Türk Silahlı Kuvvetlerinde uzun yıllar görev yapan Emekli Binbaşı Zeki Koç, AKP'nin 'savaş politikasına' ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

Fırat Haber Ajansı'na (ANF) konuşan Zeki Koç,  PKK lideri Abdullah Öcalan'ın 'barışçıl' tutumu sayesinde ülkenin birçok kez uçurumun eşiğinden döndüğünü belirttiği konuşmasında, 'Kürt sorunu demokratik yöntemlerle çözmek istemeyen AKP'nin ülke savunması yerine Saray savunması için savaş kararı aldığını' söyledi.

Emekli Binbaşı Zeki Koç'un değerlendirmeleri şöyle:

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi nasıl değerlendiriyorsunuz? Eğer tecrit devam ederse yüz yıllık sorunun çözülebilme imkanları var mı?

Barış sürecinin başından beri örnek verecek olursak 2013 Newrozunda tüm Türkiye halklarına dönük Sayın Öcalan'ın mektubu ile müzakerelerinin ön adımı olarak hafızalarımızda yer edindi. Aslında o dönemde cezaevlerinde başlatılan açlık grevinin büyük ölüm orucuna evrilmesiyle Sayın Öcalan devreye girerek ülkeyi büyük bir uçurumun eşiğinden döndürdü. Ardından Sayın Öcalan ile devletin ve hükümetin ilgili kurumları ile yaptığı görüşmeler sonucunda yıllarca müzakereler sürdürüldü. Bir hareketin ve milyonlarca kişinin gözü ve kulağı Sayın Öcalan'ın ortaya koyduğu perspektife bağlıdır. Devlet zaten Kürt sorunun demokratik yöntemlerle çözümünden yanaysa İmralı'da tecrit uygulamazdı. Bu ülkenin geleceği ve halkların ortak yaşamı için bir an önce tecridin ortadan kaldırılması gerektiğine inananlardanım. Sayın Öcalan Ortadoğu halkları için de büyük bir şans ve fırsattır. AKP hükümeti gerçekten halkların geleceğini düşünüyorsa, yaşanan bu kaotik sürecin bertaraf edilmesini istiyorsa bir an önce Sayın Öcalan ile müzakere yapma koşulları yaratmalıdır.

Başlatılan çatışmalı ortama karşı yükselen sesi nasıl ele alıyorsunuz?

7 Haziran Türkiye genel seçimlerinde halkların ortak değerleri ve barış istemleri HDP'de buluşarak özgürlük ve barış blokunun bütün Ortadoğu halklarına umut olduğunu göstermiştir. Yeşeren bu umut filizleri ezilen halklar ve inançlar açısından yeni özgür yaşamın inşa edilmesi, tahkimli bir barışın gerçekleşmesi bağlamında büyük bir fırsat olmuştur.

AKP hükümeti Kürtlere karşı savaş kararını ne zaman aldı?

Halkların bu dirilişi Saray sultasını panikletmiş ve yenilginin çaresizliği, hırsızlık ve yolsuzlukların nasıl örtülebileceği bunalımına yol açmıştır. Öte yandan Rojava'da YPG/YPJ güçleri IŞİD barbar çetelerine karşı Girê Spî hamlesi ile orada yaşayan Arap, Kürt, Türkmen ve diğer bütün halkları özgürleştirmiş, bu yaşamsal harekat tüm dünya kamuoyunda büyük yankı yaratmıştır. Bu yankı AKP hükümeti ve Saray cephesinde tam ters etki yaratarak intikam duygularını kamçılamış, bu bunalımdan kurtulmanın tek çözüm yolu olarak intikam savaşını başlatmak olmuştur.

AKP hükümetinin Rojava kazanımlarına dönük savaş kararı olarak ele alabilir miyiz?

Evet, Recep Tayyip Erdoğan başkan yaptırılmamış, AKP ve Saray hükümeti iktidardan düşmüş, Cerablus'un özgürleşmesine ramak kalmış ve her üç kantonun buluşması olasılığı artınca intikam savaşı ne yazık ki AKP hükümeti için kaçınılmaz olmuştur. Havuz medyası her gün yeni senaryolar ile Rojava kantonlarının tamamen buluşmak üzere olduğunu ve 910 km'lik Suriye sınırının YPG/YPJ kontrolüne geçmesi olasılığı ile IŞİD çetelerinin düşeceği vahim durumu alttan alta işlemeye başlamıştır. Onlara göre bu hoş olmayan durumun önlenmesi için AKP hükümetince Cerablus-Afrin arasında ki 110 km'lik sınırın bir şekilde IŞİD'in kontrolünde kalması için yeni bir taktik plan devreye sokuluyordu. Daha önce bir türlü başarılamayan derinlikli tampon bölge ve uçuşa yasak saha için yeni bir plan uygulanıyor ve TSK birliklerinin bu bölgeye konuşlanmasına karar veriliyordu. Bu şekilde Cerablus bölgesinde ki IŞİD kontrolü güvence altına alınıyor ve IŞİD'e yönelik “perdeleme” harekatı uygulanıyor. Bu örtme harekatından amaç IŞİD'in her tür hareket ve manevrasına gizlilik getiriliyor, belki de eğit-donat faaliyetlerinin rahatça uygulanmasına alan sağlanıyordu.

Kamuoyunda AKP'nin iktidardan düşme hırsı olarak, Kürtlere karşı Kürt ve Türk emekçi çocuklarını karşı karşıya getirildiği algısı var. Cenazeler üzerinde siyaset yapılarak iktidarda kalmak mümkün mü?

Bütün bunlar Saray ve AKP hükümetinin içine düştüğü bunalımı ve intikam duygularını tatmin etmek için bir çıkış yoluydu. İnsanların ölmesi, cenazelerin gelmesi ve anaların gözyaşı onlar için sadece bir siyaset malzemesiydi. Tüm Türkiye halklarının böylesi bir geçiş sürecinde geçici bir hükümetle ülkeyi kan gölüne dönüştüren bu ilkel zihniyetin farkında olduğunu ve ileri aşamada sandıkta bunun hesabını ağır ödeteceğini düşünüyorum.

AKP'nin 90'lara dönüş kararı uluslararası denklemde emperyalizm tarafından yönetilme durumu söz konusu mu?

Ortadoğu'da BOP'nin uygulama alanı bulması adına, bölge yıllardır büyük bir sarsıntı ve bunalım yaşamaktadır. Birinci paylaşım savaşında Ortadoğu haritası masa üzerinde cetvelle çizilerek emperyalizmin çıkar amaçlarına göre şekillendirilmiş, bugüne değin sömürü bu şekilde devam etmiştir. Ancak gelinen noktada artık ihtiyaçlarına cevap olamayacağı anlaşılınca, yıllarca beslendiği ve kullandığı birçok devlet ve yönetim yerle bir edilmiş, Ortadoğu coğrafyası kan gölüne dönüştürülmüştür. Emperyalizm için yeni bir dünya haritası kaçınılmazdı. Bu bağlamda AKP hükumeti de taşeron olarak kullanılmıştır. Ortadoğu’daki bu kargaşa ortamından sözde yararlanmak isteyen AKP hükumeti Türkiye halklarının rızası olmadan kendisini savaşın bir tarafı olarak görmek zorunda kalmıştır. Esas amacı belki de BOP projesine hizmet etmek olsa da, diğer amacı Rojava’daki halkların özgürleşmesine engel olmaktı. Süreç içerisinde El-Nusra ve IŞİD çetelerine yönelik her tür lojistik ve eğitim desteği olmak üzere, Türkiye sınırlarının elek gibi kullanılması ve ülkede Reyhanlı- Antep-Suruç'ta yaşanılan katliamlar gibi ağır bedellere de mal olmuştur. İktidar hırs ve mağlubiyetinin bedelini halklara ağır ödettirilmekte, IŞİD'e 9 sorti, kandile ise 900 sorti parolası ile hayat bulmaktadır.

Kürtler statülerini demokratik yollardan çözme arayışını kabul etmeyen AKP hükümeti savaşla Kürtleri bezdirebilir mi?

Bütün bu günahların bir parçası olarak AKP hükümeti intikamını HDP ve Kürtlerden almayı yaşam gayesi edinmiştir. Bir yandan Güney Kürdistan'a yönelik sivil halka yapılan saldırı ve katliamlar, diğer yandan ülke içerisinde yaşatılan korku ve kaos, halklar üzerinde büyük bir umutsuzluk ve kabus etkisi yaratmıştır. Ayrıca HDP üye ve yöneticilerine yönelik gözaltı ve saldırılar, Suruç'ta yaşatılan katliam yeniden 90'lı yılları hatırlatmaktadır. Bu yıllarca kendisini iktidara getiren/yaşatan “Kürt kardeşlerine” yönelik vefa borcunun ödenmesiydi. Daha önce Tansu Çiller, Doğan Güreş, Mehmet Ağar, Mesut Yılmaz gibi yöneticiler de aynı yöntemi denemiş ve öldürerek, yok ederek çözüme gidileceğini hesaplamışlardı. Oysaki bu yöntemin yanlış olduğunu tarih sürekli önümüze koymuştur. Eğer yöntem doğru olmuş olsaydı bugün Kenan Evren'ler, Tansu Çiller'ler, Mesut Yılmaz'lar çok daha farklı olarak anılacaklardı.

AKP 3 dönem iktidarını Kürtlere ve demokrasi güçlerine verdiği ılımlı mesajlar nedeniyle ayakta kaldı. Saray'dan yapılan son sert açıklamaları rencide ettiği ve sandığa da yansıtıldığını düşünüyor musunuz?

Bir zamanlar ülkede askeri vesayet dahil tüm vesayetlerin yıkılacağını vaad ederek iktidara gelen AKP zihniyeti, bugün ise aynı vesayetin bir parçası olarak ülke savunması için değil, Saray savunması için gençleri öldürtüyor, onların deyimi ile 'feda ediyor', ancak 'feda' edilen bu gençler arasında kendilerine yakın hiç kimsenin olmadığı ve onların ayakkabı kutuları içerisinde deste deste dolar öyküleri ile meşgul olduğu artık halklarımızca bilinmektedir. Bunun da hesabının sorulacağını umuyor ve düşünüyorum.

AKP Kürtlere karşı neden savaş kararını aldı?

AKP hükümeti 13 yıl boyunca Kürtleri sürekli oyalayıp barış süreçlerini, anayasa değişikliklerini, demokratikleşme paketlerini oy deposu olarak kullanmıştır. Yeni dönemde artık kullanamayacağını anlayınca Kürtlerden umudunu kesmiş ve Kürt halk önderi Sayın Öcalan'a yeniden tecrit uygulanmaya başlanmış, namlunun yönü yeniden doğuya, kendi yönünü ise batıya çevirmiştir. Sağ milliyetçi-ırkçı oyların alınması adına bu kez koalisyon manevralarına başvurmuştur. Geçici Hükümetin ömrünü, kirliliklerini örtmek ve başta değindiğim tatminliği yaşatmak için sürekli uzatmaya, savaş koalisyonu alt yapısını oluşturmaya çalışmaktadır. Henüz CHP ile görüşmeler devam etmekte ise de bunu zaman kazanmak amaçlı bir manevra olduğunu, yasal 45 günün sonlarına doğru kendisini haklı çıkarıcı üstünlük elde etmek amacıyla MHP ile uzaktan kumandalı azınlık hükümeti ya da ortaklaşa bilecekleri savaş koalisyonu hükümetini kuracaklarını düşünüyorum. Bunlarda manevra ve oyun asla bitmez, hele söz konusu Kürtler olunca.

Dolmabahçe Mutabakatı’nın inkar edilmesiyle toplumda büyük bir güven sarsılması yaşandı...

Somut gerçekler, Sayın Öcalan'ın ortaklaşılan ve Dolmabahçe Mütabakatı’nda okunan 10 maddelik barış ve demokratikleşme programının önce çok olumlu olarak yorumlandığı halde, seçim sürecinin kendileri için olumsuz akışını gören Sayın Cumhurbaşkanı ve ilgili bakanın 180 derece ters söylemleri ile “ne Kürt sorunu vardı, ne Dolmabahçe Mütabakatı, ne masa, ne de süreç vardı” diyerek kralın çıplaklığını bir kez daha ortaya koymuştur. Bu zihniyetin Türkiye halklarına artık verebileceği hiçbir güven kalmamıştır. Türkiye halkları artık kendi demokratik mücadelelerini vermeli ve şimdiye kadar olduğu gibi eski baskıcı, gerici zihniyetleri tarihin çöp sepetindeki yerine atacaklardır.

Yine basın yoluyla cenazeler üzerinde politika yapılıyor bu konuda topluma bir çağrınız var mı?

Baskı ve zulüm politikası ülkede safları gittikçe netleştirmektedir. Bir yanda savaş tamtamcıları ki bunlar kin ve nefretten beslenirler. Politik malzemeleri de cenaze ve anaların gözyaşıdır. Diğer tarafta ise barış için mücadele eden, bedenlerini siper etmeye çalışan, ezilen ve sömürülen halklardır. Savaşa karşı  topyekün barış seferberliği ilan edenlerdir. Özgürlük ve barış savaşçılarıdır. Bu bağlamda halkaların umudu olan HDP'de bu barış blokunun olmazsa olmaz en güçlü unsurlarından biridir.

Tüm Türkiye halklarına çağrımdır; ya demokrasi ve özgürlüklerinin savunucusu Barış Bloğu ya da faşizm ve baskının savunucusu savaş bloğunda yerimizi almalıyız. Demokratik bir cumhuriyette sivil, demokratik bir anayasa ile bütün halkların kardeşçe ve inançların özgürce kendilerini ifade edebildiği demokratik ulus paradigması ile yaşam bulan bir Türkiye fotoğrafı en doğru olanıdır diye düşünüyorum. Bu felsefe de HDP projesi içerisinde hayat bulmaktadır.