da başarısız olan bir hükümetin içerde hükümranlığını sürdürebilmesi çok uzun süre mümkün değildir ya da tam aksine dışarda başarılı bir dış politika sizi içerde çok uzun süre iktidarda tutabilir. Mesela Chavez ve Bolivarcı devrim iktidarı çok uzun süre ülke içinde söylediklerinin çok küçük bölümünü hayata geçirebilmesine rağmen çok başarılı dış politika ile ayakta kaldı. Chavez’in programında yer alan komünler, kooperatifler, üretimin kolektiftirilmesi ve hatta sadece 'üretim’ bile Venezüela’da örgütlenememesine rağmen Chavez hayatını kaybedene kadar ki Bolivarcı hükümetin başarısı sanıldığının aksine dış politikaya bağlıydı. ABD’nin ALCA’sını çökerten, alternatif, 'Adil Ticaret’i merkezine alan 'ALBA’yı örgütleyen, Mercasur’u harekete geçirien bir dış politikaydı bu. 

El Salvador’da, Guatemala’da, Honduras’ta, Kolombiya’da, Paraguay’da, Bolivya’da ve daha birçok ülkede seçimler olurken sağ bloğun baş hedefinin Chavez olması bile bu başarının simgesiydi. Onun ardılı Madura’nın ülkede aynı politikayı daha ısrarlı sürdürmeye çalışmasına rağmen çok muhtemel kaybedecek olması da uluslar arası arenada, dış politikada hiç bu başarıyı yakalayamamış olmasıdır.

Erdoğan'ın yükseliş döneminde de bu durum bir anlamda benzer sayılabilirdi. Yıllardır sırt çevirilen Arap ülkeleriyle ve İran’la, tesadüf(!) olarak neoliberal entegrasyonlarının yoğunlaştığı dönemde, 'hepimiz din kardeşiyiz’ politikasıyla yakaladığı ivme onu uçuruyordu. Mesela Lübnan’da televizyonların iki kahramanı vardı 'Murat Alemdar ve Erdoğan!' Her nedense oralarda Polat diye değil de Murat diye bilinen vadi kahramanı ile kötü kurgulanmış ama başarılı 'one minute’ piyesi, benim üniversitelerde video derslerinde anlattığım ana ders konuları halini almıştı. Biz Hizbullah’ın bölgesinde dolaşırken sadece 10 dakika önce aynı yerlerde Başbakanlık müsteşarının dolaştığını Lübnan Hizbullah'ı bize mutlu bir tebessümle söylüyordu. Mısır’da Müslüman Kardeşlerin liderleri bizim Türkiye’den geldiğimizi öğrenir öğrenmez Erdoğan’ı örnek aldıklarını söyledi. Suriye’de hükümet yetkililerinden biri ısrarla bize Erdoğan’ı sevdirmeye çalışıyordu. Tunus ve Fas’ta da sempati duyanlara rastlamıştım. Güney’de de sadece Barzani değil, barış sürecinden dolayı birçok insan genel bir sempati taşıyorlardı.

Bir de şimdi bakalım. Lübnan Hizbullah’ı Suriye’ye girmesi karşısında bizi bulur açıklamaları yaptı. Mısır’da Müslüman Kardeşler’in bir kısmı önce kendilerini gaza getirip nihayetinde Sisi ile ilişki kurulmasından hiç memnun değiller ve olsalar da zaten kendilerine bile güçleri yok. Tunus ve Fas’ta unutuldu bile. Bunlara ek olarak Rusya ile başı belada. Rusya’da ki Vestel’in iflas etmesi ve Zorlu’nun 1 milyar Dolar değerinde iki enerji santıralinin yapamaması sadece bu görünenlerden bazıları. Binlerce irili ufaklı Türkiyeli iş adamı Rusya’da işyerlerini kapatmak zorunda kaldı. Ukrayna’da Rusya ile batının sıcak savaşına rağmen, her şeyi denemesine karşın, IŞİD ve El Nusra’ya karşı, Rusya’nın ABD ve bütün batıyla ittifakı yenilir yutulur bir başarısızlık değil. Elinden ne geliyorsa yapmasına rağmen İran üzerinde ki ambargonun kalkması ve kara para ticaretinin önde gelen ülkesi Türkiye’nin kara parasız kalması Türk ekonomisini yıkıcı etkisi var. 

Arjantin askeri faşist cuntası, 1982 yılında içerde işler sarpa sarınca Falkland-Malvinas’a asker gönderip adaları İngiltere’den geri aldı. Bu savaş naraları arasında, iktidarda durmaya çalıştı ve ardından yenildi ve kuzu kuzu kendi sınırlarına döndü. Bu yenilginin ardından olanlar faşist cuntanın cezaevlerine kadar sürecek macerasıydı.

Yani dış politika, dış kapının dış mandalı değildir. Bu rüzgar hükümetlerin, iktidarların altını oyar ve gider. Hava dışarda sert esiyor…