Harun Ercan / ZAN

PKK lideri Abdullah Öcalan’ın 21 Mart 2013’te Diyarbakır Newroz’unda ilan ettiği çatışmasızlık sürecinin üstünden yaklaşık 1 yıl 9 ay geçti. Önceki birkaç ay da sayılacak olursa toplamda 2 yıl. Bu süreçte, süreklileşmeyen ama ölümlerle sonuçlanan çatışmalar dışında PKK gerillaları ile TSK arasında çatışmasızlığı kökünden bozacak gelişmeler yaşanmadı. Lakin Oslo görüşmeleri bittikten sonra cezaevlerindeki siyasi tutsakların 2012 sonunda gerçekleştirdiği açlık grevlerinin açtığı yolda başlayan yeni çatışmasızlık döneminin faturası Kürtler için oldukça ağır oldu. Gidebileceği en ağır biçimde “ilerleyen” diyalog/müzakere süreci her dönüm noktasında “Yoksa bu sefer bitti mi?” tartışmasına indirgendiği için pek de incelikli bir şekilde tartışılmıyor. Aşağıdaki 7 soru ve 7 cevap, diyalog/çözüm sürecine dair bir detaylandırma ve derleme denemesidir.

1. Askeri çatışmasızlık sürecinin Türkiye’deki Kürtler için insani bilançosu nedir?

Sadece eylemler düşünülecek olursa bile, 50’den fazla Kürt, askeri çatışmasızlık sürecinde yaşamını yitirdi. Bu sayıya kısa süren çatışmalarda öldürülen onlarca gerilla, Türkiye-Suriye sınırında TSK tarafından öldürülen onlarca Rojavalı dâhil bile değil. Askeri çatışmasızlık sürecinde yaşamını ilk yitiren 2013 Şubat ayında Diyarbakır’da Şahin Öner (19) oldu. Son yitirilenler ise 2 hafta önce Yüksekova’da Özel Harekât polisleri tarafından sokakta taranan Rojhat Özdal (18) ve geçen hafta Diyarbakır’da vurulan Kadir Çakmak (16) oldu. Şahin ile Kadir’in ölümleri arasında 2 yıl zarfında, ölümle sonuçlanan birçok eylemin yanı sıra Kobanê ayaklanması vuku buldu. Ayaklanma sürecinde polisler/askerler tarafından öldürülen eylemcilerin sayısı ise 30’un üstünde. Çarpıcı olan, eylemciler tarafından öldürülenler hakkında soruşturmalar ve tutuklamalar yapılırken, hiçbir polis/asker hakkında soruşturma açılmamış olması. Sokaklarda 90’lar havası esiyor. Yani devlet için Kürt öldürmek şu an serbest. Bununla birlikte, Kobanê sonrası başlayan gözaltı ve tutuklama dalgası nedeniyle yüzlerce eylemci şu anda cezaevinde. Tam sayıyı hala bilmiyoruz—tahmini sayı 800 civarı. Hemen her gün üçer beşer gözaltı ve tutuklama dalgası aralıksız devam ediyor. Ayrıca, Kobanê’de mücadele verirken yaralandığı için tedaviye gelip Türk devleti tarafından tutuklanan onlarca YPG/YPJ’li savaşçı da var. Velhasıl, Kürt Sokağı 90’lara döndü ama bir farkla: Siyasi Kürtleri 90’larda öldürmek için devlet hususi bir harp makinası icat etmişti, Kürtleri öldürmek şimdiki kadar açık ve net yapılmıyordu. Son aylar içinde, hemen her hafta Kürtler alenen öldürülüyorlar ve başta Kürt hareketi olmak bu durumu engelleyecek ciddi bir siyasi-kolektif tepki henüz ortaya konmuş değil.

2. Çatışmasızlık veya müzakere süreci varsa neden Kürtler yoğun şekilde yaşamını yitirmeye devam ediyor? Bu durum bir çelişki değil mi?

Bu çelişki gibi görünen durum ardında bir hakikati gizliyor. AKP ile Kürt hareketinin ittifak halinde olduğunu zannedenlerin de anlamamakta ısrar ettiği bir hakikat bu. Askeri çatışmasızlık süreci orta-vadede her iki taraf için de hala uğraşmaları gereken daha elzem konular olduğu için var. Yani çatışmasızlık, dönemsel olarak taraflar için kazan-kazan durumu teşkil ediyor. 21 Mart 2013’ten bu yana çatışmasızlık karşılıklı tek bir söze dayanmakta: Taraflar Türkiye/Kuzey cephesinde doğrudan askeri karşılaşmalara girmeyecek. Bu akit, her iki taraf için de askeri bir cepheyi dondurmak demek, karşılıklı siyasi hamlelerin bir çırpıda bitmesi demek değil. Daha önemlisi, AKP’nin Suriye ve Rojava üzerinden yürüttüğü vekâlet savaşı devam ediyor. Bu savaş, Rojava’ya aralıksız saldıran Cihatçı örgütlere AKP’nin verdiği açık destek üzerinden net biçimde okunabilir. Rojava nezdinde vekâleten savaş sürerken Kuzey’deki Kürtler için sokak AKP’nin çözüm için pratik adım atılması adına iteklenmesinin önemli bir aracı. Sokaktaki mücadele olmaksızın müzakerelerin iteklene iteklene ilerlemesi oldukça zor. Diğer yandan, AKP’nin çatışmasızlık sürecinde Kürt coğrafyasında rıza temelli iktidar kurma olanakları daraldıkça kendine olan güveni azalıyor, agresifleşiyor ve şiddete sarılıyor. Neredeyse 2 yıldır süren suni denge Kobanê sonrası bozuldu. Nihayetinde, elde dağlarda çatışmamak üzerine yapılan bir anlaşma ve Rojava’da süren vekâlet savaşı ve artık şehirlere taşınmış düşük yoğunluklu bir çatışma durumu var.

3. AKP, yine Kürtleri oyalıyor mu?

Türk devleti için hukuki bağlayıcılığı olmayan, yani de fakto şekilde gerçekleşen kısmi iktidar paylaşımı aslında Kürt bölgesinde ağır ağır sürüyor/du. Lakin PKK’nin hareket alanının ve toplumsal iktidarının genişlediği bu paylaşımın akıbeti belirsiz, dönemsel ve inişli çıkışlıydı ve Kobanê ayaklanması sonrası sürdürülebilir değil. Oyalanabilme imkânı, askeri çatışmasızlık sürecinin AKP için adeta kelime anlamı. AKP iktidarı Kürtleri oyalama girişimlerine elbette devam ediyor ve edecek. Nitekim iktidarda hangi siyasi parti olursa olsun, Türk devleti mecbur kalmadığı sürece Kürt meselesine siyasi, ekonomik ve toplumsal egemenlik paylaşımına dayalı bir barış anlaşmasından yana olmaz. Nitekim Kürtlerin özgürleşmesi hala Türk toplumunun ezici çoğunluğunun “doğru” bulmadığı bir yol. Çoğunluğunun çatışmasızlığa destek verdiği lakin çözüme karşı olduğu Türk toplumunun bu hali AKP’nin somut adımlar atmamak için kullandığı bahane aynı zamanda. AKP çatışmasızlığı “teröre son vermek” düsturuyla oy kaybetmeden 2015 Genel Seçimlerine yürüme derdinde. AKP’nin Orta Doğu politikası, çözüm konusunda ne kadar ileri adım atabileceğine dair de ipuçları veriyor. AKP, Kürt hareketini Öcalan’ın 21 Mart 2013 metninde önerdiği gibi uzun vadeli bir müttefik olarak görmüyor. Kürt hareketinin ABD nezdinde kabul gördüğü Kobanê sonrası denklemde, ciddi adımlar atmaya çekindiği için AKP’nin Kürtleri değil bu süre zarfında aslında kendini oyaladığı sonucu da ortaya çıkabilir. 11 Aralık 2014 itibariyle Öcalan’ın oluşturduğu, Kandil’den onaylanıp gelen müzakere taslağının içeriği hakkında AKP’nin kamuya açık tartışma yaptırmıyor olması AKP’nin Kobanê öncesinde kullandığı süreci zamana yayma taktiğine devam ettiğinin göstergesi. Lakin AKP önümüzdeki süreci kayda değer hiçbir şey yapmadan geçiremez. Sembolik düzeyde bile olsa artık adım atmak zorunda. Zira İmralı-Kandil-Ankara-İstanbul hattındaki iletişim trafiğinin, yeşertilen umutların, Kürt hareketinin verdiği ama AKP’nin sürekli yalanladığı müjdeler doygunluğa ulaştı.

4. Kobanê ayaklanması Kürtler ve Kürt hareketi için ne anlama geliyor ve nasıl bir sonuç üretti?

Her hakiki halk ayaklanması, özünde, birden fazla şeye başkaldırıdır. Kürtler, Kobanê konusunda IŞİD ile yan yana poz vermekten çekinmeyen AKP’ye duydukları öfke ile karşılaştırılamayacak olsa da, legal Kürt hareketine de kızgın olduklarını ortaya koydular. Barış için yeşertilen umutların hala hiçbir somut sürece dönüşmemesi, Kobanê’nin düşme ihtimalinin yarattığı ulusallık hissi ile birleşince Kürt halkının kayda değer bir kısmının Türk devletinden külliyen bir kopuşa sürüklenebileceğini gösterdi. Bu durum ayaklanmanın şiddetinden anlaşılabilir. Bu kopuşun gerçekleşmemesi, onlarca eylemcinin ölümü ve Kobanê isyanı sonrasında sürmekte olan tutuklamalar Kürt hareketinin kitleleri mobilize edebilme kapasitesine kısa vadede kuşkusuz darbe vurdu. Diğer yandan, Kobanê isyanı boyunca AKP’lilerin ve AKP kitlesinin kullandığı dil, IŞİD’e ve Kürtlere saldıran ırkçılara verdikleri açık destek, geçen son 2 yıllık süreçte aslında Türk toplumunda Kürt meselesine dair kayda değer bir siyasi bilinç dönüşümünün olmadığını gösterdi. Velhasıl, toplumsallaşmayan çözüm sürecine, aslında temsilcilerine inandıkları için destek veren Kürtlerin inancı Kobanê sonrasında kayda değer şekilde zayıfladı. Serhildan sonrası ABD’nin Kobanê’de IŞİD’e yönelik hava saldırılarını kat be kat arttırması, PKK’yi muhatap olarak kabul etmesi, AKP’nin Peşmergelerin Kobanê’ye geçişine izin vermek zorunda kalması, ulusallık temelinde Kürtlerin siyasi ufkunu genişletti. Kürt hareketine inanan Kürtlerin Türkiyelileşme ile çözümün olabileceği inancı, henüz tam olarak dilini bulmamış olsa da, yerini ulusal bir ufka bırakmış görünüyor. Yani Rojava dinamiği ve bilhassa Kobanê direnişi Kuzey Kürtlerinin çözüm tahayyülünü sınır-aşırı bir bağlama taşıdı.

5. Kobanê ayaklanması AKP veya Türk Devleti için ne anlama geliyor?

AKP, Gezi’yi ve Cemaat ile yaşadığı saray içi kavgadan galip çıkmanın özgüveniyle Kürtlerin Kobanê’yi kaybetme ihtimalinin korkunçluğunda büyüyen zihinsel kopuşu ve anti-kolonyal şiddetin varabileceği raddeyi öngöremedi. Kobanê isyanı öncesi hemen hemen her Kürt şehrinde veya kasabasında Rojava’da yaşamını yitirenlerin cenazeleri kaldırıldı. Ölüm güçlüdür. Bu kadar yoğun ölümler yaşça büyük Kürtlere 90’ları ve 90’ların sonunu hatırlatır. Genç Kürtlerde ise Rojava’da düşenlere karşı sokaklarda ödenmesi gereken bir borcun hissini çoğaltır. AKP için Kobanê isyanı, anlamakta zorlandığı, birike birike gelen ve bir anda patlayan toplumsal öfke karşısında güvenebileceği yegâne siyaset aracının şiddet olduğunu kanıksattı. Kobanê isyanı sürecinde Kürt coğrafyasında sadece devlet değil AKP ile işbirliği yapan tüm Kürtler olası bir kopuşun ya da halk savaşının provasını şaşkınlıkla izledi. Diğer bir deyişle AKP, 1990’ların başında TSK ne hissettiyse ilk kez bunu derinden duyumsadı. O yüzden Kobanê isyanının hayaleti önümüzdeki süreçte sürekli AKP’yi avlamaya devam edecek.

6. “İç Güvenlik” Yasası ile tam olarak ne değişecek?

Şu anda yasa TBMM Genel Kurulu’na getirilmek üzere bekletiliyor. Ciddi bir tepki olmaması durumunda birkaç hafta içerisinde yasallaşacak. Bu yasa ile AKP tek taşla birden fazla kuş vurma amacında. Birincil hedefi elbette Kobanê benzeri ayaklanmalara karşı kullanacağı şiddeti kendi hukuku çerçevesinde meşrulaştırabilmek. Eğer yasa geçerse olacaklar şunlar: Herhangi bir eylemde polis şiddetine mukavemet eden ya da etmeyen herhangi bir kişi 2 ila 4 yıl arasında cezalandırılabilecek. Herhangi bir eylemde örgütsel sembol taşıyan ya da taşımayan, slogan atan ya da atmayan herhangi bir kişi 6 ay ila 3 yıl arasında ceza alabilecek. Polisler istediği yerde istediği zaman savcı-hâkim izni gerekmeksizin istediği kişiyi veya aracını arayabilecek. Polisin şüpheli olarak addettiği kişileri ise 48 saat boyunca alıkoymasına da izin verilecek. Bu yasa aslında tek bir şeyi hatırlatıyor: Türkiyelileşmiş OHAL rejimini. CHP çeperinde var olabilen ve Orta Doğu’nun belirlediği güncel siyaset içinde neredeyse tamamen siyaset dışı kalan Türkiye solu için bu yasaya Kürtlerle birlikte karşı durmak önemli bir siyasi fırsattı. Ama bu fırsat şimdilik kaçmış görünüyor.

7. “İç” Güvenlik Yasasına AKP neden ihtiyaç duyuyor?

AKP tüm muhaliflerinde nefret biriktiren bir iç politika, sürekli kaybeden bir Orta Doğu politikası ve de G-20 ülkesi olan devasa bir ekonomi yönetiyor. “İç” güvenlik yasasına AKP’yi muhtaç bırakan birden fazla dinamik var. Etkisiz parlamento muhalefeti ve tamamen tahakküm altında tuttuğu ana akım medya sayesinde AKP’nin kafası yüksek siyaset mecralarında rahat, ama zayıf karnı Kürt sokağı. “İç” güvenlik yasasının birincil sebebi Kobanê hayaleti. Kobanê ayaklanması, Kürtlerin olası bir kopuş girişimi durumunda AKP’ye aslında ne kadar çaresiz kalacağını gösterdi. Haliyle AKP, askeri çatışmasızlık sürecinde Kürt hareketinin en temel mücadele gücünü aşağı çekmek için Kürt sokağını mümkün olduğu kadar boşaltmayı amaçlıyor.  AKP, Gezi ayaklanması sonrası Türkiye sathındaki eylemleri bastırmayı başardı ama kendiliğinden kriz üreten otoriter neoliberal idare biçimi ve Orta Doğu siyaseti nedeniyle 2015 seçimlerine kadar dönemsel patlamalarının olmayacağının garantisi yok. Tüm ekonomik parametreler süreklileşmiş kırılganlığın artık doygunluğa ulaştığını gösteriyor. Uzatılmış AKP hegemonyasının kendisine muhalefet eden her türlü yapıya karşı daha fazla agresifleşmesi için şartlar fazlasıyla olgunlaşmış durumda. Yani bu yasayı AKP, iktidarını sadece savunmak için değil toplumsal muhalefete karşı daha şiddetli bir saldırıyı da örgütlemek için de kullanabilir. Haliyle, “iç” güvenlik yasası tüm bu olasılıklar dâhilinde AKP’nin baskı rejimiyle 2015 seçimlerine ayağı takılmadan gitmek için başlattığı öncül bir saldırı aynı zamanda. AKP’nin esas arzusunun Kobanê düzeyinin altında kalan ve tamamen kontrolünü kaybetmediği sokak-çatışmalı bir süreçle yeni bir oyalama taktiği denemek olup olmadığını ise yakın zamanda öğreneceğiz. Nitekim “İç” güvenlik yasası AKP’nin savunma değil saldırmak için de çıkardığı bir yasa ise, Kürt hareketinin seçim barajını geçmeyi en temel gündemi haline getirmesi halinde, HDP’nin alacağı oy oranına kayda değer etkide bulunan seçim atmosferini şiddete ve baskıya boğmanın esas aracı olarak da kullanılabilir.

Harun Ercan'ın bu yazısı zanenstitu.org sitesinden alınmıştır.