BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, partisinin grup toplantısında konuştu. Demirtaş, konuşmasına Hrant Dink'i anarak başladı. Demirtaş, Hrant Dink'in son derece planlı olarak devletin, hükümetin o dönemki yargı bürokrasisi ve devletin içindeki bütün yapıların ortaklığı, teşviki, göz yumması veya doğrudan tetikçiliği ile öldürüldüğünü belirtti. Demirtaş, Paris katliamına ilişkin ortaya çıkan ses kaydı ve gizli belge ardından MİT'in yaptığı açıklamanın şaibeleri arttırdığını da söyledi. Demirtaş, " MİT, Başbakanlık'a bağlı. Hırsızlığı açıklayacağınıza buna ilişkin açıklama yapsaydınız. Şaibeler Başbakan ve MİT Müsteşarı'nın üzerindedir" dedi.

"HRANT DİNK HER GÜN KATLEDİLDİ"

"Türkiye'de tekçiliği savunmayan, hepimiz aynı mezhepteniz, hepimiz aynı milletteniz ve neredeyse hepimiz erkeğiz demeyenler bu ırkçılığa tabi tutuldu. Bugün 'paralel devlet' açık devlet gibi çağrılar yapıyordu ya o dönem Pensilvanya'daki ile buradaki bu kadar çatışmıyordu. Birlikte hareket ediyorlardı. Yani paralel ile AKP'nin iç içe olduğu dönemde Hrant Dink, istihbarat bilgisinin varlığına rağmen maalesef korunmamış, korunmayı bırakın bizzat İstanbul Valiliği'ne çağrılmış ve vali yardımcısı tarafından tehdit edilmiştir" diye konuşan Demirtaş, Hrant Dink katledildikten sonra aynı zihniyetin her gün Hrant Dink'i katletmeye devam ettiğini söyledi.

Demirtaş, "O dönemin valisi o kadar başarılı oldu ki önce milletvekili sonra bakan oldu. Dönemin emniyet müdürü, vali oldu. İstihbarat yetkilileri üst görevlere getirildi. Adeta alay edercesine Hrant Dink'in katili ile fotoğraf çeken jandarma yetkilileri üst rütbelere çıkarıldı. Ardından ise 'örgüt yok' denilerek üstü örtülmeye çalışıldı. Hrant ve arkadaşları artık bu yargıdan adalet beklenemeyeceğini söylemişlerdi" dedi.

Ermeni soykırımında var olan zihniyetin aradan geçen yıllara rağmen değişmediğinin ortada olduğunu vurgulayan Demirtaş, birisine Ermeni demenin hakaret olarak algılandığını ifade etti. Demirtaş, "Kadim bir halk şahsında 100 yıl boyunca bütün mazlum halkların onuru çiğnenmek istendi. İşte bütün bu olup bitenler yaşanırken, bu başbakan başbakandı ve bu hükümet iktidardaydı. Değişen hiçbir şey yok. Bu ülkenin resmi ideolojisine ters iseniz katliniz vaciptir. İşte öylesine katledilirsiniz ki sizin hakkınızı arayacak cesur bir savcı yoktur bu ülkede. Öylesine ortadan kaldırılırsınız ki sizi savunacak bir din adamı Pensilvanya'da yoktur. Roboski, Gezi, Ceylan Önkol ve Uğur Kaymaz da olduğu gibi" ifadelerini kullandı. 

"HSYK'YI BOYKOT ETTİK"

"Bizler bu iktidar anlayışını ve devlet anlayışını yeni tanımıyoruz. Cumhuriyet kurulduğundan beri aynı zihniyet ve anlayış var. Bizler açısından bu değişmemiştir" diyen Demirtaş, kendilerine yönelik, "Ya cemaattensin ya AKP'den" diyenleri eleştirdi. Demirtaş,  şöyle konuştu: "Bunu diyenler bu kanlı tarihi anlamayanlardır. Bizim tercih zorunluluğumuz yok. Özellikle ana muhalefet partisi gibi cemaatin kuyruğuna takılarak AKP'den hesap sorulamayacağını biliyoruz. Biz kendi halkımızın gücü ile paralelden ve AKP'den hesap sorulacağını biliyoruz. Biz halkımıza güveniyoruz. Cemaatin gücü ile iktidar olmayı hedeflemiyoruz. Cemaatlerin kuyruğuna takılmak yerine HDP ve BDP şahsında yükselen muhalefette yer almak Türkiye'de gerçek demokrasinin garantisidir. İktidar bütün yaptıklarının hesabını halka verirse demokrasi çıkar. İktidar paralel güçlere hesap versin derseniz onların yerine iktidar geçer. HSYK düzenlemesinde olduğu gibi. Bakın AKP Meclis'e düzenleme sevk ediyor. HSYK en son referandumda değiştirilirken, Başbakan bunun yargıyı tarafsız yapacağını savunuyordu. Bugün şikayetçi olduğu HSYK için meydan meydan dolaşıp oy istiyordu. O dönem CHP'de eski HSYK'nın iyi olduğunu ve değişikliğe karşı olduğunu söylüyordu. Bizler ise ne CHP'nin savunduğu statükocu HSYK ne de AKP'nin savunduğu cemaatçi HSYK'yı tercih etmedik ve boykot yaptık. Bakın kararımızın ne kadar doğru olduğu ortay çıktı. Biz gene aynı noktadayız. Bağımsız yargı için Anayasa değişikliğine hazır olduğumuzu söyledik. Adalet Bakanı grubumuzu ziyaret etti. Biz hakimler ve savcılar diye iki kurum olarak düzenlenmesi ve Adalet Bakanı'nın da başkan olmayacağı bir düzenlemeye hazır olduğumuzu söyledik. CHP düzenlemeyi kabul etmedi. MHP ise zaten ilgisi olmadığı için anlamıyor. Niye bu yasayı geri çekmiyorsunuz da Genel Kurul'a getirmeye çalışıyorsunuz. Bağımsız HSYK oluşturma dertleri yok. Bu tasarı bütün yargıyı doğrudan Adalet Bakanlığı'na bağlıyor. Bunu genel kurulda da komisyonda da asla kabul etmeyeceğiz."

"GÜL HSKY YASASINI VETO ETMELİ"

Demirtaş, Meclis'ten geçmesi durumunda ise Cumhurbaşkanı Gül'ün bunu veto etmesi gerektiğini söyledi. Demirtaş, yaşanan krizde de üçüncü bir yol olarak tavırlarını ortaya koyduklarını, Ergenekoncu ve yeşil Ergenekoncu taraftan olmayacaklarını belirtti. Demirtaş, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bağımsız oluşacak HSYK'ya hiçbirisi destek vermiyor. Her biri yargının bağımsızlığını savunma adı altında aslında doğrudan CHP'li, AKP'li, MHP'li cemaatçi yargıyı oluşturmaya çalışıyorlar. Bir kez daha iktidara çağrı yapıyoruz; HSYK düzenlemesini zaman kaybetmeden durdurmalısınız. Anayasa önerimiz geçerlidir. BDP ve HDP anayasa düzenlemesini tartışmaya hazırdır. Bugün bağımlı olmaya alışmış yargıçların ve polislerin başkalarına da bağımlı olmaya yemin ettiklerine tanıklık ediyorsunuz. Sizlerin ektiğinin nelere yol açtığını öğreniyorsunuz."

"MİT'İN AÇIKLAMALARI ŞAİBE YARATIYOR"

"Vicdanı ile çalışan yargıçlara izin verseydiniz Roboski soruşturmasında bu rezalet ortaya çıkmayacaktı" diyen Demirtaş, insanlık suçu dosyalarının zaman aşımına uğramayacağını söyledi. Demirtaş, "Herhalde iktidarınız sonsuza kadar sürmeyecek. Birgün bu ülkede o dosyaların başına vicdanı olan yargıçlar gelecek. O günde olsa bunun hesabını vereceksiniz. Her yetkiliniz ile yargı önüne çıkacaksınız. Bugün o bombaların atılması emrini verenler yerine Roboski'de protesto edenlerin ellerine kelepçe vurup yargı önüne çıkarmaya gücünüz yeter ama hep iktidar olmayacaksınız. Bir gün para kasalarınız, kutularla o iktidardan alaşağı edileceksiniz. Paris ile ilgili hesap vereceksiniz. İlk günden bu yana Türkiye ile ilişkili olduğunu biliyoruz. Ama hangi güçler olduğunu ortaya çıkaramıyorduk. Zanlının Türkiye'de yaptığı görüşmeler Türkiye-Fransa ilişkisini ortaya koyuyordu. Başbakan'ın Sakine Cansız'a ilişkin açıklamaları Türkiye'nin bizzat istihbarat örgütleri eliyle Cansız'ı takip ettiğini ortaya koyuyordu. Fransız savcılarının da Başbakan'a verdiği yanıtta 'biz ilgili kişilerle gereğini yapıyoruz' açıklaması bu takibin itirafıdır. İki istihbarat örgütü tarafından takip edilen bir kişi Paris'in göbeğinde katlediliyorsa bu soruşturmanın aradan geçen zamana rağmen failler ortaya çıkmıyorsa bunda devletlerin olduğunu anlamak için kahin olmaya gerek yok. Ses kayıtları meselenin Ankara'da üst düzey planlama olduğunu ortaya koyuyor. MİT açıklamaları şaibe yaratıyor. MİT, Başbakanlık'a bağlı. Hırsızlığı açıklayacağınıza buna ilişkin açıklama yapsaydınız. Şaibeler Başbakan ve MİT Müsteşarı'nın üzerindedir. Çözüm süreci göze alınınca bu açıklama derhal yapılmalıdır. MİT müsteşarının bu zandan kurtulması eğer kendisinin bizzat talimatı yoksa kimin bu işleri yaptığını ortaya çıkarmak gibi bir sorumluluğu vardır" dedi.

Demirtaş, Fransa ve Türkiye yargısının bu sorumluluğu olduğunu ve sürecin güven ekseni ile sürdürülmesi isteniyorsa bunun yapılması gerektiğini söyledi. Paris cinayetlerinin güçlü şaibeler ile ortada durduğu bir durumda hiçbir şey yokmuş gibi süreci sürdürmenin "Kürt hareketinin" onurlu duruşuna ters olduğunu ve bunun cevabını beklediklerini kaydetti.

"EL KAİDE'Yİ ORADA VAR EDEN TÜRKİYE'NİN DESTEĞİDİR"

Suriye'de yaşananlara ilişkin yayınlanan fotoğrafları da değerlendiren Demirtaş, Esad ailesinin 40 yıllık iktidarları döneminde nefes aldırmayan zihniyetlerini Kürtlerin çok iyi bildiğini, bunun farkında olmayanların Esad'ı boğaz turları ile ağırlayanlar olduğunu kaydetti. Demirtaş, "Esad kendi zulmünde boğulmaya giden bir diktatör olarak zaten son günlerini yaşıyor. Suriye'de Esad kadar acımasız olan radikal gruplar var. Onlar da oradaki halklara zulüm ettiler, işkence yaptılar. Yine bize Türkiye'de olduğu gibi bu iki kesim arasında tercihte bulunma dayatması yaptılar. Biz de Rojava'da olduğu gibi üçüncü bir çizgiyi esas aldık. Suriye halkının tamamı Suriye'nin gerçek sahipleridir. Kendini yönetime katma hakları vardır dedik. Bir grup desteklenirken diğerinin zulüm görmesine göz yumulamaz. AKP'nin yürüttüğü tek yanlı politikaları eleştirdik. AKP'nin zulümden şikayet etmeye hakkı var ama diğer zalimleri desteklemekte Esat kadar suçlu. Orada El Kaide'yi var eden ve güç yapan Türkiye'nin sunduğu destektir" dedi.

"O TIR'LAR İLE SURİYE'DE ÇETELERE LOJİSTİK DESTEK GİTTİĞİ MALUMDUR"

Başbakan Erdoğan'ın "Biz radikal grupları desteklemiyoruz" dediği sıralarda TIR'ların yakalandığını ve bunlarda yardım olduğunun söylendiğini belirten Demirtaş, "Onlarda Türkmenlere yardım olsa böyle mi götürülürdü. 1 torba makarnayı miting ile tanıtan AKP yardımı böyle yapar mı? Başbakan katılırdı mitinge 25 televizyon canlı yayın yapardı, ilgili bakanlar ağlardı. O TIR'larda yardım olmadığının herkes farkında. O TIR'lar ile Suriye'de çetelerinizi lojistik destek gittiği malumdur. MİT bunu yapar diyorlar. MİT kanununda bu yazmıyor. Bunu yapanlar paralel yapılarmış. Olabilir. Bu yapılar sizin kirli işleri de ortaya çıkarıyor. Onlar kirli siz kirlisiniz" ifadesini kullandı.

"İKTİDAR HALKA ÖZELEŞTİRİ VERMELİ"

Demirtaş, kendilerinin Rojava'ya iki çuval yardım için bakanlar ile görüştüklerini günlerce eylem yaptıklarını hatırlatarak, şunları kaydetti: "Bunlar MİT eli ile neler yapıyorlar. Şimdi de Cenevre 2'de Kürtler temsil edilmesin diye bu planları yapan Türkiye'dir. Bu kadar kirlilik içinde bu sürecin barışa evrilmesi de mümkün değildir. Bunların hepsinin netleşmesi süreç açısından da olmazsa olmazdır. İktidar barış ve çözüm istiyorsa pis işleri kenara bırakıp bu halka özeleştiri vermelidir." Demirtaş, 17 Aralık sonrasında sürekli iktidar tarafından "Paralel devlet" denildiğini, ancak görevden almalar haricinde hiçbir belgenin ortaya konulmadığını, bundan dolayı da "Paralel yapı" ile bir hesaplaşmanın olmadığını kaydetti.

"AKP KENDİ PARALEL YAPISINI İNŞA ETMEYE ÇALIŞIYOR"

Demirtaş, "Görevden alınan bürokratların hepsi paralel yapı ise niye yargılanmıyorlar. Bunları yargıya teslim etmek yerine başka yere niye gönderiyorsun. Orada başkasından talimat almıyor mu? Terörle mücadele şubesinden alıyorsun kaçakçılığa veriyorsun. Niye belgeleri açıklamıyorsun. Çünkü yerine kendi yapılarını koymak için çatışmayı iç çatışma olarak ele alıyorlar. Derin devlet geleneği halen aktiftir. AKP, Ergenekon sürecinde olduğu gibi gerçek bir yüzleşme yerine kendi paralel yapısını inşa etmeye çalışıyor" dedi. Demirtaş, kendilerinin uzun yıllardın AKP'nin parti değil bir anonim şirket olduğunu söylediklerini bunun en büyük ortaklarından birinin Gülen olduğunu, Erdoğan'ın da şirketin CEO'su olduğunu söylediklerini hatırlatarak, "Şirketin genel müdürü de Fethullah Gülen'dir. Bu şirketten çok pay alan var. Aralarındaki konuşmalar bir bakın. Başbakan yaptığı konuşmalarda siyasete dair tek bir cümle kurmuyor. Para, ihale, alış ve veriş konuşuyor. Gülen de konuşmasında para, şirket ve banka konuşuyor. Bunlar anonim şirket kurallarından kaynaklıdır. Ne zaman ki kar büyüdü, şirket büyüdü oradan kıyamet koptu. Bu ülke sizin ailenizin kişisel malı değildir" ifadesini kullandı.

EKONOMİK KRİZ

Ekonomide yaşanan sıkıntıya değinen Demirtaş, Türkiye'ye Arap sermayesinin sıcak para akıttığını bundan dolayı Türkiye ekonomisinin büyüdüğünü ve bunun birgün patlayacağının da ortada olduğunu belirterek, "Mayıs ayından bu yana yaşananlar ekonomik krizin kaçınılmazlığını ortaya koydu. Dolar ve Euro'da yaşananları görüyorsunuz. Bunlar 17 Aralık ile olmadı. 17 Aralık sadece bunu hızlandırmıştır. Hani dolarları koyacak yer yoktu. Merkez bankası rezervleri taşmıştı. Neden şimdi düşüremiyorsunuz. Çünkü ekonomiyi siz yönetemiyorsunuz. Öyle beddua ile filan değil. Adamlar parasını çekiyor, ekonomi çöküyor. O sıcak paralar gelirken iyiydiniz" dedi. Demirtaş, faturanın yine yoksullara ödetileceğini söyledi.

30 MART SEÇİMLERİ

Demirtaş, bu döngünün 30 Mart'a kadar süreceğini, 30 Mart'ta halkın gerçek bir müdahalede bulunacağını, HDP ve BDP'nin seçimlerde gerçek bir güç olduğunu ortaya koyacağını belirterek, "Hırsızlara da paralel devlete de mecbur değiliz diyecekler ve 30 Mart'ta yeni bir ana muhalefet çıkacak. İlk genel seçimlerde de iktidara el koyacağız. Biz gerçek bir iktidar alternatifi yaratmış durumdadır. BDP'de kendi adaylarının bulunduğu her yerde yüksek oylarla büyük seçim zaferi ortaya koyacak. Bu seçimin tek kazananı biz olacağız. Bütün partiler kaybederken, partilerimizin çıkışına Türkiye tanıklık edecek. Artık korkunun ecele faydası yoktur. Artık cemaatleriniz de sizi kurtaramaz. Biz cemaat ve onunla bağlantılı rant çetelerini 30 Mart'ta sandığa gömeceğiz. Türkiye'de iki parti seçime giriyor. Rantçılar, ortakları ve derin yapılar ile BDP ve HDP'dir" dedi.