HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, hükümetin HDP Milletvekilerini tutuklama hazırlığında olduğunu söyledi.

Demirtaş, "Bazı milletvekillerimizin de tutuklanma hazırlığı içerisinde olduklarını biliyoruz. Muhtemelen Ekim ayı itibariyle milletvekillerine dönükte zorla getirme ve tutuklama operasyonları başlayacak.

"Buna karşı da sert güvenlik tedbirleri alınması konusunda da bir hazırlık olduğu anlaşılıyor. Demokratik siyaset yerelden genele kadar, kadından gençliğe kadar bütünlüklü bir savaş konsepti çerçevesinden ezilmeye çalışılıyor." dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ilişkin DİHA'dan Hayri Demir’in sorularını yanıtladı.

‘ÖCALAN’DAN BİLGİ ALMAK ÖNEMLİYDİ’

* Aylar sonra ilk kez PKK Lideri Abdullah Öcalan ile kardeşi Mehmet Öcalan bir görüşme gerçekleştirdi. Öncelikle bu görüşmeyi içerisinden geçilen süreç açısından nasıl okumak gerekiyor?

15 Temmuz darbe girişimi yaşandığı saatlerde İmralı'da Sayın Öcalan'ı hedefleyen bir saldırı girişimi olmuş ve orada bir çatışma yaşanmıştı. Bu bilgi tarafımızca da teyit edilmişti. Yaklaşık 570 gündür Sayın Öcalan'dan doğrudan bir haber alamamıştık.

Darbe girişimi sonrasında can güvenliği ve sağlığına ilişkin ciddi kaygılar oluşmuştu. Bu nedenle kamuoyunda da ciddi bir hassasiyet olmuş ve kendisinden bir haber almak konusunda bir duyarlılık gelişmişti.

Diyarbakır'da da aralarında milletvekillerimizin de bulunduğu 50 Kürt siyasetçi bu çerçevede bir açlık grevi başlamıştı. Hükümet işin ciddiyetini kısa sürede anladı ve bayram vesilesiyle Mehmet Öcalan'ı, Sayın Öcalan'la görüştürmek için bir fırsat yarattı. Biz bu görüşmeyi önemsiyoruz. Kendisiyle ilgili bilgi almak çok önemliydi.

ÖCALAN DİYALOG MASASININ KURULMASINDAN YANA

* Görüşmeden kamuoyuna yansıyan Öcalan'ın sağlık durumuna ilişkin bilgiler ve çözüme dair mesajları oldu. Bu mesajların dışında görüşmenin perde arkasında kamuoyuna yansımayan detaylar var mı?

Sayın Öcalan, kardeşi Mehmet Öcalan aracılığıyla mesajlarını kamuoyuna aktardı. Aslında görüşmenin özü yapılan açıklamada ifade edilmiş durumda. Bunun dışında özel bir bilgi paylaşımı ya da sürecin yeniden başladığı ya da başlayacağına dair herhangi bir aktarım söz konusu değil.

ÖCALAN ŞİDDETSİZ ÇÖZÜMDEN YANADIR

Fakat kamuoyuna açıklanan mesajda da Sayın Öcalan, çözüm konusunda şimdiye kadar nerede duruyorsa pozisyonunu koruyor. Yani halen diyalogdan, müzakere masasının yeniden kurulmasından ve savaşın şiddetsiz çözümünden yanadır.

Ölümlerden ızdırap duyduğunu ifade ediyor ve kişisel olarak da ölümlerden rahatsızlık duyduğunu açıklamaktan da çekinmiyor. Bu çok insani ve ahlaki bir duruş olarak hep kamuoyuna yansıdı.

Sadece Kürt halkı değil, Türkiye halkları da Öcalan'dan gelecek mesajı her zaman önemsedi. Şimdi bir insani görüşme ve bayram vesilesiyle yapılmış bir görüşmede Sayın Öcalan bir kez daha önemli bir mesajı paylaşmış oldu.

'DEVLET BARIŞ NOKTASINDA DURMUYOR'

* Görüşme sonrası "yeni bir süreç" tartışması yürütenler de oldu. Görüşmeden çıkan mesajları nasıl okuyorsunuz?

Bu mesajdan şunu anlıyoruz; devlet ve hükümet yeniden müzakere masasının kurulması konusunda bir isteğe sahip değil. Sayın Öcalan'ın durduğu yer aynı, fakat Erdoğan'ın ya da devletin ve hükümetin durduğu yer 28 Şubat Dolmabahçe Mutabakatı öncesi yer değil.

Devlet barış noktasında durmuyor. Devlet ısrarla bir teslim alma politikası yürütüyor. Bu İmralı ve İmralı dışındaki her yer için de geçerli. Sayın Öcalan da onurlu bir barış konusundaki ısrarlı tutumunu koruyarak aslında bu tasfiye girişimlerine karşı bir direniş ortaya koyuyor.

Verilen mesajlardan yeni bir çözüm sürecinin başlamak üzere olduğu şeklinde bir bilgi değildir. Böyle olsaydı bunu kamuoyu ile paylaşmaktan mutluluk duyardık.

'AKP, ÖCALAN’IN MESAJINA YANIT VERMEYEREK SORUMLULUKTAN KAÇTI'

* Sonrasında hükümetle bir temasınız oldu mu ya da hükümetten size doğru bir temas, mesaj geldi mi?

Hayır. Hükümetle bizim bu vesilesiyle resmi bir görüşmemiz olmadı. Bu konuda hükümetten bir mesaj da almış değiliz. Kendileri sessiz kalmayı tercih ettiler ve Sayın Öcalan'ın barış mesajına olumlu yanıt vermeyerek aslında sorumluluktan kaçtılar.

Bir yandan bu barış mesajına açıkça aleni bir şekilde hayır demeyi de göze alamadıkları için savaş politikalarının çok açık bir şekilde teşhir olacağını bildikleri için sessiz kalmayı tercih ettiler.

'HÜKÜMET ÖCALAN’IN MESAJINA KAYYUM ATAMALARIYLA YANIT VERDİ'

* Hükümetin Öcalan'ın verdiği mesajlar ve görüşmeye dair sessizliği...

Hükümet, Sayın Öcalan'ın verdiği mesajı iyi biliyor. Bu bir çözüm mesajıdır. Fakat sözlü olarak buna cevap vermemiş olsa da aslında buna pratikte cevap vermiş oldu. Görüşmenin olduğu gün kayyum atamalarını yaparak bir şekilde Sayın Öcalan'ın mesajlarına pratikte cevap vermiş ve barış çağrısını elinin tersiyle itmiş oldu.

Bugüne kadar yürüttüğü savaş politikasında ısrar edeceğini pratikte de gösterdi. Yine Cumhurbaşkanı, İçişleri Bakanı ve Başbakan'ın yaptığı sert açıklamalar doğrudan olmasa bile dolaylı Sayın Öcalan'ın mesajına cevap niteliğinde değerlendirilebilir.

'KAYYUMLAR HALK NEZDİNDE İTİBARI OLMAYAN İRADELERDİR'

* Görüşmenin yapıldığı gün DBP'li belediyelere kayyum atamaları da oldu. Kayyum atamalarına dair değerlendirmenizi alabilir miyiz?

Kayyum atamaları ile ilgili zaten kanun, hukuk ve uluslararası mevzuatlar ayaklar altına alınmış durumda. Hiçbir şekilde hiçbir mevzuata uymayan gasp yöntemiyle, demokratik siyaset tarzına da uymayan bir gasp yöntemiyle halkın elinden alınarak devlete ve AKP'ye teslim ediliyor. Bunun genişleyeceğini anlaşılıyor.

Mevcut durumda 24 DBP'li belediye ile yetinilmeyecek. Kendilerince irade kırma noktasında müdahale edebilecekleri her belediyeye bu şekilde müdahale etmek isteyeceklerdir. Fakat kayyumların çalışamayacağı, iş yapamayacağı başından beri belliydi. Biz de zaten çağrımızı yapmıştık. Halk kayyumı normal bir seçimle iş başına gelmiş bir yönetici gibi saygın bir tutumla karşılamayacaktır.

Bu bizim yaptığımız çağrı, zaten kayyumun bir darbeci anlayışla halkın iradesine el koyan anlayışla yönetime getirilmesine karşı aslında en örgütlü tepkidir. Kayyumlar halk nezdinde itibarı olmayan iradelerdir. Bizim ataması yapılan kayyumların şahsı ile ilgili bir sorunumuz yok.

Bizim tepkimiz şahsiyetlere değil o zihniyetleredir. O zihniyet halk ve partilerimiz tarafından tanınmayacaktır. Kayyumla çalışmayı doğru gören STÖ'ler de halk nezdinde itibarlarını kaybederler. Kayyum bir darbeci değilmiş gibi kayyumla el ele iş yapan herkes, halk nezdinde itibarını kaybeder. Herkesin kayyuma karşı tutum alması lazım.

'BAZI MİLLETVEKİLLERİMİZİ TUTUKLAMA HAZIRLIKLARI VAR'

* Kayyumlardan sonra AKP ve havuz medyası tarafından "sıra milletvekillerine geldi" yönünde bir algı yaratılmaya başlandı. Yakın zamanda milletvekillerinize dönük bir girişim bekliyor musunuz?

Bazı milletvekillerimizin de tutuklanma hazırlığı içerisinde olduklarını biliyoruz. Özellikle İçişleri Bakanı'nın 22 ilin valisini olağanüstü bir şekilde çağırıp bir güvenlik toplantısı yapması, gün boyunca planlama yapması biraz bu yönlüdür. Muhtemelen Ekim ayı itibariyle milletvekillerine dönükte zorla getirme ve tutuklama operasyonları başlayacak.

Buna karşı da sert güvenlik tedbirleri alınması konusunda da bir hazırlık olduğu anlaşılıyor. Demokratik siyaset yerelden genele kadar, kadından gençliğe kadar bütünlüklü bir savaş konsepti çerçevesinden ezilmeye çalışılıyor. Hükümetin hazırlığı budur. Bir görüşme ve müzakere hazırlığı değildir.

'SALDIRI DALGASI DİRENİŞLE KIRILABİLİR'

* Böylesi bir durumda "demokratik bir direniş seçeneğinden" bahsetmiştiniz. Bu halen geçerli mi yeni seçenekler ve tutumlar var mı?

Biz de bütün bu ihtimalleri gözeterek zaten aylardır çalışmalarımızı buna göre sürdürüyoruz. Tek bir arkadaşımız bu iradeye teslim olmayacaktır. Gerek yerel yönetimler de gerek parlamento grubunda tek bir aykırı ses yoktur. Hiçbir şekilde diz çöktüremeyecekler. Elimizdeki bütün imkânlarla sonuna kadar demokratik siyasetin onuru, Kürt halkının özgürlük mücadelesi korunacaktır. Bu saldırı dalgası ancak direnerek kırılabilir. Bizim de hazırlığımız bu yöndedir.

'GÜNEY’DE KÜRTLER ARASI BİRLİK İÇİN TEMASLARDA BULUNACAĞIZ'

* Federal Kürdistan Bölgesi'nde kalabalık bir heyetle dört gün sürecek bir programınız başlayacak. Görüşmelerin çerçevesinde neler, yıllardır bir türlü yapılamayan Kürt Ulusal Kongresi'nin toplanması yeniden gündeme gelecek mi?

Güney Kürdistan'daki bütün siyasi partiler ile bir araya geleceğiz. Temel amacımız; Kürtler arası diyalogu ve işbirliğini geliştirmek, güçlendirmektir. Ulusal Kongre hazırlıkları sekteye uğradı ve maalesef bir toplanma durumu gerçekleşmedi. Tabi bu konuyu bir kez daha muhataplarımız ile konuşmak istiyoruz. Ulusal Kongre hazırlıkları tekrar yapılabilinir mi diye?

Fakat bundan önce Kürt hareketlerinin, Kürt partilerinin, Kürt siyasi liderlerinin birbiriyle aralarındaki diyalogu da geliştirmemiz lazım. Yani Kürt siyasi hareketleri ve Kürdistani partileri, birbiriyle sadece basın üzerinde konuşan ve kırıcı, incitici bir üslupla birbirlerine dönük bu tarzı bırakmalılar. Bu bütün Kürt hareketleri için geçerlidir. Kürtler arası birliğe hizmet edecek yeni bir süreci başlatmak zorundayız.

Biz HDP olarak Kürdistan'daki bu ziyaretimizin buna vesile olması için uğraşacağız. Bu tarihi süreçte tarihi dönemde geçerken, partisel çıkarları bir tarafa bırakıp ulusal çıkarları ön plana çıkarabilecek bir siyaseti hep birlikte yapabilmek şeklinde bir hedefimiz var. Bu çerçevede Süleymaniye'de bulunan bütün siyasi partiler ile Sayın Mesut Barzani, Sayın Neçirvan Barzani ile görüşmelerimiz olacak.

Süleymaniye'ye geçtikten sonra sağlık durumu el verirse Sayın Celal Talabani ve YNK Politbüro yetkilileri, Goran Hareketi ve Komela yetkilileri ile de bir araya gelip, bütün bu görüşlerimizi onlarla da paylaşacağız.

'CERABLUS ORDUNUN KAYBOLAN İTİBARINI TELAFİ ETME OPERASYONUDUR'

* Türkiye'nin de gündeminde Cerablus'a dönük başlatılan işgal hareketi var. "Şam'da Bayram Namazı kılacağız" açıklamalarından "Bab'a ilerleyeceğiz" açıklamalarını duyduğumuz günlere geldik. Bu konudaki yorumlarınız nelerdir?


Şimdi çok büyük bir manipülasyon operasyonu var. Ordunun 15 Temmuz sonrası kırılmış itibarını, zedelenmiş onurunu telafi etmek için adeta bir sipariş operasyona giriştiler ve sanki gerçekten Türk ordusu bir anda Şam dahil, Halep'te dahil her yeri bir anda kurtarabilir veya ele geçirebilir gibi bir hava yarattılar.

İşin aslı Türkiye'de ordunun çökmüş olan moralini halk nezdinde bitmiş olan itibarini yeniden tazeleme operasyonudur. Bununla birlikte fiili olarak da tanklar ve ordu güçleri ile oraya girerek, Kürtlerin oradaki ilerleyişini durdurmak da hedeflendi. Ama bugün havuz medyasının anlattığı gibi değildir durum, sahada öyle bir ilerleme yok.

Tabi ki Türk ordusu zayıf bir ordu değil, çaresiz bir ordu değil. Bölgenin en güçlü ordularından biridir. Fakat günümüzde belli bir savaşı kazanmak ordunun güçlü olmasıyla ilgili bir durum değildir. Yani haklı olmak, meşru olmak, doğru olmak, ittifaklarını doğru kurmak ve doğru bir siyasi hat üzerinde ilerletmek önemlidir.

'TÜRKİYE SURİYE BATAKLIĞINA ÇEKİLİYOR'

* Peki, bu aşamada Türkiye'nin takınması gereken tutum ne olmalıydı?

Türkiye burada kaybediyor ve bizde şunu söylüyoruz; yani Erdoğan ve AKP gerçekten saf değiller ise bir kez daha kandırılıyorlar. Yani 14 yıllık tarihleri boyunca gelen onları kandırdı, giden kandırdı. Her seferinde dönüp dolaşıp 'Kandırıldık, kandırıldık' diye hayıflandılar. Görünen o ki, gerçekten saf değillerse bir kez daha kandırılıyorlar ve Suriye bataklığına çekiliyorlar.

Suriye'deki bütün fatura Türkiye'ye çıkarılır. Tek kaybeden Türkiye olur. Türkiye'yi öylesine bir açmazın içerisine sokarlar ki bu Bab'ı aldık, Rakka'yı aldık, Şam'ı aldık gazı altında Türkiye gerçekten de savaşın en ağır faturasını ödemiş bir ülkeye dönüşür.

‘ÇIKIŞ YOLU KÜRTLERLE İŞBİRLİĞİDİR’

Hali hazırda zaten Suriye'deki savaştan Suriye'den sonra ikinci düzeyde en fazla zarar gören ülke Türkiye'dir. Görünen o ki, Türkiye'yi bu hataya sürüklüyorlar. Bu hatadan çıkışın tek yolu Kürtler ile işbirliğidir. Yani bunu HDP Eş Genel Başkanı ve bir Kürt olarak ifade etmiyorum. Makul bir akli seçenek şu anda Ortadoğu bataklığında işbirliği yapabilecek yegâne ilerici gücün, Kürtler olduğunu görebilir. Normal bir zeka ile bunu anlayabilirsiniz. Umut ediyorum ki kısa sürede yaptıkları hatanın farkına varırlar.

'SURİYE’DE KAZANACAK OLAN KÜRTLERDİR'


* Operasyonun ilk günlerinde Türkiye'nin IŞİD ile anlaştığı tartışmaları da yürütüldü. Bu bölgede nasıl bir tablo ile karşı karşıyayız?


Çünkü orada Cerablus altında ilerleyen IŞİD'tir, Türkiye değildir. Cerablus hattında aslında ÖSO gömleği altında aslında Ahrar-u Şam ilerliyor bir yandan da IŞİD ilerliyor. Medyanın verdiği gaz başkadır, şu anda pratikte yaşananlar başkadır. Orada hiç kimsenin masadaki hesabı çarşıda, pazarda veya savaş meydanında birebir tutmaz. Bunu herkes biliyor.

Öz gücü, sahadaki gücü yani kendine ait gücü kontrol altında tutan oradaki gidişatı belirler şu anda. Demokratik Suriye Güçleri, PYD, Kürt güçleri öz güce sahip, dinamik en güçlü örgütlü güç olarak görülüyorlar. Onun dışında oradakiler sipariş üzerine oraya gitmiş olanlardır. Kesinlikle kazanma şansları yoktur. Eğer ÖSO gerçekten de güçlü bir iradeye, orduya, siyasete ve savaş bilincine sahip olsaydı, altı yıldır neden ilerlemiyor?

Bu kadar koalisyon desteğine kendisine sunulmuş, bu kadar silah, para, eğitim yardımına, istihbarat yardımına rağmen ÖSO neden bir adım dahi ilerleyemedi ve sürekli kaybetti. PYD ve Kürt güçleri rahatlıkla ilerleyebildiler. Burada önemli olan işte öz güçtür. Kürtler o öz güce sahiptir ve Suriye'de kazanacak olanlar onlardır. Türkiye de Kürtlerin yanında yer alarak, kazanan tarafta yer almalı diyeceğim, en doğru politika budur.

'BAB'DA KAZANAN ORANIN YEREL GÜCÜ OLACAKTIR'

* Demokratik Suriye Güçleri'nin de Bab bölgesine dönük bir operasyon hazırlığında olduğu belirtiliyor, Türkiye'nin Bab'a girmesi söz konusu ihtimali doğarsa iki gücün karşı karşıya gelmesi durumunda ne olur?


Umarız öyle bir şey olmaz, yani Türkiye'nin desteklediği ya da doğrudan Türk askeri ile oradaki Kürt güçlerinin karşı karşıya gelmesi kimseye kazandırmaz. Böyle bir noktaya gelinmemesini temenni ediyoruz. Sürekli diyalog kanallarının açık kalması, Türkiye'de de siyasi diyalog kanallarının açık olması bu nedenle önemlidir. Çünkü orada dediğim gibi sonuç ne olursa olsun kazanan oranın yerel gücü, yerli halkı olacaktır. Onlar kazanacaktır.

(Kaynak:DİHA)