Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün gittiği Katar'da İngilizce olarak yayın yapan The Peninsula gazetesine konuştu.

Erdoğan, Türkiye-Katar ilişkileri, Doğu Akdeniz, Libya, Suriye ve bölgesel gelişmeler hakkında yorumlarda bulundu.

Erdoğan konuşmasından bazı bölümler şöyle:

‘HAKLARIMIZI SAVUNMAYA DEVAM EDECEĞİZ’

Ege ve Akdeniz meselesi Türkiye’nin asla geri adım atmayacağı bir meseledir. Türkiye’nin ve KKTC’nin yok sayıldığı, kıyılarına hapsedildiği hiçbir çözümü kabul etmediğimizi tüm platformlarda yüksek sesle dile getirdik, getirmeye devam edeceğiz. Hak ve menfaatlerimizi her zaman ve her şartta korumaya, savunmaya kararlılıkla devam edeceğiz.

Doğu Akdeniz’deki kararlılığımızı görenler ve ülkemize içi boş tehditlerle, şantajlarla geri adım attıramayacağını anlayanlar nihayet diyalog çağrılarımıza kulak vermek zorunda kaldı. Oysa biz en başından beri diplomasi kanallarını açık tuttuk. Türkiye Doğu Akdeniz meselesinde gerginliğin düşürülmesinden ve diyalogdan yana olduğunu sadece söylemleriyle değil eylemleriyle de açık ve net biçimde ortaya koydu. Biz, uluslararası hukuk açısından haklı olmanın rahatlığı içindeyiz. Bu doğrultuda Akdeniz meselesinde tüm adımlarımızı kendi çıkarlarımızı korumak başta olmak üzere barışa, huzura hizmet edecek ve Akdeniz ülkelerinin hepsinin çıkarına olacak şekilde kazan-kazan prensibi çerçevesinde atıyoruz.

‘TÜRKİYE KATARLILAR İÇİN CAZİP’

Türkiye, Katarlı yatırımcılar için emlak, finans, teknoloji, savunma ve iletişim gibi birçok alanda cazip fırsatlar sunuyor. 2019 senesinde Katar’a ihracatımızda önceki seneye göre yüzde 10 civarında artış yaşandı. Halihazırda Katar’da 500 Türk şirketi faaliyet gösteriyor. Sadece müteahhitlik firmalarımızca üstlenilen projelerin toplam değeri 18,5 milyar doları buluyor. Türkiye ve Katar olarak kazan-kazan temelli iş birliğinin en güzel örneklerini sunduğumuza inanıyorum.

‘DÜNYA KUPASINDA ORTAK ÇALIŞMA’

2022 Dünya Kupası sadece altyapı yatırımları bakımından değil, güvenlikten organizasyona kadar çok geniş bir alanda ciddi hazırlık çalışmaları gerektiriyor. Katarlı dostlarımızın bu organizasyonun altından başarıyla kalkacaklarına eminiz. Türkiye’de geçmişte biz de farklı spor etkinliklerine ev sahipliği yaptık. Bu alanda ciddi bir tecrübeye sahibiz. Bu birikimimizi Katarlı kardeşlerimizin istifadesine sunmak üzere farklı projelerimiz var. Özellikle güvenlik ve altyapı noktasında inşallah Katar Hükümetiyle beraber çalışacağız. Bu önemli spor organizasyonun başarısı için biz de her türlü desteği vereceğiz.

‘KİMSE TÜRKİYE'NİN KÖRFEZDEKİ VARLIĞINDAN RAHATSIZ OLMAMALI’

Üssümüzle ilgili menfi propaganda yayanlar kesinlikle iyi niyetli değildir. Türkiye askeri varlığıyla sadece kardeş Katar’ın değil, bütün Körfez bölgesinin istikrarına ve barışına hizmet etmektedir. Kaos hesapları yapanlar dışında hiç kimse, Türkiye’nin ve Türk askerinin Körfez bölgesindeki mevcudiyetinden rahatsız olmamalıdır.

‘KATAR HAKSIZLIĞA UĞRADI’

Türkiye ve Türk milleti olarak 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra Katar’ın ülkemizle sergilediği dayanışmayı asla unutamayız. Bizler de Katarlı kardeşlerimize yönelik haksız abluka ve yaptırımların boşa çıkarılması için her türlü çabayı gösterdik, gösteriyoruz. 3 yıldır devam eden krizin bir an evvel çözülmesini temenni ediyoruz. Her türlü haksızlığa rağmen Katar’ın ablukadan, güçlenerek çıktığını görmekten de büyük bir memnuniyet duyuyoruz.

SURİYE'DE KALICI DEĞİLİZ’

Türkiye, Suriye topraklarında asla kalıcı değildir. Bizim kimsenin toprağında gözümüz yok. Kriz kalıcı olarak çözüldüğünde, bizim de Suriye’deki varlığımız sona erecektir. Ancak bu aşamaya kadar, meşru müdafaa hakkımız ve Adana Mutabakatı çerçevesinde terörle ve ülkemize yönelik saldırılara karşı mücadele etmeyi sürdüreceğiz. Ne İdlib’in ne de geri kalan Suriye topraklarının ülkemizin güvenliğini tehdit eden bir boyut kazanmasına müsaade etmeyeceğiz.

'TRUMP GELİNCE İKİLİ İLİŞKİLERDE MÜSPET HAVA OLUŞTU'

Türkiye-ABD ilişkileri üzerine sorulan soruya Erdoğan şöyle yanıt verdi:

"ABD ile köklü, çok boyutlu ve stratejik iş birliğimiz mevcut. Farklı çıkarları olan ülkelerin her konuda aynı düşünmesi, aynı şekilde hareket etmesi uluslararası ilişkilerin tabiatına aykırıdır. Burada asıl mesele görüş ayrılıklarına rağmen, ikili menfaatler temelinde münasebetleri devam ettirebilmektir. Zaman zaman çeşitli meselelerde Amerika ile ayrı konumlarda yer alsak da aramızdaki stratejik ortaklığın zedelenmemesine büyük önem verdik.

Ancak son yıllarda 15 Temmuz kanlı darbe girişiminin faili FETÖ elebaşının ülkemize iadesi ile Suriye’de PKK-YPG terör örgütünün desteklenmesi konusunda Amerikan yönetimi ile bazı sıkıntılar yaşadık. Sadece ABD de değil bazı NATO müttefiklerinin de terör örgütü PKK/PYD/YPG ile iş birliğini sürdürmesinin ve FETÖ mensuplarını himaye etmesinin ittifak dayanışmasını zehirlediği ortadadır. Her iki meselede de bir müttefik olarak bizim beklentimiz ülkemizle güçlü bir dayanışmanın sergilenmesiydi; maalesef beklentimiz karşılanmadı. Hatta terör örgütü PKK-YPG Amerikan yönetimindeki bazı çevreler tarafından Suriye’de bir ortak gibi görüldü, desteklendi, himaye edildi. Özellikle eski yönetim bakiyesi kimi askeri ve güvenlik bürokrasisi bu konularda uzlaşmaz bir tutum sergiledi.

Öte yandan Sayın Trump’ın göreve gelmesiyle ikili ilişkilerimizde müspet bir hava yakaladık. Hem bölgesel konularda hem de ticaretten yatırımlara kadar pek çok meselede tutumlarımız giderek daha fazla örtüşüyor. Ayrılıklardan ziyade ortak çıkarlarımıza odaklanıyoruz. Sayın Trump’la ikili ticaretimizi 100 milyar dolara çıkarma hedefi belirledik. Bu hedefi tutturmakta da kararlıyız. NATO dahil her platformda ABD ile terörle mücadele, demokrasi, istikrarsızlık ve çatışmaların sonlandırılması gibi başlıklarda beraber çalışmaya devam edeceğiz.”

'TSK LİBYA'DA EĞİTİM VE DESTEK VERİYOR'

Sayın Serrac’ın başkanlığını yürüttüğü Milli Mutabakat Hükümeti, Libya’da uluslararası toplum tarafından tanınan tek meşru yapıdır. Akdeniz’de en uzun kıyı şeridine sahip olan Türkiye ile Libya, deniz yetki alanlarının belirlenmesi ve askeri iş birliği konularında iki mutabakat imzalamıştır. Bu muhtıranın BM tarafından tescil edilmesi de attığımız adımın uluslararası hukuk ve yerleşik teamüller açısından hiçbir sorun teşkil etmediğinin bir kanıtı olmuştur. Meşru hükümetin talebi doğrultusunda, Türk Silahlı Kuvvetleri Libya’da eğitim ve destek faaliyetleri gerçekleştiriyor. Darbeci Hafter’in ise ne bir meşruiyeti ne de uluslararası tanınırlığı var. Lejyonerler ve yabancı milislerle Libya meşru hükümetine karşı kirli ve kanlı bir savaş yürütüyor. Bu zatın kendisi de zaten paralı askerdir. Gerek Moskova’daki gerekse Berlin Konferansındaki uzlaşmaz tavrıyla ateşkes ve çözüm gibi niyetinin olmadığını tüm dünyaya göstermiştir. Libya’da meşruiyet kazanacak, darbeciler kaybedecektir. Gelinen noktada, Türkiye’nin girişimleriyle sahada sağlanan sükunet sayesinde ortaya bir fırsat çıktı. Hem Libya hem de bölge barışını ve istikrarını koruyacak bu fırsatın heba edilmemesi gerekiyor.

'AZERBAYCAN BİR BİR GERİ ALIYOR'

Ermenistan'la Azerbaycan arasında çıkan çatışmaları değerlendiren Erdoğan şöyle konuştu:

“Ermenistan’ın katliam gerçekleştirdiği Karabağ başta olmak üzere Azerbaycan’ın topraklarının bir bölümünü işgali, yaklaşık 30 yıldır devam ediyor. Uluslararası toplumun bu katliam ve işgallere yıllardır sessiz kalmasından cesaret bulan Ermenistan, mütecaviz adımlarını sivillere yönelik yeni saldırılarla sürdürdü. Azerbaycan da bunun üzerine işgal altındaki topraklarını kurtarmak için harekete geçti ve şimdi Ermenistan’ın haydutlukla elde tuttuğu bölgeleri bir bir geri alıyor.

Türkiye bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da ‘tek millet, iki devlet’ düsturu içinde haklı davasında Azerbaycan’ın devletinin, halkının yanındadır. Azerbaycanlı kardeşlerimize desteğimizi bütün imkanlarımızla sürdüreceğiz.

Bu bölgesel sorunun çözümü için sözde inisiyatif aldığını öne süren devletler, uluslararası yapılar ne yazık ki bugüne kadar sorunu çözümsüzlüğe mahkûm ettiler. Bu devletlerin ve kurumların tutumu Ermenistan’ın şımarmasına, yeni işgal faaliyetlerine girişmesine neden oldu. Karabağ meselesi Kafkasya’nın son 30 yıldır en önemli kriz konusudur. Azerbaycan’ın, yıllardır sonuçsuz bırakılan ve Ermenistan’ın artan saldırılarıyla katlanılamaz hale gelen bu sorunu fiili bir mücadeleyle çözme yoluna gitmesi hem tarihin hem hukukun hem de coğrafyanın gerçeklerinin gereğidir. Bu sorunu kalıcı bir şekilde çözmek için BM kararlarının uygulanması ve uluslararası hukukun gereğinin yerine getirilmesi gerekiyor.

Türk milletine karşı her fırsatta saldırgan ve düşman tutum sergilemekten geri kalmayan Ermenistan, bölgede barışın, istikrarın, huzurun önündeki en büyük engeldir. Ermenistan’ın son işgal teşebbüsünde aldığı ağır hezimetin ardından türlü tezviratlarla Türkiye’yi de çatışmanın içinde gösterme gayretine girmesi, yaşadığı sıkışmışlığın ve çaresizliğin ispatı olmuştur. Ermenistan’ın bu tavrı bile bölgede geniş çaplı bir çatışma alanı yaratmak istediğinin göstergesidir. Yaşanan son süreç de kimin gerçekten barıştan yana olduğunu gözler önüne sermiştir. Uluslararası toplumun bu gerçeği görerek, yıllardır uyguladığı çifte standarttan vazgeçmesi ve Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarındaki işgalini sonlandırma yönünde adım atması çağrımı yineliyorum.”