HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın, bugün (30 Ekim Pazar) Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi önünde sürdürülen protesto eyleminde konuştu.
 
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanlarının gözaltına alınması ardından başlayan “İrademe Dokunma” eylemleri devam ediyor. Büyükşehir Belediyesi önündeki Lise Caddesi’nde yapılan eylem için sabahın saatlerinden itibaren binlerce kişi alanı doldurdu. Mitinge HDP Bölge milletvekilleri Sibel Yiğitalp, Feleknas Uca, Leyla Birlik, Nadir Yıldırım, Ferhat Encü, Besime Gonca, DBP ve HDP il ve ilçe yöneticileri, üyeleri, sivil toplum kuruluşu temsilcileri katıldı.
 
Açıklamanın yapılacağı alan yüzlerce polis tarafından kuşatmaya alınırken, belediyeye çıkan bütün yollar ise kapatıldı. Halk burada “Direne direne kazanacağız”, “Amed uyuma iradene sahip çık”, “Baskılar bizi yıldıramaz” ve “Özgür basın susturulamaz” sloganları attı.
 
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve beraberindeki heyetin alana gelmesi ile birlikte halk alkış ve ıslıklarla, “Amed halkı seninle gurur duyuyor” sloganları attı. Evlerindeki yurttaşlar da pencere ve balkonlara çıkarak alkış yağmuruna katıldı. Demirtaş burada halka hitap etti. Demirtaş’ın konuşmaları sık sık sloganlarla kesildi.


 
Demirtaş’ın konuşmasından satır başları şöyle:
 
"Belediye başkanlarımız adil bir yargılanmada değiller,  rehin olarak tutuluyorlar. Beş gündür soru bile sormuyor savcı. Beş gündür ne bekliyorsun? Soru sormak için beş gün hücrede mi tutman lazım belediye eşbaşkanını? Sen kimsin ya? İfadeye çağırdın da gelmedi mi? Belediye ile adliye zaten yan yana.
 
Savcı efendi ille gözaltına aldıracak, 5 gün, 10 gün gözaltında tutacak. Bunun kanunda, hukukta, nerede yeri var? Bu bir onursuzluk dayatmasıdır. Mesele Gültan Kışanak, Fırat Anlı meselesi değildir.


 
Adım adım bir Hitler rejimi herkesin başına kabus gibi çökmüş durumda. "Erdoğan bizim padişahımızdır" demeyen herkes terörist ilan edilmiş durumda. Bunun adına da ileri demokrasi diyorlar.
 
Türkiye’nin uyanması lazım. Türkiye’nin batısında yaşayan, adaletten yana bir yaşam isteyen herkes bugün sesini Kürt’ün sesine katmazsa yarın tepelerine binmiş Hitler faşizmi altında ezilirken ah vah edecek fırsatı bile bulamayacaklar. Gün bugündür. Dayanışmanın günü bugündür. Yarın bunun zamanı olmayacak artık.
 
Bürokrasi içinde de bütün bu gidişatın tehlikesini görenler seslerini çıkaracaklarsa bugün çıkaracaklar. Bir tane mi hukuku savunacak savcı yok bu ülkede? Bıktım artık bu baskıdan, hukuksuzluktan diyebilecek, Erdoğan’a biat etmeyeceğim diyebilecek tek bir cesur bürokrat kalmadı mı? Neredesiniz? Bak hepinizi terörist ilan ettiler, herkesi görevden alıyorlar. Neden? Yeterince Erdoğan’a biat etmemişler diye. Erdoğan’a kul köle olunması lazım.


 
Bedeli ne olursa olsun geri adım atmayacağız. İlla hepimiz 100 yaşına kadar yaşayacağız diye bir şey yok. Allah’ın takdiridir. Onurlu bir dakika yaşayalım, yüz yıl şerefsiz yaşamaktan iyidir. Biz böyle bir halkız.
 
Memurlara, doktorlara, öğretmenlere, akademisyenlere tam bir onursuzluk dayatılıyor. İşleri, ekmekleri ellerinden alınıyor. AKP’li olmayan, AKP’de olup da Erdoğan’a biat etmeyen kimseye yer yok. Devlet 1950’ye kadar devlet CHP’nin devletiydi. Şimdi, Erdoğan’ın.
 
Devam edecek de nereye kadar? İşte bizim bileğimizi  bükemeyecekleri sürece kazanamayacaklarını bildikleri için için temel saldırı noktaları HDP’dir. İrademizi kırmaya çalışıyorlar. Bugün belediye eşbaşkanlarımız, yarın milletvekillerimiz sonra parti kapatmaya kadar gidecekler.
 
Bahçeli gibi Saray’da 4C iş bulduğu için sevinenler, yarın sıra sana geldiğinde seni savunacak kimseyi bulamayacaksın. Koltuğunu korumak için ilkesini satan genel başkanlar umut değil. Ne ana muhalefette, ne yavru muhalefette umut yok.


 
Rektörlük seçimi yok artık, kendisi atayacak. Yarın milletvekili seçimini de yapmaz. Der ki en iyisini en yerlisini, en millisini ben seçerim. Damadı, kayınçosu, eniştesi ne varsa onları milletvekili yapar. Bunlar trajikomik gelebilir ama bunu yapmış bir lider var yakın geçmişte, bıyığı kısa, adı Hitler. O da aynı şeyleri yapmış, partileri kapatmış, ne kadar muhalif varsa tutuklamış, kendini başkan (Führer) ilan etmiş. Bakın aynısı. Bu tür çılgın anlayışların yapamayacağı yok. Bunlara karşı bir kişi bile karanlıkta bir kibrit çöpü yaksa orası karanlık olmaktan çıkar. Biz bunun mücadelesini yürüttüğümüz için üzerimize bu kadar barbarca geliyorlar. Gelmeye de devam etsinler. Biz her gün ittifakımızı sokaklarda ev eve dolaşarak büyüteceğiz. Elinden tuttuğumuzun kimliğine bakmayacağız. Mazlum mudur, ezilen midir direnmeye hazır mıdır, buna bakacağız.
 
Zannedersiniz suç üstü hali var, belediye başkanını uçaktan iner inmez alıyor. Zannedersiniz suç üstü hali var,  belediye başkanının evini basıyor, alıyor. Bakın Fırat Anlı aynı soruşturma kapsamında geçen hafta ifade vermiş. Bir hafta sonra evine baskın yapılıp gözaltına alınıyor.
 
Kardeşim, bakın suç üstü diye bir şey de yok. Bir yıl, üç yıl önceki konuşma. Madem suç, üç yıldır niye bekliyorsun? Demek ki bunların hepsi siyasi bir ajandanın adım adım uygulanmasıdır, asla yargı meselesi değildir.


 
Başbakan elini ovuşturuyor, yargı kararını ersin kayyum atayacağız diyor. Öyle mi? Peki. Kayyumun görevi ne zamana kadar? Sandık kuruluncaya kadar. Seçim sandığı kurulduğunda sen Saray’daki zat ve bütün hırsız takımınız o sandığa gömülecek, bir daha da çıkmamak üzere gömüleceksiniz. Herhalde 100 yıl kayyumla yönetecek değilsiniz.
 
Cumhuriyetin ilk yılları, tek parti dönemi de böyleydi. Belediye başkanları atanırdı. Beyefendi bir kez daha o yılları yaşatmak istiyor. Önümüzdeki günlerde Erdoğan seçim sistemini değiştirmeye de kalkacak. Tartışmanın fitilini ateşleyecek. 400 miletvekili sağlayan sistem neyse, onu getirmeye çalışacak. Çünkü bir seçimi kaybederse bütün bu yaptıklarının hesabını vereceğini çok iyi biliyor.
 
Danıştay üyesi bir kadın hakim, yani yargıda gelebileceği en son noktaya gelmiş bir kadın hakim, işkencedeyim diye sesini duyurmaya çalışıyor. Kim? Danıştay üyesi bir hakim. Bu kadar pervasızlar.
 
Adalet Bakanı da çıkıp diyor ki “İşkence varsa ispatlayın.” Ya Bekir Efendi, sana daha önce de çağrı yaptım, gel beraber bir cezaevine gidelim. Madem kendine güveniyorsun, Silivri Cezaevi'ne gidelim. Yanımızda İstanbul başsavcısı ve barodan bir temsilci ile. İşkence var mı, yok mu bakalım. İşkence varsa çıkışta sen istifa et. Yoksa çıkışta ben istifa edeyim. Bu kadar açık çağrı yapıyoruz ama bakanın kendisi işkencenin üstünü örtmekle görevi bir memur olarak çalışıyor.
 
Zaten Saray’daki zat “Ne mağduru, mağdur yok” diyor. Hazine bütçesinden daha fazla miktarda mal varlığına el konulmuş durumda. İnsanların oturdukları eve el koydular. Halen mağdur yok diyor. Aylardır hakim yüzü görmemiş insanlar var.
 
İşte dün tek Kürtçe gazete kapatıldı. Dünyanın tek kadın haber ajansı Jinha kapatıldı. Artık tek kanallı TRT dönemine geçtik. Artık bütün kanallar Tayyip Erdoğan öksürdüğünde, hapşırdığında canlı yayına geçecek. Bunu kabul etmeyenler de kapatılacak.
 
Ev ev, kahve kahve her akşam gezilecek. Bu çağrılarımzı sakın küçümsemeyin. Yüz yüze çalışma yürütülecek. 90’lardaki gibi. Tıpkı o günlerin zor koşullarında çalıştığımız gibi. Şu anda örgütlü olduğumuz illerde binlerce insan sahada çalışıyor.
 
Özgüvenimiz tamdır. Neden? Çünkü davamızın haklılığına inanıyoruz. Bütün Amed halkının duyarlılığının devam etmesini bekliyoruz. Umut ediyorum tutuklama gibi bir çılgınlık yapmazlar. Hele hele Diyarbakır, Mardin, Van büyükşehir belediyelerine kayyum çılgınlığını yapmamalarını diliyoruz. Ama bu çılgınlıkları yapmayacaklar diye bir şey yok. Çok daha büyük çılgınlıkları Cizre’de, Sur’da yaptıklarını gördük.
 
Daha düne kadar burada top atış yapan komutanlar şimdi darbecilikten içeride. Bugün buradaki kamu görevlileri de gözden çıkarılabilirler. Biz zamanlar cemaatin bir savcısı vardı, güneş gözlüklü, göbekli bir Zekeriya (Öz) vardı, nasıl kaçtı hatırlıyorsunuz. Nasıl da kahraman gibi her gece televizyonlardaydı? Hiçbir iddianameyi de kendisi hazırlamazdı. Hazırlanır, gönderilirdi. Kahraman savcı diye ortalıkta gezerdi. Şener Şen’in filmde tabanlarını göstere göstere kaçması gibi kaçtı. Bugün devlet içinde görev yapanlar da bugünkü iktidara güvenerek suç işlemesin. Devlet dediğimiz, kanunu dışına çıkarsa ortada düzen diye bir şey kalmaz."