Tayfun Atay, Radikal'deki yazısında, AKP'nin verdiği iftara gelen 'ünlüler' ile HDP'nin cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş'a destek veren 'ünlüler'i değerlendirdiği yazısında, AKP'nin popüler kültürle bağdaşamazlığına dikkati çekti. "Popüler kültür, AKP’nin fethedemediği bir kale. Doğası ‘seküler’, mizacı ‘zıpır’ olan popüler kültürle doğası dindar, mizacı mazbut bir politik kültür geleneğinden gelen AKP’nin kan uyuşmazlığı hep oldu," diyen Atay, Demirtaş açısından ise durumun farklı olduğunu belirtti: "AKP ve Erdoğan ne kadar ünlülere abanırsa abansın, ‘popüler kültür’le daha bağdaşık kampanya Demirtaş’ın çevresinde dönüyor."

İşte Tayfun Atay'ın Radikal'de yer alan (20.07.2014) "Erdoğan'ın ünlüleri, Demirtaş'ın ünlüleri" başlıklı yazısı: 

AKP’nin önceki günkü iftar yemeğine de ünlü akını olmuş. Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı adaylığına binaen gerçekleştirdiği ‘vizyon’ toplantısına katılanlar, sonrasında kendilerine yönelik sataşma ve sövgüleri kararlıca göğüsleyip savuşturma yolunda bu iftara da katılmışlar. Adeta inadına…

Fakat onların da ötesinde bir ünlü yağmuru ‘rahmet’ olup yağmış AKP sofralarına: Acun Ilıcalı, Işın Karaca, Fatih Tekke, Nur Yerlitaş, Vatan Şaşmaz, Derya Tuna, Murat Göğebakan, Zeki Alasya, Berdan Mardini, Bülent Sertaş, Metin Şentürk, Sinan Özen…

Her iki davette de göz dolduran Alişan’a neden orada olduğunu sormuşlar, benzer toplantılara rağbet eden benzer ünlülerden hep duyduğumuz benzer cevabı vermiş. Ben politikadan anlamam, Başbakan’ı çok eskiden tanırım, abi gibi severim, davet edildim, geldim kabilinden…

Ünlülerin bu söylediklerinde samimi olmaları da stratejik olmaları da mümkün ve her ne olursa olsun çok önemli değil. İşin esası şu ki onlar, politika söz konusu olduğunda kendi renksizlikleri ile iktidar nimetleri arsındaki dengeyi iyi kurmak zorundalar. Bu açıdan AKP davetine icabete söylenecek bir söz yok.

Türkiye’nin siyasi iktidar ufkunda epey bir zaman en belirgin görüntü AKP ve Erdoğan olacak çünkü…



AKP ve Erdoğan açısından da ünlülerle sarmaş dolaşlığın cumhurbaşkanlığı seçimi arifesinde son derece doğru strateji olduğunu belirtmek gerekir. Çünkü birincisi, giderek bir ‘yaşam bazı’ haline gelmiş popüler kültüre her kim kayıtsız kalırsa bu, onu çağın dışına iter, ‘zamanın ruhu’na dışsal kılar.

İkincisi, daha önce hep yazdığımız üzere popüler kültür, AKP’nin fethedemediği bir kale. Doğası ‘seküler’, mizacı ‘zıpır’ olan popüler kültürle doğası dindar, mizacı mazbut bir politik kültür geleneğinden gelen AKP’nin kan uyuşmazlığı hep oldu. Üstelik yakınlarda dindar doğasında ‘Selefileşme’, mazbut mizacında da mutaassıplaşma emareleri alabildiğine artmış olan AKP’nin popüler kültürle arası iyice açıldı. Gezi olayları sürecine bu iddia üzerinden de bakmak mümkün…

AKP Türkiye’de sekülerlikten alabildiğine kopup ‘Selefi’liğe doğru pupa yelken yol aldığına dair giderek güçlenen kanaatleri bir parça geriletmek için de stratejik olarak doğru bir iş yaptı iftar yemeğini bir yıldızlar geçidi haline getirmekle…

Benzer görüntü önceki haftalarda gerçekleştirilen, Gülen Hareketi’nin ‘think tank’ı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın iftar yemeğinde de vardı. Şarkıcılar, türkücüler, oyuncular, futbolcular… Hakan Şükür oradaydı mesela. Rıdvan’la Tanju da burada, AKP iftarında…

Dolayısıyla bunu, yani popüler kültürle ‘raks’ı, yapmak değil yapmamak yanlış. Gençlik, canlılık, dinamizm havasını, algısını, duygusunu veremezseniz işiniz zor.

Bu, cumhurbaşkanlığı adaylık kampanyası sürecinde de böyle. Ve korkarım bu bağlamda da Ekmeleddin Hoca’nın kampanyası ciddi bir zafiyet arz etmekte.

Karşımızda hayli sönük, statik, cansız, renksiz, ‘resmî’, ‘pop’ değil ‘elit’ havalı, genç değil yaşlı ruhlu bir kampanya var. Bu izlenimin bir an önce kırılması lâzım.

Yoksa zor dostum zor!..

Peki ya Demirtaş cephesi?.. Orada durum farklı. AKP ve Erdoğan ne kadar ünlülere abanırsa abansın, ‘popüler kültür’le daha bağdaşık kampanya Demirtaş’ın çevresinde dönüyor. Kardeş Türküler’in muzip şarkısı kılavuzluğunda şen-şakrak yol alınmakta. Muhtemelen önümüzdeki günlerde daha da renklenecek ve şöhret tarlamızdan nice nitelikli karakter, popüler kültürün bu ‘gerçek’ mecrasına, ‘özgürlükçü laiklik’ savunucusu genç cumhurbaşkanı adayının menziline girecektir.

Aslında hâlihazırda da meydan boş denemez. Demirtaş’ın geçen haftaki adaylık tanıtım toplantısı, Türkiye’nin en seçkin, ama ‘seçkinci’likten de en uzak, en rahat okunan, en herkese hitap eden, dolayısıyla en ‘popüler’ dev ismi Yaşar Kemal’in ‘hayır duaları’ ile açıldı. Bir başka popüler ve dev kalem, Adalet Ağaoğlu’nun başarı dilekleriyle ‘feminen’ rengini aldı.



Ve bu ‘feminen popülarite’, ön sırada saçtıkları ışıkla göz kamaştıran üç ‘yıldız’la taçlandı: Berkin’in annesi Gülsüm Elvan; Hrant’ın eşi Rakel Dink; ve Ahmet Kaya’nın eşi Gülten Kaya!.. Acıyı bal eyleyip yüzlerine sürmüş halde, taptaze güzellikleri ve müthiş çekicilikleriyle salondaydılar.

Erdoğan’ın ünlüleri karşısında Demirtaş’ın kampanyasını renklendiren ‘ünlüler’ de onlardı. Bizim ünlülerimiz!..

Evet, cumhurbaşkanlığı seçim yarışı bir ‘ünlüler savaşı’ aynı zamanda. Unutulmasın, ihmal edilmesin!..

(Not: Yazıyı hazırlarken denk geldi, Can Dündar’la telefonlaştık. Can’a ne yazdığımdan bahsettiğimde o, ‘ünlülük’ kategorilerimi sorgulayıcı mahiyette ama çok da ilginç ve çarpıcı bir ‘şerh’ düştü. Aktarmadan geçemeyeceğim: “Malûm, Türkçede bir DÜZ ÜNLÜLER vardır; Alişan'ın A'sı, Ece'nin E'si, Işın'ın I'sı gibi... GENİŞ ÜNLÜLER vardır; Orhan'ın O'su, Özer'in Ö'sü gibi... Bir de SERT ÜNSÜZLER vardır; Pervin'in P'si, Kaya'nın K'sı gibi...”)