Levent Gültekin yaklaşık 20 yıl İslamcı, muhafazakar camianın medyasında çalıştı. Kendi tabiriyle onlarla büyüdü, onlarla beraber hayal kurdu.

Yeni Şafak’ta çalıştı, Gerçek Hayat dergisini çıkardı. Star gazetesinde, 24’te, Cine 5’te üst düzey yöneticilikler yaptı. Bugün Türkiye’de etkili noktalarda bulunan insanlarla bir mahalle birlikteliğine sahip oldu.

Diken'den Müjgan Halis'e konuşan Gültekin, hem geçmişe hem bugüne hem de geleceğe dair oldukça çarpıcı açıklamalarda bulundu...

İşte o röportajdan satırbaşları:

* 20 yıl beraber namaz kıldığım, dürüstlük şarkıları söylediğim arkadaşlarım üç kuruş için birden hepsini unutmuşlardı.

* Dindarların barıştan, nezaketten, hoşgörüden yana olduklarına dair algıyı gerçeğe dönüştürecek bir tutum takınamadılar.

* 40 yıl boyunca insanlara adil olmayı, Allah’tan korkmayı öğütleyen bir hocaefendinin yetiştirdiği insanlar ‘sehven’ diyerek birçok insanın hayatını kararttılar.

* Bizi etkileyen ne? Yargıdaki bir hakimin yaptığı haksızlıklar. Gezi’deki polisin gaddarlığı.

KAVGA GİZLİ DEĞİLDİ, TABANDAN SAKLANIYORDU

* Ben etiketlerin, ideolojilerin aslında yüzeysel birer perde olduğunu fark ettim bu süreçte. Bu ülkede yaşayan her kesimin özde birbirinin kopyası olduğu ortaya çıktı.



* AK Parti ile Cemaat arasında yaşananları iki tarafa da yakın olanlar biliyordu zaten, gizli bir şey değildi. Sadece kamuoyu önünde birbirlerine saygılı, hürmetli davranıyormuş gibi yapıyorlardı. Amaç kavgayı tabandan saklamak gemiyi yüzdürmekti.

* Hanefi Avcı Cemaat’in emniyette örgütlenmesindeki en önemli isimlerden biridir.

ERDOĞAN, GÜLEN'İ REDDETMİŞTİ

* Hükümet iktidara geldiğinde bürokrasiye atayacağı insan kadrosunun ağırlıklı kısmını, yüzde 80 diyebiliriz Cemaat tabanından tercih etti. Çünkü kendi dünya görüşüne yakın, yetişmiş başka insan kaynağı yoktu.

* Fetullah Hoca, üç buçuk yıl önce başbakana içinde 150-200 kişilik isim listesi de olan bir mektup gönderiyor. Diyor ki: ”Güneydoğu’da belli başlı kadrolara bu isimleri atayın göreceksiniz Kürt sorunu diye bir şey kalmayacak.”

Öğretmen, doktor, başhekim, emniyet müdürü, yargıç gibi önemli kadrolar. Mantık şu: Benim yetiştirdiğim insanlar toplumla diyalog kurmada daha mahir. Bunlar bölge halkıyla çok sıcak bir diyalog geliştirecek ve toplumla devleti barıştıracaklar. Kürt sorunu diye de bir şey kalmayacak.

Başbakan listeye bakıyor ve kendi alanına bir müdahale olduğunu söyleyip teklifi reddediyor.

ZARRAB NEYSE İSHAK ALATON DA O!

* İlk güvensizliğinin temeli Kürt sorunudur. Ondan sonra sırtlarını birbirlerine karşı sağlama alma ihtiyacı hissetmeye başladılar. Başgösteren güvensizlikten sonra Başbakan, ‘O kadar verdik, ben sizin önünüzü açtım, ama ben açtıkça siz benim önümü kapamaya başladınız’ aşamasına geldi. Örtülü bir çekişme başladı akabinde.

* Zarrab hangi gerekçeyle, hangi korkuyla iktidara bağış yapmışsa, İshak Alaton, Üzeyir Garih de benzer gerekçeyle Cemaat’e bağış yapmıştır.

* Medya bugünün sorunu değil. Hep böyleydi. Medyanın da diğer kurumlarımızdan farkı yok. Mesela medya kötü de yargı iyi mi? Medya çürüdü de emniyet sağlam mı kaldı?

* Cemaat’in etkileyebileceği oy oranın yüzde iki üç. Bu oylar ancak blok olarak bir yere giderse bir anlamı var.

* ‘Beyaz Türkler’in ne kadar çaresiz olduğunu anladık. Kendi çalışanlarına aslan kesilen işadamlarının ne kadar korkak olduğunu gördük. (Vatan)

Röportajın tamanını buradan okuyabilirsiniz.