Demokratik Toplum Kongresi (DTK), "Demokratik Özerklikten Ulusal Birliğe" başlıklı 6'ncı Genel Kurulu 3'ncü Ara Dönem Toplantısı Diyarbakır’da başladı. Toplantıda konuşan DTK Eş Başkanı Ahmet Türk, Başbakan Erdoğan’ın bütün korkusunun Kürtlerin birliğinden kaynaklandığını söyleyerek, “Eğer Kürtler Suriye'de bir statüye kavuşur ise sıra Rojhılat'a gelecektir" dedi. DTK Eş Başkanı Aysel Tuğluk ise, "Kürt vardır, kolektif hakları yoktur demek saçmalığın dik alasıdır" diyerek Başbakan Erdoğan'ın artık "Hasta bir adam" olduğunu iddia etti.

 

Demokratik Toplum Kongresi (DTK), "Demokratik Özerklikten Ulusal Birliğe" başlıklı 6'ncı Genel Kurulu 3'ncü Ara Dönem Toplantısı'na BDP Diyarbakır İl Binası Vedat Aydın Toplantı Salonu'nda başladı.

 

Toplantıya, DTK Eş Başkanları Aysel Tuğluk ve Ahmet Türk, BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak, DTK Koordinasyon Kurulu üyesi ve milletvekilleri Ayla Akat, Özdal Üçer, Halil Aksoy, Demir Çelik, Hüsamettin Zenderlioğlu ile Diyarbakır Barosu Başkanı Mehmet Emin Aktar, GÜNSİAD Başkanı Şah İsmail Bedirhanoğlu, AP eski Milletvekili Feleknas Uca, İsveç Sol Parti Dışişler sorumlusu Yekbun Alp ve yanı sıra çeşitli kurum temsilcilerinin de aralarında bulunduğu 850 delege katıldı.

 

DTK Eş Başkanı Aysel Tuğluk açılış konuşmasını yaptı. DTK'nin Kürtlerin sivil demokratik alanda faaliyet gösteren tüm örgütlerinin çatı örgütlenmesi konumunda olduğunu hatırlatan Tuğluk, temel amacının ise Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünde rol alabilecek tüm Kürt örgütlenmelerinin eşgüdümle hareket edebilmesinin koşullarını sağlamak olduğunu ifade etti. Kürt sorununu Kürtler olmaksızın çözmeye çalışanlara karşı, Kürtlerin bizzat kendilerinin, birlik ve dayanışma içerisinde kendi çözüm projeleriyle yanıt verebilmesinin önemli olduğuna dikkat çeken Tuğluk, "Kürt halkının kimliğinin inkar edilmesi temelinde statüsüz bırakılması sorunu olan Kürt sorunu, Ortadoğu'nun ve dünyanın en büyük sorunlarından biri olarak, yaklaşık 100 yılı aşkın bir süredir tüm yakıcılığıyla devam ediyor. 20. yüzyılın başlarında, yaşadıkları kadim coğrafyanın, sanal sınırlarla dört ulus-devlet arasında taksim edilmesiyle birlikte Kürtler, yeni kurulan dünya sisteminde statüsüz bırakıldı, adeta tarihin dışına itilmeye çalışıldı. Dilleri, kültürleri, isimleri, türküleri yasaklandı. Varlıkları inkar edildi. O da yetmedi soykırımlara, katliamlara maruz bırakılarak tümden imha edilmeye çalışıldı. Kürtler 20'nci yüzyılda kaybetti. Ancak açıktır ki, 20'nci yüzyılda kaybeden Kürtler, 21'inci yüzyılı kaybetmeyecek! 21'inci yüzyılda statüsüz yaşamayı kabul etmeyecekler. Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü, sadece Kürt halkını değil, tüm Ortadoğu halklarını özgürleştirecek" dedi.

 

“KÜRTLER VARDIR KOLEKTİF HAKLARI YOKTUR DEMEK SAÇMALIĞIN DİK ALASIDIR!’

Kürt sorununun bölgesel, hatta uluslararası bir sorun olduğunu, çözümünün de bölgesel ve uluslararası düzeyde etkili olacağına dikkat çeken Tuğluk, "Peki AKP hükümeti ve Erdoğan bunun farkında mıdır? Kafasını kuma gömen devekuşu misali daha ne kadar Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünün kendisini dayattığını görmezden gelecek. Şurası açıktır; AKP'nin Kürt sorununda bir çözüm projesi yoktur! Pili bitmiştir. Tüm bildikleri bu kadardır. Seçmeli Kürtçe dersi, Ehmedê Xani'den iki üç dize ve TRT Şeş. O yüzden Başbakan derin bir ret ve inkarcılığa yöneliyor. 'Kürt sorunu artık bitmiştir' diyor. Seçmeli dersle, AKP borazanı bir Kürtçe kanalla sorunun biteceğini sanıyorlardı. Kürt sorunu çözülmek isteniyorsa, Kürtlerin ağzına bir parmak bal çalmak, kültürel hak kırıntıları 'lütfetmek' değildir. Kürtlerin bir halk olmaktan kaynaklanan tabii haklarının, kolektif bir biçimde tanınması gerekir. 'Kürt vardır; ancak Kürt olmaktan kaynaklanan kolektif hakları yoktur!' demek çelişkinin ve saçmalığın dik alasıdır" diye konuştu.

 

"Kürt halkı lütufkar, asimilasyoncu mantığa karşı, kültürel soykırıma karşı hakkını istiyor, onurunu istiyor!" diyen Tuğluk, "Kürt halkına kendi anadilini seçmeli ders olarak vermek onunla dalga geçmektir” dedi. “Kürt hareketini KCK tutuklamalarıyla bezdirmeyi planlıyorlar” diyen Tuğluk, “Başbakan'a kötü bir haberimiz var: Kusura bakma Erdoğan, bu hareket senin karşında, senin hukuk dışı operasyonlarınla asla diz çökmedi, diz çökmeyecek!" ifadelerini kullandı.

 

‘ERDOĞAN ARTIK HASTA BİR ADAMDIR’

Başbakan Erdoğan için "Hasta adam" ifadelerini kullanan Tuğluk, AKP hükümetinin dış politikaları için "Yeni Osmanlıcılık ülküsü" benzetmesinde bulunarak ülkenin Ortadoğu'nun en kanlı sürecine dahil edilmeye çalışıldığına işaret etti. Tuğluk, Türk halkına çağrıda bulunarak, “Ey Türk halkı bu savaş, sadece Erdoğan ve AKP yönetiminin daha fazla iktidar, daha fazla para, daha fazla pazar için; Kürtleri ezmek, yenmek için biat etmeye zorlayan bir savaştır. Çocuklarınızı bu özel savaşa kurban etmeyin. Gelin hep birlikte bu oyunu bozalım ve çocuklarımızın hayatını birlikte kurtaralım!" diye konuştu.

 

‘ÖCALAN’I TECRİT ETMEK, BARIŞI TECRİT ETMEKTİR’

PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecride değinen Tuğluk, 13 yılı aşkın süredir Öcalan'ın İmralı Cezaevi'nde en temel haklardan mahrum bırakıldığı ve şahsına yönelik işkencenin devam ettiğine dikkat çekti. Öcalan'ın sıradan bir mahkum olmadığına işaret eden Tuğluk, "Bizzat devlet yetkililerinin ifade ettiği gibi son Kürt isyanının lideridir. Noter tasdikli milyonlarca imzayla siyasal irade olarak kabul edilen Öcalan'a yaklaşım, aynı zamanda Kürtlere yaklaşım anlamına da gelmektedir. Öcalan'ı tecrit etmek, barışı tecrit etmektir! Öcalan'ı mahkum etmek, barışı mahkum etmektir! Barış çabaları inkara gelmez. Öcalan özellikle İmralı sürecinde bütün siyasetini barış üzerine kurguladı. Bu bir şanstır. Öcalan'ın direnişi, Kürt sorununda barışçıl ve demokratik çözüm içindir" şeklinde konuştu.

 

Öcalan'ın "diyalogu geçtik, artık müzakere sürecindeyiz" şeklindeki ifadelerini hatırlatan Tuğluk, bu sözler ile birlikte Oslo'da yapılan ve akamete uğrayan görüşmeler ile ilgili iki sorunun cevabını beklediklerini dile getirdi. "Protokollerde ne vardı? İçeriği neydi? Hangi maddelerden müteşekkildi?' ve 'Protokollere ne oldu? Neden AKP ve devlet protokollerden vazgeçti? İnkar ve imha siyasetine, Çiller konseptine geri döndü?" sorularının yanıtını AKP ve devletin doyurucu şekilde kamuoyuyla paylaşmadığını söyleyen Tuğluk, protokollerin içeriğinin kamuoyuna açıklanmasını istedi. Tuğluk, “Protokoller önemli, çünkü şayet Kürt sorununun çözümü için bir daha diyalog ve müzakere süreci başlayacaksa, Oslo süreci kaldığı yerden devam etmelidir. Bu bir gereklilik değil, zorunluluktur! Güvenlikçi-katliamcı siyasetten bir an önce vazgeçilmeli, sıfırdan başlanmamalı, müzakereler kaldığı yerden devam etmelidir!" dedi.

 

TÜRK: DTK HALKLARIN İRADESİDİR

Tuğluk'un ardından kısa bir konuşma yapan DTK Eş Başkanı Ahmet Türk ise, anti demokratik uygulamalara karşı halkların direnişe geçtiğinin sesini duyduklarını ifade etti. Ancak demokratikleşme ve uzlaşma anlayışının eksik olması nedeniyle Ortadoğu'da halkların baharının sancılı geçtiğine dikkat çeken Türk, Suriye ve Libya'daki gelişmelere bakıldığında bahar sürecinin "Kış'a" evrildiğini fakat bu durumun Kürtler için geçerli olmadığını savundu. Nedeninin ise Kürtlerin uzun süredir yürüttüğü demokrasi mücadelesi ve doğru siyasetten kaynaklandığını söyleyen Türk, bu anlamda DTK'yi bir fraksiyon olarak değil halkların iradesi olarak gördüklerini vurguladı. Kürt halkının belirlediği talepleri ortaya çıkaran bir kongreye çevirmek istediklerini söyleyen Türk, bu anlamda tüm Kürt halkına "Gün birlik günüdür. Gelin birlikte mücadele edelim" çağrısında bulundu.

 

ERDOĞAN’IN TELAŞI

Çeşitli bahaneler ile Kürt halkını kandırmanın artık mümkün olmadığını ifade eden Türk, "Eksiklerimiz vardır, bunu kabul ediyoruz. Ama yüreğimiz halkımıza açıktır, halkımız için mücadele ettiğimiz açıktır. Kürdistan'ın dört parçasında kazanımların, değişimlerin olduğunu görüyoruz. Ancak bugün Türkiye'de Kuzey Kürdistan'daki gelişmeler diğer parçalarda yaşayan halkımızın geleceğini değiştirecektir. Suriye'deki Kürtlerle birlikte olduğumuzu buradan ilan ediyoruz. Bütün Kürtlere sesleniyorum Suriye'deki kazanım tüm Kürtlerin geleceğini etkiler. Bugün Başbakan'ın telaşı bundandır. Bu nedenle Başbakan'ın Suriye politikası Esad'ın diktatörlüğüne karşı değildir. Tüm mesele eğer Kürtler Suriye'de bir statüye kavuşur ise sıra Rojhılat'a gelecektir" dedi.

 

‘ÖCALAN’IN DEMOKRATİK KONFEDERASYONUNU BİRÇOK KESİM ANLAMADI, ÇARPTIRDI’

Suriye'deki Kürtlerin kazanımlarını korumaması halinde tüm Kürtlerin kazanımlarının kaybolacağını savunan Türk, "Bugün Irak Kürdistan'ı da elde ettiği kazanımlarını kaybedecektir. İnanın Kürtlerin kazanımı ancak ortak olabilir. Bizi sınırlar heyecanlandırmıyor. Bizi heyecanlandıran halkların özgürleşmesidir. Her parçada Kürdün birlikte yaşadığı halklar ile adil özgür eşit yaşamasıdır. Bizim için insanlık, özgürlük ve ortak yönetim, ortak hakların geleceğini paylaşmaktır. Sayın Öcalan demokratik konfederasyonu dile getirirken birçok kesim bunu anlamadı, çarpıttı. Sayın Öcalan’ın tecrit koşullarının değişmesi, özgürlüğü bizler için olmazsa olmazdır. Eğer diyalog arayışı varsa önce bu koşulların değiştirilmesi ve diyalog ortamının hazırlanması lazımdır. Diyalog geçmişte yaşananları telafi etmektir. Barış karşılıklı helalleşme ve kucaklaşmadır. Kürtlere halen bakış, köleliktir. 21'inci yüzyılda Kürtler dünyayı siyaseti ve halkının geleceğini en iyi yorumlayan bir halktır. Bunun için; bombalar, şiddet politikaları asla ve asla Kürtleri özgürlük mücadelesinden döndüremez. Bugün yürütülen siyaset, tecrit, onbinlerce Kürdün savunma hakkının kutsallığının ayaklar altına alınması, avukatların cezaevinde olması, Kürt halkının dramını dile getiren basın mensuplarının cezaevinde olması nasıl bir siyasetin işlendiğini ve yürütülen mücadelenin boş bir mücadele olmadığını göstermektedir. Bizler 1980, 1990 ve 95'leri yaşadık. Ancak bugün Kürtlerin maneviyatını bozmak isteyen ve karşı karşıya getirmek isteyen daha tehlikeli bir süreçteyiz. Bizler bu oyunları bozmak zorundayız. Tarih yarın bizi yargılayacaktır. Bu nedenle diyoruz ki eğer tüm halkımızın geleceğini düşünenlerle birlikte ortak demokratik bir anlayışla bir araya gelmezsek 21. yüzyıl Kürtler açısından büyük bir tehlike olur. Eğer bunu unutursak inanın ki başaramayız" diye konuştu.