Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe'deki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda düzenlenen 10 Kasım anmasında açıklamalarda bulundu.

Törendeki konuşmasına Mustafa Kemal'i rahmetle yad ederek başlayan Erdoğan,” 600 yıllık bir çınarın devrilip epeyce küçülmüş olsa da özü itibarıyla aynı coğrafya üzerinde taze fidanın boy vermesi elbette sıkıntısız yaşanması mümkün değildi. Nitekim ülke ve millet olarak bu sıkıntıları her alanda çektik. Mesela Gazi Mustafa Kemal'in kendi iradesiyle başlattığı ama provokasyonlar yüzünden vazgeçmek zorunda kaldığı çok partili hayata geçme denemesini vaktinde başarmış olsaydık acaba ülkemiz nereye giderdi?” diye sordu.

Erdoğan, dün Hakkari Şemdinli'deki askeri üs bölgesinde meydana gelen mühimmat patlamasında 4 askerin hayatını kaybettiğini, 20 askerin de yaralandığını açıladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşması satır başlarıyla şöyle:

"Gazi Mustafa Kemal ile birlikte ahirete intikal eden tüm gazi ve şehitlerimize de milletim ve şahsım adına minnettarlığımı ifade ediyorum. Cumhuriyetimizin kuruluşundan günümüze kadar ülkemizin gelişip kalkınması, refahının büyümesi için mücadele eden herkese şükranlarımı sunuyorum.

Yıl dönümleri bize anma yanında geçmişten bu yana kapsamlı muhasebeler yapma fırsatı da verir. Mesela pazar günü Paris'te 1. Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 100. yılı törenlerine katılacağız. Biraz sonra Paris'e hareket ediyoruz. Bugün de Gazi'nin vefatının 80. yılını geride bırakıyoruz.

Bu süreçte ülkemizin yaşadıklarını şöyle bir gözümüzün önüne getirdiğimizde Türkiye'nin nereye geldiğini çok iyi görebiliriz. 1. Dünya Savaşı'nın ardından ülkemizi paylaşma girişimlerine tanık olduk. Çanakkale'de, Kutül Amare'de ve daha pek çok cephede yüreğimiz ve bileğimizle savaşarak kazandığımız zaferlere rağmen ülkemizi böyle bir tehdidin altına girmekten kurtaramadık. Müstevlilere karşı önce şehir şehir ardından topyekün bir kurtuluş mücadelesi başlattık. Mücadelemizin zaferle sonuçlanmasının ardından yeni devletimizle tarih sahnesindeki yerimizi tekrar aldık.

600 yıllık bir çınarın devrilip epeyce küçülmüş olsa da özü itibarıyla aynı coğrafya üzerinde taze fidanın boy vermesi elbette sıkıntısız yaşanması mümkün değildi. Nitekim ülke ve millet olarak bu sıkıntıları her alanda çektik. Doğrularıyla yanlışlarıyla, eksikleriyle fazlalarıyla bu dönemin değerlendirmesini milletimizin hafızası ve tarih yapmıştır, yapmaya da devam edecektir.

Mesela Gazi Mustafa Kemal'in kendi iradesiyle başlattığı ama provokasyonlar yüzünden vazgeçmek zorunda kaldığı çok partili hayata geçme denemesini vaktinde başarmış olsaydık acaba ülkemiz nereye giderdi? Mesela o dönemde kendi uçağımızı, otomobilimizi üretmiş, sanayimizi geliştirmiş, ihracatımızı büyütmüş olsaydık, bugün nerede olurduk?

Mesela gençlerimizin zihinlerini formatlamaya çalışmak yerine onları medeniyetiyle barışık özgür fertler halinde yetiştirecek bir eğitim sistemi kursaydık, nasıl bir gelişme gösterirdik? Bunun gibi pek çok soru zihinlerimizi meşgul ediyor olmakla birlikte önümüzdeki vakıada ortadadır.

'BİZE YALAN SÖYLEYEN BİR TARİH ANLATILDI'

Gazi'nin vefatına yakın yıllardan başlayıp 1950'ye kadar süren tek parti istibdadı döneminde milletimizin değerlerinin inancımızın, kültürlerinin, ecdadımızın mirasının nasıl hoyratça savrulduğunu gayet iyi biliyoruz. İkinci Dünya Savaşı'nın ayak seslerinin duyulmaya başladığı bir dönemde zirveye çıkan tek parti yönetimine ilişkin acı hatıraları her birimiz kendi çocukluğumuzda babalarımızdan, dedelerimizden, yakınlarımızdan dinledik. Bugünkü gençler tek parti dönemini tarih kitaplarından o da varsa, gazete ve dergi arşivlerinden öğrenme imkanı buldu. Çünkü bize yalan söyleyen bir tarih öğretildi.

Ülkemizi yönetenler milletimizi sadece maddi bir yükün altında ezmekle kalmamış değerlerinin üzerinde kurduğu baskıyla da ezmiştir.

Ülkemizde belirli bir kesim tek partili dönemden çok partili hayata CHP yönetiminin iradesiyle geçtiğimizi iddia ederler oysa bu geçiş mecburi bir geçiştir.

Çok partili hayta geçişten hemen sonra yapılan açık oy gizli tasnif… ki sayıyı da ona göre kendileri belirleyecek. Bu yöntem aslında CHP anlayışının yönetim anlayışı ile ilgili bir fikir vermeye yeter.

Yeter söz milletindir diyen Demokrat Parti bu dönemin ardından ezici bir çoğunlukla yönetimi ele geçirmiştir.

Türkçe ezanın 18 yıl kamuoyu önünde savrulabiliyor olması bu husumetin bir işaretidir. Ezanın arapça okunması bir şeyin ifadesidir. Türkçe ezan dendiği zaman onu sadece biz anlarız. Ama Arapça olduğu zaman bunun evrensel olduğunun ifadesidir. Şimdi bunu değiştirmek bizi değerlerimizden uzaklaştırmak anlamındadır.

Aşık Veysel’i kılığı kıyafeti nedeniyle Ankara’ya almadılar. Aşık Veysel saf bir Anadolu insanı oradaki kıyafetiyle Ankara geldi. Beğenmediler, almak istemediler Ankara’ya…

Zaten demokrasinin güzelliği burada değil mi, ayırt etmek ayrıştırmak yok. Bu kesim halkın sandığa yansıttığı zihniyeti gösterir.

Hakkari'deki patlamada dört evladımız şehit oldu, 20 civarında yaralımız var.