Yavuz Yıldırım, bianet'teki yazısında, CHP ve MHP'nin Köşk için 'çatı aday' olarak öne sürdüğü Ekmeleddin İhsanoğlu'na ilişkin, "Yukarıdan kurulan çatı, yine işi uzmanına bırakma yaklaşımıyla tabandan uzak bir şekilde oluşturuluyor… İhsanoğlu önerisi, kurmak istediğimiz birlikteliğin ya da yeni bir ortaklığın temellerine dayanmıyor; tersine Erdoğan’ın ve AKP’nin temellerine dayanıyor," dedi. Yıldırım, CHP'nin Gezi'ye olan yaklaşımına dair de şunları yazdı: "CHP’nin Bilim, Yönetim ve Kültür Platformu Gezi Hareketi’yle ilgili raporunda partiye toplumsal hareketlerle daha çok temas kurmasını önerirken, cumhurbaşkanlı adaylığı konusunda hareketlerden daha çok uzaklaşıldığını söyleyebiliriz."

İşte yazının tamamı:

Gezi direnişinde insanları sokağa döken temel meselelerden biri reel/resmi siyasetin düştüğü açmaz ve sıradan insanın derdine çözüm üretemeyen durumuydu. Kitleyi birleştiren bir ortak nefret imgesi olsa da bununla mücadele yolları hemfikir değillerdi. Zaten bira da alternatifleri geliştirme arayışı ya da çabasının insanları bir arada tuttuğunu gördük. Eski solun klasik yöntemlerinin ötesine geçme uğraşısı farklı kesimleri bir araya getirdi. Esasen partilerin yönetici elitlerine, iç bürokrasilerine karşı toplumsal hareketler her zaman yeni bir siyaset yapma biçimi, söz söyleme alanları yaratır. Bu alanlarda ortaya konan taleplerin gerçekleştirilmesi belki kısa vadede her zaman mümkün değildir ancak bir ufuk olarak değişimin yönünü göstermesi açısından önemlidir.

Gezi’nin sözü tabii ki öncelikle hükümete ve en ufak eleştiriye bile tahammülü olamayan liderine yönelikti ancak sokaklarda muhalefetin farklı kesimlerine de tabanla daha çok temas kurması için önemli bir mesaj vardı. Bu da yukarıdan kurulan bir siyasetin, taban tarafından kerhen desteklense de meşruluğunun her zaman sorgulandığıydı. “Bir bilen”lerin, “çok bilen”lerin, uzmanların siyasetine karşı vatandaş kendi siyasal alanlarını yarattı.

2013 yazında ortaya konan başka bir Türkiye özlemi, Gezi direnişinde dile getirilen talepleri kendi kalıbına dökmeyi başarabilecek, ya da Gezi’nin söyledikleriyle birlikte kendi sınırlarını değiştirebilecek siyasi partilerin elindeydi. 30 Mart öncesinde, Gezi etrafında oluşan uzlaşmanın yine reel siyasetin dinamikleri içinde kolayca dağıtıldığını gördük. CHP, daha çok nemalanabileceğini düşündüğü kaset siyasetine meylederken, Gezi’nin ne dediğini nasıl bir Türkiye istediğini kolaylıkla unuttu. Direnişten bu yana geçen bir yılı aşkın sürede yeni bir seçim yaklaşırken çatı adayını belirlerken 2013 yazının seslerine yine kulak tıkadığını görüyoruz. Tabii ki “ortak” aday Ekmeleddin İhsanoğlu’nun ismi “zorluğu”, İslamcı eğilimi, akademik ya da bürokratik başarıları değil, siyasi bir bağı tutacak siyasal bir çizgisi olmaması temel eleştiri noktasıdır.  Bu açıdan İhsanoğlu etrafında kurulan “ortak”lığın hangi temellerde oluştuğunu sorgulamak hakkımız. Yukarıdan kurulan çatı, yine işi uzmanına bırakma yaklaşımıyla tabandan uzak bir şekilde oluşturuluyor.

Başbakan Erdoğan’ın daralttığı ve kendi kurallarını koyduğu siyasal alanın karşısında Gezi direnişi bir nefes almak için gerçek anlamıyla umut yaratmıştı. Kendi sözünü söyleyen vatandaşın bunu somutlaştırabileceği kurumlar yine kendi içine kapandı. Kapalı kapılar ardında, çok bilen parti bürokratlarının bizim adımıza konuşanların verdiği kararla “tanıdıkça seveceğimiz” bir adayımız oldu.

CHP’nin Bilim, Yönetim ve Kültür Platformu Gezi Hareketi’yle ilgili raporunda partiye toplumsal hareketlerle daha çok temas kurmasını önerirken, cumhurbaşkanlı adaylığı konusunda hareketlerden daha çok uzaklaşıldığını söyleyebiliriz. Vatandaşın eleştirdiği ve umudunu kaybettiği sendikalar, muhalif partiler kendi teslimiyet bayraklarını çekmiş oldular. Gezi direnişi siyasalın daraltılmış alanına karşı çıkıp, sorgulanamayanı sorgulamak yönünde bir adım atmışken muhalif siyasal partilerimiz yine siyasetten kaçarak işi uzmanlaştırma ve elitleştirme çabasına girdiler. Erdoğan’ın siyaseti karşısında, siyasal alanın dışına çıkarak bir kurulan çatının eski siyasetin bir ürünü olduğunu gösteriyor. Erdoğan’ın kurmaya çalıştığı yeni Türkiye’ye karşı eski Türkiye’den ziyade bir başka yolu geliştirmek, siyaset yapmadan mümkün görünmüyor. Erdoğan’ın siyaset yapmadan siyaset yapmasına karşı, yeni bir siyasetin kurulması için muhalefet partilerinin adım atması gerekiyordu.

Yeni siyasetin yönü için Gezi direnişi bazı ipuçları veriyordu oysaki. Bize sormadan bizi yönetmeye kalkanlara karşı, “yukarıdan konuşma, bizimle gerçek bir diyalog kur” uyarısı yerel seçimlerde umursanmadı; cumhurbaşkanlığı için de benzer yolun tercih edildiği görülüyor. CHP önderliğinde başlayan ortak aday turları, görüşülen “temsilciler” tam da 2013 yazının eleştirdiği bir siyaset tarzının temsilcileriydi.

Siyasal bir tartışmanın içinde geçecek olan bu seçimin siyaset dışı bir adayla kazanılması belki imkansız değil ama üreteceği çözümlerin sınırlı ve yeni bir Türkiye’nin kurulması için önayak olmayacağı açık. CHP’nin huzur anlayışı ya da arayışı, tartışmadan uzak, çelişkileri açığa çıkarmayan siyaset dışı bir alana doğru götürüyor. Gerginlikten ve kamplaşmadan kazanan AKP’nin karşısında siyasetin dışına çıkarak değil, yeni bir siyaset üreterek başarılı olmak tercih edilmeliydi. İhsanoğlu önerisi, kurmak istediğimiz birlikteliğin ya da yeni bir ortaklığın temellerine dayanmıyor; tersine Erdoğan’ın ve AKP’nin temellerine dayanıyor. Bu haliyle eski Türkiye’nin temelinde, yeni kurulmuş ama bizi kapsamayan bir çatının içinde kalmış oluyoruz halen.