KCK Ana davasında tahliye edilen Hatip Dicle, ilk tutuklandığı 1994 yılında ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nden siyasi müsteşarın kendisinden yurt dışına kaçmasını istediğini, 2008’de tutuklanmadan önce de devletin kendisine kaçma fırsatları verdiğini, kaçma yerine kalıp mücadele etmeyi tercih ettiği için 15 yıl cezaevinde kaldığını söyledi.

Nuce TV’ye konuşan kapatılan DEP’in eski Milletvekili Hatip Dicle, cezaevi yaşamı ve tutuklanmaları ile ilgili ayrıntılar anlattı. İkinci cezaevine girme sürecinin beklemedikleri ortamda olduğunu ifade eden Dicle, şöyle dedi:

"İlk cezaevine girdiğimizde Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Kürt halkına adata savaş ilan etti. Köyleri yakıp yıktı, Kürdistan coğrafyasını viraneye çevirmek istedi. Kürt siyasetçi ve düşünenlerini sokak ortasında katletti. Çok acılı bir dönemdi. O zaman cezaevine girmemize şaşırmadık. ’Devletin yaptıklarını milletvekili olarak deşifre ediyoruz, halkımız için mücadele ediyoruz’ diyorduk. ’Düşman da bize böyle yanıt veriyor’ dedik. Fakat, ikinci cezaevi giriş süreci, toplumun yanıltılmak istendiği ve ileri demokrasi altında ve Kürt varlığının tanındığı ve Kürtlerle ve ileri gelenleri ile müzakere edildiği sürece olması bize çok ağır geldi. Bizi cezaevine atanlar birinci Cumhuriyet dönemi mağdurlarıydı. Bir dönemde mağdur olanlar, iktidara geldikten sonra iktidarın büyüleyici şehveti ile zalim rolüne girmeye çalıştılar."

'DEVLET, 2008’DE BENİM KAÇMAMI ÖNERDİ, KAÇMADIM'

Hatip Dicle, 2008 yılında tutuklanmadan önce devletin kaçmasını dolaylı olarak önerdiğini iddia eden Dicle şunları söyledi:

2008 yılında bir avukat arkadaşımız vasıtasıyla Diyarbakır Terörle Mücadele Şube Müdürü, ’Hatip beyi bir gün alıp şubeye gelebilir misin biz kendisi ile biraz sohbet etmek istiyoruz’ diye haber gönderdi. Ben de sakıncası olmadığını belirterek, avukat ile birlikte emniyete gittik. O zaman yeni Ergenekon Operasyonları başlamıştı. Gittik, bizi çok iyi karşıladı, masayı iyi donatmış, kuru incir, fındıklar masanın üzerinde, masa donatılmış.

Şube müdürü bana dedi ki; ’Hatip bey, son Ergenekon operasyonlarından sonra terör örgütü listesinde -Ergenekon’u kast ediyor-, sizin de suikast listesinde adınız var. Polis koruması istiyor musunuz?’ Ben ’hayır’ dedim. Ve ’Eğer büyük bir güç sizi öldürmeye karar vermişse koruma işe yaramaz’ dedim. İlginçtir o günlerde Musul Valisi 15 koruması ile birlikte öldürülmüştü, onu örnek verdim. Bu toprakların insanıyız, ’Ölüm ne zaman geldiyse hoş geldi, sefa gelsin’ dedim. O zaman tutanak tutacağını söyledi, ben imzaladım, avukat ve kendisi imzaladı. Aslında bu bir kaçırtma olayıydı ve ortadan kaybolmamı istiyorlardı."