Hakkında 2011 yılında yaptığı bir konuşmadan dolayı açılan davada hakim karşısına çıkan Demirtaş, Anayasa teklifinin görüşüldüğü Meclis’in 11 üyesinin tutuklu olduğunu belirterek, yasama haklarının ellerinden alındığını kaydetti.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde "örgüt propagandası yapmak" suçlamasıyla açılan davanın ikinci duruşmasına bugün devam edildi. Duruşmaya çok sayıda avukat Demirtaş'ı savunmak için katılırken, HDP Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş ve birçok partili izleyici olarak katıldı.

Duruşma salonuna girmek isteyen bazı HDP’liler ile polisler arasında kısa süreli gerginlik yaşanırken, HDP’lilerin salon dışına çıkarılmasıyla gerginlik sona erdi. Demirtaş, tutuklu bulunduğu Edirne F Tipi Cezaevi'nden SEGBİS'le duruşmaya katıldı.

‘ASIL HUKUSUZLUK YAPAN İKTİDARIN KENDİSİDİR’

Duruşmada savunma yapan Demirtaş, suçlamaları kabul etmeyerek, dokunulmazlıkların kaçırılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tarafından parlamentoya baskı yapıldığını aktararak, “Anayasamızda Cumhurbaşkanının parlamentoya emir ve teklifte bulunma hakkı yoktur. Sadece MGK başkanı olması sebebiyle tasfiye karar aldırabilir. Anayasaya göre yürütmenin başıdır. Yasanın üstünden değildir. Bizim dokunulmazlıklarımızın kaldırılması ne yargının ne de halkın, ne de milletvekillerinin isteği ile olmuştur. Cumhurbaşkanının emir ve talimatları ile gerçekleştirilmiştir. Partilerin grup kararı almaksızın sunacağı oylarla vekillerin özgür iradesi ile gerçekleşebildi.

Dokunulmazlıklarımız hukuki nedenle değil politik nedenle kaldırılmıştır. Dokunulmazlıklarımızın kaldırılması sürecinde yargıya olan güven zayıf idi. Şu anda daha zayıftır. Hükümetin yargı üzerindeki baskısı geçmiş dönemde vardı. Bugün daha yoğundur. Geçmiş dönemde cemaate mensup hakim ve savcılar hükümetin desteği ile etkin bir göreve gelip kadrolaştırılmışlardır. Biz bu iki gerekçeden dolayı kendimiz ifade vermeye gitmeyeceğimizi belirttik. Bu yargıya ve devlete kafa tutma olarak değerlendirilemez. Biz hukuksuzluğa karşı çıktık. Biz kesinlikle yargıya kafa tutma eğiliminde olmadık. Asıl hukuksuzluk yapan iktidarın kendisidir. Biz her zaman yargının bağımsızlığını ve üstünlüğünü savunduk” ifadelerini kullandı.

‘HAKAN FİDAN KAFA TUTMUŞ OLMADI DA BİZ Mİ KAFA TUTMUŞ OLDUK’

Demirtaş hakkında hazırlanan fezlekelerin 'FETÖ’cü savcılar tarafından hazırlandığının altını çizerek şöyle devam etti:

“Benim hakkımda Adana Cumhuriyet Başsavcılığından Meclise gönderilen fezlekeyi düzenleyen Başsavcı vekili Abidin Bozkan, FETÖ soruşturması sebebiyle tutukludur. Fezlekesinin düzenlendiği tarih yaptığım konuşmadan aylar sonra düzenlenmiştir. Fezlekenin düzenlendiği tarih olan 07/02/2012 tarihi MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye çağrıldığı gündür. Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün beyanından anlaşıldığı üzere, MİT müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye gitmemesi Abdullah gül’ün talimatı sebebiyle gerçekleşmiştir.

Aynı yönde zamanın Başbakanı ve Adalet Bakanının da bu yönde bir talimatı olduğunu beyanlardan anlıyoruz. Bu soruşturmanın siyasi Saiklerle yapıldığını söylemesi üzerine Hakan fidan da bu ifadeye gitmemiştir. Eski Kurul Daire başkanlarından İbrahim Okur da itiraflarında şu şekilde beyanlarda bulunmuştur. Şimdi o dönemde MİT Müsteşarının savcıya ifade vermeye gitmemesi devlete kafa tutmak olmuyor da şimdi bizim gitmememiz mi devlete kafa tutmak oluyor. Buna dikkat çekmek istiyorum. Çünkü fezlekenin tarihi aynı tarihtir.”

‘HÜKÜMET UYARILARI DİKKATE ALMADI’

"Bu tür fezlekeler o sırada devam eden çözüm sürecine ve Kürt sorununun çözülmesine darbe vurmak amacıyla Fethullahçı gruplar tarafından özellikle yapılıyordu" diyen Demirtaş, "Soruşturmaları açanlara dikkat çekmek istiyoruz. Bizim grubumuz hakkında yaklaşık 500 fezleke düzenlenmiştir. Yüzde 90’ı Fethullahçı yapıya ait savcılar tarafından hazırlanmıştır. Bu iddianameler o dönem devam eden Oslo görüşmeleri ve sonrasında İmralı görüşmelerine darbe vurmak amacıyla yapılmış olan hareketlerdir. O dönem yaptığımız uyarılar hükümet tarafından dikkate alınmamış ve bu süreç 15 Temmuz darbe girişimine kadar devam etmiştir"

Yasama görevlerinin ellerinden alındığını belirten Demirtaş, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:

“Devleti oluşturan 3 temel güç vardır. Yasama, yürütme ve yargı gücüdür. Ben yasama üyesiyim. Ancak yargı gücü tarafından yargı yargılanmaktayım. Demokrasi ile hiçbir şekilde bağdaşmaz. Eğer bir yasama üyesi yargılanacaksa bunun ciddi bir iddia ile yapılması lazımdır. 4 satır iddia ile milletvekili yargı önüne çıkarmak yargını tarafsızlığı ve ciddiyeti ile bağdaşmaz. Şu anda TBMM’de Anayasa görüşmeleri yapılmaktadır. Ancak TBMM’nin 11 üyesi tutukludur. Toplantılara katılamıyoruz. Görüş belirtemiyoruz. Yasama görevimiz elimizden alınmıştır. Hemen hemen her gün ifade vermemiz sebebiyle yasama yetkimiz elimizden alınıyor. Meclis çalışmalarına katılamıyoruz. Oy kullanamıyoruz. Ben yapmış olduğum bir konuşmadan dolayı adil ve bağımsız yargı adına utanç duyuyorum. Bu utanç bana ait değildir. Bunu yaratana ait bir utançtır. Ülkemiz daha yüksek standartlarda bir demokrasiyi hak ediyor. 80 milyon insanımız daha bağımsız ve adil yargılanmayı hak ediyor”

SEÇMENLERİMİZİN HAKLARI DA KULLANILAMIYOR

Anayasa değişikliği yapıldığı bir dönemde kendilerinin tutuklu olması nedeniyle seçmenlerinin haklarının da kullanılmadığını ifade eden Demirtaş, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Halen devam eden Anayasa değişikliği ile ilgili oylamalarda milletvekili olarak bizler de oy kullanması gerekirken, tutuklu bulunduğumuzdan bu hakkımızı kullanamıyoruz. Bu nedenle diğer konularda olduğu gibi seçmenlerimiz de bu haktan mahrum bırakılmaktadır. Konuşmamda bahsettiğim hususlar bu topraklarda yaşanan şeyler olup yalan değil gerçektir. Sivil insanlar öldürüldü.

Cizre’de 3 bodrumda 200'ü aşkın sivil insan yakıldı. Bu ölümlerden devletin sorumlu olduğunu düşünüyorum. Zira bu muamelelere maruz kalan insanlar televizyonlara vermiş oldukları beyanatlarda JÖH, PÖH gibi silahlı grupların kendilerine bu muameleyi yaptıklarını söylüyorlardı. Yine Şırnak’ta Hacı Lokman Birlik’in cenazesi şehir merkezinde zırhlı aracın arkasında yerlerde sürüklenmişti. Bu bölgede insanlar öldürüldü. Bir kısmı göç ettirildi. Dolayısıyla devletin başı olarak Cumhurbaşkanının bu olaylardan sorumluluğu vardır. Ben bu hususu ifade ettim. Ancak Cumhurbaşkanı silahlı örgüt üyelerini öldürme talimatı verir gibi açıklama yapıyordu. Fakat bu sırada sivil insanlar ölüyordu.”