HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demitaş, 32 yurttaşın yaşamını yitirdiği Suruç katliamı sonrası Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun Meclis'teki dört partiye yaptığı "terör için ortak deklarasyon imzalayalım" çağrısına yanıt verdi.

Demirtaş, "Siz Dolmabahçe deklarasyonuna sahip çıkamamışken yeni bir deklarasyon çağrısı yapmanın anlamı yok" dedi.

HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, 32 vatandaşın yaşamını yitirdiği Suruç katliamına ilişkin basın toplantısı düzenledi.

Demirtaş'ın açıklamalarından satır başları şöyle:


Orada katliama sevinenler olduğunu gördük. Ama anladık ki çoğunluk olarak teröre ve gencecik insanların ölümüne karşı ortak duygu ve düşünce içindeyiz.

IŞİD, PYD ve HDP'den daha iyidir diyenler, katliam için elinize sağlık diyenler de oldu. Onları karanlık halleriyle yalnız bırakacağız. Biz yüzümüzü barışa çevireceğiz. Yakalanır mı arkasında olanlar bu saldırının bilmiyoruz. İçinde devlet parmağı olan hiçbir katliam aydınlatılamadı ve failleri bulunamadı.

Bu katliamı ortaya çıkarmak yarım günlük iştir. Biz HDP olarak iktidarda olsaydık bu saldırının faillerini yarım günde ortaya çıkarırdık.

TBMM'yi olağanüstü toplantıya çağırıyoruz. Bizler de 80 milletvekili imzamızla hazırız. 30 milletvekili de bize destek verip imza atarsa Meclis'i olağanüstü toplayabiliriz. Meclis şu üç başlık altında olağanüstü toplanmaya çağırıyoruz:

- Birincisi çözüm süreci

- İkincisi Türkiye'nin Rojava bölgesiyle ilişkileri

- Dış politika ve IŞİD tehdidi


Bu günden sonra güvenlik tedbirlerimizi artırmalıyız. HDP silahlanma çağrısı yaptı diyenlere şunu söylüyorum. Siz IŞİD'e karşı tedbirler almamızdan rahatsız oluyorsunuz sanıyoruz. IŞİD elini kolunu sallayarak Türkiye'de eylem yapamamalıdır.

Ortak deklerasyon için şunu söylüyoruz. Dolmabahçe mutabakatı hakkında ne diyorsunuz. O mutabakat şiddetin ve terörün nasıl çözüleceğini içeriyor. Mutabakattan hepinizin haberi vardı. Cumhurbaşkanı bu görüşmeyi yok sayıyor, siz ne diyorsunuz. Siz Dolmabahçe deklarasyonuna sahip çıkamamışken yeni bir deklerasyon çağrısı yapmanın anlamı yok. Oturma düzenine kadar her şey mutabakaktla sağlanmıştı.

Hafta sonu İstanbul'da IŞİD'e karşı büyük bir yürüyüş düzenlenecek. Bütün partileri davet ediyoruz. Parti bayraklarıyla değil barış ve kardeşlik bayraklarıyla yürüyüşe katılım gerçekleşsin istiyoruz. 

Dünden bu yana saldırıdan bu yana kullanılan hakaret tehdit dilini bize karşı kullananlara iade ediyorum. Üç sayfa ama ancak yazanlar, kusura bakmasınlar IŞİD zihniyetindedirler. Aklını yitirmiş tek bir siyasi çözüm önerisi içermeyen, bir metne de siyasi metin demiyoruz. Tarihlerinde yaptıkları da siyasi açıklama yoktur. Küfürsüz açıklamalarını getirin, saygı duyduğumuz ifade edeceğim. Kendilerine milliyetçi diyenler, sokak ağzıyla ucuz bir dille yaptıkları açıklamalara cevap verecek halimiz de yok. Kendi yönetimlerinin seviyesizliğini gösterir. İnşallah oy verenler de bunların yürüttüğü seviyesiz politikayı yakından görürler.

Dün aynı zamanda Adıyaman’da üzücü bir olay yaşandı. Operasyonda başçavuş da yaşamını yitirdi. Halkımıza başsağlığı dileğimizi ileterek sözlerimi tamamlamak istiyorum.

Figen Yüksekdağ’ın açıklamalarından satır başları şöyle:


Demirtaş'ın sözlerini tamamlamasının ardından HDP Eş Başkanı Figen Yüksekdağ da açıklamalarda bulundu. İşte Yüksekdağ'ın sözlerinden satır başları:

Bir çok duygu bu anda birleşmiş durumda. Dayanışma, mücadele, acı, öfke bir çok insani duygu bu kritik dönemde yükselmiş durumda. Dün vahşice alçakça katliam gerçekleştirildi. 32 genç kardeşimiz katledildi. O 32 can ve yaralı olan 150 kardeşimiz Suruç’a dün Kobani’ye barış götürmek, çocuklara oyuncak götürmek, parklara ağaç götürmek için yola çıkmışlardı. Bu kadar insani, soylu değerli bir eylemin kolu olarak yola çıktılar.

Ama bu kadar soylu bir hareketin önü Suruç’ta, bu soylu değerlerden nasibini almamış zihniyet tarafından kesildi. Siyasette soysuzlaşma, yaşanabilecek olumsuzlukların en kötüsüdür. Türkiye’de artık bu eşiğe doğru götürülüyor. Siyaset değerlerden koparılıyor. İnsani erdemden koparılıyor.

IŞİD adı verilen çetenin yaptığı saldırı işte böyle bir zihniyetin ürünüydü. Daha bir yıl öncesine kadar ona Terör örgütü demeyenlerin zihniyeti işte böyle bir zihniyetti. Bir taraftan acımızı tutarken yasımızı tutarken, bir taraftan o gençlerin ne için yola çıktıklarını daha fazla hatırlamamız gerekiyor. O 32 genç Türkiye’deki sorumsuz aymaz siyasi iktidarın yapmadığı bir görevi yapmak için yola çıktı.

Karşısına çıkarılan IŞİD’e rağmen, demokratik bir Suriye, barışçıl bir Ortadoğu için direniyor. Ama Türkiye’deki siyasi iktidar, bugüne kadar bu meşru insanlık güçlerinin direnişini terörle aynı kefeye koydu ve oradaki insanlık iradesine kardeşlik elini dostluk elini uzatmadı. Ve oluşan bu iklim, savaştan gerilimden katliamdan beslenen bu iklim bugün Suruç sınırında Suruç’ta böyle bir katliamın gerçekleşmesinin de önünü açtı.

Böyle olmak zorunda değildi. Eğer siyasi iktidar, Kobani’ye Rojova’ya Suriye halklarına, askeri yığınakla değil de dostluk kardeşlik yaklaşımıyla gitseydi bugün ne bölgenin başına bela olan IŞİD diye bir çeteyle uğraşıyor olacaktık, belki de bugün 32 kardeşimizi yitirmemiş olacaktık.

O 32 genç siyasi iktidarın yapmadığı görevi yerine getirmek için yola çıktı. Kobani halkına Türkiye halkının kardeşlik elini uzatmak, katliamların kuşatmaların yıktığı bir kenti yeniden kurmak için yola çıktı. Türkiye’de egemen siyaset sadece yıkıyor. Gençlerin bu kurucu eylemini de anlamasını düşünemeyiz. Gençler önce siyasi iktidar tarafından Suruç’taki kolluk güçleri tarafından durduruldular, Kobani’ye girişleri engellendi. Bundan kısa bir süre sonra IŞİD saldırısının hedefi haline getirildiler.

Artık bizim için her ağaç kitap oyuncak, o gençlerin anısını mücadelesini büyütmek için bir semboldür. Artık Türkiye halkı, bir direniş ve barış sembolü olarak sahiplenmelidir. Bugün şunu yeniden ifade ediyoruz. O kitaplar o fidanlar Kobani’ye gidecek. Parklar inşa edilecek, kütüphaneler kurulacak. Kobani IŞİD çetelerinden ilk temizlendiği gün, siyasi iktidarın temsilcileri cumhurbaşkanı “niye sevinip duruyorsunuz, şehri yerle bir etmiş, çiftetelli oynamanın zamanı mı” diyordu. İşte bu gençler, kobani’nin hiçbir zaman enkaz olarak kalmayacağını ifade etmek için bu yolculuğu başlattılar. Ve bizler gerek siyasi yapılar olarak, demokrasi güçleri olarak, Türkiye halkı olarak artık çok ciddi görev ve sorumlulukla karşı karşıyayız. Bu yolculuğu menziline ulaştırmalıyız. Onların başlattığı işi tamamlamalıyız.

Bugüne kadar katliamın ilk gerçekleştiği andan itibaren siyasi iktidarın yaklaşımı ortada. Bizi hedef haline getirmekten başka, hiçbir siyasi sorumluluk tavrı sergilemediler. Bu sorumsuzluğu, siyasi iktidarın derhal değiştirilmesi gerekiyor. Bu zamana kadar sayısız saldırıyla karşı karşıya kalan bizleriz ve Davutoğlu çıkıp bizim aklımızla alay edercesine teröre karşı ortak açıklama yapmaya davet ediyor.

Şunun altını net biçimde çizmeliyim. Bölgede ve Türkiye’de mücadele edilmesi gereken bir terör örgütü vardır IŞİD. Bu terör örgütüne karşı en başta mücadele yürütmesi gereken de siyasi iktidardır. Bu siyasi iktidar ne yapmıştır. Elle tutulur, dişe dokunur bir tavrı olmuş mudur? Olmuştu da biz mi görmedik? Siyasi iktidar 13 yıl boyunca, topluma karşı siyasi görevlerini yerine getirmedi. IŞİD’e karşı mücadele görevini yerine getirmedi. Şimdi bunu bir aymazlık örneği göstererek, bizlere ihale etmeye yıkmaya çalışıyor. Bunun açıklanabilir bir tarafı yoktur.

Siyasi iktidar bugün, eğer bu krizin aşılması noktasında samimi bir duruşa sahipse, IŞİD karşısında bu vahşet çetesi karşısındaki mücadele programını açıklamalıdır. IŞİD’in Türkiye topraklarında üstlenme konuşlanma, Suriye’de çeşitli bölgelerde saldırı hareketleri geliştirme süreci boyunca bütün mercileri ortaya çıkarmalıdır.

Bu saldırıların hiçbirisi, Suruç katliamı da dahil olmak üzere istihbaratı olmadan organize bir yapı olmadan yaşama geçirilemez. Türkiye’de siyasi iktidar, bu katliamcı çetelerin hangi merkezlerden beslendiğini açıklamak zorundadır. Bir yılı aşkın süredir, Urfa ve Suruç hattı karanlık bir alan dönüştürülmüştür. Özel olarak Suruç’ta kolluk güçleri ve devlet yapılanmaları mekanizmaları, bunların nasıl çalıştığı, nasıl bir yönetim faaliyeti sergilediği, bunların her birinin araştırılması gerekir.

Biz çok ciddi iddialarla, kanıtlar ve suç duyurularıyla bu siyasi iktidara gittik. Hala Urfa valisi görevinin başında, katliamdan bir gün sonra sokağa çıkma yasağı ilan edebiliyor, basın açıklaması yapma yasağı koyabiliyor. Bir vali böyle bir karar almaya, mağdur olanları hedef haline getirme kararı alanlara nasıl cesaret edebiliyor. Bu valinin derhal görevden alınması gerekir.

Bunun için Meclis’in devreye girmesi gerekir. Bu sadece AKP’nin vicdanına bırakacak bir sorun değildir. Biz AKP vicdanına bıraktığımızda, karşımıza katliam çıkıyor. Türkiye’de üç ay içerisinde 38 kişi katledildi ve 600’den fazla yaralı. AKP hükümeti suçluları açığa çıkarmadı, aksine bizleri hedef haline getirerek, terör saldırılarının hedefi haline getirerek, suçunu daha da büyüttü.