HDP İstanbul Milletvekili Garo Paylan,  Hrant Dink’in aramızdan ayrılmasının 10’uncu yıldönümünde Dink cinayetini ve Meclis’te yaşadıklarını değerlendirdi.

Dink cinayetini “milli mutabakat cinayeti” olarak niteleyen Paylan, cinayet ile ortak ve eşit gelecek kurma çağrısına kastedildiğini söyledi.

Paylan, “Bugün Fethullahçı denenlerin de Ergenekoncu denenlerin de hükümete yakın olanların da ayrı ayrı hesabı vardı, ancak en nihayetinde milli bir mutabakat bu cinayet iklimini yarattı. Ancak herkesin ortak hesabı bir Ermeni’nin hem geçmişle yüzleşme hem de ortak ve eşit gelecek kurma çağrısına kastetmekti” değerlendirmesinde bulundu.

Meclis’te ‘soykırım’ kelimesini kullandığı için ceza alan Paylan “Yok saydıklarımız yok olmuyorlar. Yüz yıl önce büyük bir kayıp yaşandı, aynı kayıp bir daha yaşanmasın” dedi.

Dink cinayetinin 10. Yıldönümünde Gazete Karınca’dan Altan Sancar’a değerlendirmelerde bulunan Paylan, şunları söyledi:

Hrant Dink’in katlediliş sürecinde milli bir mutabakat vardı ve ben bu cinayeti milli mutabakat cinayeti olarak tanımlıyorum. Elbette yer alan herkesin ayrı ayrı hesabı vardı. Bugün Fethullahçı denenlerin de Ergenekoncu denenlerin de hükümete yakın olanların da ayrı ayrı hesabı vardı, ancak en nihayetinde milli bir mutabakat bu cinayet iklimini yarattı. Ancak herkesin ortak hesabı bir Ermeni’nin hem geçmişle yüzleşme hem de ortak ve eşit gelecek kurma çağrısına kastetmekti.

‘DİNK’TEN ÖZÜR DİLEMEMİZ GEREKİYOR’

Dink’in katledilmesinin ardından başlayan ve hala süren dava sürecini de değerlendiren Paylan, cinayetin arkasındaki güçlerin açığa çıkartılması açısından hala maddi gerçeğe ulaşılmadığını söyledi.

Paylan, şu değerlendirmelerde bulundu:

Hrant Dink davasında adalet bulmak için ciddi mücadelelerimiz de oldu, umutlandığımız zamanlar da oldu ancak hükümet bu konuda ön açıcı olmadı. Dink davasını sürekli olarak belli insanların yargılanacağı bir dava haline getirdiler. Cinayet geçmişte yalnızca Ergenekoncuları içeri atmak için kullanıldı, bugün de yalnızca Fethullahçı aktörlerin cinayeti gibi sunulmaya çalışılıyor. Her ikisi de aktör olarak içinde yer alabilir, ancak maddi gerçeğe ulaşmaya henüz yakın değiliz. Bu anlamda Hrant Dink’ten özür dilememiz gerekiyor, çünkü anısına adaleti bulamadığımız dava sonucunda benzeri suçlar devam ediyor.

Dink’in ölüm yıldönümüne günler kala Meclis’te kullandığı “Çoğulculuğu soykırım ve katliamlarla kaybettik” sözü nedeni ile aldığı cezayı da değerlendiren Paylan, şunları söyledi:

‘YOK SAYDIKLARIMIZ YOK OLMUYOR’

Hrant Dink 1915’te yaşananları ‘Halkımın başına büyük bir felaket geldi, gelin buna bakalım ki kimliklerimiz iyileşsin. Ben yaşadıklarımıza soykırım diyorum, gelin bunun adını koyalım ve yüzleşelim’ biçiminde değerlendiriyordu.

TBMM’deki konuşmada da soykırım kelimesi odağımda değildi ve o kelimeyi de irticalen kullandım. Konuşmamda, ‘Yüz yıl önce büyük bir hata yapıldı ve yalnızca Türk’ün anayasası yapıldı, bazı halklar yok sayıldı ve hepimiz kaybettik. Ermeni, Rum ve Süryani halkları yüzde kırkını oluşturuyordu bu ülkenin, ancak bugün binde biriz. Bu yaşananlar katliam ve soykırımlar sonucu oldu’ dedim. Yüz yıl sonra bu hatayı yeniden yapar, yeniden “Türk’ün anayasası” der, Kürtleri ve diğer halkları yok sayar ve hak ve hukuklarını koruyamazsak aynı hataya tekrar düşebiliriz; ‘gelin hepimizin hakkını ve hukukunu kapsayan bir anayasa yapalım’ çağrısıydı benim konuşmam.

Konuşmamın içeriğinden yalnızca ‘soykırım’ kelimesi öne çıkarıldı. Ben soykırım kelimesini TBMM kürsüsünde ve her yerde söyleyen bir insanım, ancak bu kelimeye de takılmıyorum. Ben bir çağrı yaptım: ‘Gelin adını hep beraber koyalım, yeter ki bu suçu kapsasın, ortak ve eşit bir sözleşme olsun’ dedim. Ve bu çağrımı tekrarlıyorum: ‘Gelin, hepimizi kapsayacak toplumsal bir sözleşme hazırlayalım. Birilerini yok saymayalım, çünkü yok saydıklarımız yok olmuyorlar. Yüz yıl önce büyük bir kayıp yaşandı, aynı kayıp bir daha yaşanmasın.’