Bekir Avcı / Bianet

PKK lideri Abdullah Öcalan'ın Diyarbakır Newroz'undaki, "Artık silahlar sussun, fikirler ve siyaset konuşsun" çağrısının ardından başlayan ateşkes ve gerillanın geri çekilme sürecinin üzerinden aylar geçti. Ancak Kürt tarafının bu tarihi adımının bir karşılık bulmadığı gün gibi ortada. "KCK" adı altında düzenlenen operasyonlarla tutuklanan binlerce Kürt siyasetçi, avukat, gazeteci, akademisyen ve insan hakları savunucusunun hala yargılanıyor oluşu da bulunmayan bu karşılığın bir boyutu.

Hukuki dayanaktan yoksun olan yargılamalar ise bu Eylül ayında da devam ediyor. İstanbul'da 9 Eylül'de başlayan ve 20 Eylül'e kadar sürecek olan 95'i tutuklu 205 Kürt siyasetçinin yargılandığı "KCK İstanbul ana davası" ile başlayan trafik, 17 Eylül'de, 22'si avukat toplam 18'i tutuklu 50 kişinin yargılandığı "KCK önderlik komitesi davası" ile sürecek. 25-27 Eylül tarihleri arasında ise 22'si tutuklu 46 gazetecinin yargılandığı "KCK basın komitesi davası" görülecek. 96'sı tutuklu toplam 175 Kürt siyasetçinin yargılandığı "KCK ana davası" ise Diyarbakır'da devam ediyor.

'YARGISIZ İNFAZDAN YARGILI İNFAZA'

Devlet ve PKK arasındaki müzakereler sürerken, baş aktör kuşkusuz Abdullah Öcalan. Devlet bir yandan bu görüşmeleri sürdürürken, diğer taraftan Öcalan'ın avukatlarını Öcalan'la görüştükleri için "önderlik komitesi" adı altındaki yapılanmayı gerekçe göstererek yargılamayı sürdürüyor.

Yarın (17 Eylül) görülecek olan davada tutuklu yargılanan avukatlardan Faik Özgür Erol'un, 20 Haziran tarihli savunmasına baktığımızda, bu çelişkili durum şöyle özetleniyor: "Bu operasyon Sn. Öcalan’a, Kürt sorununda müzakereye dayalı çözümü savunan aktör ve taraflara ve son olarak avukatlık mesleğine dönük yapılmıştır."

Savunmasının devamında, bugün yürütülen müzakerelerle yargılanmalarına konu olan 2010-2011 görüşmelerinin aslında paralel oluşunu belirten Erol, neden 13 yıllık avukat görüşmelerinin sadece belli bir döneminin soruşturma konusu olduğunu soruyor. Bu iki yılın ayırıcı özelliğinin, çatışmasızlığın sağlanması ve Kürt sorununa dair barışçıl-medeni bir çözüm ihtimalinin tartışılması olduğuna dikkati çeken Erol, "Bir Akıl acaba şöyle mi düşündü?" diyor ve bu 'aklın', "Bu avukatları topyekûn alır, ciddi suçlamalara boğar, haklarında medyaya haberler servis eder, kullanıldıkları ve gözden çıkarıldıkları hissini yaratırız. Onlar da bu tepkiyle çıkıp müzakereyi yürüten heyete ve bu sürece dair bildiklerini teşhir ederler!" diye medet umup ummadığını soruyor.

Bugün görüyoruz ki, hukuk ve adaleti devletle eşdeğer kılan bu aynı 'akıl', hukukun sadece devletin egemenlik kudretini arkasına alarak uygulanacak bir şey olmadığını savunan Çağdaş Hukukçular Derneği, Asrın Hukuk Bürosu ve daha birçok demokratik hukuk birimini hedefine almayı tüm şiddetiyle sürdürüyor. Ancak Erol'un da altını çizdiği üzere, hedefteki bu hukukçuların hukuktan anladığı şey "eşittir devlet" değil. Erol'un savunmasındaki şu sözler ise her şeyi özetler nitelikte: "(…) Aynı fakültelerde okumuşuz; iddia makamı o fakültelerde okutulanlardan sadece 'Devlet'i özümsemiş olabilir, biz ise Demokrasi’yi ve Hak Kuramı’nı öğrendik. Bu salonda yargılayan ve yargılanan, iddia eden ve savunanlar olarak hepimiz hukukçuyuz. Şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim: Şu bileşen, şu tablo on kez daha kurulsa, o iddia makamında oturmak, o iddianameyi kaleme almaktansa her seferinde sanık koltuğunda oturmayı tercih ederim."

"KCK operasyonları, Kürt meselesinde devletin yargısız infaz sürecinden yargılı infaza geçiş kararlılığının ifadesidir," diyen tutuklu avukatlardan Erol'un, "Evet, mağdur edildik ama her şeye rağmen ülkemizde sosyal birliktelik sağlanacak, barış kazanacaksa, eminim buradaki her arkadaşım yaşadığı sıkıntılara tek bir 'ah' çekmeden katlanacaktır," sözleri ise her şeye rağmen barışta ısrarın en iyi göstergesidir.

Bu 17 Eylül, "KCK" avukatlar davası ve 7. yılına girilen Hrant Dink davasının aynı gün içerisinde görülecek olması vesilesiyle, gerçekten de Türkiye tarihinde 'kara bir leke'dir. Unutturulmaya ve alıştırılmaya çalışılan bu davaları sahiplenmek ise adaleti sahiplenmektir.